Düşünmek ya da tetiği çekmek

Cumhuriyet tarihinin en büyük kumpasına değnek olanlar, bugün müebbet hapse mahkûm oluyor.

Düşünmek ya da tetiği çekmek

YAZAR

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi, FETÖ'nün medya yapılanması davasında, Ahmet Altan, Mehmet Altan ve Nazlı Ilıcak’a "anayasayı ihlal" suçundan verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarının onanmasına karar verdi.

Müebbet kararı, Türk milletinin yüreğine su serpmiş durumda. Bunun sosyal medyaya yansıması da aynı şekilde. Sosyal medyaya bakınca, yalnızca -aynı kaynaktan beslenen- Fethullahçı ve PKK’lı yuvalanmalarının karardan rahatsız olduğu görülüyor. Ancak… Bazı gazeteci ve siyasetçilerin de bu rahatsızlığı paylaştığını gördük. Söz konusu rahatsızlıklarını, Ahmet Altan’ların, Nazlı Ilıcak’ların yalnızca “düşüncelerinden ötürü” müebbet hapis aldıklarını ve bu kararın adil olmadığını dile getirmek suretiyle kamuoyu yaratma çabasıyla birlikte emperyalist çevrelere mesaj verme yarışına girdiklerini görmüş olduk. Bu davranış biçimi Türk milletinin zekâsıyla en hafif tabiriyle alay etmektir.

"SAHİBİNİN SESİ"

Finansörü FETÖ (CIA) olan Taraf gazetesi, o dönem Ergenekon ve Balyoz tertiplerinin düzenleyicileri arasındaydı. Bu gazetenin varlık sebebi, şerefli Türk ordusunu ve Türk aydınlarını, dolayısıyla Türk devletini hedef alan bu kumpasların başarıya ulaşmasını sağlamaktı. Genel Yayın Yönetmeni koltuğunda Ahmet Altan’ın oturduğu Taraf gazetesi, dönemin parasıyla 1 YTL’ye satılırken, Ergenekon’un üçüncü ve ilk geniş kapsamlı operasyonundan 13 gün önce 40 kuruştan satılmaya başlamıştı. Ellerinde tonlarca sahte belge ve gizli tanıklar, arkalarında ise büyük bir medya gücü ve CIA vardı. Yani kendilerince ellerinde un da vardı, şeker de… Sadece bu un ve şekerden helva yapacak bir aşçıya ihtiyaç vardı. O aşçıyı da dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül “bir savcı bulun delillendirin” diyerek işaret etmişti. O aşçı bulundu ve Türk milletinin helvası karıldı. Türk milletine ölüm fermanı yazıldı. İşte Ahmet Altan da bu dönemde Fethullahçı gladyonun sistemli bir şekilde üretmiş olduğu sahte delil ve iftiraları her gün manşete ve köşe yazılarına taşıyordu.

Taraf gazetesi, firari kumpas savcısı Zekeriya Öz’ün Ergenekon davası başına getirilmesini 24 Ocak 2008’de böyle duyurmuştu: “Karanlık cinayetleri ve derin devletin dehlizlerini aydınlatabilecek Kızılelma operasyonunu Savcı Zekeriya Öz’ün cesareti ve ‘delilden suçluya’ ulaşma konusundaki sebatı derinleştiriyor”

Taraf’ın manşetlerine, ya da Ahmet Altan’ın marifetlerine göz atmaya devam edelim:

Katıksız Türk vatanseverleri bir bir tutuklanıyordu… Türk Ordusunu ve vatansever aydınları Ergenekon’a hapsetmeye çalıştılar. Türk milletine yazılan bu ölüm fermanına, gazeteci kılıklı CIA ajanı birçok isim sevinç nidalarıyla desteklerini açıkladı. Nazlı Ilıcak da bu isimlerden en öne çıkanlar arasında. 13 Ağustos 2013 tarihinde Sabah gazetesinde yayınlanan yazısında “Ergenekon operasyonları başladı ve Türkiye giderek normalleşti” ifadelerini kullanmıştır. Ilıcak, küstahlıkta Ergenekon kumpasıyla tutuklanan ve cezaevinde akciğer kanserine yakalanan Kuddusi Okkır’ın tedavi edilebilmesi için cezaevinde tutulduğunu iddia edebilecek kadar ileri gitmişti. Oysaki, Kuddusi Okkır, Savcı Zekeriya Öz’ün, tahliye taleplerinin reddi yönünde mütalaa verdiği için tedavi olamamıştı.

Ilıcak ile Öz arasındaki muhabbete de tekrar göz atalım:

Ancak Türk milleti yağmurlara, ayazlara aldırış etmeden “Yeminler edildi, yıkılacak Silivri” diyerek o Silivri duvarlarına dayandı! Türkiye Gençlik Birliği olarak biz de en ön saftaydık…  Duvarları yıktık.  Kahraman Türk Ordusu özgürleşti ve Türkiye’mizin önü açıldı. Şimdi bu kumpası tertipleyenler, Türkiye düşmanları Silivri’de yatıyor…

DEMOKRASİ VE İHANET ÖZGÜRLÜĞÜ

Amerika’nın ulus devletleri yıkma eylemleri, genelde barış, demokrasi, insan hakları gibi kimsenin itiraz edemeyeceği sözlerin arkasına gizlenir –ki Ergenekon kumpası da dolaylı yoldan bu eylemlerin bir parçasıydı-. Bizim liberaller de, ağabeylerinden bir şeyler kapmış olacaklar ki, nerede Türkiye Cumhuriyeti Devletini hedef alan birilerini görseler “düşünce özgürlüğü”, “demokrasi” diyerek sahip çıkıyorlar!

Şunu çok rahatlıkla söyleyebiliriz ki, dünyada, düşünceleriyle toplumları etkileyerek ölümlere sebep olmuş ve bundan dolayı yapılan hukuki yargılamalar sonrasında mazlum durumuna düşmüş bir kimse örneği -eğer hukuka emperyalist bir müdahale yoksa- gösterilemez. Kumpasların düşünsel ayağını temellendiren ve tetiği çekene azmettiren bu kişilerin kaleminde, nice vatan evladının kanı vardır. İşte o tetiği çektiren iradenin açığa çıkartılarak hukuken cezalandırılması asla ahlak, vicdan, izan sahibi hiç kimseyi rahatsız edemez.

Bu ihaneti Altan kardeşlerle, Nazlı Ilıcak’la sınırlamak eksik olur elbette. Ancak dün, Cumhuriyet tarihinin en büyük kumpasına değnek olanlar, bugün müebbet hapse mahkûm oluyor. İşte benim adaletten anladığım bu…

Adalet odur ki, televizyonlarda şımarıkça “1 Kasım'da Osmanlı saltanatı yıkılmıştı, şimdiki 1 Kasım'da da Türkiye Cumhuriyeti saltanatı da yıkılacak” diyen Ilıcak, savunmasında “Amacı şeriata dayalı bir diktatörlük kurmak olan bir yapı bana ne menfaat sağlayabilir ki? Ben Atatürk kadınıyım” diyerek her fırsatta değerlerine saldırdığı Atatürk’e sarılmak zorunda kalıyor.

Ergenekon-Balyoz kumpasları yüzünden hayatı son bulan komutan ve aydınlarımızı, Enver Arpalı, Kuddusi Okkır, Uçkun Geray, Olgun Ural, Türkan Saylan, Ali Tatar, Berk Erden, Erhan Göksel, İlhan Selçuk, Engin Aydın, Kaşif Kozinoğlu, Ali T.Akça, Mehmet Haşimoğlu, Halil Yıldız, Murat Özenalp, Sadettin Doğan, Mehmet Koral, Hüseyin Görüm, Muzaffer Tekin, Abdülkerim Kırca, Emcet Olcaytu, Cem Aziz Çakmak’ı saygı, sevgi ve özlemle anıyorum.

Türkiye Gençlik Birliği olarak “Ey Ahmet Altan, GATA’daki hasta yatağımdan sana meydan okuyorum!” diyen Cem Aziz Çakmak gibi kararlıyız. Emperyalizmi, işbirlikçileriyle birlikte bu topraklardan defedecek gençliğiz…

Meltem Şahin

TGB Basın Sorumlusu

tgb.gen.tr

Tarih:
Diğer Haberler