"Yücel'in Çiçekleri"ni Kim Soldurdu?

Köy Enstitülerinin kapatılma süreci ile Türkiye’nin Küçük Amerika süreci olması arasında doğrudan bir bağlantı vardır.

"Yücel'in Çiçekleri"ni Kim Soldurdu?
Eren Öztürk
Eren Öztürk
YAZAR

Sürer, eker, biçeriz güvenip ötesine. 

Milletin her kazancı, milletin kesesine.
Toplandık baş çiftçinin Atatürk'ün sesine
Toprakla savaş için ziraat cephesine.

Biz ulusal varlığın temeliyiz, köküyüz.
Biz yurdun öz sahibi, efendisi, köylüyüz.


Tarih: 17 Nisan 1940

İsmail Hakkı Tonguç ve dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel, Türkiye’nin cehaletle savaşı için bir ilke imza attılar. Eğitimi köylerden başlatarak hızla halkı yurttaş yapmak, köylüyü ağanın köleliğinden kurtarıp milletin efendisi haline getirmek…
Onlar Cumhuriyetin altın nesliydi, onlar Hasan Ali Yücel’in çiçekleriydi. Köy Enstitülülerden bahsediyoruz.
1943’de 40.000 köyün 35.000’i okulsuzdu; halkın % 80’ni okur-yazar değildi; 70.000 ilkokul öğretmenine gereksinme vardı. Öğretmen yetiştirme meselesi ilköğretimin ana problemini teşkil ediyordu. İlköğretim genel müdürü Tonguç, köy enstitülerinin kurulmasını bir çare olarak görüyordu.
Fakir Bayburt, Talip Apaydın gibi yazarların yetiştiği; Aşık Veysel ve Ruhi Su gibi ozanların ders verdiği, her öğrencinin bir enstrüman çalmasının zorunlu olduğu bir okul düşünün.
Yakup Kadri’nin Yaban romanında anlattığı “Ankara’da bitini ayıklayan köylüyü” Cumhuriyetin işte bu projesi yazar, bilim insanı, mühendis yaptı.
Yarım asır önce kapatılmasına rağmen bugün bile Köy Enstitüleri’nin ekmeğini yiyoruz. Nobel ödüllü Türk bilim insanı Aziz Sancar, ödül konuşmalarında şu ifadeleri kullandı: “Benim öğretmenlerim Köy Enstitülüydü. Ben, Cumhuriyet eğitim devriminin bir eseriyim.”

Eğitimcileri kim eğitecek?
“Ne olacak bu ülkenin hali” temalı tartışmaları yapmayanımız yoktur. Genellikle bu tartışmalarda şu tarz fikirler ortaya çıkıyor: “Halkımız çok cahil”, “önce eğitimin düzelmesi lazım”, “eğitim şart”…
Elbette ki eğitim toplumun ayağa kalkmasında çok önemli bir faktördür. İdeal bir eğitim sisteminde eğitime kavuşamayanların eğitime katılması amaçlanmalıdır. Ancak Türkiye’de ideal bir eğitim sistemi yok ve bu eğitim modelini ideale yaklaştıracak bir iktidar da henüz mevcut değil. Dolayısıyla ortada şöyle bir sorun var: Eğitimcileri kim eğitecek?
Çocuklarımızı eğiten öğretmenlerimiz de bu beğenmediğimiz eğitim sisteminin öğrencisi değil miydi?
Peki o halde eğitimcileri ve eğitim politikasını değiştirecek olan nedir?
Türkiye’de eğiticimlerin de öğrencilerin de daha iyi bir eğitim sistemine kavuşması için öncelikle toplumsal değişim şarttır.
Temelde ekonomi ve iktidar sorunudur. Bu yüzdendir tam bağımsızlığını sağlayan ve çağdaş bir ideolojiye sahip olan Cumhuriyet, Köy Enstitüleri’ni hayata geçirebilmiştir.
Halkımızı cahil gören anlayışlar da nesnel bir temele dayanmamaktadır. ‘Bakarsanız bağ olur, bakmazsanız dağ olur’ diye güzel bir halk deyişimiz var. Eğer Türk halkının ihtiyaçları karşılanır, doğru eğitim modelinde yetiştirilirse geçmişte olduğu gibi Yaşar Kemaller, Aziz Sancarlar, Muazzez İlmiye Çığlar ortaya çıkar.
Diğer yandan bu eğitim sisteminden çıkan insanları bilinçsiz, cahil diye eleştirmek bunu söyleyen kişilerin kendi üzerindeki sorumluluğu atmasıdır. Türkiye’nin bilinçlenmesi ve kalkınmasında her bireye rol düşmektedir. Bu yüzdendir ki büyük şair Nazım Hikmet, Kuvayi Milliye Destanı’nda bu milletin bağrındaki kahramanları ortaya çıkarmıştır: Kartallı Kazım, Telgrafçı Hamdi ve daha niceleri…
Keza Mustafa Kemal’in “Türk milleti çalışkandır, Türk milleti zekidir” sözü salt bir yüreklendirme sözü değildir, tarihsel ve somut bir tespittir.

Köy Enstitüleri’ni kim kapattı?
Tonguç’un “iş içinde eğitim” ilkesi uyarınca ilk enstitülerin kurulduğu 1940’tan başlayarak adım adım yurt yüzeyine yayılan enstitülerin öyküsü hazin bir sonla bitiyor.
Köy Enstitüleri gayet başarılı bir şekilde her öğrenciye enstrüman çalması öğretilirken, her öğrenciye ayda belli bir sayıda kitap okutulurken ve her öğrenciye bulunduğu yörenin meslekleri öğretilirken ne oldu da kapandı?
Köy Enstitüleri’nin kapatılmasına dair köy ağası Kinyas Kartal’ın şöyle bir itirafı vardır:

“Ben kapattırdım köy enstitülerini. Ben toprak ağasıyım. 200'e yakın köyüm var. Bu köylerdeki halk bana tapar. Ne işi varsa bana sorar. Evlenecek, boşanacak, askere gidecek, mahkemesi nesi varsa gelir bana danışırdı. Ama köy enstitüleri açıldıktan sonra 5 köyüme Köy Enstitüsü mezunu geldi ve bu köylerden artık kimse bana danışmamaya başladı. Ben düşündüm 200 köyümün hepsine köy enstitüsü mezunu gelirse benim ağalığın ne olur, sıfıra düşer!

Böyleyse benim harekete geçmem gerekir dedim ve doğudaki bütün ağalara telefon ettim onları topladım. Bir de batıdan buldum. Eskişehir’den Emin Sazak. Sonra Menderes’le pazarlığa gittik. (Yıl 1950 seçimlerin olacağı zaman) Dedik ki;
“Köy Enstitülerini kapatırsan şu gördüğün doğudaki tüm toprak ağaları ve batıdan Emin Sazak'ın oyları sana. Kapatmazsan oy yok" ve Menderes de 1950'de iktidara gelir gelmez köy enstitülerinin temelini sarsmaya başladı.”

Köy Enstitüsü tartışmalarında bazen sürecin 1950’den yani Demokrat Parti’den itibaren ele alındığını görüyoruz. Oysa ki Hasanoğlan Enstitüsü 1946 yılında kapatıldı, Hasan Ali Yücel Milli Eğitim Bakanlığı’ndan 1946 yılında el çektirildi.
Köy Enstitülerinin kapatılma süreci ile Türkiye’nin Küçük Amerika süreci olması arasında doğrudan bir bağlantı vardır ve süreci 1945’ten başlatmak en doğrusu olacaktır. CHP ve DP’yi birbirinin zıttı gösteren fikirler gerçeği yansıtmıyor çünkü Köy Enstitüleri’ni kaldırmak isteyen vekillerin ortak paydası toprak ağalığını savunmaları ve iki partide de bu vekillerin olmaları. Zaten Demokrat Parti’yi kuran kadrolar da CHP’nin içinden çıkmıştır.
Bu yüzden Köy Enstitüleri CHP ve DP’nin işbirliği ile 1945’ten itibaren adım adım kaldırılmıştır demek daha doğru olacaktır.

Sonuç
Türkiye emperyalizme karşı kazandığı tam bağımsızlığını önce ekonomi ardından da eğitim devrimi ile taçlandırdı. Devletin imkanlarıyla özgün projeler yarattı ve Türk çocuğunun içindeki cevheri parlattı. Daha sonraları Amerika ile yapılan eğitim anlaşmaları ve yurt içindeki yerli işbirlikçiler sayesinde Türk eğitim sistemi iğdiş edildi. Artık Türkiye’nin yeniden bir eğitim devrimine bunun için de ekonomi ve iktidar seçeneğine ihtiyacı var. Köy Enstitüleri, bugünkü köy-kent ilişkisinin geçmiştekine benzer olmaması sebebiyle belki bugün uygulanamaz, ama öğrencinin yeteneğini keşfeden, sanata yönlendiren ve öğrenciyi yaptığı işin öznesi yapan eğitim modelini bugüne uyarlayabiliriz. Ne mutlu ki 79. Yıldönümünde örnek alabileceğimiz bir eğitim modeli var.
Bozkırı yeşertenlere selam olsun!

 

 

tgb.gen.tr

Tarih:
Diğer Haberler