AKıL FiKiR KULüBü ÜYESi
Hasret Gültekin bir türküsünde, “Bir insan ömrünü neye vermeli?” diye soruyor. Belki de bu soru bir insanın hayatı boyunca cevaplaması gereken en önemli sorudur. İnsan bu soruya cevap verdiği zaman ne yapacağına ve ne olacağına cevap vermiş oluyor. Elbette bu soruya cevap vermek kolay olmadığı gibi kendiliğinden de olmayacaktır. Bir insan bu soruya cevap verdiği zaman bir aşamayı geçmiş, hayatını etkileyen etkenler ise bu karara yön vermiş demektir.
Seçeneklerin “Seçeneksizliği”
Bugün bu soruya yanıt arayan gençler birçok olumsuz etkenle karşı karşıya kalıyor. Öğrenim hayatımızda yaşadığımız barınma ve geçim sıkıntısı, aldığımız eğitimin niteliksizliği ve okuduğumuz okuldan mezun olduktan sonra eğitimini aldığımız alana yönelik iş bulma sorunu gibi başlıklar bu soruya ilişkin karar vermemizi güçleştiriyor. İşte bu süreçte yaşantımıza müdahale eden sorunlar başta hayat planımız içerisinde yer almayan yeni “seçenekleri” önümüze getiriyor. Seçeneklerin yarattığı seçeneksizlik, yokuş aşağı giden bir kamyonu simgeliyor. Burada adına sistem dediğimiz ve emperyalist-kapitalist sömürü düzenini devam ettirmek için var olan anlayışlar bütünüyle karşı karşıya kalıyoruz.
Bu anlayışlar bütünü, insanlığı olabildiğince tüketmeye odaklayarak onu var eden değerlere yabancılaşmasını sağlayıp, hep daha fazla tüketmenin yollarını arşınlamasına neden oluyor. İnsanı kendisini var eden tüm duygulardan arındırarak; kendi benliğiyle, vatanıyla, kültürüyle ve değerleriyle kavgalı hale getiriyor. Bunun sonucunda yalnızlaştırmayı ve neticede sadece kendisine hizmet eden bir canlı haline getirmeyi hedefliyor.
Sosyal Medya Çağının Getiri ve Götürüleri
Malumunuz, çağımız sosyal medya çağı. Bu emperyalist-kapitalist sistemin zehrini yaymak için yarattığı sosyal medya araçları da var tabi. Sistemin saldırılarını kolaylıkla yaydığı, hayata her türlü müdahaleyi doğallaştırdığı birçok yöntem var. Mesela ortaya çıkardığı giyim ve müzik tarzı, özendirmek istediği yalan hayatların bazı mecralardaki yeri, piyasaya sürdüğü televizyon programları ve filmler gerçek olmayan bir dünyayı simgeliyor. Bu dünya aracılığıyla benliğimize müdahale etmek amacıyla pompalanan fikirler ise en başta o mecraları en çok kullanan biz gençleri hedef almaktadır. Bunun en büyük nedeni ise yozlaştırılmış, üretmek yerine sadece tüketmeyi amaç edinmiş, kendi kültür ve geleneğinden kopmuş bir gençlik yığınını yaratma gayesidir. İşte bu yığın, ülkesi işgal edilmek istendiğinde veya milleti esir edilme girişimleriyle karşı karşıya kaldığında sessizce yerinde oturacak hatta emperyalizmin kendisine biçeceği yeni rollere oynayarak bu sürece gerekli katkısını sunacaktır.
Vakti zamanında Karen Fogg’un e-postaları ortaya çıktığında, Türkiye’yi işgal etme planının en başında şu ibare yer almıştır: “Türk gençliğini milli benliğinden koparın!” Nedeni ise apaçık ortadadır. Türk gençliği ancak milli benliğinden koparılırsa Türkiye’yi işgal planları başarı kazanır, Ergenekon-Balyoz kumpasıyla hapsedilen vatanseverler hapsolur, Türkiye’nin bölünmesi için başlatılan çözüm süreçleri devam eder ve emperyalizmin eli kanlı temsilcileri Türkiye’nin paylaşılması noktasında topraklarımızda dilediği gibi cirit atacaktır.
Tüketimde Devamlılık, Kazançta Kolaylık
Günümüzde sistem, gençliğin yaşadığı sorunlardan da beslenerek tüketim kültürünün devamlılığı sağlamak ve önüne koyduğu milli kültürü parçalama hedeflerini başarıya ulaştırmak için gençliğe bir hedef yaratmaktadır. Bu hedefte ilkesizlik baş tacıdır. Sadece para için yaşayan ve hiç olan hayatları parmakla göstermektedir. Bu anlayış sadece hedefi değil aynı zamanda hedefe ulaşmanın yöntemlerini de bizlere sunuyor. Sloganı ise çok basit: “Emek vermeden, ter dökmeden, kısa yoldan para kazanmak mümkün!” Bu anlayış arkadaşlarının üzerine basarak yükselmeyi, yalnızca kendini düşünmeyi ve para kazanmak adına her türlü ilkesizliği hayata geçirmeyi önüne hedef olarak koyuyor. Bu düşüncelerin vücut bulmuş halleri de var elbette. Sistem, sosyal medya mecralarında karşımıza çıkan o çok meşhur olan sosyal medya fenomenlerimiz üzerinden bizlere çeşitli mesajlar yolluyor. Bu fenomenlerimiz yorulmadan para kazanıyor, mutlu ve eğlenceli bir hayat sürüyor, ciltleri bebek gibi, evleri köşklerden aşağı kalmıyor, bindikleri arabaların fiyatları ise bir gencin emek vererek sağladığı kazançla alınamayacak değerde. Eğer onlar gibi olursak o hayatlar bizler için de mümkün(!)
Günümüzün sosyal medya fenomenileri, öğrenim hayatını tamamlayarak iş bulmak için çabalayan veya geçim sıkıntısı çeken insanlara şu mesajı veriyor: “Uğraşmana hiç gerek yok. Hayat çok kolay, telefonunu eline al ve benim yaptıklarımı yap. İşte o zaman rahatça para kazanacaksın.” Ne ala(!)
Bu yöntemlerle gerçeklikten ve yaşamdan koparılan bir nesil yaratılmak isteniyor. Bu sisteme göre para kazanmak o kadar kolay ki, bilgisayardan yapılacak birkaç “tık” ile binlerce lira kazanılabiliyor. Fakat bu zenginliği elde ederken nasıl ve ne şekilde elde edildiği hiç mühim değil. Para kazanmak adına yalan söyleyebilirsin, bedenini metalaştırabilirsin, kumar oynamayabilirsin ya da sırf gündem olmak çeşitli tartışmaların odağı olabilirsin… Senin tek bir hedefin var, daha çok kazanmak, yeni evlere ve arabalara sahip olmak ve olabildiğince rahat bir hayat sürmek.
Elbette sistem bizlere para kazanmayı hedef olarak koyarken bunu çeşitli şekerlere bulamayı da ihmal etmiyor. En başta sistemin tabiriyle “başarılı olmuş isimler”i ön plana çıkarken fazlasıyla süse bulamak gerekiyor. Hepsi gayet lüks ve rahat bir hayat sürüyor. İnsanların rüyalarında bile görmedikleri bir hayatı hiç çalışmadan, yorulmadan yaşıyor, bunu yaparken de yine herkes tarafından sevilen ve desteklenen isimler olarak öne çıkarılıyorlar.
Elbette sistem hedeflerine ulaşmak için çalışmalarını hız kesmeden sürdürürken kavramların içi de boşaltılıyor. Toplumu çürütmek ve çeşitli akımları yaymak için çalışmalar yapılıyor. Böylelikle bu kavramları sistem içerisinde yeniden düzenleyerek istenildiği gibi yönlendirip kontrol altında tutulabiliyor. Burada herkesin aşina olduğu, bir zamanlar dillere pelesenk olan kavramlardan olan özgürlük öne çıkıyor. Özgürlük kavramı, sınırsız özgürlükleri içerirken bu insan hayatını da sınırsız yönlendirme yetkisine sahip oluyor. İşte bu anlayış, aile kavramını ortadan kaldırmayı hedefleyen pedofiliyi meşru kılarken, henüz cinsiyetini bilmeyen çocukların cinsiyetlerini değiştirmeyi amaç ediniyor. Hayatı cinselliğe indirgeyerek sevgiyi ortadan kaldıran LGBT ideolojisine en geniş özgürlüğü tanıyor. İnsanı kendine yabancılaştıran, milli değer ve yargıları ortadan kaldıan bu dayatma, fırından özgürlük olarak çıkıyor. Bu özgürlükleri yaymakla görevli isimler ise en popüler ve en “parlak” olanları.
Tabi gençlik bitmiş yorumlarını yapmak için çok erken. Bu saldırılara canını siper edenler de var. Hiç de azımsanacak bir sayıda değiller, değiliz. Bu sistemin karşısında ömrünü insanlığa vermek, ülkesini ilerletmek için ter dökenler var. Tabi burada emeksiz para, görülmemiş lüks yaşantılar yok. Burada bireyciliğe de yer yok. Yarış atı olma hırsıyla arkadaşının sırtına basarak yükselme imkânı da yok mesela. Bunun aksine, arkadaşının elinden tutmak ve birlikte “yükselmek” var. Burada emeksiz para kazanmanın yerini alın teri dökmek alıyor ve o alın teri en yüce değer olarak bizlere sunuluyor. Kumar oynayamıyorsun veya kara para aklamıyorsun çünkü milletine karşı ahlakı sorumlulukların da Türkiye’yi ilerletmek için verilen emeğin bir parçası oluyor. Burada insanı ve insana dair olanı olduğu için seviyorsun. Bir çocuğun veya bir dostun gülüşünde sonsuz zenginliğin olduğunu keşfederek maddi zenginliklerin yanında manevi zenginliklerin de ne kadar büyük olduğunu görüyorsun. Bu durum hedeflerin sadece paraya odaklanmayan, hayatta elde tutulması ve sahip olunması gereken başka değerlerin de olduğunu bizlere gösteriyor. Emek vermeyi ve ter dökmenin değerli belki daha net anlaşılıyor. Alın terini insanlığın ortak yaşamı ve geleceği için döküyorsun. Aslına burada da zenginliğe ulaşmak için bir kavga veriyorsun ama bu zenginliğin hep birlikte inşa edilmesinin kıymeti ön plana çıkıyor. Mesela geliştirmenin bir sınırı olmadığını keşfediyoruz. İnsanın içindeki gizli cevhere ulaştığımız an o cevheri ortaya çıkartmak ve sonunda o cevherle zenginleşmeyi öğreniyorsun.
Tabii burada özgürlük kavramı da değişiyor ve aslına dönüyor. O sınırsız özgürlüklerin yerini toplumu koruyan ve birlik içerisinde yaşamayı öne koyan özgürlükler alıyor. Burada mücadele verenler yılmadan, yorulmadan çalışırlar. En zor anlarda bile gülerek yükün altına girmekten çekinmezler. Namık Kemallerden, Talat ve Enver Paşalardan, Atatürklerden aldıkları mirası yükseltmeye gayret ederler.
Peki Biz Ömrümüzü Neye Vereceğiz?
Sistemin bize sunduğu hayatta; geleceği olmayan, emek vermeden sadece tüketmek, en sonunda insanın tükeneceği bir yaşam var. Bize uzatılan sözde şekerlerin altındaki zehri görüyoruz.
Bunun karşısında tükenmemeyi tercih ediyoruz. Emeği ve birlikte refaha ermeyi seçiyoruz. Burada şekere bulanmış zehirleri görmüyoruz. Birlikte çalışıyor, birlikte yükseliyoruz. Yarınların teminatı oluyoruz. Birlikte zenginleştiğimiz bu düzende kimsenin hayatından çalmıyoruz. Tükenmeyecek zenginliği yaratıyoruz.
Peki siz ömrünüzü neye vereceksiniz? Şahsi ve gelip geçici olan en sonunda yok olacak olan çıkarlara mı yoksa yarınları kuracak olan ve tüm toplumun zenginliğe ulaştıracak olan hayatları mı?
Erol Aslan
TGB AFK Başkan Yardımcısı