Cumhuriyet'in Kardeleni: Köy Enstitüleri

Atatürk ilkelerinin ışığında üretken, çağdaş, bilimsel ve milli eğitimi, planlı ve bilinçli şekilde uygulayacak sistemi inşa edeceğiz.

Cumhuriyet'in Kardeleni: Köy Enstitüleri
Eylem Göksu Yıldırım
Eylem Göksu Yıldırım
YAZAR

"Arkadaşlar! Bundan sonra pek mühim zaferlere kavuşacağız. Fakat bu zaferler süngü zaferleri değil, iktisat ilim ve irfan olacaktır. Ordumuzun şimdiye kadar kazandığı zaferler, memleketimizi gerçek kurtuluşa kavuşturmuş sayılmaz. Bu zaferler ancak gelecek zaferlerimiz için değerli bir zemin hazırlamıştır. Askeri zaferlerimizle mağrur olmayalım. Yeni ilim ve iktisat zaferlerine hazırlanalım.” [1]

Henüz kurtuluş savaşının bitmediği günlerde Anadolu’da yurt gezisine çıkan Atatürk’ün halka söylediği bu sözler ile gençliği geleceğin teminatı olarak gördüğünü ve asıl zaferin eğitimde atacağımız adımlardan geçeceğini ifade eder. Ulusal Bağımsızlık Savaşı'nın hemen sonunda da "Milletimizi gerçek saadete ulaştıracak irfan ordusudur" diyerek eğitime verdiği önemi vurgulaması son derece önemlidir.

1921 yılında Ankara’da toplanan Maarif kongresi eğitim tarihimizde bir dönemin başlangıcı olarak görülür. Öğretmen, öğrenci durumunu tespit etmek ve yön vermek için toplanmasının yanı sıra Atatürk’ün eğitim bilim ve kültür alanlarındaki düşüncelerini, öğretmenler için neler düşündüğünü ve ne beklediğini anlattığı o tarihi konuşmayı yapmıştır.

“Muhterem Hanımlar, Efendiler

…Asırların yüklü olduğu derin bir ihmal-i idarinin bünye-i devlette vücuda getirdiği yaraları tedavi için harcanacak himmetlerin en büyüğünü hiç şüphesiz irfan yolunda hazırlamamız lâzımdır.

Gerçi bugün maddî ve manevî kuvvet kaynaklarımızı, hudud-ı milliyemiz dahilindeki memleketlerimizde işgalci bulunan düşmanlara karşı kullanmak mecburiyetindeyiz. İrfan-ı memleket için tahsîs edilebilen şey, müstakbel maarifimize dayanak noktası olacak bir temel kurmağa kâfi değildir. Ancak vâsi ve kâfi şartlar ve vasıtalara malik oluncaya kadar geçecek mücadele günlerinde dahi kemal-i dikkat ve itina ile işleyip çizilmiş bir millî terbiye programı vücuda getirmeğe ve mevcut maarif teşkilâtımızı bugünden verimli bir faaliyetle çalıştıracak esasları hazırlamaya mesai sarf etmeliyiz.” [2]

Yeni kurulan Devletin çağdaşlaşma yolunda ilerlemesi ve yapılan inkılapları halkın benimsemesinde eğitim alanında atılan adımların önemi büyüktür.1924 yılında ilkokuldan sonraki eğitim süresi 5 yıla ardından 1932-33 öğretim yıllarında da 6 yıla çıkartıldı. Artan nüfus ile birlikte öğretmen açığı özellikle köylerde karşılanamaz olmuştu. Bu doğrultuda 1926 yılında Denizli Erkek muallim mektebi “köy muallim mektebine” çevrildi ve Kayseri’de de bir mektep açıldı. Ancak 5-6 yıllık bir denemeden sonra bu okulların kapatılmasına karar verildi ve daha pratik çözümlere başvuruldu. 1934 yılında askerliğini çavuş olarak yapmış ve okuma yazma bilen 85 asker 6 aylık eğitimin ardından köylerine öğretmen olarak gittiler. [3] Daha sonraki dönemde öğretmen ihtiyacını karşılamak için Çifteler’de ve Kızılçullu’da öğretmen okulları açıldıysa da yeterli değildi, köylerde okul ve öğretmen eksikliği yine giderilemiyordu.

1940’lı yıllara gelindiğinde halkın yüzde 80’i köylerde yaşıyor ve sadece %5’i okuma yazma biliyordu. [4] Dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ve İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’un raporları ve araştırmalarının sonucunda Türkiye’nin gerçek sahibi ve üretimcisi olan köylüydü. Ülkeyi kalkındırmanın yolu köylüyü kalkındırmaktan geçiyordu. Fakat köylerde üretim ilkel yollarla yapılıyordu. Köylüler, birbiri ardına gelen kuraklıklarla baş edemiyor, salgın hastalıklar karşısında çözüm bulamıyordu. Köylünün emeği köy ağaları tarafından sömürülüyordu. Köylüyü aydınlatmalı, üretimde modern teknikler öğretilmeli, köy çocuklarına çağdaş eğitim verilmeliydi. Bütün zorluğu sırtlayan köylünün refahı yükseltilmeliydi.  Köylüyü kalkındırmak İsmail hakkı Tonguç köy sorununa ve köylünün kurtuluşuna bakış açısını şöyle ifade etmiştir:

"Köy meselesi bazılarının zannettikleri gibi mihaniki surette köy kalkınması değil, manalı ve şuurlu bir şekilde köyün içten canlandırılmasıdır. Köy insanı öylesine canlandırılmalı ve şuurlandırılmalı ki, onu hiçbir kuvvet yalnız kendi hesabına ve insafsızca istismar etmesin. Ona esir ve uşak muamelesi yapamasın. Köylüler şuursuz ve bedava çalışan birer iş hayvanı haline gelmesinler. Onlar da her vatandaş gibi, her zaman haklarına kavuşabilsinler. Köy meselesi, köyde eğitim problemleri de içinde olmak üzere bu demektir...” [5]

Çalışmaların sonunda köylüyü anlayacak yeni aydınlara ihtiyaç vardı bu da köyün içinden çıkabilirdi. Bunun sonunda Köy Enstitüleri kurma fikri ortaya çıktı. Enstitü denilmişti bu okullara çünkü enstitü bilgiyi işlemek, ürün ortaya koymak demekti. Bütün hazırlıklar tamamlandıktan sona yasa tasarısı meclise sunuldu ve 17 Nisan 1940 yılında tasarı kabul edildi. Artık eğitimde yeni dönem başlayacaktı…

ÜRETİM İÇİNDE EĞİTİM, EĞİTİM İÇİNDE ÜRETİM

1940 yılından başlayarak şehir merkezinden uzak, ancak tren yollarına yakın tarıma elverişli 21 bölgeye köy enstitüsü açılması kararı verildi. [6]

Köy enstitüleri Türkiye’ye özgü ve Türkiye’nin bulduğu eğitim modeliydi. Cumhuriyet’in efendisi olan köylüyü kendi kaderine bırakmayan, köy çocuklarının eşsiz ve özgün sistemde eğitim almaları için bütün imkânlarını seferber etti Genç Cumhuriyet. Karma eğitim uygulanıyordu. Kızlar ve erkekler aynı sınıfta eğitim görüyor, birlikte çalışıyor, birlikte öğreniyorlardı.  Burada öğrenciler kendileri üretiyor, üretirken öğreniyorlardı. Sadece temel dersleri değil aynı zamanda sağlık, ziraat, el işi, hayvancılık, marangozluk gibi derslerde alıyorlardı. Hayatı bu derslerde öğreniyorlar ve köylerini aydınlatan meşale olmak için ter döküyorlardı.  Güne sabah sporuyla başlayan Köy Enstitüsü öğrencileri birlikte hazırladıkları kahvaltıları yapıyorlardı. Burada görevli sayısı bir elin parmağını geçmiyor; öğrenci, öğretmen ve enstitü çalışanlarında dayanışma duygusu ve bilinci ön planda tutuluyordu. Her türlü kararda öğrenci katılımcıydı. Okulun yönetiminden işleyişine kadar öğrenciler fikirlerini açıkça belirtiyorlardı. Ders saatinden önce uyguladıkları serbest okuma saatinde Hasan Ali Yücel’in oluşturduğu kurulda çevrilen klasikleri okuyorlardı. İsteyen öğrenci bu saatte seçtiği bir enstrümanı öğrenebiliyordu. Bir enstitü öğrencisi yılda 25 klasik bitirmeli ve bir enstrüman çalmayı öğrenmeliydi. Okuma alışkanlığı kazandırması enstitülerin en büyük başarılarından biri oldu. Yoksul köy çocuğunun bir eline keman bir eline klasik kitap vermiştir Köy enstitüsü. Tiyatroyla, sanatla tanıştırmış ve öğrencilerin yeteneklerini keşfetmesine olanak sağlamıştır. Eğitim öğrenci merkezliydi. Öğrencinin hayal gücünü geliştiriyor, üretkenliğini artırıyor ve özgüven aşılıyordu. Türk eğitimin tarihinde ilkler burada yaşanıyordu. Yıllarca eğitimcilerin araştırmalarına konu olacak iş içinde eğitim Cumhuriyet devrimiyle Köy Enstitülerine ışık tutmuştu. Dersler dört duvar arasında sıkıştırılmıyordu. Nitekim Fuat Araslı bir yazısında şöyle bahseder:

“Enstitüde her taraf dershanedir. Nereye baksanız arı kovanını andıran bir faaliyet ve hareket görürsünüz. Dershanenin manası burada, kapalı bir oda değil insanla tabiatın temas ettiği her nokta, her mevzudur.” [7]

Derslerin yüzde 50’sini temel eğitim oluşturuyordu ama köy enstitüsü bununla yetinemezdi. Öğrencilere atölyelerde zanaat da öğretiliyordu. Günün yüzde 25’i teknik derslere -öğrencilerin seçtikleri bir alanda(marangozluk, demircilik, halı dokuma…) uzmanlaşmaları için-ayrılıyor kalan zamanın yüzde 25’i de zirai derslere ayrılmıştı.8 Tarım saati geldiğinde okulun yakınında ayrılan tarlalara giderlerdi ellerinde kazma kürekleri, yüreklerinde yurt sevgisi, dillerinde ziraat marşıyla…

“Sürer, eker, biçeriz, güvenip ötesine
Milletin her kazancı, milletin kesesine,
Toplandık baş çiftçinin Atatürk’ün sesine,
Toprakla savaş için ziraat cephesine 

Biz ulusal varlığın temeliyiz, köküyüz,
Biz yurdun öz sahibi, efendisi köylüyüz.”

Derslerde uygulanan bu 3 tip metodun özü, öğrencileri bireysel çalışmalara yönlendirerek onlara bilgiyi iş içinde ve iş vasıtasıyla öğretmekti. Cılavuz Köy Enstitüsü müdürü Halit Ağanoğlu  “Vatanı korumak için silaha, yapıp kalkındırmak içinde Köy Enstitülerine sarılıyorduk. Bunun içinden şunu çıkarmak yaraşır:

Köy kalkınması davası bir istiklal savaşının davasıdır. Köy enstitülerinin eli ile bu dava maddeleşecek.”9 Diye bahseder Köy enstitülerinden. Çünkü buradan mezun olacak geleceğin köy öğretmenleri köyün aydınları olacaklardı. Cumhuriyet değerlerini gittiklerini yere taşıyacak köylünün sadece öğretmeni değil sağlıkçısı, ziraat mühendisi, demircisi, marangozu onlar olacaktı. Köylüye can suyunu onlar taşıyacaktı.

Türkiye’de yetişen birçok aydının da anayurdu olacaktı bu enstitüler Talip Apaydın, Mahmut Makal, Dursun Akçam, Fakir Baykurt… Daha lise sıralarında kurdukları matbaa ile çıkardıkları dergilerde yeteneklerini sergilediler. İnşa ettikleri amfi tiyatroda Gogol’den Sheakspare’a kadar tiyatro oyunlarını hem oynadılar hem izlediler.

Peki bugün okulunda dergi çıkaran, tiyatro hazırlayan ve oynayan, Türkiye’nin aydını olacak olan gençlik nerede?

Bugün öğrenciler tiyatro biletleri ile tanışmadan test kitapları ile tanıştılar. Sistem başarı kıstasını öğrencinin sınavlarda aldığı puanlara göre belirledi. Bu durum öğrencinin yeteneklerini keşfetmesinin, yaratıcılığının önüne geçmesiyle birlikte sosyal ve duygusal yaşantısını olumsuz etkiledi. Öğretmeni merkez ilan eden ve bilgiyi kolaylıkla öğrenciye aktarılmasının yarattığı sonuç ise öğrenciyi tembelleştirmesi, bilgiyi sorgulamaması ve hazırcılığa itmesi oldu. Üretmekten kaçan, acaba "yanlış" mı diye düşüncelere iten eğitim sistemimiz özgüvensiz bireyler yetişmesine de zemin hazırlamıştır. 

MİLLİ KİMLİĞİ KORUMAYAN EĞİTİM

Bugün eğitim sistemimiz Türk gençliğini milli kimliğinden koparmaktadır. Eğitimi sadece müfredatla sınırlı tutan Cumhuriyet devrimi kazanımlarından koparılan bu niteliksizleştirme gençliği tarihine ve kültürüne yabancılaştırmaktadır. Bunun sonucunda da çokça tartıştığımız beyin göçü meselesi karşımıza çıkmaktadır.

FIRSAT EŞİTLİĞİ OLMAYAN EĞİTİM

Köy enstitüsünde yaratılan bütün öğrencilerin aynı olanaklar içinde ve parasız eğitim almaları sağlanırken bugün devlet okulları yeterli imkanlarla donatılmayarak öğrencileri özel okullara iten bir güç halini almıştır. Eğitimin düzeyi artık para ile belirlenmektedir.

İHTİYAÇ ÇÖZÜM ÜRETEMEYEN EĞİTİM

Öğrencilerin geleceği ülke geleceği ile ayrı kulvarlarda ele alınamaz. Bugünkü eğitim Türkiye’nin ihtiyaçlarına çözüm üretmekte yetersizdir. Liselerin niteliklerinin düşürülmesi ve çok fazla üniversite sayısına ulaşan Türkiye’de istihdam kısıtlı ve iş sahibi olan gençlerin sayısı her geçen gün düşmektedir. Gelecek kaygısı ile güdülenen öğrenciler kültür, sanat alanlarında uzmanlaşmak bir kenara arkadaşının sırtını yükselmek için basamak olarak görmektedir.

Tüm bunlara baktığımızda, gelecek kaygısıyla, üniversite mezuniyetiyle boğuşan gençlik eğitim sisteminin çıkmazı ile yüzleşmektedir. Çözümü ise bellidir. Bugünün eğitim sisteminin aksine, tıpkı köy enstitüleri modeli ve cumhuriyetimizin erken dönem eğitim sisteminin amaçladığı gibi, gençliğin milli benliğini koruyan, öğrencilere fırsat eşitliği sunan, bilimsel ve çağdaş bir model uygulamak Türkiye’nin gerekliliğidir. Bu yüzden Türkiye Gençlik Birliğini bir okul niteliğinde değerlendiriyoruz ve eğitim sisteminin gençliğe sunmadığı imkanları yaratarak kültür, sanat, tiyatro, spor gibi sosyal alanlarda yeteneklerimizi keşfediyor ve Türk milletinin yolunu aydınlatacak gençlik oluyoruz. Türkiye Gençlik Birliği olarak, bu okuldan bugüne kadar mezun olmuş on binlerce arkadaşımız ile birlikte Türkiye’nin ve Türk gençliğinin ihtiyaçlarını karşılayan Atatürk ilkelerinin ışığında üretken, çağdaş, bilimsel ve milli eğitimi, planlı ve bilinçli şekilde uygulayacak sistemi inşa edeceğiz.

 

Eylem Göksu Yıldırım

TGB Konya İl Yöneticisi 

 

KAYNAKÇA

1-  Anadolu'da Aydınlanma Hareketinin Doğuşu: Köy Enstitüleri S 269

2-  1921 Maarif Kongresi’nin Türk Eğitim Tarihindeki Yeri Ve Önemi Erol KAPLUHAN

3-  Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi S 35-36, Mayıs-Kasım 2005

4-  Türkiye’de Tahsilin Bugünkü Durumu ve Ana Meseleleri Hakkında Rapor- Maarif Vekilliği

5-  Eğitim Yolu İle Canlandırılacak Köy- İsmail Hakkı Tonguç

6-  Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi S 35-36, Mayıs-Kasım 2005

7-  Cılavuz Köy Enstitüsü – Firdevs Gümüşoğlu s 167

8-  Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi S 35-36, Mayıs-Kasım 2005

9- Cılavuz Köy Enstitüsü – Firdevs Gümüşoğlu s 251

tgb.gen.tr

Tarih:
Diğer Haberler