Türk devrimiyle hesaplaşırken

23 Nisan’da, Anıtkabir’e Atasının huzuruna yürüyen on binler, Cumhuriyet’in ne kadar sağlam temellerin üzerine inşa edildiğinin göstergesidir.

Türk devrimiyle hesaplaşırken

YAZAR

İnsan, birikimler, fikirler ve olgular üzerine inşa edilmiştir. İnsan bu denklem üzerinden kendisi olanı bulmaya, çevresini sorgulamaya ve işin özünde, ete kemiğe bürünen bir yapıdan daha fazla şeye sahip olduğunun farkına varacağı sürece girer. Benliğinin farkına varan insanlar toplumları yaratır. Toplum birikimleri daha somut, fikirleri ise daha olgun bir yapıyla karşılar ve sonucunda olgu denen kavram, daha net bir şekilde ortaya çıkar. Toplumlar yaşadıkları olaylardan kendilerine notalar verir, geçmişin tahlilini yaparak gelecek için hedefler ve çıkarımlarda bulunur. İnsandan topluma süregelen ve devam eden bu süreç  “Tarih”i tanımlamaktadır. Tarih, insanların ve toplumların karakteristik özelliklerini, dönemsel duruşlarını, neyi iyi yapıp ne iyi yapamadığını gösteren bir rapordur. Tarih, geleceğe bakışımızın temel dayanağıdır.

Tarihle Hesaplaşmak

Halk oylamasının sonuçları açıklanır açıklanmaz, sıcağı sıcağına bir söylem atıldı ortaya;

“200 senelik tarihimiz ile hesaplaşmak.”

Bu sözler hafızlarımızda bir meşguliyete sebebiyet verdi. Peki bu sözleri tarih perspektifinden nasıl bir gerçeklik zeminine oturtacağız? Doğru ya da yanlışlığından önce, toplumun genetik kodlarına işlenen olguları  nasıl infaz edebileceğiz? Fikir ve birikimlerin ölümsüzlüğü, toplumsal olgu ve deneyimler, bu sözlerin sığ bir anlamdan öteye geçmediğinin göstergesidir.

Her söylem referansını tarihten alır, tarih ise özünü, bahsettiğimiz gibi birikim ve fikirlerden almaktadır. Tarih denkleminden bu sözleri incelediğimizde, söylemi çürüten net bir saptama yaparız. Saptama şudur; Türklük ve Devrimcilik, toplumun genetik kodlarına işlemiştir. Türklük, devrimin anahtar kelimeleri olan “Hürriyet, İstiklal ve Cumhuriyet”  kavramlarıyla pişmiş ve günümüzde ise,  bu kavramlarında ötesinde organik bir bağ kurmuştur.

Yaşasın Meşrutiyet’ten Yaşasın Cumhuriyet’e

Türk devrim tarihinde Osmanlı İmparatorluğunun  temel bir yönü vardır. Devrim Tarihimizde Kanun-i Esasi bir dönüm noktasıdır, aynı zaman da baskıcı ve jurnal istibdadının habercisidir. Burada ki çelişki, toplumun istekleri ve otoritenin boyutlarıdır. Mithat Paşa'nın Meşrutiyet pazarlığıyla tahta çıkan II.Abdülhamit,yaşanılan süreç içerisinde, 93 Harbini bahane göstererek topluma verdiği siyasal ve toplumsal haklardan, bunların en önemli organik olgusu olan Meclis’ten mahrum bırakmıştır. O döneme damgasını vuran Jön Türkler, o İstibdat döneminde  topluma verilen ama zorbalıkla alınan hakların savunucusu olmuş ve Türk devrim tarihinin öncüleri arasında yerlerini almışlardır. 33 yıllık İstibdat Dönemi’ne, Makedonya dağlarına çıkan Resneli Niyaziler ve onun gibi hürriyet fikirleriyle yanıp tutuşanlar son vermiştir. Ulus kendisine tanınan ve elinden alınan hakları, yine kendi iradesini ortaya koyarak otoritenin elinden almıştır. Bu kahraman Hürriyet fedaileri, isimlerini “İttihat ve Terakki” olarak hafızalarımıza kazımış, tarih sahnemizde belirgin bir rol oynamıştır. Bu yüzdendir ki; Resneli Niyaziler, Enver Paşalar, Talat Paşalar, Cemal Paşalar, Mahmut Şevket Paşalar ve daha niceleri Osmanlı’nın aydın hürriyetçi kimliğini yansıtan isimlerdir.

Bu sebeple, Bugün Kurtuluş Mücadelesini yorumlarken bu aydın kadronun birikimlerini, mücadelenin temeline koyuyoruz. O dönemin kadroları, Cumhuriyetçi Aydın Kadroları oluşturmuştur. Kurtuluş Savaşı, temel esasını bu birikimler üzerine inşa etmiştir. Mustafa Kemal Atatürk’ün  İttihatçı kadro için “Hataları olabilir fakat vatanseverlikleri her şeyin üstündedir.” söylemi  ile “Bir İttihatçı iyi bir dosttur, iki İttihatçı bir araya gelince dikkat etmek gerekir, üç İttihatçı olursa mutlaka ihtilal planları yapmaya başlarlar.” şekilde o dönemin aydın ilerici isimlerini değerlendiren demeçleri mevcuttur. Bu söylemler Kurtuluş Mücadelesini birikim, fikir ve olgu zemininde gücünü tarihten alan bir gerçekliğe kavuşturur. Cumhuriyet, bu devrimsel birikimin bir ürünüdür.

I.Meclis’in Felsefesi

Nisan’ın 23.günü 1920’de Ankara’da bir meclis açıldı. Bu meclis Türk Devrim Tarihi’nin I. Meclisi idi. I. Meclis, hedefini ve rotasını “Ulusal Bağımsızlık” yönünde çizmişti. Çünkü Ulusal Bağımsızlık Ulusal Egemenliğe götürecekti. O gün Mustafa Kemal Atatürk, Saltanat ve Hilafet yanlısı kadro ile Cumhuriyetçi Aydın kadroyu bir arada Ulus Bağımsızlığı konusunda bir noktada bir hedef etrafında toplaması, toplumun, Türk milletinin fikir ve birikimlerinin tepkimesidir. Çanakkale zaferi ile başlayan Türk ulusunun devrim mücadelesi, Ankara’da açılan Meclis ile daha da perçinlendi. Bir ulus vatan, emek ve namus kavgasına böyle atıldı. Abdülhamit’in İstibdat döneminde “Hürriyet Kavgası”nın sembolü olan meclis, Kurtuluş Mücadelesinde  “Ulus Bağımsızlığı” için tekrardan bir anlam ifade etti. Türk Ulusunun Bağımsızlık Mücadelesi, Devrim Tarihimizde Meclis ile hayat bulmuştur.

 Meclis’in Ulusal Bağımsızlığımızda nasıl bir değere sahip olduğunu, Yunus Nadi’nin Mustafa Kemal Atatürk’le arasında geçen diyalogdan daha iyi şekilde idrak edebiliriz. Yunus Nadi’nin “Paşam, Meclis’ten önce evvela orduya ihtiyaç vardır. Meclis’i sonradan kurarız.” sözüne yanıt olarak Mustafa Kemal Atatürk, “Kurtuluş Mücadelesi’ni  kazanacak olan, Meclistir.” demiştir. Ulusal Bağımsızlığı’nı kazanacak olan kudretin Meclis olacağını işaret etmiştir. Türkiye için, 29 Ekim 1923 Cumhuriyet’in ilanıdır fakat 23 Nisan 1920, Türk toprağına Cumhuriyet tohumlarının ekildiği yıldır. I.Meclis, Türk Milleti’ni önce birliğe, sonra Vatan Cephesi’nde mevzilenmeye çekmiştir. Kurtuluş Mücadelesinin temel gücü olan Meclis, ardı ardına gelen kazanımlar neticesinde, Türk Ulusuna Cumhuriyeti kazandırmıştır.

Bugün Meclis’e Baktığımızda

Cumhuriyet’in Gazi Meclisi, 26 Dönem gördü. Şanlı Meclis, sayısızca oturuma ve sayısızca konuşmalara şahit oldu. 26 Dönemde de gücünü Türk milletinden, Türk devrim tarihinden aldı. O kadar güçlüydü ki ABD’nin cuntacılarına, Kenan Evrenlere sadece ama sadece 6 sene katlanabildi, çünkü Gazi Meclis, gücünü okyanus ötesinden değil, gücünü bizzat bu ülkenin mimarı olan yüce Türk Ulusundan alıyordu.

Hatırlayın, Gazi Meclis’e, 15 Temmuz’da  FETÖ ve İşbirlikçisi ABD  bombalar yağdırdı. Türk Milleti, Meclisine, tarihine, birikimlerine, değerlerine kalkan oldu. Türkiye, Amerikancı FETÖ Darbesi’ne boyun eğmedi. Millet yılmadı, Gazi Meclis yıkılmadı. Bu azmin sebebi, bu mücadelenin parolası Gazi Meclis’in duvarındaki “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir!” yazısıydı. O yazı, bir mimarın dekorasyon zevkiyle, aklıyla yazılmamıştı, o yazı Türk Milleti’nin, Devrimci, Milliyetçi ruhuyla, aklıyla, mücadelesiyle yazılmıştı. Bu azmi, bu cesareti, bu ruhu, bu Cumhuriyet’i kim yıkabilir?

SON SÖZ: 23 NİSAN

93.yılında, 23 Nisan’da, Anıtkabir’e Atasının huzuruna yürüyen on binler, Cumhuriyet’in ne kadar sağlam temellerin üzerine inşa edildiğinin göstergesidir. Bu kitle, 16 Nisan’da “Cumhuriyet yıkıldı” söylemlerine tebessüm ederek, “Cumhuriyet Yıkılmadı! Sapasağlam ayaktadır!” yanıtını vermiştir. Bu kitle, Avrupa’nın seçim sonrası “Etnik kökenleri kucaklayan anayasa yapın!” söylemlerine, Türk Bayrağıyla, “Ne Mutlu Türk’üm diyene” diyerek cevap vermiştir. Türk Milletinin en önemli mesajı Ulus Birliğine olan sağlam ve sarsılmaz inançlarını bir kez daha yüksek sesle haykırmalarıdır. Türk Milleti, amaçları iç savaşı filizlendirmek olan, PKK’nın oluşturduğu eylemlerin içine karışmamıştır, karışmayacaktır! 23 Nisan bunun en büyük örneğidir.

Türkiye, Ulusal Egemenliğini ve Bağımsızlığını bütünüyle kucaklayıp, savunmuştur. Avrupa Komisyon’unun aldığı “Siyasi Denetim” kararına, Türk Milleti, Meclis’inin alın yazısı olan “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir!” diyerek tavrını ortaya koymuştur.  Türk Milleti’nin kanına hürriyet karışmıştır, İstiklal karışmıştır, Cumhuriyet karışmıştır! Türklük var oldukça, Cumhuriyet ilelebet yaşayacaktır!

Mehmet Arda Yalçınkaya

Selçuk Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi

tgb.gen.tr

Tarih:
Diğer Haberler