Amiral Soner Polat'ın kaleminden TGB: Nazım yürümek şiirini TGB için mi yazdı?

Sonsuzluğa uğurladığımız kahraman Amiralimiz Soner Polat'ın, 28 Temmuz 2014 tarihinde TGB'yi anlattığı yazısını sizlerle paylaşıyoruz.

Amiral Soner Polat'ın kaleminden TGB: Nazım yürümek şiirini TGB için mi yazdı?

Sonsuzluğa uğurladığımız büyük vatansever, kahraman Amiralimiz Soner Polat'ın, 28 Temmuz 2014 tarihinde Türkiye Gençlik Birliği'ni anlattığı yazısını sizlerle paylaşıyoruz. Sayın Amiralimizin, Geleceğimizi aydınlatan ışık Türkiye Gençlik Birliği başlıklı yazısı bilinçlerimize kazınmıştı.

Amiralimiz, TGB'yi "engin bozkırlarda açan nadide çiçekler" diye tanımlamıştı. Biz vatansever Türk gençleri birer çiçek gibi açtıysak eğer bu, Amiral Soner Polat gibi kahramanların bizleri vatanseverliğiyle sulamasındandır.

Amiralimize söz verdik, veriyoruz. Türkiye'nin engin dağlarında, uçsuz bucaksız ovalarında binlerce çiçek açacak.

Saygıyla...

Amiral Soner Polat'ın yazısı:

 

TGB'Yİ NASIL TANIDIK?

Açık bir hukuk ayıbı olan Balyoz iddianamesinde, Türkiye Gençlik Birliği (TGB) diye bir kuruluşun adı geçiyordu. Tertipçiler Balyoz kumpasında yurtsever askerleri suçlamak için bu gençlik örgütünü de kullanmak istedi. Dönemin Terörle Mücadele Şube Müdürü Yurt Atayün’ün, savcılara gönderdiği yazı tam bir ibret vesikasıydı. Atayün, 2006 yılında kurulan TGB’nin, sözde darbe girişim tarihi olan 2003 yılından önce, 1997 yılında kurulduğunu ileri sürüyordu! Aslında bu girişim ters bir etki yaratmış, özel görevli mahkemede olmasa da kamuoyu nezdinde iddianamenin inandırıcılığını azaltmıştı.

Ancak bu yüzyılın tartışmasız en büyük hukuk rezaleti olan bu sözde iddianamede TGB’nin de yer alması, bu Atatürkçü ve saygın gençlik örgütünü yakından tanımamıza neden oldu. Bu olağanüstü yetenekli gençleri hem mahkeme koridorlarında hem de haksızlık ve hukuksuzluk olan her yerde görmeye başladık. Üzerine ölü toprağı serpilmiş gibi hareketsiz ve kayıtsız kalan bir toplumda, TGB yaşam belirtileri gösteren dinamik bir kesimi temsil ediyordu.

 

ÜLKEDEKİ EĞİTİM BİZİ NEREYE GÖTÜRÜR

Başta özel üniversiteler olmak üzere, YÖK’e bağlı kurumların çoğu, ulusal nitelikli bir eğitimi çoktan terk etmiş,küresel yönü ağır basan programları benimsemiş! Hedef artık, ülkesine ve ulusunun değerlerine gönülden bağlı, toplumun çıkarlarını kendi özel çıkarlarının önüne koyan sorumlu yurttaşlar yetiştirmek değil. Hedef; bencil, tüketen, bireysel refah arayan, topluma karşı sorumluluk duygusu olmayan küresel şirket elemanları yetiştirmek.

Gönülde yatan aslan bir şirkete CEO (ChiefExecutiveOfficer) olmak. Sabancı Üniversite’si, yerleşkesi içinde Atatürk büstü olmaması ile övünüyor! Ben onlara, Bill Gates heykelini öneriyorum! Öğrencileri için ilham kaynağı olur. Başarının ölçüsü daha çok para kazanma değil mi? Ama Friedrich Engels’in (1820-1895) cevabı da unutulmamalı: “Para her kapıyı açar ama kilitleyemez!”

Hazır konu açılmışken bir bilim dâhisi kabul edilen Einstein’ın (1879-1955) da bu yöndeki düşüncelerini nakledelim: “Eğitimin amacı, bağımsız olarak hareket eden ve düşünen, buna rağmen en yüksek hayat başarılarını topluma hizmette gören bireyler yetiştirmek olmalıdır.”

Sadece bireysel gelişimi esas alan eğitimlerde unutulan bir konuyu hatırlatmak isterim. Değerleri olmayan birey, bencil ve oynaktır; her şeye, hatta kendisine bile kolaylıkla ihanet eder. Ne aklına ne de kalbine sevgi tohumları ekilmiştir. Bastığı zemin kaygandır. En küçük bir değişiklikte taraf değiştirme eğilimi içine girer.

Kendisini daima dünyanın merkezine koyar. Çalıştığı iş yeri en küçük bir sıkıntı içine düştüğünde, gemiyi ilk o terk eder. Bu davranışını da makul ve olağan karşılar. Palazlanıp kapağı çok uluslu şirkete attı mı, kendi ülkesinin nasıl daha iyi soyulabileceği yönünde patronlarına raporlar hazırlar! Netice bu iştir. O da işinin erbabıdır!

 

TOPLUMDA NİTELİKLİ İNSANLARIN ÖNEMİ

Ama değerleri olan bir insan, her zaman ilkeli hareket eder. Bütün dünyayı verseniz, derisini yüzseniz bile, ülkesinin aleyhine tek bir adım bile atmaz. Amaç tabii ki bu dünyanın nimetlerinden vazgeçmek değildir. Ancak erdem, mutluluk ve haz (zevk) arasında denge kurabilme bilinç ve yeteneği olan nesiller yetiştirmek en büyük hedef olmalıdır.

Bakın Rönesans hümanisti ünlü düşünür Desiderius Erasmus (1466-1536), “Deliliğe Övgü” adlı ünlü eserinde ne diyor: “Sıradan insan sadece maddi olana hayranlık besler, sadece maddi olanın gerçek olduğunu sanır. Ama inançlı insan maddi şeye tenezzül etmez, sadece görülmez olanı seyre dalar.Çünkü sıradan insan önceliği paraya pula, sonra bedensel zevklere verir, onun için ruh en sonda yer alır, hatta çoğu, ruhun gözleri ile görmediğinden, kendi varlığına bile inanmaz!”

Bu nedenle eğitimin ilk hedefi, ilke ve erdem içeren ortak değerleri aşılamak olmalıdır. Bu değerler yoksa dünya vatandaşı küresel sefih zombiler yaratılır. Büyük paralar harcayarak yetiştirdiğiniz bu zombiler aslında sizin için de büyük bir tehdittir. Ne zaman ne yapacakları kestirilemez!

Hiçbir yere ait olmadıkları için her yerde olurlar. Öyle şeyleri savunurlar ki, “bunu biz mi yetiştirdik?” diye hayıflanırsınız. İçtenlikle inanarak söyleyebilirim ki en kötü ulusal eğitim, en iyi küresel eğitimden çok daha faydalıdır.

Güney Afrika Cumhuriyeti ile özdeşleşen Nelson Mandela (1918-2013) da bu konudaki düşüncelerini bilgece ortaya koymaktadır: “Ruhu, ulusal gurur duygusu ve bir ideali olmayan insanlar hiçbir zaman bozgun ve aşağılanma yaşamazlar. Ancak bu insanlar, ne ulusal bir miras yaratabilirler ne de kutsal bir misyondan ilham alabilirler. Bu tür insanlar içlerinden, ne ulusal kahraman ne de şehit çıkarabilirler!”

 

BOZULAN EĞİTİM SİSTEMİNE RAĞMEN AYAKTA KALMAYI BAŞARAN ALTIN NESİL

Küreselleşen dünyanın tek değer ölçüsü olan yeşil dolarlarla kirletilmiş hormonlu yerleşkelerde, kara bulutlara rağmen kendilerine hayat alanları yaratan TGB’li gençler, engin bozkırlardaki bu nadide çiçekler, bu toprakların ey kıymetli hazinesidir. Ülkemizin geleceği onların azim ve çabaları ile şekillenecektir. Çünkü bu gençler, almış oldukları eğitim sonucu kazandıkları birikimi, kişisel çıkarların bütünüyle dışında toplumun ve ülkenin hizmetine sunmaktadır.

Güzel yurdumuzun geleceğine onlar damga vuracaktır. Eminim ki Atatürk, bu yürekli gençlerin varlığı ile Anıtkabir’de huzur içinde uyuyordur. Atatürk’ün mirasının gerçek sahipleri onlardır. Bu yolda eğer bir bedel ödenecekse, bu gençler bu bedeli de ödemeye hazır olduklarını her vesile ile ispat etmişlerdir.

Adli makamlar karşısında, küçük mazeretlerin arkasına saklanmadan, “Biz görevi Atatürk’ten aldık!” diye haykıran da onlardır. Kendisini Atatürkçü sanan birçok kurumun TGB’den alacağı sayısız dersler vardır.

Atatürk, Cumhuriyet ve Türklüğün ağır saldırı altında olduğu bir dönemde, herkes masa altında kendine bir yer beğenirken, göğsünü siper eden de onlardır ve tarih de bunu böyle kaydedecektir. AşıkSeyrani(Kayseri’nin Develi ilçesinde 1800’lü yılların başında doğduğuna dair kayıtlar vardır.) diyor ki, “Aşkın iğnesiyle dikilen dikiş, kıyamete kadar sökülmez imiş!” Bu harika gençlerin kalbine ve ruhuna, Atatürk ve Cumhuriyet’in büyük bir aşkla, nakış gibi işlendiğini görüyorum. Bu gençlerin, Cumhuriyet meşalesininesilden nesile naklederek kıyamete kadar yere düşürmeyeceklerine kalben inanıyorum.

 

BİR TANIK TGB'Yİ ANLATIYOR

Bir gazete, gerilim ve karmaşa dolu bir günün ardından, büyük sağlık sorunları yaşayan bir yurtsever mağdurun tanıklığı ile TGB’lileri anlatıyor. Olayın ve yerin bir önemi yok! TGB’yi ve onun DNA kodlarını keşfediyorsunuz: “TGB’liler en önde. Tazyikli su gelince sırtımızı dönüp oturuyoruz, kımıldamıyoruz. Göz yaşartıcı bomba atıyorlar, kımıldamıyoruz. Bir TOMA oradaki tüm vatanseverleri yıkıyor, polis gaz yağdırıyor. 10 dakika boyunca TGB’liler yerinden kıpırdamıyor. Nefes alamıyor ama kıpırdamıyor. Ölse kıpırdamayacak,çünkü yemini var TGB’linin! Ayağa kalkıyoruz ve tekrar ilerlemeye başlıyoruz…

Bu satırları okuduktan sonra, bir an için Nazım Hikmet’in “Yürümek” adlı şiirini sanki onlar için yazmış olduğunu düşünüyorsunuz.

Yürümek,

yürümeyenleri arkanda boş sokaklar gibi bırakarak, havaları boydan boya yarıp ikiye,

bir mavzer gözü gibi karanlığın gözüne bakarak yürümek!

Yürümek;

dost omuzbaşlarını omuzlarının yanında duyup,

kelleni orta yere, yüreğini yumruklarının içine koyup

yürümek!

Yürümek;

yolunda pusuya yattıklarını,

arkadan çelme attıklarını bilerek yürümek…

Yürümek;

yürekten gelerekten yürümek.

 

TGB İLE GELECEĞE GÜVENLE BAKMAK

Türkiye Gençlik Birliği, havasızlıktan bunalmış Cumhuriyet’in ciğerlerine umut ve direniş oksijeni pompalıyor.Uçsuz bucaksız ormanlardaki yemyeşil ağaçlar gibi ülkenin kokuşmuş havasını temizliyor. Mavi enginliklerden, bizlere soluk aldıran serinlikler estiriyor. Bu yürekli gençler, bahar mevsiminin habercisi olan rengârenk çiçekler gibi, her yere güzel kokular yayıyorlar.

Bu muhteşem gençler günün birinde ülkeyi yönetmeye başladıklarında, şüphesiz ki Türkiye, daha mutlu, daha huzurlu, daha özgür ve daha adil olacak, geleceğe büyük bir güvenle bakacaktır.

tgb.gen.tr

Tarih:
Diğer Haberler