AKıL FiKiR KULüBü ÜYESi
Türkiye, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çağrısı üzerine uzun bir süredir yeniden anayasa gündemiyle karşı karşıya. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin Anayasa ihtiyacını “siviller eliyle yapılmış, özgürlükçü bir anayasa” temelinden koyunca da Atlantikçiler, bölücülük temelindeki anayasa tasarıları ile mevziisini aldı.
Balık baştan kokar
Türkiye’nin ihtiyacı olan yeni anayasa gündeminin, HÜDAPAR’ın 4. madde rahatsızlığı ve PKK’nın siyasi ayağı DEM Parti’nin “özerklik, ikinci resmi dil, Türkiye vatandaşlığı” taleplerinde birleşmesinin sorumlusu AK Parti’dir. Neden?
Yeni bir anayasa yapmak demek, devleti yeniden kurmaktır, örgütlemektir. Ancak AK Parti, devleti yeniden kuracak, toplumu yeniden örgütleyecek anayasayı devlet otoritesine değil de “sivil anayasa” gibi çürük ve devlet dışı bir temele dayandırmıştır. Daha sonra bu çürük ve devlet dışı anayasa hazırlığı “sivil” olmakla sınırlı bırakılmamış bir de terör partisi DEM’in kapısı çalınmıştır. Teröristle anayasa masaları kurulmuştur.
Teröristle yapılan anayasa baştan yıkılır. AK Parti, yeni anayasanın ihtiyacını hangi sebepten ortaya koyarsa koysun, Türk milletine terörle yapılan anayasayı kabul ettiremez.
Sivil Anayasa safsatası
Evet, sivil anayasa bir safsatadır. Çünkü ne hukukta ne hayatta gerçekliği vardır. Anayasaya devleti kuran, devletin organlarını yeniden düzenleyen, örgütleyen temel hukuk tanımını getirmiştik. Yani anayasa da her şey devlet. Sivil ise tam zıttı, devlet dışı veya askeri olmayan demektir. Sivil anayasa kavramına gelince de hukukta bir karşılığı yoktur. Yani bir anayasa türü değildir. Hatta anayasacılığın vatanı diyebileceğimiz Batı’da ve akademik dünyada böyle bir terim yoktur. O yüzden bugün yapıldığı gibi “sivil anayasaya” derin anlam yükleme gayretinin hayatta bir karşılığı yoktur. Bugün olduğu gibi “özgürlük”, “demokrasi” gibi kavramlarla süslenmiş bir etikettir.
Nereden çıktı bu sivil anayasa?
“Sivil Anayasa” kavramı, Türkiye’de 1980 Amerikancı darbesi ile yükselişe geçen sivil toplumculuğun içerisinden çıkmıştır. ABD emperyalizmi o dönemde Türkiye’ye yönelik saldırılarını ideolojik düzlemde sivil toplumculuk ile yürüttü. Sivilleştirme ile ulus-devletin yönetimdeki yeri sınırlandırılacak ve yetkileri toplumsal örgütlere devredilecekti. Bunu, 1990’lı yıllardan bu yana, küreselciliğin dört bir koldan desteklediği “sivil toplum kuruluşları” ifadesinin yükselişi izlemişti. Sivil toplumculuk zihniyetinin bir anayasa türü yaratması ise 2000’li yıllarda gerçekleşti.
2007 yılında AK Parti’nin görevlendirdiği dönemin Mersin Milletvekili Zafer Üskül’ün dile getirdiği “Atatürk ilke ve devrimlerine bağlılıktan ve Kemalizmden arındırılmış ideolojisiz, sivil ve renksiz anayasa” betimlemesi, AK Parti anayasasına takılacak sivil anayasa sloganının icat edilmesine başlangıç oldu.
AK Parti’nin bir diğer anayasa girişimi ise 2010 yılının 1 Ekim günü Abdullah Gül’ün meclisteki konuşmasında “Bugünün Türkiye’si sivil bir anayasaya ihtiyaç duymaktadır.” açıklamaları ile çizgisini devam ettirdi. AK Parti’nin anayasa taslağına takılan “sivil anayasa” etiketi, bugüne kadar dayanarak sonraki yıllarda da tanımlanmaya çalışıldı.
“Vesayet”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 27 Mayıs 2024 tarihinde gerçekleşen “Sivil Anayasa Güçlü Türkiye” sempozyumunda, “1921 ve 1924 Anayasalarını bir yana bırakırsak bütün anayasalarımız vesayetçilerin direktifi ile yapıldı.” dedi. Daha sonra AK Parti’nin sivil anayasa tasarısını savunan gazetecilere, köşe yazarlarına vb. baktığımızda ağızlarından “vesayet” ifadesi düşmüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sempozyum konuşmasına baktığımızda, gerekçelerini Türkiye’nin geleceğinden değil geçmişten çıkarmaktadır. Ancak yeni anayasa meselesi, geçmişe değil geleceğe ilişkin bir gündemdir. Anayasa yapmaktaki amaç topluma verilecek yön değilse, sırf önceki anayasa darbe zamanında yapılmıştı, yaptıranlar askerlerdi, bir kerecik de siviller yapsın diye anayasa yapılmaz.
AK Parti’nin yeni anayasa ihtiyacını geçmişe dönük şekilde “vesayet” diyerek sıkıştırması, AK Parti’yi orduyu benimseyemeyen bir tavra sürüklemektedir. Orduya yan gözle bakarak hazırlanacak bir anayasa ile Türkiye’nin hiçbir sorunu çözülmez.
Ne devlet ne anaysa ideolojisiz olmaz!
AK Parti’nin yeni anayasa tasarısını, sivil bir anayasa olarak hazırlamanın diğer bir karşılığı ise anayasayı ideolojisiz kılmaktır. Ancak anayasayı ideolojisiz bir temelde hazırlamak, devleti ideolojisiz bırakmaktır.
AK Parti için anayasa hazırlamanın karşılığı nedir bilinmez ama anayasa yapmak, devletin kuracağı toplumsal düzeni anayasada şekillendirmektir. O nedenle anayasa, bir bakıma devletlerin toplum modellerini belirler. O halde ideoloji olmadan devleti ve toplumu neye göre tasarlayacaksınız?
Türkiye’deki anayasalar 1876’dan beri ideolojiktir. Başka türlü de olmaz çünkü devletin hedefleri ve stratejileri, ideolojiktir. Özetle; anayasa, “nasıl bir Türkiye kurmak istiyorsunuz?” sorusunun cevabıdır.
Terör ile anayasa olmaz!
En başta belirtmiştik; anayasa ihtiyacını “sivil anayasa” temelinden koyunca Atlantikçiler, bölücüler hemen mevziiye girer. Çünkü sivil anayasa ile aynı zeminde buluşacağınız kuvvet Türk milleti değil, DEM Parti gibi teröristler olur.
Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş, Mayıs ayında anayasa görüşmeleri kapsamında DEM Parti ile görüşmüştü ve görüşme sonrasında şu ifadeleri kullanmıştı: "Demokratik anayasa yapım sürecine ihtiyaç var". Sayın Kurtulmuş’a sormak gerek; teröristler ile hangi demokrasiyi sağlayacaksınız?
Bu görüşmenin sonrasında terör partisi DEM Parti’de yeni anayasaya dair önerilerini şu başlıklarda şu başlıklarda sunmuştu: “Özerklik, ikinci resmi dil ve Türk kavramı yerine Türkiye vatandaşlığı.” Özetle PKK’nın taleplerini iletmişti.
Türk vatandaşlığı yerine “Türkiye vatandaşlığını” anayasaya koyduğunuz zaman, Türkiye’nin milleti ve devletiyle bölünmesi talebini anayasaya geçirmiş olursunuz. Dün mazbatasını verdiğiniz PKK’ya, bugün anayasal zeminde yer verirsiniz.
DEM Parti’nin özerklik talebi, Türkiye’yi bölme girişimidir. Özerklik dediğiniz an, ülke topraklarının bir bölümünde ayrı bir siyasal rejimi kabul ediyorsunuz. ABD ve İsrail’in “İkinci İsrail” girişiminin sınırlarını çizmiş olursunuz.
İşte, DEM Parti ile anayasal zeminde buluşmak, “demokrasi” deyip kapısına gitmek, bu saydığımız Türkiye’yi bölme planlarına hizmet eder. AK Parti hükümetinin Türk milletinin bildiği şu gerçeği kabullenmesi ve ona göre adım atması gerekir: DEM Parti = PKK’dır! PKK’nın siyasi uzantısının kapısına anayasa görüşmesine değil, kilit vurmaya gidilir.
Sonuç olarak eğer Türk devleti olarak eğer Batı’dan dayatılan bir anayasa yapacaksınız, küresel sistemin LGBT dayatmaları ve terör propagandaları ile devlet ve toplum olarak mücadele etmeyecekseniz, Türkiye’yi bölme planlarına karşı devleti milli bir mevziide örgütlemeyecekseniz sivil anayasa bunun için uygun bir etikettir.
İdeolojisiz, devlet otoritesinin olmadığı sivil anayasada Orta Çağ zihniyetinin temsilcileri ve ABD güdümündeki bölücü kuvvetlerle birleşirsiniz. Evet, bugün Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı vardır. Türkiye’de ulusal devletin bağımsızlığını örgütleyen, halkçı, kamucu bir anayasaya ihtiyacı vardır. Ancak bunun için araç “sivil anayasa” değildir.