
31 Mart'ta Çağlayan Adliyesinde ne oldu?
31 Mart tarihinde Çağlayan Adliyesi'nde gerçekleşen rehine eylemi Türkiye'nin gündemine oturdu. Savcı Mehmet Selim Kiraz'ın şehit olduğu ve eylemcilerin yaşamını yitirdiği polis operasyonu sonrası eylemin niteliği, neye hizmet ettiği konusunda da kamuoyunda yoğun bir tartışma yürümektedir.
Gelişmeleri doğru okumak için yaşananları bir olay olarak almaktan öte Türkiye'nin içinde bulunduğu süreçlerle birlikte değerlendirmek gerekiyor.
Gerçekleştirilen silahlı eylemin sonuçlarını en tepeye yazarsak, bu sayede yaşananların neye hizmet ettiği daha net bir şekilde görebiliriz:
1- Halkın benimsemediği, yanlış eylemlerin ülke gündemine dayatılması AKP'nin özellikle iç güvenlik paketinin geçirildiği koşullarda baskıcı politikalarını arttırmasına yarayacaktır. Bu ve benzeri eylemler üzerinden iktidarın kuracağı "güvenlik" söylemi baskıcı rejimin taşlarını döşeyecek argümanları üretmektedir.
2- Toplumun en ileri, aydın kesimleri de dahil olmak üzere benimsemediği eylem çizgisi ve bunu kullanan yandaş medyanın bombardımanı Gezi Direnişi-Haziran Ayaklanması'nı ve onun simgelerini şiddet eylemleriyle özdeşleştirerek itibarsızlaştırma kampanyası yürütecektir.
3- Eyleme "devrimcilik" adına sahip çıkılması geniş halk kesimleriyle "devrim" sözcüğü arasına bir kama sokacaktır. Algı operasyonu merkezleri bu malzemeyle ellerinden gelen en iyi manipülasyonu yapacaktır.
Toplam olarak eylem, iktidarın eline kendi lehine bir kamuoyu yaratma malzemesi sağlamıştır.
Bununla birlikte yaşananlarda AKP iktidarının payını da tespit etmek aklı ve vicdanı olan herkesin sorumluluğudur. En başta eylemi gerçekleştiren örgütün MİT tarafından manipüle edilen, kurtarılmış bölgelerinde çete faaliyetleri bilinen bir yapı olması olayda AKP-MİT parmağını en baştan tartışmaya açıyor. Ancak AKP iktidarının yaşanan ölümlerdeki sorumluluğu bu varsayımın çok ötesindedir:
1- Toplumsal adalet duygusunun AKP eliyle katledilmesi taşeron örgütlerin eylemlerine militan bulmasını kolaylaştırmaktadır. Halkın vicdanında AKP'nin yarattığı tahribat devlet kurumlarından adaletin beklenemeyeceği yargısını her gün daha da güçlendirmektedir. DHKP-C gibi örgütlerin bu gibi eylemler için kendine militan bulabilmesi adalet duygusunun yok edildiği ortamdan bağımsız değildir.
2- Herkesin öldürüldüğü bir "kurtarma" operasyonu dibine kadar şaibeye bulanmıştır. AKP polisinin ve idari amirlerinin insan hayatı kurtarmak değil güç gösterisi yapmak için operasyon yaptığı elde edilen sonuçtan bellidir.
Emperyalizmin, onun uşağı AKP'nin ve taşeron örgütlerin düzeni ölüm kusmaktadır.
Türk Milleti adına adaleti sağlamanın tek ve biricik koşulu vardır. Katilleri göstermelik değil, gerçekten yargılamanın yolu bellidir.
Cumhuriyet Devriminin Türkiyesini kurmadan, zorbalardan ve onların uşaklardan kurtulmadan adalet gelmeyecektir.
Berkin'e verilecek en büyük sözümüzü verdik. Özgür ve bağımsız bir Cumhuriyeti yeniden kuracağız.