Cumhuriyetin aydın ocağı: Köy Enstitüleri

Gerici, niteliksiz, ezberci ve bireyci bir eğitim sisteminin olduğu bu dönemde Köy Enstitüleri modeline olan ihtiyaç daha çok hissedilmektedilmektedir

Cumhuriyetin aydın ocağı: Köy Enstitüleri

YAZAR

Geçmişten günümüze baktığımızda eğitim toplumların gelişmesinde ve değişmesinde tartışmasız en önemli faktör olmuştur. Binlerce söz söylenmiştir, yüzlerce yazı yazılmıştır eğitimin önemini belirten. Toplumları değiştiren dönüştüren bir faktörün bu kadar önemsenmesi garipsenemez. Tüm toplumlarda ve devletlerde eğitim alanına yönelik ciddi araştırmalar yapılır ve bu alana katkılar sağlanır. Bir devletin ya da toplumun sosyolojik, ekonomik, siyasal yapısını incelemek isterseniz muhakkak o devletin eğitime yaptığı harcamaları gözden geçirmeniz gerekir ki nitekim sağlıklı bilgiler elde edebilesiniz.

HAYATIN İÇİNDEN HAYATI ÖĞRETEN BİR MODEL

Eşsiz Türk Devrimi’nin eğitim alanına yaptığı katkılar günümüzde hala konuşulmaktadır. Bunların en eşsiz örneğinin başında Köy Enstitüleri gelmektedir. Hayatın içinden hayatı öğreten bir model. Hayatın içinden değişmeyi ve aynı zamanda değiştirmeyi öğreten bir eğitim modeli. Yoksul Anadolu köylüsünü ve çocuklarını birer cevhere dönüştüğü insan fabrikası. Talip Apaydın, Fakir Baykurt gibi yazarları yetiştiren, Türkiye’ye özgü ve Türkiye’nin bulduğu, yabancıların eğitim araştırmalarında örnek olarak gösterilen bir devrim reformu…

Kırsal kesimde yaşayan halk ile kentli arasındaki bozuk düzeni iyileştirmek gerekiyordu; çünkü köyler her şeyin temeliydi. Köyden güç almayan köylünün katılmadığı işler başarılamazdı. Köy Enstitüleri bu farkındalıkla kurulan, Cumhuriyet aydınlanmasının eğitim alanındaki en özgün ve en çok ses getiren bir uygulaması oldu.1935’te hazırlıklara başlanıldı ve 1937’de denemesine geçildi.1940’ta ise yasal bir zemine oturtuldu. 17 Nisan 1940'da kabul edilen 3803 sayılı Köy Enstitüleri Kanunu'na göre enstitülerin görevi sadece köy öğretmeni yetiştirmekle sınırlı kalmayıp, öğretmenle birlikte sağlık görevlileri, teknisyenler gibi meslek elemanları yetiştirmekti. Ki kısa bir sürede bu amaçlara ulaşıldı.

Bugün geçen onca zamana rağmen hala köy enstitüleri modeli konuşulmakta ve özlemi çekilmektedir. Bu özlemin sebebi döneminde %90’ okuma yazma bilmeyen köylülerin umut ışığı olmasıydı. Köy enstitülerinin kurulduğu her yere bölgedeki köylü çocukları akın etmekteydi. Zamanla doldu, taştı. Yenileri açıldı. Açıldığı her bölgede köylülerin üretime geçmesinde etkili oldu. Verilen dersler aynı zamanda örencinin köydeki üretim sürecine katılmasını sağlıyordu. Köye gidince üretim sürecine katılan köylü çocuklar, Enstitüde de idari memurlar ile beraber okulu yönetme sürecine katılıyordu. Enstitüde hizmetli çalışan sayısı bir elin parmaklarını geçmiyordu. Çünkü köy enstitüsünün bütün işlerini enstitünün öğrencileri yapıyordu.

Bugün üniversitelerde bile öğretilemeyen konular Köy Enstitüleri’nin eğitim modelinde çok kolaylıkla yoksul Anadolu çocuklarına öğretilebiliyordu. Derslerde öğrendikleri bilgiyi 1 saat sonra atölyede pratikte uygularken görmek belki biz bugünün öğrencilerine hayal gibi gelir; ama Köy Enstitülerinde hayaller gerçekleşiyordu. 1 saat sonra öğrenciler atölyelerde, derslerden öğrendiklerini üretiyorlardı. Marangozculuk, seracılık, tarım, inşaat, kümesçilik, meracılıktan tutun edebiyat dergileri çıkarma, şiirler yazma, tiyatro oyunları düzenleme ve oynama, bilimsel deneyler yapmaya kadar her anlamda üretim gerçekleştiriyorlardı.

ENSTİTÜLERİN YEŞERTTİĞİ BOZKIRLAR

Türk Eğitim Tarihinde olmayan ilkler bu enstitülerde bir bir gerçekleşiyordu. Kız çocuklarının bütün alanlarda yeteneklerini keşfetmesi, çağdaş ve karma eğitime dahil olması onlar için bir devrimdi. Okuma alışkanlığının kazanılması enstitünün başarılarının en önemlilerinden biridir. Enstitü aynı zamanda bulunduğu bölgenin bir kültür merkeziydi desek yanılmış olamayız. Tiyatrolar, piyesler, drama, şiir geceleri, hikaye roman yazma bunların başlıcalarından geliyordu.

Türk eğitim tarihine damga vurmuş böyle bir sistemin yaratıcılarının başında gelen dönemin İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç ve Milli eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel bu çalışmalarıyla köylü çocukların sevdikleri ve büyük saygı gösterdikleri insanlar olmuşlardı. Enstitü öğrencilerinin çoğu İsmail Hakkı Tonguç’a Tonguç Baba derlerdi. Köylü çocuklarının Tonguç babası köy ağalarını, toprak sahiplerini, şeyhleri ve bazı bürokratları tedirgin etmeye başlamıştı. Nitekim 2. Dünya Savaşı’nın bitimiyle beraber bu tedirginlik daha da çoğalmıştı. 1946 yılında Hasan Ali Yücel Milli Eğitim Bakanı seçilemedi. İsmail Hakkı Tonguç görevinden alındı. Köy enstitüleri dönemin gericileri tarafından hedef tahtasına konmuştu. Bütün Dünya klasiklerinin olduğu her kitabın rahatlıkla bulunduğu Enstitü kütüphanelerindeki kitaplar sakıncalı bulunuyordu. Köy enstitülerinin bu iki yaratıcısı görevlerinden alınınca işlevsizleştirme süreci hızlandı. Karma eğitime son verildi. Sakıncalı kitaplar toplanıp yakıldı. Öğrencilerin ders dışı eğitim yapmaları yasaklandı. 1950’lilerde Demokrat Parti ve çevresindeki toprak ağalarının iktidara gelmesiyle beraber daha öce ilkeleri değişen köy enstitülerinin ismi de değiştirildi ve tarih sahnesinden indirildi.

Eğitim sisteminin giderek gericileştiği ve niteliksizleştiği, ezberci ve kendi çıkarını düşünmek zorunda bırakılan öğrencilerin yetiştiği, mesleki ve teknik liselerin kapatılıp yerine bolca imam hatiplerin açıldığı dönemde Köy Enstitüleri modeline olan ihtiyaç kendisini giderek daha çok hissettirmektedir.

Eda Erdoğdu

Ankara Üniversitesi DTCF Atatürkçü Düşünce Topluluğu Başkanı

tgb.gen.tr

Tarih:
Diğer Haberler