Liberalizm masalıyla batacak ekonomi gemisi

Gelecek, cumhuriyetin devletçi ekonomi politikası ile bugünü birleştirme noktasında kendini bulabilir.

 Liberalizm masalıyla batacak ekonomi gemisi
Baran Karabulut
Baran Karabulut
YAZAR

Çağımız devletler çağıdır. Devleti ve ordusu güçsüz milletlerin kaderini başka büyük devletler tayin etmektedir. Nitekim Irak’ın üçe bölünmesini, yine bugün Irak’ın Kuzeyinde gerçekleştirilen referandumun arkasında büyük emperyal devletlerin olduğunu ve bu girişime dur diyecek yaptırım gücünü ortaya koyan ülkelerin devlet geleneği olan Asya ülkelerinden olduğunu göz önüne alırsak bu tezi sağlamlaştırmış oluruz. 21.yy’da dünya bu fikir ekseni etrafında dönmektedir. Gerçeği de göz önünde bulundurarak Türkiye’de yaşanan ekonomik ve siyasal hareketlenmeleri incelemek ve çözümler üretmek için kafa yormak, -hatta sadece kafa yormak yetmez- milletin refahı için mücadele etmek yarını kuracak Türk gençliğinin en büyük görevidir. Neo-liberalizmin dayattığı akılsızlaşmaya meydan okumadır aynı zamanda bu.

İki cephe var

Birinci cephe kuşkusuz ki askeri cephedir. Mehmetçiğin namlusundan çıkan her mermi insanlığa yeni bir ufuk açmaktadır. Ancak Türkiye ekonomisini incelediğimiz zaman ikinci cepheye koymamız gereken iktisadi cephenin birinci cepheye bağlı olarak bölge ülkeleri ile yapılan ekonomik anlaşmalarla her ne kadar olumlu gelişmeler kaydettiğini gözlemlesek de açıklanan ekonomik verilerin ve milletin alım gücünün doğru orantılı olmadığını yanlış ekonomik adımlardan kaynaklandığını ortaya koymaktadır. Devletler çağında bu politikalar affedilemez kötü sonuçlarla bizleri karşı karşıya getirir. Ve birinci cepheye de zarar verir. Birinci cepheye güç vermek ise bir namus borcudur. O borç öyle güzel bir borçtur ki, Türk gençliği o borcu omuzlarının üzerinde taşımaktan hep gurur ve mutluluk duymuştur.

Savaş Sonrasında Ne Yapılacak?

Kemalist Devrimin kurmay kadrolarından olan Mahmut Esat Bozkurt iktisadi kalkınmaya vurgu yaparken şu cümleleri sarf etmiştir;
‘‘Fikrim şudur ki, bütün bir ömür iktisadı, toplumsal yapısı kuvvetli olmayan fertlerin siyasi hakimiyeti, hürriyeti de cılız olur. Zaruret içinde çırpınan bir camiaya ‘hürriyetin var, hakimsin’ demek, onu biraz da hayal ardında koşturarak üzmek demek olmaz mı? Şahsi hürriyeti temin ile yükümlü olan demokrat devlet, onun dayanağı olan toplumsal, iktisadi tedbirleri de almak mecburiyetindedir.’’ (1)

Türkiye bir sistemden kopuyor. Esad ile görüşmelere başlıyor, Rusya ile S-400 füze anlaşması gerçekleştiriyor, Çin ile İpek Yolu Projesi, Rusya İle Türk Akımı projesi çalışmalarını devam ettiriyor. Amerika’nın denetiminde kurulmak istenen Kürdistan’a karşı IKBY’ye kapılarını ve hava sahasını kapatma iradesini dile getiriyor. Siyasi yaptırım neticesinde ABD vizelerini askıya alıyor, İdlib harekatı ile Amerika’ya en ufak bir alan dahi bırakılmıyor. Amerika ile sınır ötesinde yürütülen savaş, siyasi, iktisadi ve toplumsal alanlarda da yürütülüyor. Savaş sonuçlandıktan sonra ise savaş halinde aldığınız her karar ve attığınız her adım mevcut durumunuzu belirler. AKP’nin bugün eleştirmemiz gereken en önemli yanı burda yatmaktadır. Atılan adımlar ileriyi düşünmeden atılıyor. Nasıl ki müfredattan Atatürk’ü kaldırmanın, vatan savaşının sonraki nesillerin kafasında meşruluğunu kaybetmesine sebep olacağını göremiyorsa, devletin iktisadi atılımlardaki yetersizliği de böyle açıklanmalıdır. Geleceğe bir yatırımdan ziyade AKP’nin politikaları günübirlik politikalardır. Bölge ülkelerinin adım atmaması takdirinde Türkiye AKP ile ne yazık ki öncü potansiyelini devreye koyamamaktadır.

Bu potansiyeli ortaya koymak için ise devletin sorumluluklarını bilmek gerekmektedir. Devlet, Bozkurt’un da dediği gibi yalnızca jandarmalık yapmak değil, aynı zamanda milletine yol gösterecek iktisadi girişimlere el atmaktır.

‘‘Liberallerin ortaya koyduğu bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler prensibi, doğumuyla beraber muhaliflerinin ellerinde hırpalanmaya başladı. Devlete büyük bir itimatsızlık gösteren, ona sadece bir jandarma vazifesi görevini yükletmeyi kafi gören liberallik bütün ehemmiyeti ferde veriyordu.’’ (2)

Bozkurt’un eleştirisi dönemin liberal iktisatçılarına yapılmış bir eleştiridir. Ancak aynı zamanda bugünkü savaşın içerisinde de aklımızdan çıkarmamamız gereken bir eleştiridir.

Türkiye Ekonomisi Büyüyor Yalanı

Devletin görevi elbette yalnızca jandarmalık yapmak, ABD’ye sert söylemlerle karşı çıkmak değildir. Cephede Mehmetçiğin döktüğü kanın hakkını iktisadi alanlarda da vermek görevi devletindir. Türkiye İstatistik Kurumu’nun açıkladığı verilere göre Türk ekonomisi 2.çeyrekte de yüzde 5.1 büyüme kaydetti.(3) Peki hangi temeller üstünde? Fındık üreticisi feryat ediyorsa, ardından üzüm ve pamuk üreticileri isyan bayrağını çekiyorsa, Ekmek Sanayi İşverenler Sendikası Genel Sekreteri Kolivar, devletin ruhsat kontrolü yapmadığından yakınarak "namuslu fırıncı batmak üzere". Cümlesini sarf ediyorsa,(4) Ekonomik bunalım sonucunda umudunu kredi kartlarında arayan geleceğini göremeyen ve mahkemelik olan sayısı 900 bin kişiyi aşmışsa(5), Siverek’te 15 bin tarım işçisi çocuk okula başlayamıyorsa.(6) Ülkenin et ürünlerinde ithalata mecbur bırakılmasına et üreticileri tepkisini koymak için Ankara’ya yürümeyi tartışıyorsa(7). Son 10 yılda üniversite mezunlarında yoksullaşma 126 bin artmışsa(8), ekonomi hangi temeller üzerinde büyümektedir? Emek temelinde büyümediği kesin. Olgular bu yönde düşünmemize yetmektedir. Madem böyle bir büyüme söz konusu, o halde niçin halkta bunun karşılığı gözlemlenemiyor. Bunun tek bir açıklaması olabilir. O da, Türkiye şuanda spekülatif büyüme göstermektedir. Üretime dayalı olmayan ve vergisel büyümeye endekslenen bu mevcut durumda sanki tarım ve sanayi alanında büyüme varmış gibi gösterilmektedir. Ancak üretici kazanç elde etmek bir yana dursun nefes almak için krediye yönelmiştir. Bu da sonraki sürece yatırımdan ziyade ekonomik alanda ileride de böyle giderse bir patlamanın doğacağının gerçekliğidir. Türkiye acilen bölge ülkeleri ile yaşadığı gelişmeleri değerlendirmeli ve üretime daha çok ağırlık vermelidir. Bu Türkiye’nin bir zorunluluğudur. Bu zorunluluğu görmezden gelenlerin önümüzdeki süreçte kendileri ile birlikte Türkiye’yi de bir karamsarlığın içine sürükleyeceğini bilmek başlamakta olan emekçi hareketin yanında yapıcı olan Türk gençliğinin nasıl konumlanması gerektiğini tartışmamızın önünü de açmıştır. Türkiye gençlik hareketinin her dönemde emekçi halk kitleleri ile yan yana olduğunu biliyoruz. Bu birliktelik ise geleceği kurma iradesi ile doğru orantılıdır. Gelecek, cumhuriyetin devletçi ekonomi politikası ile bugünü birleştirme noktasında kendini bulabilir. Liberalizm masalı ise emekçi kitlelerin tepkileri sonucunda batacak bir gemi olarak tarihe geçecektir.

Baran Karabulut
TGB Antalya İl Sekreteri
Çalışma Ekonomisi Ve Endüstri İlişkileri Bölümü


1. Mahmut Esat Bozkurt, Liberalizm Masalı, sf.25
2. Mahmut Esat Bozkurt, Liberalizm Masalı, sf.89
3. http://www.sabah.com.tr/ekonomi/2017/09/11/son-dakika-turkiye-ekonomisi-2-ceyrekte-yuzde-51-buyudu
4. https://www.aydinlik.com.tr/firinci-esnafi-da-isyan-bayragi-acti-ekonomi-ekim-2017-1
5. https://www.aydinlik.com.tr/kart-ve-kredi-borcundan-mahkemelik-olanlar-900-bin-kisiyi-gecti-ekonomi-ekim-2017
6. https://www.aydinlik.com.tr/tarim-iscisi-15-bin-ogrenci-okula-baslayamadi-emek-ekim-2017
7. https://www.aydinlik.com.tr/et-ureticisi-de-ayaklandi-ankara-ya-yururuz-ekonomi-ekim-2017
8. https://www.aydinlik.com.tr/turkiye-de-universite-mezunlari-yoksullasti-ekonomi-eylul-2017

tgb.gen.tr

Tarih:
Diğer Haberler