İnsanlığın Mucizesi Bilim ve Teknoloji: Evrensel Mi Bağımlı Mı?

Bilimin evrenselleşmesini istemeyen emperyalist sistem, hepimizin tanıdığı Einstein, Tesla, Madam Curie'yi popüler kültür malzemesi yapıyor.

İnsanlığın Mucizesi Bilim ve Teknoloji: Evrensel Mi Bağımlı Mı?
TGB
TGB
YAZAR

İnsanoğlu binlerce yıldır dünyayı anlamaya, hayatta kalmaya ve onu değiştirmeye çalışmıştır. Isınma, barınma gibi insani ihtiyaçlardan doğan bilim, sınıflı toplumun oluşması ve meta ekonomisinin kurulmasıyla bir hakimiyet aracına dönüşmüştür. İnsanlar belki de masum düşüncelerle başladıkları bilim serüveninde, kendilerini şan, şöhret ve para için çırpınırken bulmuşlardır. Yaşadığımız sistem insanı kendi varlığından, toplumcu faydadan uzaklaştırmış ve bireysel çıkarları için her şeyi yapacak hale düşürmüştür. Sanayi devriminden sonra, üretim araçlarına sahip olan ve onları geliştiren teknolojiye sahip ülkeler, önce dünya pazarında süper güç olmuş, daha sonra girdikleri tüm ülkelere kendi siyasi-sosyal politikalarını aşılayıp yönetmeye başlamıştır. 2000’li yıllardan sonra ise, dünya çapında bu boyunduruktan kurtulmak isteyen ülkeler, kendi kendilerine yetebilmek adına teknoloji yatırımları yapmaya başladılar. Avrupa’da Almanya ve Fransa; Asya’da Çin, Rusya, Hindistan ve Türkiye gibi ülkeler son 15 yılda ciddi teknolojik atılımlar içine girdi. Hakkını vermek gerek, teknoloji savaşları bilimin ilerlemesinde önemli bir rol oynamıştır. İlerletmiştir ama aynı zamanda da durağanlaştırmıştır. Para ve güç getirecek olan neyse, yatırım o alana yapılmıştır. Fakat para hırsının, ekonomik ve siyasi üstünlüğün söz konusu olmadığı bir dünyada, evrenselleşmiş bilimin geldiği yeri hayal bile edemiyoruz.

Evrensel Olamayan Bilim

Emperyalist sistem için bilimin evrenselleşmesi insanların bedava ilaca, bedava elektriğe, bedava suya ulaşması demektir. Bu yüzden asla izin verilmemelidir. Bilimin evrenselleşmesini istemeyen, onu sadece ve sadece kendi istekleri doğrultusunda kullanmak isteyen emperyalist sistem, hepimizin tanıdığı Einstein, Tesla, Madam Curie, gibi büyük insanları popüler kültür malzemesi yaparak içlerini boşaltır. Toplumcu yönlerini silerek, bilseler çok üzülecekleri bir popülerlik yaratır. Herkes Einstein’ın E=mc^2 formülünü dövme yaptırır, tişörtlere bastırır ama “Neden Sosyalizm” adlı makalesini bilmez. Edison’un Tesla’nın hakkını yediğini bilip her yerde “Tesla adamdır abi” der ama Tesla’nın tüm dünyaya bedava elektrik dağıtma hayali ile yaşadığını ve bizzat FBI tarafından engellendiğini bilmez. Bu şekilde tüm dünyaya “Kendine faydası varsa, para kazanıyorsan bilimle uğraşmak doğrudur, aksi takdirde bu deliliktir.” mesajı vererek bilimi toplumcu faydadan uzaklaştırır.

Ticaret Savaşları

Günümüzde ise bu rekabet, hegemon ülkeler ve gelişmekte olan ülkeler arasında ticaret savaşına dönüşmüştür. Teknolojisi gelişmiş olan ülke, ekonomik anlamda her ülke pazarına girebilir. Her pazara girebilen ülke, artık hegemonyasını tüm dünyada kesinleştirir, her ülkenin iç işlerine kadar müdahil olabilir, ekonomisini yönetebilir hale gelir. Ticaret savaşlarının günümüz somut örnekleri ABD ve ABD güdümlü ülkelerin oluşturduğu Atlantik Bloğu ve ABD’nin oluşturduğu tek kutuplu dünyaya başkaldıran; önderliğini Çin, Hindistan, Rusya ve Türkiye gibi ülkelerin yaptığı Avrasya Bloğu arasında gerçekleşiyor. Bu ülkeler arasında özellikle Çin, bilim ve teknolojiyi bir hegemonya aracı olmaktan çıkarmış ve toplumun yararına kullanmaya başlamıştır. Peki, Çin bu zincirleri nasıl kırdı?

“Çin Malı” Teknoloji

Çin’in son 20 yılını incelediğimizde bilimi özgürleştirmenin yolunun “üretim” olarak belirlendiğini görüyoruz. Teknolojide inanılmaz bir eşik atlayan Çin, şimdilerde “Dünyanın üretim üssü” olarak tanımlanıyor. Dünyada otomobillerin %90’ı, bilgisayarların %80’i, buzdolaplarının %50’si ve gemilerin %41’i bu ülkede üretiliyor. Aynı zamanda telekomünikasyon alanında dünya devi olan Huawei markasıyla tüm dünyaya iletişim teknoloji altyapısı ihraç ediyor.

Ticari Saldırı

ABD ise Sovyetlerin dağılmasından sonra oluşturduğu tek kutuplu dünya düzenini temellerinden sarsan bu Sosyalist ülkeden oldukça rahatsız. Bu sebeple 2018 yılında 250 milyar dolarlık Çin malına gümrük vergisi koyarak, Çin’e ilk yaptırımını uygulamış oldu. Mayıs 2019’da ise telekomünikasyon alanında Apple markasını geçerek, Samsung’dan sonra ikinciliği eline alan Huawei firmasını “ulusal güvenlik tehdidi” olarak tanımlayarak, 70 ortağı dahil olmak üzere, ABD’li tedarikçilerin hükümet onayı almadan Huawei’ye ürün satışını yasakladı. Bu kararın hemen ardından Google şirketi, uygulamalarından bazılarının Huawei telefonlarda kullanılmasını engelledi. Google’ın ardından Intel, Broadcom, Qualcomm ve Xilinx gibi çip üreticisi Amerikan şirketleri de Huawei’ye girdi sağlamayacaklarını açıkladı.

ABD yönetiminin Huawei yasağı, Temmuz 2018’den beri açık bir biçimde devam eden ABD ve Çin arasındaki ticaret savaşının bir parçasıdır. Bu gelişmeler serbest ticaretin herkese fayda sağladığı düşüncesini ortadan kaldırdı. Trump 25 Eylül 2018’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada “Küreselleşme ideolojisini reddediyoruz ve yurtseverlik öğretisini benimsiyoruz.” diyerek, küreselleşmenin ABD’ye zarar verdiğini ve artık ‘önce Amerika’ diyeceklerini belirtti. ABD’nin zarar görmek bir yana bizzat başını çektiği bir düzendi küreselleşme. Ancak, 2000’li yıllardan itibaren Çin’in imalat sektörü ve giderek gelişmiş teknoloji alanındaki hızlı ilerleyişi, Almanya’nın teknolojik atılımı ve artan gücü, yeniden toparlanan Rusya, merkezinde Almanya ve Fransa’nın olduğu AB’nin giderek ABD’den bağımsız ve hatta karşıt bir konum almaya başlaması yine aynı “küreselleşme” zemininde gerçekleşti. Tüm bu yaptırımlara rağmen Çin ve beraberindeki ülkeler asla geri adım atmayacaklarını ve üretmeye devam edeceklerini söylüyorlar.

Teknoloji ile Kurulan Siyasi Hegemonya

Teknolojiye sahip olmanın getirdiği siyasi etkileri, ülkemizin son yıllar içinde geçirdiği süreçler dolayısıyla en yakından görebilenlerdeniz. Son yıllara kadar savunma sistemlerimizde ABD üretimli füzeleri kullanıyorken, artık dostumuz olmadığı açık olan ABD ile savunma teknolojisi ticaretimizi kesip, Rusya’dan S-400 füzelerini satın aldık. Bu alışveriş siyasi zemini birkaç yıldır gelişen tam bağımsız, kendine yetebilen Türkiye’nin ilk adımlarındandı. Bu ekonomik misilleme, ordumuzun ABD’nin piyonları olan PYD/YPG, PKK yapılanmalarına karşı sürdürdüğü Fırat Kalkanı operasyonun, Zeytin Dalı Harekatı’nın, Pençe Harekatının, Kıran Operasyonlarının ve Barış Pınarı Harekatı’nın bir başka siyasi ayağıydı. Hem operasyonlardan hem de Türkiye’nin Asya’da yer almaya başlamasından rahatsız olan ABD küstahça “Türkiye S-400’leri alırsa onun için hiç hoş olmaz” açıklamaları yaptı. Türk ordusunun geçtiğimiz günlerde Suriye’ye Barış Pınarı Harekatı ile girmesinden sonra ise Trump “Türkiye Suriye’ye girerse ekonomisini mahvederiz.” açıklaması yaptı. Ulusal güvenliğimizi tehdit eden bir meselede dahi alacağımız tavra burnunu sokmaya cüret eden ABD hükumeti, bu tehdidi üretim araçları ile pazarımıza girebildiği için yapabilmektedir.

Ticaret Savaşlarında Türkiye’nin Yeri ve Görevi

Amerikan emperyalizmi dünyada yenilmekte ve dünya Asya Çağı’na girmektedir. Emperyalizmin getirdiği bilimsel, ekonomik ve kültürel zincirlerin artık Asya Çağı’nda yeri yoktur. Türkiye ise Atlantik bloğunda esaret ve bağımlılık altında değil, üretim ve bağımsızlık odaklı Avrasya bloğunda olmak zorundadır ve somut bir şekilde oraya doğru gitmektedir. Türkiye olarak, önümüzdeki görev; bilimi tam bağımsız Türkiye yolunda ilerletmek, teknolojiyi Asya ülkeleri ile üretmek, ekonomik ve siyasi zincirleri kırarak, oluşacak yeni dünyada yerimizi almaktır.

 

tgb.gen.tr

Tarih:
Diğer Haberler