Çağdaşlaşma Abdülhamit'le Değil Atatürk'le Anlatılır!

İstediğiniz kadar Abdülhamit'i gündeme getirmeye çalışın, sonunda varacağınız yer yine Mustafa Kemal Atatürk'tür!

Çağdaşlaşma Abdülhamit'le Değil Atatürk'le Anlatılır!

YAZAR

Ortalık şöyle fena, böyle müzebzeb işler,
Ah o Yıldız’daki baykuş ölüvermezse eğer,
Âkıbet çok kötü…"

Mehmet Akif Ersoy

TBMM'ye bağlı Milli Sarayların organize ettiği "Sultan Abdülhamit Han Uluslararası Sempozyumu" sona erdi. Sempozyumda 3 gün boyunca yer aldık. Açılış töreninde konuşma yapan Meclis Başkanı İsmail Kahraman II.Abdülhamit için: "Hal edilmeseydi, güçlü bir devlet olarak tarih sahnesinde yerimizi devam ettirecek, Meriç Irmağı ile Ağrı Dağı arasında sıkışmış olmayacaktık." dedi. Halt etmiş! Tarih sahnesinde yerimizi devam ettirecektik derken, milli egemenliğin olmadığı saltanatın devam edeceğini zanneden Kahraman'a hatırlatalım. Abdülhamit'i hal eden İttihat ve Terakki olmasaydı eğer, ne emperyalist ülkelere karşı vatan savaşı başlatabilirdik ne de milli sınırlar içinde kurulmuş bir milli egemenliği yaratabilirdik!

Daha önce laikliğe saldırısıyla gündeme gelen Kahraman, bu sefer de Cumhuriyet'e saldırarak karşımıza çıkıyor. İsmail Kahraman, Atatürk Devrimleri'ne her fırsatta saldırmaktan hiç çekinmiyor. Yine son gün oturum kapanışında konuşan Kahraman, İttihat ve Terakki'ye hain şeklinde çıkış yaptı.

İlk gün konuşmacıların verdikleri genel geçer bilgilerle birlikte sönük başlayan sempozyumda, bir dinleyicinin: "Abdülhamit, yanlışlarıyla da fazlaca öne çıkmış bir padişah. Burada bunlardan bahsedilmezse taraflı bir etkinlik olur, bunlardan bahsedecek misiniz?" sorusunu " Ertesi gün muhalefetle ilgili oturum var, orada konuşulur elbet" şeklinde geçiştirdiler. Biz bahsedilen oturuma da katıldık, söylendiği gibi bir oturum olmadı, Abdülhamit'i hiçbir oturumda eleştirmediler. Bir dinleyicinin "hilafet hiçbir zaman kaldırılmamıştır, düşmanlarımızı yok ettiğimiz gün yeniden hilafeti ilan edeceğiz" şeklinde çıkışı da son dönemlerdeki laiklik karşıtı faaliyetlerin sonucu olduğunu görüyoruz.

Genellikle suya sabuna dokunmayan, internetten dahi bulunabilecek bilgilerin ifade edildiği sempozyumun ön plana çıkan vurguları, ya Jöntürkler'e saldırı ya da Abdülhamit'i aklama üzerine yapılan açıklamalardı. Söz alan başka bir dinleyicinin "Bugün FETÖ nasıl devleti yıkmaya çalıştıysa, o günlerde de Jöntürkler yıkmaya çalıştı" sözlerini oturum başkanının alkışlatması dikkatlerden kaçmadı. Konuşmacılardan Prof. Dr. Azmi Özcan: "Pozitivist Jöntürkler olan İttihatçılar, Abdülhamit'i sadece dinsiz, namaz kılmayan, içki içen bir padişah olduğunu iddia ederek tahttan indirmiştir." şeklinde İttihat ve Terakki'ye iftira atmıştır. Tarih yalanlarla kimse örtbas edilemez. İttihatçıların Abdülhamit'e karşı mücadelesi, bu şekilde safsatalarla ifade edilemez. Çok iyi biliyoruz ki; Hürriyet Devrimi'ne giden yol, Abdülhamit'in baskıcı rejiminden geçmektedir. Devrimin ilan edildiği günü insanlar bayram gibi kutlamışlardır ki, o gün daha sonra bayram ilan edilmiştir.

İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi olan Mehmet Alkan konuşmasında: "II.Abdülhamit dönemini sayısal veriler açısından inceledim. En çok demiryolu, ithalat, ihracat, okul, hastane onun döneminde yapıldı. II.Abdülhamit devri Osmanlı'nın zirvesidir." şeklinde çok düz bir anlayışla değerlendirme yaptı. Özellikle Türkiye’nin yakın tarihini incelemiş bir akademisyenin böyle bir yaklaşımla konuya bakması, bilimsellik açısından ciddi bir sorundur.

Öncelikle, demiryolları yapılmıştır evet ama kimlerin hangi koşullarda yaptığına bakmalıyız. O dönem emperyalistler, Osmanlı'ya demiryolu yapabilmek için adeta sıraya giriyorlardı. Çünkü Osmanlı'yı himaye altına almak, topraklarına demiryolu döşemekten geçiyordu. Demiryollarını yapan şirketler işletmesini de gerçekleştiriyor, özelleştirmelerle Osmanlı ekonomisi ele geçiriliyordu.

Ayrıca okul ve hastane konusuna gelecek olursak, o dönem en çok misyonerlerin okul ve hastane yaptığını biliyoruz. Sadece ABD, Anadolu'da 500'ün üzerinde okul ve 100'e yakın hastane yapmıştır. Bugünkü Boğaziçi Üniversitesi ve Robert Koleji bunlara örnektir.

Salt sayısal verilere göre Osmanlı toplumunu ileriye taşıdı gibi yorumlarla tarihçilik yapılmaz. Bu tür yaklaşımlar bilimsel değildir, gerçekleştirilen böyle uluslararası oturumlarda insanlara bu şekilde sunum yapmak tarihe saygısızlıktır.

Yine Mehmet Alkan, Abdülhamit dönemi basın teknolojisinde iyileşme olduğunu, Ebüzziya Tevfik'in Avrupa'da bu konuda ödül aldığını söyledi. Ebüzziya Tevfik kimdir? Abdülhamit'e karşı nasıl mücadele vermiştir? Bunlardan bahsetmiyor. Ebüzziya Tevfik, Türk Devrim tarihinin önemli yapı taşlarından olan Yeni Osmanlılar Cemiyeti'nin kurucularındandır. Dönemin muhalif gazetelerinden Tasviri Efkar'da yazılar yazmış ve gazetenin basıldığı matbaayı yönetmiştir. Hatta Namık Kemal'in Vatan Yahut Silistre adlı oyunun oynanmasından sonra Namık Kemal ile birlikte Rodos'a sürülmüştür. Meşrutiyetin ilan edilmesini savunmuş, Mithat Paşa ile Kanuni Esasi'yi hazırlayanlardan biri olmuştur. Abdülhamit, onu içinde bulunduğu devrimci (muhalif) faaliyetlerden dolayı tekrar sürgüne yollamış ve ancak II.Meşrutiyet'in ilanıyla geri dönebilmiştir. Ancak Mehmet hocamızdan bunları dinleyemedik.

Gülünç olan başka bir nokta, konuşmacılardan Tarık El-Fatmi, 30 sene boyunca donanmayı Haliç'te çürümeye terk eden Abdülhamit'in askeriyeye fazlaca kafa yorduğu, nasıl daha büyüteceğini hep düşündüğünü ifade etti. Atatürk anılarında, Şam'a ilk atandığında ordunun tatbikat yapacak fazladan mermisi bile olmadığını, savaş çıksa silahların çalışıp çalışmayacağını bilemediklerini anlatıyor.

Üç gün süren ve bir çok ülkeden gelen akademisyenlerin konuşmacı olduğu sempozyumun, asıl olarak gündem yaratmak için düzenlendiği kanısındayım. Çünkü genel geçer bilgilerin havada uçuştuğu, hatta bazı konuşmacıların seyircilerin yüzüne bile bakmadan, konuşmasını kağıttan okuduğu bir sempozyum olarak akıllarda kaldı. Etkinliğin örgütlenmesinin de çok düşük olduğu açıktı ki salon çoğu zaman boş kaldı. Baştan sona fiyasko olan sempozyumun "Abdülhamit'in devleti idare tarzı" başlıklı oturumunda, padişahın mührü belgenin neresine bastığını dinledik. Zorlama konuşmalarla Abdülhamit'in Osmanlı Devleti'ni çağdaşlaşmada zirveye taşıdığı anlatıldı. Böyle zorlama etkinliklerle, baskıcı ve gerici bir padişahı gündeme almaya çalışmalarını anlıyoruz. Çünkü 1 seneyi aşkın bir süredir ABD piyonlarına karşı verilen mücadele sonrası dedik ki; hükümet Atatürk Devrimleri'ne teslim oldu, Atatürk Devrimleri mecburiyettir. Cumhurbaşkanı ve Başbakan her çıktığı yerde yaptığı konuşmalarda Atatürk'ün ve Milli Mücadele kahramanlarının sözlerini sarf ediyorlar. İstediğiniz kadar Abdülhamit'i gündeme getirmeye çalışın, sonunda varacağınız yer yine Mustafa Kemal Atatürk'tür!

Kaan ARSLAN

Tarih:
Diğer Haberler