Melike Güler Yazdı: Teoman Çaresizliği ve Gerçeklerin Dayattığı Umut

Düzensiz yaşamıyla adını sık sık duyduğumuz Teoman’ın geçenlerde bir dergide yayınlanan röportajından sonra dedim ki karşılıklı oturup laf edelim.

Melike Güler Yazdı: Teoman Çaresizliği ve Gerçeklerin Dayattığı Umut

Düzensiz yaşamıyla adını sık sık duyduğumuz Teoman’ın geçenlerde bir dergide yayınlanan

röportajından sonra dedim ki şöyle karşılıklı oturup iki çift laf etsek(!)

Yarışmaya Beyoğlu barlarından katılan Teoman’a birkaç sorum var:

1) Türkiye’nin ve aynı şekilde dünyanın durumundan hiç umudunuz yokmuş ve ülkemizde artık birbirimizi sevmemiz imkansızmış. Türkiye’den de oldukça yorulmuşsunuz.

Belki İsviçre’de sorunsuz, zengin ve mutlu insanların arasında ‘’o zaman ki’’ çocuk aklınızla İsviçreli olmadığınız için üzülürken fark edememiş olabilirsiniz: Burada ekin eken köylümüzün, kağıt toplayan işçimizin, onca yokluk içinde hem çalışıp hem okuyan sınıf arkadaşımızın döktüğü alın terinin her damlasında yürek dolusu emek var. Bizler bütün sınıfsallığımızla bütün bedenimizi, sahip olduğumuz bütün fikirleri, gelecek tasavvurumuzu, umudu dürtüp umutsuzluğu yatıştırırken ortaya koyuyoruz. Siz ise oturduğunuz yerde şarabınızı yudumlayıp aşk şarkıları yazıp karamsarlık ve umutsuzluktan beslenip zevk alırken nasıl oluyor da yoruluyor ve iddia edebiliyorsunuz ki bir bayrağı doğuran, o bayrağı bütün hoşgörürlüğü, sevgisi ve yoksulluğuyla damla damla kırmızı ile dolduran bir halkın artık birbirini sevmesi imkansızdır? Oysa siz bireyciliğiniz içinde bütün yoksunluğunuz ve yüzeyselliğinizle tarihin neresinde yer bulmayı düşünüyorsunuz?

2) Türkiye’yi psikanalize alsak dediğinize göre lobotomiye bile gerek olabilirmiş ve acilen seksen milyon psikolog tahsis etmeli ve sakinleşmek için tonlarca Xanax depolamalıymışız. (Psikologların ilaç yazma yetkisi yoktur.)

Türkiye’nin gerek toplumsal gerek fiziki problemlerinin oldukça farkında olan biri olarak giydiğiniz post-modern ceketle birlikte hapsolduğunuz bireycilik içinde yapıcılıktan bu denli uzakken çaba sarf etmek yerine neden sizin tabirinizle ‘’sakinleşmeyi’’ yani uyuşmayı seçtiğinizi anlayabiliyorum. Fakat bu toplumun dinamizmini reddetmek, anlam kaygısı gütmediğiniz için de değişimi reddetmek demektir ki bu da sizin bilinçsizce varoluş sancıları çekerken pek de yapabileceğiniz bir şey değildir. Siz ‘’napıyım tabiatım böyle’’ derken biz tabiata yön verecek nesille bilim üretiyor, o sınıfı yaratıyoruz. Bu yüzden siz oyunlar oynayıp eğlenirken sakinleşmeniz için iyi bir psikolog önermemi ister misiniz?

3) On dokuz yirmi yaşındaki çocukların (Erdal Eren’den bahsederken) siyaset için hayatlarını heba etmelerini saçmalık olarak gördüğünüzü ve hiçbirini bir kahraman olarak görmediğinizi söyleyip eklemişsiniz: Romantik, hayalperest, küçük çocuklar...

Bunu saçmalık olarak görüyorsanız size birkaç tarih kitabı da önerebilirim. Sizin İsviçreli olmadığınıza üzüldüğünüz yaşlarda hatta daha küçük yaşlarda bu toprakların çocukları korkusuzca emperyalizme karşı mücadele ederken tarihe yön verdi. 1915 yılında Sivas'ta mezun veremeyen Cumhuriyet Lisesi'nin, 1917'de sadece 5 mezun verebilen Galatasaray Lisesi'nin fedakarlığı mazlum halklara umut olmuştur. Tıbbiyeli Hikmet'in 1919'da daha 18 yaşındayken katıldığı Sivas Kongresi'nde "...mandayı kabul edemem. Eğer kabul edecek olanlar varsa bunlar her kim olurlarsa olsunlar şiddetle red ve takbih ederiz. Farz-ı mahal manda fikrini siz kabul ederseniz, sizi de reddeder, Mustafa Kemal'i vatan kurtarıcısı değil vatan batırıcısı olarak adlandırır ve tel'in ederiz." demiştir. Günümüzde de gençlik yine aynı umut ve heyecanla mücadeleye devam ediyor. Türkiye'nin vatanseverlerine kurulan Ergenekon ve Balyoz kumpaslarıyla Cumhuriyet devriminin değerlerine yapılan saldırılara ve milli bayramlarımızın yasaklanmasına karşı verdiğimiz mücadele ve halktan aldığımız destekle görüyoruz ki tarihi yine gençlik yazacaktır. Gücümüzü tarihten alıp geleceğe fener tutuyoruz. Gençliğin umudunu ve mücadelesini görmek için bu koşullarda sadece rakı masasından başınızı kaldırıp biraz etrafınıza bakınmanız yeterlidir.Ülkemizin devrimci tarihinden öyle uzaklaşmış, kendinize öyle yabancılaşmışsınız ki romantikliği, hayal kurabilmeyi, küçük yaşta olmayı öne sürerek kendinizi desteklemeye çalışıyorsunuz. Evet her birimiz on dokuz yirmi yaşlarında çocuklarız ve bu yüzden daha güçlüyüz. Hayalperest değiliz fakat hayallerimiz var çünkü fikirlerimiz ve yaratmak istediğimiz bir gelecek var! Bu hayalleri gerçekleştirebilecek kadar da güçlüyüz! Evet romantiğiz çünkü vatansız değiliz, hürriyet istiyoruz ve milletimizi tanıyoruz. Sizi kaybedenler kulübünden çıkıp bir sanatçı gibi aydınca düşünmeye davet ediyor ve soruyorum, hiç Namık Kemal okudunuz mu?

“Felek her türlü esbab-ı cefasın toplasın gelsin

Dönersem kahpeyim millet yolunda bir azimetten!’’

Tarih:
Diğer Haberler