A Memo Burası Şanghay ve Moskova

Ah vah etme dönemi değil. Göreceğiz, Atlantik sistemi içinde kaybettiğimiz ne varsa, yükselen Asya’da kazanacağız!

A Memo Burası Şanghay ve Moskova

YAZAR

Avrupa Birliği (AB) ve Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) özelinde, Atlantik Cephesi ve Avrasya Cephesini karşılaştırdığımız yazı dizimiz, konuya ilişkin can alıcı meseleleri ortaya koydu. Siyasi, ekonomik ve kültürel açıdan karşılaştırma ve değerlendirmelerden ortaya çıkan sonuçlar açık. Dün göremeyenler, bugün görüyor ve bugün göremeyenler de kısa süre içinde görecekler eminiz.

5 Duyuda Amerika

Benim gibi 90’larda çocuk olan herkes Rafet El Roman’ın Amerika şarkısını bilir:

“A memo
Burası nivyork Amerika
Evler karıstı bulutlara
Nasıl bir yasam
Nasıl bir zaman
Macera dolu Amerika, Amerika, Amerika…”

90’larda çocuk olanlar için görülebilecek tek rüya Amerika idi. Çünkü her anımızda ve her yerdeydi. Çizgi filmlerden, şarkılara, reklamlardan, oyuncaklara, Holivut filmlerinden, festfud ürünlerine… İzlediğimiz, dinlediğimiz, kokladığımız, tattığımız, dokunduğumuz her şeydeydi. Alternatifsizdi. Yani öylesine ki mesela: Allah korusun, uzaylılar dünyayı istilaya kalksa, ilk haber vermemiz gereken kişinin Amerikan Başkanı olduğuna emindik.

Uzaylı istilası yaşamadık ama “Amerikan Rüyası”nın palavra olduğunu anlamamız için çok beklememiz gerekmedi.

AB mi Kokoreç mi?

Lise ve üniversite hayatımızı süsleyen rüya ise sürekli “girdik, gireceğiz” diye düğün dernek kurulan Avrupa Birliği idi. Okuyacağız. Sonra: Ver elini Avrupa. Allah “yuro ya kulum” diyecek, özgürlüğün ve demokrasinin nimetlerinden sonuna kadar faydalanacağız ve zenginleşeceğiz.

“Kapağı Avrupa’ya attık mı kurtulacağız.” dillere pelesenk olmuş sözdü. Ama bu rüzgar Amerika rüzgarı kadar da güçlü değildi. Bir “kokereç” meselesi bile buz gibi soğuttu bizi AB’den. Bu sefer dillere pelesenk olan Mirkelam’ın şarkısıydı:

“…Ondan bundan haber aldım
Buluşup da bizi konuşuyorlarmış
Eğer seni bırakırsam
İşin ucunda bolca para varmış
Nan na na na na na na na na
Gider bu laf bir yerlere
Sabah öyle akşam ve gece
Birlikteyiz inat o ellere kokoreç…”

Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok

1929’da Erich Maria Remarque'nın yazdığı roman, savaşın batı uygarlığını nasıl bir yıkıma uğrattığını anlatıyor. Kitabın adı bugün için belki daha da anlamlı. Batı artık yeniyi temsil etmiyor. emperyalist paylaşım savaşlarının batı uygarlığını çökerttiğini ifade eden bir erken uyarı romanı da denebilir.

“Batı Uygar, Doğu Barbar”, “Avrupa uygarlığın taşıyıcısı” felsefesiyle yetişen Avrupa’nın çocukları, dünyanın o zamana kadar tanık olmadığı barbarlıkları yaptı:

Fırınlarda insanları yakan ve sabun yapan uygarlık…
Atom bombasıyla özgürleştiren medeniyet…

Son Parıltılar

Batı aydınının yaşadığı travmayı düşünün. İki paylaşım savaşı hemen öncesi, arası ve hemen sonrasında ne kadar çok batı aydını ve sanatçısı intihar etti; bir kez daha anımsayalım. Gerçek öylesine travmatikti ki aydın ve sanatçılar yaratıcılıklarını gerçekliğin tasvirinde değil “gerçeküstü”nde kullanmaya yöneldiler.

Yine de karşı seçeneğin oluşması zaman aldı. Atlantiğin ötesinden üfürülen Amerikan rüzgarıyla 20. yüzyılın ikinci yarısında da “Batı Uygarlığı vazgeçilmezdir” yalanı ömrünü uzatabildi.

Galina Serebryakova’nın Ateşi Çalmak romanından bir betimleme… Gece ormanda gizlice seyreden köylü isyancılardan birisi, yerde düşen yaprakların parıltısına bakıp şöyle diyordu:

“Çürüyen parlar”

Bizim neslimizin gözünü o son parıltılarla kamaştırmaya çalışanlar da başarısız oldular. Mesele elbette sadece “kokoreç” değil. Mesele artık Batı’nın yeniyi, çağdaş uygarlığı temsil etmediği gerçeği. Artık karşısındaki seçenek de ortaya çıktı: Asya Uygarlığı.

Masallardan Gerçekliğe

Gelecek kaygısını daha lise sıralarında duymaya başlayan, üniversitede boğazına kadar hisseden Türk gençliği, sorunlarının nerede çözüleceğini görmeye başlıyor. Elbette kaygılar hala üst düzeyde ama artık gençlik AB masallarıyla, Hür Dünya’nın Temsilcisi Amerika palavralarıyla uyutulamıyor.

Dikkatimi çekiyor: Artık gençlik içerisinde Asya Dillerini öğrenmek isteyenlerin, Rusya ve Çin’de Yüksek Lisans yapma olanaklarını kovalayanların sayısı gün geçtikçe artıyor. Ve bunlar Asya’yı abartılı övgülerle sunan masalların anlatılmadığı bir iklimde gerçekleşiyor. Gençliği buna yönelten şey yalan değil de hakikat çünkü. Çünkü gençlik artık uygarlığın batı tekelinde olmadığını kavrıyor.

Şarkı değişecek:

A Memo Burası Şanghay ve Moskova
Nasıl bir yaşam
Nasıl bir zaman
Neyi Taşıyor Batı?

Bugün batı Goethe’nin, Sheakspeare’in, Balzac’ın; Robespierre’in, Cromwell’in, Garibaldi’nin; Babeuf’ün, Marks’ın, Gramsci’nin; Bruno’nun, Pasteur’ün, Einstein’ın temsil ettiği değerlerin taşıyıcısı değil. Artık batı, tam anlamıyla emperyalist saldırganlığın, iki yüzlü siyasetin, bireyci kibrin, mafyalaşan ekonominin taşıyıcısı. Ve artık taşımaya mecali kalmadığını görüyoruz.

Karşısında yükselen Asya Uygarlığı: Siyasette, ekonomide, kültürde, bilimde, sanatta, sporda yükselen uygarlık. Bireyciliğin değil dayanışmanın, liberalizmin değil kamuculuğun yükseldiği coğrafya. Emperyalizmin çökerttiği yaşlı Batının yerini, genç Asya alıyor.

Çağdaş Uygarlığın Peşindeyiz!

Şimdi anladınız mı neden Mustafa Kemal Asya’nın Mazlum Milletleri’nin kurtuluş davasına gözünü dikti. Neden “Batı Uygarlığı” demedi de “Çağdaş Uygarlığı” işaret etti. Çünkü Batının uygarlık tekeline sahip olmadığını biliyordu. Uygarlık nerede yükseliyorsa orada olmayı salık verdi.

İşte bugün Mustafa Kemal Atatürk’ün gençliği, Asya’nın çocukları, yükselen uygarlığın ön cephesinde yerini alıyor. Ah vah etme dönemi değil. Göreceğiz, Atlantik sistemi içinde kaybettiğimiz ne varsa, yükselen Asya’da kazanacağız:

Bağımsızlığımızı da!
Hürriyetimizi de!
Ekmeğimizi de!

 

Çağdaş Cengiz

TGB Genel Başkanı

tgb.gen.tr

Tarih:
Diğer Haberler