Tanzim Satışlar Bize Neyi Anlatıyor?

Ekonomide köklü bir değişim yaşamak istiyorsak ciddi bir “ Milli Kalkınma Planı” hazırlamak gerekmektedir.

Tanzim Satışlar Bize Neyi Anlatıyor?
Ümit Çalışkan
Ümit Çalışkan
YAZAR

Ülkemiz önemli kararların alındığı, ciddi dönüşümlerin yaşandığı, yaşadığımız olayların halk tabanında daha da derin izler bıraktığı bir süreci tüm berraklığıyla yaşamaktadır. Neoliberalizmin ve emperyalist sömürünün baş aktörü ABD, hakimiyet kurmak istediği her coğrafyada yenilmektedir. Birkaç sene öncesine kadar yayınlamış oldukları güvenlik stratejilerine dair belgelerinde saldırgan bir politika izlerken , günümüze geldiğimizde savunma durumuna geçmiştir. Yenilgiyi hazmedemeyen ABD, hesapsız davranışlarla birçok ülkeyi de karşısına almış, uluslararası arena da yalnızlaşmıştır. Tüm bu durumlar bize gösterdi ki ABD’nin yıllardan beridir küreselleşme pompasıyla dayatmak istediği tek kutuplu dünya düzeni büyük bir girdaba ve karanlığa saplanmış, yaşam kaynaklarını tüketmiştir. Artık dünyada çok kutuplu dünya düzeninin oluşmaya başladığını söyleyebiliriz. Ülkemiz bu gelişen olaylar ekseninde çok başarılı askeri harekatlara imza atmıştır. Bu başarıların bir gereği olarak emperyalizme karşı birleşmiş ülkelerle ittifaklar gerçekleşmiştir. Anti-emperyalist bakış açımızda da ciddi bir artış olmuştur. Bununla beraber hükümet kararlarında daha milli bir safhaya gelmiş oldu. Nitekim bu kararlı davranışlar ekonomik alanda pek de gösterilemedi. Borç ekonomisin dayatıldığı, üretime teşvikin en asgariye indirgendiği, emekçinin geçim sıkıntısı derdiyle uykularını kaçırdığı, özelleştirmelerin hiç olmadığı kadar arttırıldığı kısacası hesapsız kitapsız, halk çıkarlarıyla hiçbir bağlantısının olmadığı bir ekonomi güzel ülkemize dayatıldı.

NASIL BU DURUMA GELDİK?

Türkiye ekonomisini bulunduğu kabuğundan çıkartacak, halka gerçek refahı getirecek, çağ atlatacak söylemleriyle pazarlanan ‘24 Ocak Kararları’ (sözde istikrar programı) yazının başında bahsedilen o ilk çöküş sinyallerinin habercisi oldu. Aslında bu programın özüne baktığımızda devletin elini ekonomi denetiminden söküp atıyordu. O denetim, gözünü bireyci hırslar bürümüş, emekçi halkımız üzerinden kâr sağlamak isteyen kimselere bırakılmıştı. Denetimsiz ve kamu dışı bir ekonomi çılgın bir enflasyon yüksekliği yaratmış, ücret ve maaşlarda azalmalara, yer yer dondurulmalara gidilmiştir. Köylü, devletin sırtında kambur ilan edilmiş, tarıma yapılan desteklerde ciddi bir sınırlama getirilmişti. Türkiye ekonomisinin baş belası olmuş özelleştirme uygulamaları bu dönemde ayyuka çıkmış, bizi yavaş yavaş neoliberal, serbest piyasacı ekonominin hiçte şevkatli olmayan kollarına terk etmişti. Bu kararların baş mimarisi ise küreselleşmenin ve neoliberalleşmenin büyük taarruzcuları olan Thatcher ve Reagen’in öğrencisi, o zaman Başbakan Yardımcısı olan Turgut Özal’dır. Ayrıca bu kararlar üretici güçlerin tasfiyesi ile Kemalist devrime ciddi darbeler vurmuştur.

TANZİM SATIŞLARIN GÖR DEDİĞİ

24 Ocak kararlarıyla yaşadığımız bu çöküntü ve doğurduğu devlet müdahalesinden uzak serbest piyasa ekonomisi, ardından gelen hükümetler tarafından da arzulu bir şekilde uygulanmaya devam etmiştir. Akabinde 2002 krizi patlak vermiş, Emekçilerin daha büyük sıkıntılar geçireceği günlerin habercisi olmuştur. AKP iktidarıyla beraber ekonominin dışa bağımlılığı kat kat artmış, yüksek enflasyonlarla halkımızın cebini bir kor misali kül etmiştir. Bu dışa bağımlılık devlet kurumlarımızın kuyusunu kazmış, savunmasız bir hale getirmiştir.

İlerleyen süreçte döviz harcamalarının devletin kazandığından daha fazla gerçekleşmesi cari açığa; devlet harcamalarının ise devlet gelirlerinden fazla olması da bütçe açığına neden olmuştur. Bu gelişen tabloda ekonomimiz Amerikan emperyalizminin dolar operasyonuna yenik düşerek çarşıların ve pazarların keyfini kaçırmıştır. Peki ülkemizin bu dolar operasyonuna nasıl yenik düştüğünü anlatmamız gerekirse şunları söyleyebiliriz. 2002’den günümüze gelen süreç içerisinde devlete bağlı çok kritik kurumlar satıldı. Ülkemizin kalkınma alanında lokomotif görevini üstlenen bu kurumların satışları bizi ekonomi arenasında kuvvetsiz bıraktı. 2004 yılında Malatya Hekimhan Maden İşletmeleri, 2005 yılında TÜRK TELEKOM, 2006 yılında TÜPRAŞ, 2008 yılında PETKİM ve daha birçok kurum örnek verilebilir. Hatta günümüzde de Tank Palet fabrikalarımız, çok sayı da şeker fabrikalarımız özelleştirilmiştir. Bu hesapsız özelleştirme politikaları dolara yenik bir ekonomi yaratmıştır. Ülkemiz artık üretemez bir duruma gelmiştir.
Pazarlarımıza bakacak olursak sebzelerimiz ve meyvelerimizde rekor fiyat artışları gerçekleşmiş, insanlarımız tezgahların önünden geçemez olmuş, sinirler gerilmiş ve tepkiler büyüdükçe büyümüştür. İşte tam bu noktada hükümet bu haklı isyana ‘Tanzim Satışlar’ formülünü getirerek beyinlerde kamucu ekonominin gerekliliğini hatırlatmış, ülkemizin köklü değişimler sürecine girdiğini göstermiştir.

Başlarda uygulamaya ilk bakıldığında ürünlerdeki fiyat artışını ciddi anlamda düşürdü. Bunun karşısında marketlerde kendisine olan talebin düşmesiyle fiyatları tanzim satışlar kadar olmasa da aşağıya çekti. İnsanlarımız da daha düşük fiyattan sebzelerini ve meyvelerini alıp sıcak yuvalarına götürebildiler. AK Parti iktidarı bu hamlesiyle eski dönemdeki gibi devletin küçültülmeye çalışılması fikrini bir kenara bırakıp artık devlete yeni görevlerin verilmesi anlayışının zaruriyetini kavramaya başlamıştır. Yani sadece fiyatların değil bu yıkıcı sistemin tanzim edilmesi gerektiğini görmek gerekiyor.

TANZİM(DÜZENLEME) ŞART, PEKİ ROTAMIZ NE OLACAK?

Ekonomimizin çaldığı tehlike çanlarıyla nasıl büyük sıkıntılar yaşadığımızı anlatmaya çalıştık. Bu sıkıntılara getirilmek istenen çözümlerin ise daha da gelecek vaat eden bir yapıya oturtulması gerektiğini vurguladık. Bu durumları anlatırken şu hususlara varmamız gerektiğini düşünüyoruz. Ekonomi de köklü bir değişim yaşamak istiyorsak ciddi bir “ Milli Kalkınma Planı” hazırlamak gerekmektedir. Çünkü mevcut planının tam kalkınmayı getirmediği aşikardır. Bu plan ise yapısı tüketime dayalı değil üretime dayalı bir yapı da şekillenmelidir. Atatürk Türkiye’sinin 1930-1939 arasındaki muazzam üretim ekonomisi temelli kalkınma modeli en sağlam örnek olarak karşımızda durmaktadır. Bu planların sağlıklı ilerlemesi için Devlet Planlama Teşkilatının yeniden hayata geçirilmesi şarttır.

Biraz daha ilerleyelim, bu planın kararlarını halkımızla beraber kurulacak halk meclisleri ile verilmesi gerektiğini düşünmekteyiz. Ülkemizin ciddi bir tasarruf hamlesine ihtiyacı vardır. Aşırı ve gereksiz tüketimin önüne geçilmelidir. Halka bunun için çeşitli teşvik edici programların uygulanması gerekmektedir. Sonrasında buradan yapılacak tasarruflar, sanayicilerimize, çiftçilerimize, küçük esnafımıza en genel anlamında milli sınıflarımıza üretimlerini daha rahat koşullarda yapabilmeleri için büyük bir destek olarak aktarılmalıdır. Bu destekler devlet tarafından titizlikle takip edilip daha da özgün ve insanların huzurunu arttırıcı biçimde ilerletilmelidir.

Tekrardan Atatürk Türkiye’sinin planlı, halkçı ve devletçi ekonomisine dönersek şunları görürüz:
Hızlı ve dengeli sermaye birikimi,
Refahın sağlanması için tüm imtiyazlı sınıfların önlenmesi,
Sanayinin teşvik edilmesi,
Tarımın canlandırılması için gerekli tüm teşviklerin canlandırılması gibi durumlardır.

Nihayetinde içine girdiğimiz köklü değişimler sürecinin bizce rotası bu kıstaslardır. Bu formüller ışığında küllerinden yeniden doğan devrimci Cumhuriyet hızlı bir kalkınma atağına geçmiş, ekonomik bağımsızlığımızı tüm emperyalist saldırılara karşın başarıyla sağlamıştır. Ülkemiz bu kökü yok olmaya yüz tutmuş sisteme karşı mücadelesini tüm vatanseverleriyle beraber emin adımlarla ilerletmektedir.

Ümit Çalışkan
TGB İzmir İl Yöneticisi

tgb.gen.tr

Tarih:
Diğer Haberler