Atatürk'ün Batı Asya Birliği Planı

Batı Asya bugün emperyalizme karşı top yekün mücadele içerisindedir. Bu mücadele köstek değil destek olmak birincil görevdir.

Atatürk'ün  Batı Asya Birliği Planı

YAZAR

Türk Silahlı Kuvvetleri 24 Temmuz 2015 tarihinde Amerikan emperyalizmine karşı başlattığı mücadele ile üzerinde yıllardır süren kuşatmayı da yarmış oldu. Bu mücadele o kadar kuvvetli yürütüldü ki devletin tüm gücü ABD'nin bölgedeki tüm taşeronlarının üzerine gitmeye başladı. Önce PKK'nın tam anlamıyla beli kırıldı. Beraberinde de Fetullahçı Terör Örgütü'ne (FETÖ) yönelik operasyonlar hız kazandı.

Tüm bunlar sürerken ABD Kürt koridoru planı hızlandırmıştı. Amerika kara gücüm dediği PYD/YPG ile IŞİD'in elindeki toprakları ele geçirip Kürt Devleti'ni ilan etmeye hazırlanıyordu. Öyle ki en son Halep'in Menbiç ilçesini sözde özgürlük nidalarıyla alan PYD, IŞİD'in buradan tasfiye edilmesini önderleri Abdullah Öcalan'a hediye etmişlerdi. Bundan sonra Kürt koridorunun tamamlanması için sadece Azez-Cerablus arasındaki hat kalmıştı. Ta ki devreye Türkiye,Rusya ve İran girene kadar.

15 Temmuz Fetullahçı darbe girişiminin ardından birlik ve beraberlik görüntüsü daha da kuvvetlenirken hükümet, ABD karşıtı iş birlikler için kolları sıvamıştı. ABD'nin yıllarca destekleyip büyüttüğü FETÖ, 15 Temmuz günü giriştiği darbe ile adeta yok olma noktasına gelmiştir. Ancak FETÖ ile mücadelenin daha da ötesine geçmek isteyen Türk Hükümeti, Kemalist Devrim yasaları doğrultusunda hareket etmek mecburiyetine girmiştir.

FETÖ ile mücadele, ABD emperyalizmiyle mücadeleden geçmektedir. Bu durumun hükümet tarafından da tespit edilmesi, ABD karşıtı ülkelerle görüşmeleri de beraberinde getirmiştir. Önce Rusya, sonra da İran'la temaslar kurmamız, mecburiyetlerin ne denli acil olduğunu da gösteriyor.

Türkiye'nin hem ekonomik mecburiyetler hem de kapıdaki Kürt koridoru tehlikesi için bu adımların atılması kaçınılmazdı. Görüşmelerin hemen ardından da Türk Ordusu, Rusya ve İran'ın destekleriyle Cerablus'a girerek ABD taşeronlarının ilerleyişine dur dedi.

Ancak kendini Atatürkçü olarak atfeden birçok vatandaşımız 24 Ağustos sabahı başlatılan Fırat Kalkanı Harekatı konusunda kaygılı tutum içerisindeler. Türk Ordusu'nun başka bir ülkenin toprağında savaşmasının doğru olmadığı, hatta o ülkenin iç işlerine karışmak olduğu görüşleri bu kesimlerce ortaya atılıyor. Şu bilinmelidir ki; bölgede gelinen süreç itibariyle Türkiye'nin bütünlüğü bölge ülkelerinin bütünlüğünden geçmektedir.
Bunun için çok yakından örnekler de verebiliriz. Fikirlerini benimsediğimiz ve 21. yüzyılın çıkış rotasının başlattığı devrimleri tamamlamak olduğunu düşündüğümüz Atatürk'ün dış politikada attığı adımlar da, anti emperyalist vatan savaşını kuvvetlendirir nitelikteydi.

Emperyalist Parçalama Antlaşmaları ve Mazlum Milletlerin Birleşmesi

Bilindiği gibi Birinci Dünya Savaşı öncesi İtilaf Devletleri, savaş sonrası durumu planlayıp savaşa bu plan doğrultusunda girişmişlerdir. Reval'de yapılan görüşmeler sonucu İngiltere ve Rusya, daha sonra savaş sırasında yapılan Sykes Picot Antlaşmasıyla da İngiltere ve Fransa, Osmanlı topraklarını paylaşma konusunda mutabakata varmışlardır. [1]

Bu antlaşmaları 1920'de Sevr'le süsleyen İtilaf Devletleri, ortada herhangi bir Türk Devleti bırakmazken Anadolu'da büyük bir hareketlenme vardı. Bu hareketlenme mazlum milletlerin dirilişi, anti emperyalist bir meydan okumaydı. Mustafa Kemal Paşa'nın bu ayaklanmayı daha geniş bir cepheye yayma düşüncesi vardı. İlk olarak Sovyet Rusya ile Moskova antlaşmasını imzalayarak onların Mili Mücadele sırasında büyük desteğini yanımıza aldık.

Fakat göz ardı edilmemesi gereken çok önemli bir hamle daha var ki gerçekleşesi halinde Ortadoğu'nun durumu şuan çok daha farklı olabilirdi. Suriye'de ve Irak'ta Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra başlayan direniş hareketleri, Mustafa Kemal'in de dikkatini çekiyor. Buradaki direnişin liderlerine gönderdiği telgraflarla mücadelelerine desteklerini iletiyor.Ardından Halepte'ki Arap Milli Teşkilatı Riyasetin'nden de bir konfederal birliktelik teklifi geliyor. Mustafa Kemal Paşa'nın 24 Ocak 1920'de gönderdiği telgrafa göre bu teklifin kabul edildiği bildiriliyor. [2]

Mustafa Kemal Paşa, bir ay geçmeden tüm kolordu kumandanlıklarına 23 Şubat 1920'de gönderdiği telgrafla, Arap örgütlerinin konfederasyon önersini kabul ettiklerini bildirir: "... Suriye, Irak ve Türkiye bağımsızlıklarını kurtararak bir 'Konfederasyon' teşkil eylemek veyahut gelecekte kararlaştıracak tarzda bir irtibat tesis eylemek üzere birlikte hareket edilmesi..."

Yine Mustafa Kemal Paşa'nın, İttihat ve Terakki'nin lideri Talat Paşa'ya gönderdiği mektupta, "İslam kitleleriyle konfederayon halinde birleşme" planından bahsediyor: "...Araplara karşı başından beri ifade ettiğimiz siyasi formül şudur: 'Her millet kendi bağımsızlıklarını kurtardıktan sonra konfederasyon' halinde birleşmek'..." [3]
Bu durumun gerçekleşmesi için pek çok temas gerçekleştiren Mustafa Kemal Paşa aslında epeyce yol kat etmesine rağmen Irak ve Suriye'deki direnişlerin başarısızlıkla sonuçlanması, bölgede bir konfederasyon ihtimalini de ortadan kaldırmış oldu.

Elbette Atatürk'ün anti emperyalist karakterde olması, bu yöndeki mücadelesinin de ölene kadar sürmesini de beraberinde getiriyor. Bu dönemde dış politikada anti emperyalist işbirliği için adımlarını sürdüren Türkiye, 1934'te Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya ile Balkan Paktı'nı, İran, Irak ve Afganistan ile de Sadabat Paktı'nı imzalamıştır. Bu iki paktın da ön plana çıkan vurguları, karşılıklı olarak ekonomik, ticari, askeri alanda ulusal ve uluslar arası anlamda çıkar ilişkisi. En önemlisi de emperyalizme karşı olması. [4]

Türkiye'nin emperyalist devletlere karşı mazlum milletlerle ittifakı, İkinci Dünya Savaşı sonrası yerini Atlantik ötesi ittifaka bırakmıştır. İlk olarak ABD'den Mashall Yardımı alan Türkiye, Menderes Hükümeti ile birlikte NATO'ya katılarak Atlantik ötesi kontrole girmiştir. 1960 İhtliali ve Kıbrıs Hareketı konusundaki tutumuzla 1960-1980 arasında ABD ile ilişkilerimizde bir soğuma olsa da 1980 sonrasında daha da derinleşmiştir. Fakat bugün gelinen nokta itibariyle Türkiye, ABD ile bölgedeki konular açısından bir çatışma halinde. Özellikle terörle mücadele konusunda kararlı duruşla ABD'nin tepkisini çekmemiz, IŞİD ve PYD'ye karşı son dönemde verdiğimiz mücadele, bizi hem ABD'den uzaklaştırıyor hem de bizi yükselen Asya'ya daha da yakınlaştırıyor.

15 Temmuz sonrası Rusya, İran ve Çin'le hızlanan görüşmelerimiz bizim çıkışımız olacaktır. Türkiye'nin en büyük ekonomik ilişkileri bu ülkelerledir. Kültürel ve tarihsel olarak da zaten Asyalıyız, inkarı mümkün olmayan bir gerçeklik bu. Bu yüzden bizim yerimiz ABD emperyalizminin yanı değil, mazlum milletlerin yanıdır. Batı Asya bugün emperyalizme karşı top yekün mücadele içerisindedir. Bu mücadele köstek değil destek olmak birincil görevdir.


Kaan ARSLAN

Dipnot:
1. Kemalist Devrim 8/Birinci Dünya Savaşı ve Türk Devrimi, Doğu Perinçek, Kaynak Yayınları, İstanbul, Kasım 2015, s. 34-35.
2. Kemalist Devrim 8/Birinci Dünya Savaşı ve Türk Devrimi, Doğu Perinçek, Kaynak Yayınları, İstanbul, Kasım 2015, s.148-149.
3. Kemalist Devrim 8/Birinci Dünya Savaşı ve Türk Devrimi, Doğu Perinçek, Kaynak Yayınları, İstanbul, Kasım 2015, s. 34-35.
4. Batı Asya Birliği/5 Ülke 5 Deniz, Mehmet Bedri Gültekin, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2014, s.162-163

Tarih:
Diğer Haberler