YAZAR
Cumhuriyetçilik, halkçılık, devletçilik, laiklik, milliyetçilik ve devrimcilik... Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurma ve temellerini atma yolunda Cumhuriyet Devrimi’nin programını, Altı Ok’u yol gösterici olarak ortaya koyar. Bilimsel ve akılcı düşünce ile Türk milletinin bağımsızlık yolundaki mücadelesinde yol gösterici olma gayesi taşır. Her bir ok, milli bir duruşa dayanır ve kendi geleceğini tayin etme gücüne sahip olduğu bir düzeni öngörür. Peki, Altı Ok’un “benimsenmesinin” 101. yılında nasıl bir Türkiye’de yaşıyoruz? Günümüzde bu ilkeler Meclis'te ve fiiliyatta nasıl temsil ediliyor?
Kimler Bağımsızlık Diyor?
1923’te Altı Ok programını TBMM’de temsiliyeti ile açılan Cumhuriyet Halk Partisi günümüzde Altı Ok programından tamamen uzakta bir politika ile yönetiliyor. Neoliberal ekonomi politikalarından, etnik milliyetçiliğe kadar toplumsal ve ekonomik alanlarda Batı merkezci politikalar benimsiyor. NATO’ya verdiği destek, CHP’nin anti-emperyalist çizgiden ne kadar uzaklaştığının da en büyük göstergelerindedir. Milli ve tam bağımsız Türkiye’yi kurma şiarından tamamen uzaklaşan politikaları Altı Ok’un ilkeleri ile doğrudan çelişiyor. Bu çelişkiler, Cumhuriyet Devrimi’nin ruhunu temsil etmenin ötesinde, ona zarar veren hatta yıkan politikaları beraberinde getiriyor. CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in Altı Ok’un bir okunu mora boyama talebi hala kulaklarımızda yankılanıyor, keşke sadece bununla kalmış olsalardı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 23 Ocak 2024 günü yapılan oylama sonucunda, İsveç’in de NATO üyeliği kabul edilmişti. Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ve diğer birçok meclis partisi o gün aynı amaca hizmet etti. El ele NATO’nun büyümesine ve güç kazanmasına “evet” oyu verdi. Bu noktada Atatürk’ün "Tam bağımsızlık, bizim bugün üzerimize aldığımız vazifenin temel ruhudur" sözünü hatırlatma gereği hissediyoruz.
Türkiye, NATO üyesi olduğu günden beri, dış politikada özellikle sınırlara tabi tutuldu. NATO müttefiki ülkelerin Türkiye’ye silah ambargosu uygulamasına, 15 Temmuz darbe girişiminde topraklarımızdaki NATO üslerinin Türkiye’ye karşı konumlandırılmasına karşın hala NATO’nun büyümesini destekleyen Meclis’te yer bulan partilerin tutumlarını doğru yorumlamak gerekir.
Türkiye’nin NATO üyeliğine karşı çıkmadan, hiçbir sistem partisi Türk milletinin çıkarlarına yönelik eylemlerde bulunamaz. PKK/YPG’yi açıktan ve doğrudan destekleyen NATO, bugün 2.İsrail devletini kurmaya yönelik yaptırımlar uygular, Türkiye’yi içeriden ve dışarıdan bölmeye yönelik “mükemmel” araç görevini görür. Zaten NATO, üye ülkelerin “güvenlik örgütü” maskesi altında ABD emperyalizminin silahlı örgütü görevini açıktan uygulamaktadır.
ABD/İsrail’in Gölgesinde Dış Politika
Sınır komşumuz, Suriye’de yaşanan 13 yıllık mücadele Beşar Esad’ın düşüşü ile son buldu. Bu noktada Meclis’teki partilerin 13 yıldır ne yaptıkları ve Esad rejiminin düşüşünün ardından bulundukları söylemlere göz atmak gerekir.
Örneğin, 2011’den itibaren Suriye’deki iç savaşı derinleştiren müdahalelere destek veren Meclis üyesi partiler, bu süreçte terör örgütlerinin güçlenmesini engellemek yerine bu örgütlerin meşruluk kazanmasına yol açtı. PKK/YPG ile ortak mücadele alanı oluşumuna düzenli olarak taş koyan bu partiler, bugün sınırımızda terör örgütlerinin konumlanmasının yolunu açtılar. Bugün “Kürdistan” tehditlerinin büyümesinde önemli rol aldılar. Atatürk’ün "Yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesine sırt çeviren bu yaklaşım, sadece Türkiye’ye zarar vermekle kalmamış, bölgesel barışı da tehdit eder.
Milliyetçilik İlkesi ve Sınır Güvenliği
Altı Ok’un milliyetçilik ilkesi söylemden öte ulusal egemenliği ve toprak bütünlüğünü esas alır. Bu bağlamda anti-emperyalisttir. Anti-emperyalizmden uzak bir milliyetçilik tutumu kendi içinde çelişir. Yusuf Akçura’nın "Üç Tarz-ı Siyaset" adlı eserinde gördüğümüz gibi, Türk milliyetçiliği, ulusal bağımsızlık ve dayanışma üzerine inşa edilebilir.
Türkiye’nin güney sınırlarında oluşmaya devam eden terör koridoru, doğrudan ulusal güvenliğimize tehdit oluşturur. ABD-İsrail’in sınırımızın hemen yanında bir Kukla Kürdistan kurma planlarına yönelik ciddi adımların atıldığı günümüzde, sınır güvenliğimizi sağlamanın biricik yolu kahraman Türk ordusunun düzenleyeceği askeri harekat ve bölgesel ittifaklardan geçmektedir. Fakat sistem partileri ya Gazi Meclis’te terör örgütü elebaşı Öcalan’ı kürsüye çıkarma nidalarında ya da Kürt vatandaşlarımıza bir “Kürt Devleti” yani özünde bir PKK devletçiğinin kurulmasını vadeden söylemlerde bulunuyor. Bu bağlamda Meclis’teki partilerin milliyetçiliği söylemden öteye geçemez.
Atatürk’ün milliyetçilik ilkesini, sınır güvenliği ile sınırlı tutmak doğru olmaz. Milliyetçilik oku aynı zamanda ekonomik bağımsızlığı da barındırır. Bugün millî savunma sanayimizi güçlendirmek ve komşu ülkelerle iş birliği yapmak, bölgesel ittifakı oluşturmak ilkenin somut yansımasıdır. Buradan çıkışla Suriye’de siyasi ve toprak bütünlüğünün korunması birebir Türkiye’nin toprak bütünlüğünün de korunmasıdır. Ancak Meclisimizdeki sistem partileri, emperyalist Batı’nın çıkarlarına hizmet eden politikalardan kopmak ve milliyetçilik okunun gerekliliklerini sağlamaktan git gide uzaklaşıyorlar.
Doğu Akdeniz, Türkiye için hayati önemde bir bölge olmasına rağmen bugün ciddi risklerle karşı karşıyadır. Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, emperyalizmin piyonu göreviyle Doğu Akdeniz’deki haklarımızı gasp etmeye çalışırken, Türkiye bu hamlelere tutarlı ve sürdürülebilir bir stratejiyle karşılık veremediğini görüyoruz. Mavi Vatan’ı ve enerji kaynaklarını koruyacak bir dış politika, yalnızca Atatürk’ün Altı Ok programına dayanan milli bir duruşla mümkündür. Pasif tutum, Altı Ok’un milliyetçilik ve devletçilik ilkeleriyle çelişmektedir.
Altı Ok’un Kapsayıcılığı
Altı Ok Türk Devrimi’nin programını ortaya koyar. Pratiğin içinden doğan Altı Ok programı, bir okun eksik bırakıldığı denklemde gayesini yerine getiremez. Cumhuriyetçilik olmadan Halkçılık soyut bir kavram haline gelir. Laiklik ilkesinin uygulanmadığı takdirde çağdaşlaşma ve bilimsel ilerlemeye sekteye uğrar. Devletçilik ve Halkçılık ekonomik ve toplumsal adaleti sağlamak için birbirine muhtaçtır. Bu nedenle siyasi bağımsızlığın tahsisini iktisadi bağımsızlıkla taçlandırmak, devletçilik ilkesi gereği şarttır. Yine devrimcilik olmadan başta milliyetçilik emperyalizm cephesine kayar, beraberinde bütün ilkeler sekteye uğrar. İlkeler durağanlaşır, kendini yenileyemez, koşullara uyum sağlayamaz.
Altı Ok’un temeline devrimcilik ilkesini koymak esastır. 100 yıl sonra dahi, Altı Ok’a ihtiyaç duyabilmemizin temeli devrimcilik ilkesidir. Bu bakımdan; Altı Ok’un ilkelerinin isimlerinden ziyade, programın özüne bakmak gerekiyor. Sırtımız, Türk Devrimi’nin pratiğine yaslı.
Yarınların Programı: Altı Ok
Türk Devrimi’nin programı olan Altı Ok, nasıl Cumhuriyet Dönemi içerisinde ihtiyaca yönelik pratikten doğmuş ise bugün de devamlılığını sürdürüyor. Ulusal bağımsızlık ve toplumsal refahın temel taşıdır. Ancak yukarıda bahsettiğimizden koşullardan bu ilkeleri hayata geçirmek konusunda öncülük ve temsil edebilecek herhangi bir Meclis partisinin varlığından söz etmemiz mümkün değil.
Türk milletini temsil etmesi gereken sistem partilerinin, Altı Ok’u benimsemeleri gerektiğinin altını çiziyoruz. Türkiye’nin uluslararası alanda örnek temsiliyeti ve halkın refah seviyesinin yükselebilmesi için başka bir yol veya yöntem söz konusu değildir. Altı Ok’u benimsemeleri ile mevcut Meclis partililerin “sistem” partisi olmaktan çıkacakları da bir gerçektir. Sisteme ayak uydurmak ve sistemi besleme amacından uzaklaşıp, Türkiye’nin çıkarlarına uygun sağlam adımlar atmak Türkiye’nin yarınlarını da kuracaktır.
Türk gençliği, atalarının mirası olan bu devrimci ruhu ve aydınlanma hedeflerini yarınlara taşıma sorumluluğunu üstleniyor. Batı'ya bağımlılığı reddeden, bağımsız düşünen ve üreten bir anlayışla; eğitim kurumlarımızdan dış politikamıza, millî savunma sanayimizden toplumsal yapılanmamıza kadar her alanda Cumhuriyet'in özgün ve çağdaş vizyonunu yeniden inşa edeceğiz. Bu vizyonun inşası için başta ABD emperyalizmi ve İsrail siyonizmi ile amansız mücadele edeceğiz.
Türk gençliği olarak, Altı Ok'un her bir ilkesini hayata geçirerek, Atatürk'ün hedeflediği muasır medeniyet hedefine doğru kararlı adımlarla ilerleyeceğiz. Bu, yalnızca bir anlayış değil, aynı zamanda tam bağımsız, onurlu ve aydınlık bir gelecek mücadelesidir!