Orhan Kemal'in‘’Küçük İnsanları’’

"Orhan Kemal; bizimle oturmuş, bizimle kalkmıştır. Bizimle doymuş, bizimle aç kalmıştır..."

Orhan Kemal'in‘’Küçük İnsanları’’

YAZAR

‘’Fikret, az kaldı unutucaktım:
Sana 100
Uğur’a 100
İhsan’a 50
250
Borcum var. Bu parayı tefrika bedelinden ağır ağır ödersiniz. Kabilse hemen bir miktar bir şeyler.
150 mi olur, 200 mü?
Amanı biliyonuz mu? Ada bilir, sen de bilirsin...’’


Kendi hayatından kesitleri, çoğu romanında ve hikayesinde bulabileceğimiz bir yazardır Orhan Kemal.
Fakat Orhan Kemal, kendi çocukluğunu (Baba Evi) ve gençliğini(Avare Yıllar) anlattığı romanlarına ‘’Küçük Adamın Romanı’’ demiştir. Kendisini ‘’Küçük Adam’’ olarak nitelendirmiştir.

Orhan Kemal’in hangi eserine bakarsak bakalım, hep küçük insanları görmekteyiz. Suçlu’nun Cevdet’i, Devlet Kuşu’nun Mustafa’sı,Gurbet Kuşları’nın Memed’i, Müfettişler Müfettişi’nin ve Üç Kağıtçı’nın Kudret Yanardağ’ı, Hanımın Çiftliği’nin Güllü’sü, Bereketli Topraklar Üzerinde’nin İflahsızın Yusuf’u, Köse Hasan’ı ve Pehlivan Ali’si...Hepsi küçük insanlardır. Aslında, Orhan Kemal’in yazarlığını tek bir kelime ile ifade edebilirsek, ona küçük insanların yazarı diyebiliriz.

Küçük insanlar dediğimize bakmayın... Orhan Kemal’in küçük insanları, aslında toplumun en büyük insanlarıdır. Orhan Kemal’in eserlerinin kaynağı olan kesim, yani; üretenler, işçiler, köylüler, yoksullar, ezilenler dünyanın en büyük insanlarıdır.

Bu satırları yazan kişiye göre, toplumumuzun insanlarını, her yönüyle, Orhan Kemal’den daha gerçekçi ve daha iyi anlatan başka bir yazarımız yok. Bunun da, Orhan Kemal’in usta yazarlık kabiliyeti hariç, belli başlı nedenleri var.

Birincisi, Orhan Kemal’in kendisi de küçük insandır. Küçük yaşlarda ailesiyle beraber Beyrut’a gitmek zorunda kalır. Beyrut’ta ailesinin yükü kendi omuzlarındadır. Basımevinde işçi olarak çalışır. Daha sonra yurda döner, başıboş dolaşır bir süre. Kendisini futbola verir. Daha sonra okulu bırakır fabrikaya girer. İşçilik, dokumacılık, ambar memurluğu yapar. Burada Cemile’sini tanır ve onunla evlenir. Zorluklarla geçinir. Kendisine ve karısına bakamazken, Beyrut’a babasına da para yollar.

 

Fabrikada kendisine, sürekli olarak verilecek yüklü miktarda para karşılığı yolsuzluk teklif edilir. Tenezzül dahi etmez. Bundan ötürü kendisine iftira atarlar ve fabrikadaki işine son verilir. (Orhan Kemal, evlendikten sonra, İstanbul’a taşınana kadar ki hayatını, Dünya Evi romanında anlatır.) Daha sonra ise İstanbul... Sadece yazar. Kalemiyle geçinmek zorunda kalır. Yayınlanan kitaplarının parasını çoğu zaman alamaz.Sevmediği halde, kendi ismini kullanmayarak senaryolar yazar. Nedeni de sadece para kazanabilmektir. Orhan Kemal’in bu süreçte çektiği maddi sıkıntıların boyutunu, Fikret Otyam’a yazdığı mektuplarda net bir biçimde görmekteyiz.

İkincisi, Orhan Kemal, insanlarımızı gerçekten çok sevmektedir. Çoğunlukla onların kötülüklerini anlatsa da, suçlu olarak asla onları görmez, kötülüklerinden dolayı onları suçlamaz. Her zaman onların daha iyi olacağına inanır. Kalemini de onların daha iyi olması için onların hizmetine sunmuştur zaten.

Orhan Kemal, bu iyimserliği için şöyle diyor:

‘’Romanlarımdaki iyimserlik bana halkımızı yakından, çok iyi tanımaktan geliyor. Daha açıkçası ben halkın kendisi, bir parçasıyım. Onun için yakından görüyor, biliyorum ki en kötü insanın bile iyi bir yanı var. Daha açıkçası, en kötü insanı içinde yaşadığımız toplum yaratıyor, onun için bizim bulunduğumuz toplumun değil, dünyanın gelecekte düzene gireceğini, düzenli toplum insanlarının da daha çok mutlu olacağına inanıyorum.

Üçüncüsü; keyfi olarak, uğraş olsun, sanat(!) olsun diye yazmamıştır Orhan Kemal. Yazmasının bir sebebi vardır. Bu sebeb de, yurdumuzun insanlarının daha çok gelişmesidir. Bizlerin daha iyi bir düzende, daha insanca yaşamasıdır. Bu mücadelesini kalemiyle veren Orhan Kemal, her zaman bu amaç için çalışmıştır. İnandığı değerlerin ve mücadelesinin uğruna hapis yatmış, birçok kez gözaltına alınmış, kitapları basılmamış,sanatının yolları tıkanmış, türlü zorluklarla karşı karşıya bırakılmıştır. Ama bunlardan dolayı hiç bir zaman yılmamıştır ve kimseyi de suçlamamıştır. Hiç bir zaman ‘’ortalama’’ bir yazar olmamıştır. Kalemini, birilerini memnun etmek için kullanmamış, ödül almak için kendi milletine sövmemiştir.

Dördüncüsü, Orhan Kemal bireyci değildir, toplumcudur. Kendisinin ve çevresinin gelişmesini, toplumun gelişmesi bağlamaktadır. Kendi ülkesinin insanları ne kadar iyiyse, o da o kadar iyidir. Kendi ülkesinin insanları ne kadar zorluk çekiyorsa, o da o kadar zorluk çekiyordur. Kendisinin kurtuluşunu, toplumun kurtuluşunda görmektedir.

Sanatının amacını ve toplumculuğunu şöyle anlatıyor Orhan Kemal:

‘’ İnsan sevdiklerinin refahını ister. İstemekle de kalmaz,bu refah ve mutluluğun gereklerini arar, bulur, açıklar. Ben de bu işi yapıyorum. Yurdumun ve yurdumun insanlarının mutluluğu, benim ve çocuklarımın da mutluluğu demektir. Yani, milletim gelişirse, ben de, bana bağlı olanlarda gelişir, iyi günlere ererler. Ben kalemimi, aslında öteki milletlerden hiçbir bakımdan geri olmayan milletimin gelişmesini engelleyen şartlara karşı koymuş bir yazarım. Tuttuğum yolda gücümce yürüyorum., yürüyeceğim. Yazmamak, kendimi ödevlendirdiğim kutsal ödevimden kaytarmak olmaz mı?’’

‘’ Adana’da, Milli Mensucat Fabrikasında uzun yıllar küçük memurluk, katiplik yaptım.. Gurbete çıkan, Adana’ya inen köylülerle tanıştım.. Çırçır işçileri.. Pamuk işçileri.. Onların mektuplarını yazdım.. Onların dilekçelerini yazdım.. Bu halk çocuklarının şehir madrabazlarının elinde nasıl sömürüldüklerini gördüm.. Bun yurdunu seven bir insan, bir yazar olarak, yurdumun kalkınmasının gerekleri üzerinde düşündüm.. Fikir yordum.. Fikir yormakla da kalmadım, bu çeşit romanlar yazarak eyleme katılmış oldum. Karınca kararınca tabii. İstiyordum ki, yurdum Batı ülkeleri ayarına yükselsin.. Yurdumu geri bıraktıran etkenler, koşullar ortadan kalksın..’’
*


İşte, Orhan Kemal’in küçük insanlarının sürükleyiciliklerinin, etkileyiciliklerinin ve onların içinde kendimizi buluşumuzun nedenleri bunlardır.

’Ben kalemimi, aslında öteki milletlerden hiçbir bakımdan geri olmayan milletimin gelişmesini engelleyen şartlara karşı koymuş bir yazarım.’’
’Ben kalemimi, aslında öteki milletlerden hiçbir bakımdan geri olmayan milletimin gelişmesini engelleyen şartlara karşı koymuş bir yazarım.’’

Orhan Kemal’i vazgeçilmez kılan da, onun küçük insanlarının, bazen bütünlüğünde, bazen parçalarında, bazen bazı fikirlerinde, bazen ise bazı eylemlerinde kendimizi bulmamız... Hangimiz, bencilliğimizle ve görev düşkünlüğümüzle birazcık Murtaza; yoksulluğumuzla ve iyi niyetimizle birazcık İflahsızın Yusuf; yardımseverliğimiz ve direncimizle birazcık Cevdet; uyanıklığımız ve yararcılığımızla birazcık Kudret Yanardağ değiliz ki? Hangimiz Bereketli Topraklar’ın acısını da tatlısını da görmedik?

Orhan Kemal’in çağlara meydan okumasının sebebi de bu. Orhan Kemal; bizimle oturmuş, bizimle kalkmıştır. Bizimle doymuş, bizimle aç kalmıştır. Bizimle gülmüş, bizimle ağlamıştır. Ve şunu da biliyoruz ki, Orhan Kemal’in küçük insanları, dünyayı yaratanlardır. Orhan Kemal’in küçük insanları varsa, dünya vardır. Şunu ise, asla unutmayalım, Orhan Kemal’in küçük insanları, geleceğimizin teminatıdır.

Son sözü, usta yazarımız Talip Apaydın’a bırakalım:

‘’Ünü büyüyecek dilden dile
Kimse önleyemeyecek
Bin yıl sonra bakacaksınız
O var köylerde, kentlerde
Okullarda çocukların ezberinde
Derin vurdu kazmayı
Orhan Kemal ölmeyecak.’’

Orhan Kemal ve Fikret Otyam
Orhan Kemal ve Fikret Otyam
Tarih:
Diğer Haberler