Yöneticiler geçici kurumlar kalıcıdır

Savaşı ordular yürütmez! Milletin tamamı yürütür! Milletin birliğini bozacak her hamle aslında düşmana yardım etmek demektir.

Yöneticiler geçici kurumlar kalıcıdır

YAZAR

 Bu yazıda, öncelikle TBB’nin kısa tarihçesi ve yapısı incelenecek olup ardından gündemde olan “konu” hakkındaki değerlendirmeler kaleme alınacaktır.

Türkiye Barolar Birliği’nin kurulması ilk kez 1934’te İzmir’de yapılan “Türkiye Avukatlar Kongresi’nde”  kararlaştırılmıştır; fakat 1938’de yürürlülüğe giren 3499 sayılı Avukatlık Kanunu’nda Türkiye Barolar Birliği kurumuna yer verilmemiştir. Daha sonrasında 7 Temmuz 1969 tarihinde 1136 sayılı Av. K ile TBB yasal olarak kurulmuştur.

Türkiye Barolar Birliği, bütün baroların katılımıyla oluşan, kamu kurumu niteliğinde, tüzel kişiliğe haiz bir üst meslek kuruluşudur. Tanıma bakıldığında kamu kurumu niteliğinin olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle baronun kamu yararını gözetmesi doğaldır. Bir diğer çıkarılacak tespit ise TBB kamu kurumu niteliğine sahip olduğundan yaptığı işlemler kamu hizmetidir. Ayrıca TBB Anayasanın 135. maddesinin birinci fıkrasına göre kanun ile kurulmuştur. Son olarak Av. K. m. 110/7’e göre TBB bir konu hakkındaki görüşünü yetkili mercilere duyurmak hakkına sahiptir. Bu nedenle Türkiye Barolar Birliği’nin, siyaset yapma olarak çarpıtılan müdahale ve mücadelelerinin tamamı, bu kapsamda yerine getirilen ve getirilmek zorunda olunan görevlerden ibarettir. Bu bakımdan TBB’nin varlığı, demokrasimizin sağlıklı işleyişinin en önemli güvencelerinden biridir.

Yapısına bakıldığında ise TBB altı organdan oluşmaktadır. Bu organların seçimi, işlevi, denetimi demokratik şekilde yapılmaktadır. Ayrıca baro bu yapısı ile ülke içinde hukuk birliğini (yeknesaklığını) sağlamaktadır. Bu nedenle bu yapının korunması oldukça önemlidir. Hukukun üstünlüğü, bağımsızlığı, tarafsızlığı gibi kavramlar yapının sağlığı ile hayat bulmaktadır.

Yapının değişikliğini öngören düzenleme millî birlik ve beraberliğe zarar verecek niteliktedir. Bu bağlamda düşünülen değişikliğin, ilk etki edeceği sonuç bölücü faaliyetlere hizmet etme aracı olarak kullanılmasıdır. Çünkü avukatın baroya zorunlu kayıt yaptırması ortadan kalktığından avukat, herhangi bir oluşuma üye olabilecek, var olan dernekler ve kuruluşlar baro kimliğine bürünecek ve faaliyetlerini daha rahat gerçekleştireceklerdir. Ayrıca bu hâl şuan mevcudu 106 bin olan avukat arasında gerçekleşecek bölünme ile kalmayacak olup vatandaşlar arasında zihni bölünmeye yol açacaktır.

Bu düşünülen değişikliğin bir diğer sonucu ise çağdaşlaşma (muasırlaşma) hedefimize zarar verip gruplaşmanın (tarikatlaşmanın) önünü açması olacaktır. Üçüncü sonuca gelecek olursak avukatlık hizmetlerinin düzenli işleyişi ve denetimi ortadan kalkacak, pek çok iş ve işlem yürütmenin bir organı olan Adalet Bakanlığı tarafından yürütülecektir. Bu sonuçla yargı bağımsızlığı tümüyle devreden çıkacak, savunma örgütü yürütmeye bağlanacak, avukatlar hükümetin memurları derecesine geleceklerdir. Son olarak bu değişiklik kuvvetler aykırılığı ilkesini fiilen kaldıracaktır. Ayrıca bu düzenleme Türk Hukuku’nun çağdaşlaşması için mücadele eden Mahmut Esat Bozkurt’un mücadelesine de hakaret etmek anlamına gelmektedir.

Yazımızın sonuç kısmına gelirsek ilk olarak dört gün önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Türk ve Türkiye” gibi unvanların Bakanlar Kurulu kararı ile kaldırılacağını ve ardından TTB ve TBB’nin yapılarının değiştirileceğini, herkesin istediği gibi birliklerini oluşturabileceği ifadelerini yorumlarsak TTB ve TBB’ye verilen unvanlar Bakanlar Kurulu kararı ile değil, kanun ile verilmiştir. Bu nedenle “Türk ve Türkiye” unvanları KHK ile kaldırılamaz. İkinci olarak bu kurumların yönetimleri yanlış tarafta olup ve yanlış kararlar alabilirler fakat bunun sonucuna kurum katlanmamalıdır. Çünkü bu kurumlar sadece yönetim kadrolarından oluşmamaktadırlar. Bu kuruluşlar, büyük meslek kuruluşlarıdır ve hitap ettiği kesim yeri geldiğinde tüm Türkiye’dir. Bu nedenle “Türk ve Türkiye” unvanları bu kuruluşların adlarından kaldırılamaz. Aynı zamanda yönetimler geçici, kurumlar kalıcıdır. Sonuç olarak bu açıklama devlet aklı, erkanından yoksun bir açıklamadır. Hükümet devlet aklı ve erkanına sahip değildir, ülkeyi yönetememektedir. İkinci olarak Kahraman Mehmetçik, Afrin dağlarında göğsünü Türk milletinin bekası için siper ederken, şehit düşen Mehmetlerin anaları “Vatan sağ olsun!” deyip bağırlarına taş basarken Türk Tabipleri Birliği’nden “Türk” ibaresini, Türkiye Barolar Birliği’nden de “Türkiye”yi çıkarmaya çalışmak her anlamda “Mehmetçiğin mücadelesini” anlamamak demektir. Daha genel bir ifade ile anlatmak gerekirse, unvanların kaldırılmasının söylenmesi, emperyalizme hizmet etmekten başka bir şey değildir; kişilere kızıp da kurumları yok etmeye çalışırsanız o zaman tam da emperyalizmin istediğini yapmış olursunuz.

Türk milleti “vatan savaşı” verirken iç cepheyi kim bölmeye çalışırsa çalışsın asla başarılı olamayacaktır ve tarih mutlaka herkesi, yaptıkları ve yapmadıkları için değerlendirmeye tabi tutacaktır. Son olarak: “Savaşı ordular yürütmez! Milletin tamamı yürütür! Milletin birliğini bozacak her hamle aslında düşmana yardım etmek demektir!” Bu nedenle emperyalizmin istediği; var olan unvanların kaldırılması ve kurumların yapısını değiştirecek değişikliğin ülke gündemine getirilmesi, yapılması akla hayale getirilmeyecek bir durumdur.

Resul Kemal Güler

TGB İstanbul Hukuk Komisyonu Üyesi

tgb.gen.tr

Tarih:
Diğer Haberler