
Büyük ozan, büyük sanatçı, türkülerin piri, bozkırın tezenesi olan Neşet Ertaş’ı kaybedeli 2 yıl oldu. Evet Neşet Ertaş Türkiye’de halkın gönlünde taht kurmuş bir candı…
Onun bu kadar sevilmesinde sebep neydi. Burası çok önemli bir nokta. O hiçbir zaman kendini diğer sanatçılar gibi büyük ve üstün görmedi. O küçüğüne de, büyüğüne de aynı saygı ve sevgi çerçevesinde davrandı.
Bozkırın tezenesi çok sıkıntılar çekmiştir hayatında. Almanya’ya göç etmesi, ondan öncesinde yani çocukluk, gençlik döneminde yoksulluk çekmesi onun yıldırmamış, mücadelesine devam ettirmiştir. Büyük mücadeleler sonucunda böyle halkın gönlünde taht kurmuştur.
Onun yaşantısında gariplik, yoksulluk, ayrılıklar vardı. Garip bir insandı Neşet Ertaş. Bu garipliği sesine, sazına, sözlerine yansımıştır. En önemlisi de üslubuna taşımıştır garipliliği, yani mütevazılığı. Haşim Akman söyleşi kitabına ismini verdiği gibi, ‘Gönül dağında bir garip’. İşte Neşet Ertaş gönül dağında bir garipti.
Neşet Ertaş en önemli özelliklerinden biride aşkı aramasıdır. Büyük ustanın hayatında aşk hiçbir zaman eksik olmamıştır. Üstadın kendisi aşkı böle tarif ediyor: “Aşık demek aşk demektir. Aşk ile çıkan nefesi de bilirdik. Biz aşk kanalıyız. Babadan, dededen, öteden beri, ta Kerem’lerden, Mecnun’lardan, Karacaoğlan’lardan, Kamber’lerden, en son Pir Sultan’a gel, bir aşk kanalıyız biz. Bir kanalın getirdikleriyiz. Aşksız çıkan havayı dinleyemeyiz. İçimize sinmez. Söz bir laftır. Onu insanlara kabul ettiren havadır. O da aşk olursa içinde. Aşk olmayanı dinlemezdin ben. Ben de dinlemezdim, babamda dinlemezdi. İnsanın yüreğinden gelen, içinden gelen aşkı bizim kulağımıza, yüreğimize getirdiğidir. Aşksız hava dinleyemeyiz biz”. (*)
Dediğimiz gibi gariplik onun hayatında olan bir şeydi. Türkülerinin sözlerine yansımıştır. Üstad bu konuda babasıyla geçen anısın anlatıyor. “… ilk zamanlar türkülerimin içinde de ben garip kelimesini kullanmazdım bile. Babama, “ben böyle bir şiir yazıyorum sonuna ne diyeyim”, dedim. Adımı soyadımı söylemediğime göre… Biz bir kelimeden anlaşırdık babamla. Sonuna ne diyeyim dedim. “oğlum bize garipler derler” dedi. Orada kaldı. Bir kelime yetiyordu. Şimdi benim türkülerimin içinde; başında, ortasında, sonunda neresinde olursa olsun bir garip kelimesi geçer”. (**)
Şimdi gelelim son zamanlardaki yaşamına. Usta, UNESCO tarafında ‘yaşayan insan hazinesi’ olarak ilan ediliyor. TBMM tarafından üstün hizmet ödülüne layık görülüyor. Ustaya devlet sanatçılığı teklif ediliyor. Ama kabul etmiyor. Bu konudaki sözleri ise, nice aydının, nice sanatçının yandaş olduğu şu dönemde, gerçek sanatçının, gerçek ozanın nasıl kişilikli olmasını gösteriyor. İşte o sözler, “devlet sanatçılığı bana teklif edildi. Ben, 'hepimiz bu devletin sanatçısıyız, ayrıca bir devlet sanatçısı sıfatı bana ayrımcılık geliyor' diyerek teklifi kabul etmedim. Ben halkın sanatçısı olarak kalırsam benim için en büyük mutluluk bu. Şimdiye kadar devletten bir kuruş almadım, bir tek TBMM tarafından üstün hizmet ödülünü kabul ettim. Onu da bu kültüre hizmet eden ecdatlarımız adına aldım."
Bozkırın tezenesi bizi yalnız bıraktı.
Bam telimiz kırıldı bizim.
En kalın sesi veren telimiz kırıldı.
Bozlaklar öksüz kaldı.
Sen hiç susmayacaksın bizim hayatımızda.
Ruhun şad olsun büyük usta…
(*) s. 113 Haşim Akman, Gönül Dağında Bir Garip
(**) s. 107 Haşim Akman, Gönül Dağında Bir Garip
Coşkun Doğan
Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi öğrencisi
tgb.gen.tr