TGB MUğLA AFK BAşKANı
Ülkemizin aydınlık ve dinamik yüzü olan biz gençler gelecekte bu ülkeyi yönetecek ve hiç şüphesiz daha iyi yerlere taşıyacağız. Peki, biz bunun bilincinde okuyup, kendimize ve ülkemize faydalı bireyler olmaya çalışırken devletin verdiği imkânlar yeterli mi?
DAHA AYIN BAŞINDAYIZ!
Evet, doğru okudunuz artık biz öğrenciler de ailemizden, çevremizden duyduğumuz “ay başını bekle” söylemini bizzat yaşıyoruz. Her ayın 6 ve 10’uncu günleri arasında yatan KYK burs ve kredi miktarı biz öğrencileri ay ortasına kadar idare edebilmekte. 8 Aralık 2024 Pazar günü açıklanan karar ile KYK burs ve kredi ücretinin %50 zam ile 3 bin TL olacağı duyuruldu. Yapılan bu zam öğrencileri maddi yönden biraz da olsa rahatlatabilir. Örneğin; önceki miktar ile 10 gün geçinebilen bir öğrenci yeni zam ile 15 gün geçinebilir. Ay sonu ise meçhul…
Öğrenciler aldığı bursu veya krediyi; ders kitaplarına, ulaşım masraflarına, beslenmeye, sosyal aktivitelere ve barınma masraflarının bir kısmına harcıyor. Ekonomik şartlar el vermediği içinde bu saydıklarımızdan illaki birinden vazgeçiyor. Bu durum öğrencilerin sosyal becerilerinde aksamaya, yetersiz ve dengesiz beslenmeye yol açabiliyor. Öğrencilerin sadece ders çalışmasını bekleyen ama her fırsatta “gençler bu ülkenin umudu” diyerek onları çaresiz bırakanları kınıyoruz. Çaresiz kalan, aynı anda hem okuyup hem çalışan çok fazla arkadaşımızın sadece maddi yönden değil manevi açıdan da tükendiğine şahidiz. Ülkenin umudu olan gençlerin umutları da zaman zaman azalmakta.
Önemli bir diğer konu ise ülke genelinde kampüs ve fakülte bulunan ilçelerde KYK yurtları bulunmayabiliyor. Bu durum yurt kapasitesinin yetersizliğini gözler önüne seriyor, şöyle ki; KYK yurt kapasitesi 876 bin yatakla sınırlı. Ülkemizde 8 milyonun üzerinde üniversite öğrencisi olduğunu göz önünde bulundurursak, mevcut kapasite üniversite öğrencilerinin %10,95’ine tekabül ediyor. Yüzdeliğin geri kalan kısmı ise özel yurtlar veya ev kiralamak gibi daha maliyetli seçeneklere yönelmek zorunda kalıyor veya tarikat yurtlarının ağına düşüyor. Bu durum biz öğrencilerin eğitim öğretiminin aksamasına ve yüksek barınma maliyeti nedeniyle zorluk yaşamasına sebebiyet veriyor. Yurtların bir diğer önemli sorunu ise; ortak alan yetersizliği, bir evin salonu olarak bile kullanılmayacak olan bir odanın 4 ila 5 kişi için kullanılması yeri geldiğinde bu sayının artması, artık ihmalkârlık dışına çıkıp bile isteye öğrenciye bu durumu reva görmektir.
KONU SADECE MADDİYAT DEĞİL!
Maddiyat tabii önemli bir etken ama öğrencinin tek sorunu cebinde parası olmaması değildir. Öğrencinin gelecek kaygısı ve ailevi sorunların getirdiği duygusal zorluklar ile mücadele etmesi maddiyatın çözebileceği bir şey değildir. Üniversite yıllarında kendisini iş hayatına hazırlayamayan yetersiz eğitim sistemi yüzünden bilgisi sadece teorikle sınırlı kalıyor. Mezun olduğunda Ankara’da dayısı olmadığı için mülakatlarda liyakatsizliği öğreniyor, bitirdiği bölümün ve diplomasının niteliği sayesinde işe girdiğini sandığı an iş ortamı ona torpili öğretiyor. Kendisi gibi olan arkadaşlarının hakkını yememek için torpili reddedenler ise diplomalı kasiyer ve garson oluyor. Öğrenci başa çıkamadığı zorluklar yüzünden hayattan kopuyor. Atanamadığı için intihar eden, iş bulamamanın ve aile baskısının hasarı yüzünden canına kıyan arkadaşlarımız ve daha fazlası…
Bir öğrencinin yaşadığı zorluklar maddi boyutuyla açıklanamayacağı gibi öğrencilerin ihtiyaçlarına yaklaşırken sadece ekonomik destek sağlamak yerine onların ihtiyaçlarını anlamaya ve çözmeye yönelik bir yaklaşım sağlanmalıdır. Bu sorunların çözümlenmemesi halinde öğrencilerin sadece maddi değil manevi olarak da yıpranması hatta hayattan kopması kaçınılmazdır. Bundan yıllar yıllar öncesinden süre gelen bu öğrenci sorunlarının çözüme kavuşmamasının sebebi, kamucu devlet politikalarımızın yok edilmesinden kaynaklıdır.
ÇÖZÜMÜ BİZDEN UYGULAMASI SİZDEN!
Biz öğrenciler çözümünü bilmediğimiz problemler hakkında konuşmayız nasıl olsa teorik eğitim bize bunu öğretti. Yukarıda yalnızca benim değil hepimizin ortak sorunu olan durumların çözülmesi için ufak bir öneri; sadece öğrencinin değil ülke halkının geçinebilmesi için üretime dayalı ekonominin sağlanması gerekmektedir. Bu durum sonucunda öğrencinin gelişmek için yapması gereken sosyal ve kültürel aktiviteler çoğalır, dengeli ve sağlıklı beslenmeye yönelir bu durumda refah düzeyinde belli bir yükselme yaşanabilir. Sonuçta refah seviyesi = yaşam kalitesi.
Refah seviyesinin yükselmesi yalnızca ekonomik açıdan değil; sadece teorikte kalan yetersiz eğitim sisteminde büyük bir değişiklik yapmak ile olur. Ülkenin her şehrine apartmandan bozma üniversiteler açmak yerine az ve öz nitelikli üniversiteler oluşturmak, akabinde nitelikli öğrenciler eğitmek ve mezun etmek amacıyla yola çıkılmalıdır. Üniversiteler sadece diploma veren kurumlar olmamalıdır. Öğrenci yurtları fazlalaştırılmalı yerleşemeyen arkadaşlarımızın daha maliyetli sonuçlara yönelmesine mâni olunmalıdır.
İş hayatının nerden baksanız her kademesinde bulunan torpil ve liyakatsizlik almış başını gidiyorken buna bir dur demenin vakti geldi de geçiyor. Liyakat, temelinde bir “hak ediş” barındırır. Bulunduğu noktaya “hak ederek” gelmiş her işçi, emek sahibi, işveren kim olursa olsun işini iyi yaptığı her an övgüyü de hak eder. Ankara’da dayımızın olmaması bizim sorunumuz değil asıl sorun sektörlerin temeline koyulmuş “torpildir.” Torpil ve liyakatsizliğin önüne geçmek için formül çok basit! Liyakat esaslı istihdam modeli!
Üretkenlik, verimlilik ve adaletli iş dağılımını beraberinde getiren bu sistem; Ankara’daki dayılara güvenilerek iş yapılmadığı, nitelikli ve işinde iyi olanların yükseldiği, herkesin hak ettiğini aldığı adaletli ve olması gereken sistemdir. Çözümü bu kadar basitken sorunlarımızın iyi bir sonuca varmamasını anlamlandıramıyorum. Ama bildiğimde bir şey var ki bizler ülke yönetiminde, gençliğin eğitiminde söz sahibi olanların yapamadıklarına bakmadan veya ülkemizin içinde bulunduğu zorluklardan kaçmadan çok çalışacağız ve hem kendimizi hem ülkemizi aydınlık geleceğe taşıyacağız. Gençlerin omuzlarında yükselen aydınlık Türkiye’yi kurduğumuzda da o makamlarda bizler oturuyor ve yönetiyor olacağız.