
Bugünlerde ‘şeytan’ değil de ‘beden’ veya ‘tutkular’ diyorlar. ‘Melek’ yerine ‘vicdan’ veya ‘ruh’ diyorlar; masonların diliyle melek ‘ilahi yaratıcı düşüncesinin yansıması’ oluyor. Ruh ve bedenden hangisi utku kazanırsa kişi, ona göre erdemli veya kötü oluyor.
Günümüzde iyi bir eğitim almış olan kişiler artık şeytana inanmıyor, ancak onların düşünceleri çocuk bakıcılarınınkinden daha usa yatkın değil. Günümüz kişisi şeytan ve meleği, felsefe adına, pedantiklafazanlıkla onurlandırıyor. Bugünlerde “şeytan” demiyorlar, ama “beden” veya “tutkular” diyorlar. “Melek” yerine “vicdan” veya “ruh” diyorlar; masonların diliyle melek, “ilahi yaratıcı düşüncesinin yansıması” veya “Büyük Mimar” oluyor. Ancak kişinin eylemleri, birbirine düşman iki öğeyle temsil edilmeyi sürdürüyor. Ve kişi, bu iki öğeden (ruh veya vicdan ile beden veya tutkular) hangisinin utku kazandığına bağlı olarak erdemli veya kötü olarak görülüyor.
YAZARLARA KAFİR MUAMELESİ
Tüm dinsel kardeşlik dernekleri ve bir dizi riyakar çevreler hep bir ağızdan “ahlaksızlık” diye bağırmaya başladılar. Düşünürlere hakaret ettiler ve onların kitlelerle iletişim yollarını kestiler. Daha sonra, bir yüzyıl içinde aynı düşünceler Bentham, John Stuart Mill, Tchernischevsky ve daha bir dizi düşünür tarafından ele alındı. Bu düşünürler, tüm eylemlerimizin kökeninin egoizm veya aynı şey demek olan zevk düşkünlüğü olduğunu vurgulayıp kanıtlayınca, düşünürlere olan beddualar, lanetlemeler ikiye katlandı. Kitaplar yasaklandı, yazarları kafir muamelesi gördü.
Bu düşünürlerin vurguladığı şeyden daha doğru ne olabilirdi ki?
ELDEKİ SON LOKMA KİMİN?
Bir çocuğun elindeki son ekmek lokmasını kapan adamı düşünün. Herkes bu adamın bencil, kendinden başkasını düşünmeyen biri olduğu düşüncesinde birleşecektir.
Şimdi de herkesin erdemli olarak niteleyeceği bir başka adamı düşünelim. Elindeki son lokmayı aç olana, sırtındaki hırkayı da çıplak olana verir. Tinsel değerlerden, dürüstlükten dem vuranlar, dinsel lafazanlıklarını ön plana çıkararak, bu kişinin komşusunu, kendi zevklerinden vazgeçecek denli sevdiğini ve bencil bir kişiden tamamen farklı duygularla davrandığını söyleyeceklerdir. Ancak bu iki kişinin davranışı üzerinde biraz düşünecek olursak, davranışlarının insanlık için büyük farklılık göstermesine karşın her ikisinin de aynı dürtüyle davrandığını görürüz. Bu dürtü zevk arama isteğiyle eş anlamlıdır.
Eğer son hırkasını çıplak olana veren adam bundan zevk almıyorsa o eylemi gerçekleştirmeyecektir. Diğeri, çocuğun elindeki son lokmayı aldığında zevk alıyorsa bu kuşkusuz tiksindirici bir durum. Vermekten zevk alan verecektir. Her iki kişinin eylemi de bencillik dürtüsüyle gerçekleştirilmiştir: zevk alma isteği veya acıdan kaçınma isteği ki her ikisi de aynı şeydir.
Buraya dek söylediklerimiz kuşkusuz insanın bilerek yaptığı bilinçli eylemlerdir. İnsan yaşamının büyük bir bölümünde bilinçdışı, mekanik eylemler de vardır. Kişi bilinçli eylemlerinde daima zevk almak ister.
HER ŞEY GÜVENLİK İÇİN
Guyau’nun aktardığına göre, Avustralyalı bir yerli akrabasının katilinden öcünü almadığı için kendisini kahreden düşünceyle sararıp solar, eriyip gider. Korkaklığının bilincinde olan ve onun pençesine düşen yerli, intikamını almadıkça yaşama dönemez. Çoğu zaman büyük kahramanlık gerektiren intikam alma eylemini tamamlar, kendisini esir almış olan duygudan kurtulur ve zevklerin en büyüğü olan iç huzura kavuşur.
Ne zaman bir maymun grubu avcının kurşunlarıyla bir grup üyesinin yere düşüp öldüğünü görür, silah tehditi altında olmalarına karşın derhal avcının çadırını kuşatma altına alırlar ve bir süre sonra grubun en yaşlı bireyi çadıra girer, önce avcıyı tehdit eder, daha sonra ona yalvarmaya başlar ve en sonunda ağıtlar yakarak, ağlayarak ölü maymunu kendisine vermesi konusunda avcıyı ikna eder. Homurtularla ormana dönen maymun grubu ölü bireyi de beraberinde götürürler. Bu maymunlardaki merhamet, şevkat ve acıma duyguları, bireysel güvenceden daha güçlüdür. Onlardaki bu duygular diğer duygulardan çok daha fazladır. Grup üyesini yaşama döndürüp döndüremeyecekleri konusundaki kuşkuları diriyken kendi yaşamları onlara hiç çekici gelmez. Bu duygu grup üyelerini o denli baskı altına alır ki, zavallı hayvanların bu duyguyu yok etmek için yapmayacağı şey yoktur.
BENCİL KURAMIN ÖZÜ
Kötü yaratık, insan, karınca yuvasını ateşe verdiğinde binlerce karınca alevlere doğru koşar ve larvalarını kurtarma çabasında yüzlercesi yanarak ölür. Karıncalar da gelecek nesilleri kurtarma isteğine uyarlar. Larvalarını alevden kurtarmak için her şeyi göze alırlar; o larvaları bir annenin çocuğuna gösterdiği ilgiden çok daha fazlasını göstererek yetiştirmişlerdir.
Zevk almak, acıdan kaçınmak organik dünyanın genel eylem çizgisidir; bazıları buna yasa da diyebilir.
Yaşam için uygun olana karşı gösterilen istek olmaksızın yaşam olanaksızdır. Organizma dağılır, yaşam sona erer. Kişinin eylemleri ve davranma biçimi ne olursa olsun, o kişi kendi doğasının istediği şeyleri yapar. Bırakın istediği gibi davransın; birey kendi isteği doğrultusunda davranır çünkü ondan zevk alır veya acıdan kaçınır, belki de kaçındığını sanır.
Elimizde iyi belirlenmiş bir gerçek var. Bencil kuram (Egoistic Theory) adı verilen düşünce dizgesinin özü budur.
Aydınlık gazetesi