Aşksız 14 Şubatlar

Sistem üzerimizde aceleciliği dayatıyor. Ya şimdi ya da asla! Peki emek?

Aşksız 14 Şubatlar

YAZAR

Türkiye Gençlik Birliği bilimin ve aydınlanmanın her zaman neferi olmuştur. Bu anlamda sayısız birçok etkinlik ve eylemler yaptık. Bu etkinliklerden, 26-27 Aralık 2015 günleri gerçekleştirdiğimiz Aydınlanma Sempozyumu benim asla unutamayacağım etkinliklerden biri olmuştur. Türkiye’nin birçok aydını, bilim insanı orada toplanmış, sunumlarla bizi aydınlatmıştı.

Eski Genel Başkanımız Çağdaş Cengiz’in sunumu gençlik üzerineydi. Ve sunuma başlamadan önce salona bir soru yöneltmişti. Gençliği tek kelimeyle özetler misiniz? Salondaki arkadaşlarımız bazı cevaplarda bulundular; cesaret, özgürlük, fedailik, dostluk vb. birçok kelime sıralandı. Cevaplar kesilir kesilmez ise sempozyuma konuk olan Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek aşk aşk diye haykırdı. O gün bu cevaba şaşırmıştım. Bugün ise ne kadar normal bir çıkış olduğunu anlıyorum.

İnsanlar yaşadıkları dünyayı dile getirir. O salonda bulunan bizler galiba yeterince aşkı yaşamadığımız için ya da aşkımızdaki kararsızlıklardan dolayı dile getirmekteki çekingenliğimizden kaynaklı bu cevabı verememiştik.

Anne babaların biz evlatlarına klasik haklı bir tepkisi vardır; anne-baba olunca anlarsın. Evet gerçekten anne-baba olmamız gerekiyor, yani yaşamamız gerekiyor ki anlayalım. Çünkü insan yaşamamış olduğu ve diğer insanların yaşamış olduğu gerçeklere hep hayal olarak bakıyor. Çünkü bilmiyor, yaşamamış. Yaşamalı ki bilinci onu anlasın, kavrasın. Yoksa gerisi La Fontaine masallarıdır.

Karl Marx eşi Jenny Marx’a yazmış olduğu mektuptaki bir pasaj tam da bunun üzerine denk düşüyor.

"Feurbach’ın insanına değil, Moleschott’un madde değişimine değil, proleteryaya değil, sevgiliye olan aşk, insanı yeniden insan yapıyor."(1)

Marx için insan olmanın mihenk taşlarından biri aşk. Bunu dile getirirken de siyasi düşünce sistemini ikinci plana atıyor. Yukarıdaki bu cümleyi anlamakta zorluk çekiyoruz. Nasıl yani materyalizme değil, proletaryaya değil, aşk insanı yeniden insan yapıyor. Marx bunu nasıl ve niçin söyledi. Bir yandan da okuduğumuz zaman vay be diyoruz ama anlamda derinleşemediğimiz için kafamızda aydınlatamıyoruz. Salonda cesaret ve özgürlük diyoruz ama aşk diyemiyoruz. Çünkü bu kurumuş sistemin, aşk kavramının tellerine bizlerde takılıyoruz.

HIZLANDIRILMIŞ AŞK

Her şeyimiz hızlı. Hoşlanmamız hızlı, duygularımız(!) hızlı, bağlanmakta hızlı, özel şeyler yaşamakta hızlı, ayrılmakta hızlı, nefret etmekte hızlı. Her şey pop müzik gibi; birkaç ay dillerde, ondan sonrası ya Müslüm Gürses ya da David Guetta. Zaman akıp gidiyor, evet geç kalmamak gerek, evet kaçırmamak gerek hayatın güzelliklerini fakat zaman sadece gürül gürül akan bir nehir değil. Zaman bir kararlılık ifadesidir. Ben 5 yıldır TGB’liyim derken kararlılığınızı dile getiriyorsunuz. Peki bu neyle oluyor; zamanla. O halde biz zamanı bu kadar hoyrat kullanırsak birini sevip ya da sevmediğimizi nasıl anlayacağız. Sistem üzerimizde aceleciliği dayatıyor. Ya şimdi ya da asla! Peki emek? Emek ise sadece Selvi Boylum Al Yazmalım filminin Instagram’daki fotoğraf beğenisinde.

Peki ya aşkın hızlandırılmış İngilizce kursu versiyonunu talep etsek? Filmlerde klasiktir. Üç aylık ömrü kalmış insan, hayatta yaşamadığı ne varsa üç ayda yaşamak, tatmak ister. Belki her şey hızlı olacaktır fakat ufakta olsa o tür duyguları, zevkleri bilecektir. İşte bizim de hızlandırılmış aşkımız 14 Şubat! Sevgimizi pelüş ayıyla, güvenimizi ise kolumuza yazdırdığımız sevgilimizin adıyla kazanıyoruz. Tek günde aşkı ancak bunlarla mübadele edebiliyoruz, ne yapalım! Halbuki sevgiyi sevgiyle, güveni güvenle kazanabiliriz.

Maksadım 14 Şubat’ı dövmek değil. Aslında 14 Şubat bizim konferans salonunda aşk diyemememizin yansıması oluyor. 14 Şubat’ı kaba anlamda karşı çıkarken aynı zamanda o günü arzuluyoruz. Çünkü geriye kalan 364 günde aşkı bilmekte zorlanıyor, yaşamakta yabancılaşıyoruz. En azından bir doz kullanım hakkımızı reddetmeyelim diye düşünüyoruz. Bir taraftan kapitalizmin işi bu derken diğer taraftan aşka susuzluğumuzu haykırıyoruz; bir nebze de olsa aşk lütfen, en peluşlusundan!

SAFLAŞMA NET

Aşk insanın gelişimidir. Ortaçağdan önce bireysel cinsel aşk diye bir şey yoktu. (2) Aşk insanlık gelişiminin son aşamasıdır. Aşk sayesinde ilkellikten, bencillikten kurtulur ve arınırız. Aşkı irademiz dışında başımıza gelip bizi esir alan bir güç olarak görmek aşkı küçültmektedir. Aşk bir maruz kalma değil, aşk emekle yoğrulmuş bir başarıdır.

14 Şubat işte bu saflaşmanın bize hatırlatılmasıdır. Eski Genel Başkanımız mezun olurken konuşmasında Bertolt Brecht’den alıntı yaparak; gerçek ilerleme ilerici olmakla değil, ilerliyor olmakla gerçekleşir, diyerek aslında ilericiliğin kıstasını net bir şekilde hepimizin kafasına kazımıştı. Bizler sistemi eleştirirken, sistemin aşkına, sevgisine sitemlerde bulunuyoruz fakat bu yeterli değil, çünkü gerçekten bu konuda ilerliyor olmamız gerekiyor. Sitemlerin yerini ütopyalarımız almalı. Belki o zaman Cemil ağabeyin "ütopyan varsa insansın’’ şiarıyla Marx’ın "sevgiliyi sevmek insanı yeniden insan yapıyor’’ tümcesi birleşir ve bize yol gösterir.

Kaynakça:

1- Marx Engels Lenin, Kadın ve Aile, Sol Yayınları, 6.basım, Ankara, 2013, s. 177
2- Engels, Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni, Sol Yayınları, 15.basım, Ankara, 2010, s. 194

 

Kutluhan Tencan

TGB Gaziantep İl Başkanı

tgb.gen.tr

Tarih:
Diğer Haberler