Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Sözlerime başlarken bu konferansı düzenleyen tüm kardeşlerime teşekkürü borç biliyorum. Ve konferansa başlarken Sayın Cumhurbaşkanımız Ersin Tatar'ın selam ve sevgilerini ve konferansın başarılı geçmesi için temennilerini de iletmek istiyorum.
Sayın Cumhurbaşkanımız, Azerbaycan’la ilişkilerimizin gelişmesine ve bu gelişecek olan ilişkilerin nihayetinde bir tanınmaya varacağına inanmaktadır. Kardeş Azerbaycan şimdi Elşad kardeşimden dinledik, tabi çok iyi biliyoruz; biz Kıbrıs Türkleri gibi çok meşakkatli bir süreçten geçtiler. Kendi evlerinde varoluş mücadelesi verdiler. Tabi kendisini dinlerken Kıbrıs tarihiyle, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin oluşumuna gelen tarihle, Kıbrıs Türk halkının Kıbrıs’taki haklı mücadelesiyle birçok benzerliğinin olduğunu bir kez daha dinledim. Tüylerim diken diken oldu. Ben de Kuzey Kıbrıs’ta verdiğimiz varoluş mücadelesinden bahsetmek istiyorum. Bu günlere nasıl gelindiğini kısaca genç kardeşlerime anlatmak istiyorum. Çünkü biz bu davayı anavatanla birlikte yürüttük. Anavatanla birlikte kazanacağız. Anavatanla birlikte nihayete erdireceğiz. Ve bugün tabi buraya geldiğimde genç kardeşlerimin gözlerinin içindeki parıltıyı gördüm. Milli davamızın başarısız olması bu gençlikle mümkün değildir. Bu gençlik olduğu müddetçe Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti muhakkak tanınacaktır.
Şimdi 1571’de, ada biliyorsunuz Osmanlı’nındı. 1878’de maalesef o günkü ortam neticesinde İngilizlere verildi. Ve biz Kıbrıs Türklerinin de çilesi başlamış oldu. Düşününüz 307 yıl Osmanlı himayesinde olan Kıbrıs Türkleri bir anda kendilerini emperyalist batının en önemli ülkelerinden biri olan İngiltere’nin idaresinde, himayesinde buldu. Ve İngiliz idaresinin ayrımcılığına karşı bir mücadele verdi. 1878’de İngiliz idaresi Kıbrıs’ta başladığında Kıbrıs Türk halkının da göçleri başladı. Bakınız tarihte herhalde altı yedi kez göçe zorlanan çok az halk vardır. 1878’de İngiliz himayesini beğenmeyen birçok kardeşimiz anavatan Türkiye’ye göç ettiler. Avustralya’ya göç ettiler. İngiltere’ye göç ettiler. Dünyanın birçok yerine göç ettiler çünkü İngiliz’in idaresini hazmedemediler. 1914’te ikinci bir göç dalgasını yaşadık. 1914’te Türkiyemiz Birinci Dünya savaşına girdiğinde İngilizler’le ayrı ittifakta olmasından dolayı,İngiltere adayı ilhak ettiklerini bildirdi ve yine göç dalgası yaşadık. Bunları anlatıyorum çünkü çok önemlidir. Ne kadar meşakkatli bir süreçten geçtiğimizi ve tanınmayı ne kadar hak ettiğimizi de söylemek maksadıyla anlatmak mecburiyetindeyim.
1924’te Lozan’dan sonra da Misak-ı Milli hudutlarının dışında kaldığımız süreçte de birçok kardeşimiz adayı terk ettiler. Yani bugün Rumların propagandasının ana unsurlarından biri Kıbrıs Türkünü adada azınlık olarak gösterilmesidir. Ve adanın tek sahibi olduklarını söylüyorlar. Düşünün değerli kardeşlerim durmadan göç eden bir halk tabi azalacaktır. Ama biz azınlık değiliz. Bana nüfusumuzu sorduklarında seksen beş milyon üç yüz elli bin diyorum. Evet bu münakaşa devam ederken, sürerken bildiğiniz gibi İngiliz idaresine karşı adayı Yunanistan’a bağlamak üzere Rumların EOKA terör örgütü kuruldu. İşte EOKA terör örgütü 1950’lerin ortasında 55’lerde orayı, cennet vatanımız Kıbrıs’ı kan gölüne çevirdi. İlk hedefleri İngilizler oldu ama nihayetinde Enosis’in önündeki en büyük engel Kıbrıs Türkleriydi. Ve Kıbrıs Türklerine saldırılar 1955’te başlamış oldu. İşte bu saldırıların başladığı 1955’te de adayı terk eden Kıbrıslı Türkler oldu. 1955’ten sonra Kıbrıs’taki liderliğimiz rahmetli ebedi liderimiz Denktaş’ın öncülüğünde Türk Mukavemet Teşkilatını kurduk. Bugün Türk Mukavemet Teşkilatını diline dolayan Türkiye’deki emperyalistlerin uşaklarını da burada lanetliyorum. Kimse kusura bakmasın biz, varlığımızı, mücadelemizi, canımızı, şerefimizi, haysiyetimizi bizim için koruyan bu kutsal Türk Mukavemet Teşkilatına, şehitlerine, gazilerine dil uzattırmayız. Dolayısıyla yine 1955’te başlayan bu mücadelede demin Elşad kardeşimin belirttiği Hocalı katliamına birebir benzeyen bir örnekle karşılaştık. Ne zaman karşılaştık ?1963’te 21 Aralık gecesini 22 Aralık’a bağlayan gece.. bunlar nedense hep geceyi seçiyorlar. Demin anlattı Elşad kardeşim 25 Şubat’ı 26 Şubat’a bağlayan gece pusuya yatmış Ermeni teröristleri nasıl ki Hocalı'da kadın, çocuk, genç, yaşlı demeden kardeşlerimizi katlettilerse Kıbrıs’ta da maalesef o kanlı Noel gecesinde hepiniz hatırlayacaksınız, hepinizin o banyodaki çocukların, kardeşlerimizin katledilmesi resmi gözünün önündedir. Çoluk çocuk demeden Kıbrıs Türklerini katlettiler. Amaçları neydi? Amaçları adayı Yunan yapmaktı. Ve biz 63’te şanlı destansı mücadelemizi verdik. Kıbrıs Türkü kısıtlı imkanlara rağmen silahsız olmasına rağmen neredeyse sopalarla, sapanlarla Rum’a karşı durduk, direndik. Neden direndik? Türklük için direndik. Neden direndik? Çünkü Atatürk bize o yolu gösteriyordu. Emperyalist uşaklarına karşı Kıbrıs’ta direndik. 1963’ten 1974’e gelene kadar yine mücadelemiz devam etti. Rum-Yunan katliamları 1963’ten 1974’e kadar yine sürdü. 67’de Geçitkale’deki olaylarda yine savunmasız, sivil, silahsız masum Türkler bir gecede katledildiler değerli kardeşlerim. Bu Rum-Yunan ikilisinin Ermeniler gibi hiç vicdanları yok. Çocukları katleden bir toplum ve insanlık dışı katliamlar sürdü gitt… İnanılır gibi değil! Bizim de tarihimiz bu katliamlarla dolu. Allah’a şükürler olsun ki 1974’te Türk Silahlı Kuvvetleri adaya müdahale etti. Biz buna mutlu barış harekâtı diyoruz ve Kıbrıs Türk Halkı ilelebet özgürlüğüne kavuştu. Bundan geri dönüş yoktur.
Emperyalist destekli Rum-Yunan ikilisinin, NATO destekli Rum-Yunan ikilisinin, Avrupa Birliği destekli Rum-Yunan ikilisinin Kıbrıs’ın tamamını Yunan yapmasına müsaade etmeyeceğiz. Şimdi geldiğimiz süreçte Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınması konusu vardır. 1974’ten sonra elimize tanınmak için birçok fırsat geçse de maalesef anavatanımızdaki, şikâyet için söylemiyorum, anavatanımızdaki hükümetler ‘siz bekleyiniz tanınmanın şimdi vakti değildir, bizim Amerika’yla bir sorunumuz vardır, Avrupa Birliği'ne gireceğiz, siz sabırlı olun, biz arkanızdayız’ diyerek Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin çoktan tanınması gerekirken tanınması maalesef gerçekleşmemiştir.
1983’te devletimizi kurduk tanınma amacıyla kurulmuş bir devlettir ama yine anavatan Türkiye bize biraz bekleyiniz dedi. 1983’teki yeni iktidar özellikle Özal döneminde ‘bekleyiniz ekonomik sıkıntılar vardır bunları aşalım’ diye telkinlerde bulundular. Ondan sonraki süreçte bizi bu emperyalistler müzakere masasına bağladılar. Sayın başkanım 1968’ten beri Kıbrıs Türkü emperyalist batı tarafından müzakere masasına kilitlenmiştir. Biz müzakere masasında müzakere ettiğimizi sanıyorken, yani adaya yeniden barış gelsin, birleşik Kıbrıs kurulsun diye mücadele ederken meğerse Rumların hesapları emperyalistlerin hesapları başkaymış. Hesapları adayı Yunan yapmak, adayı haçlı bir devlet yapmak. Ve biz buna tabii müsaade etmedik ve ebedi liderimiz sayın Denktaş nurlar içinde yatsın bu mücadelenin liderliğini yaptı. Bu mücadelelerin liderliğinde Kıbrıs Türk halkı yüzünü her zaman Anadolu’ya döndü, siz kardeşlerimize döndü. Sizin yardımlarınız destekleriniz olmasa biz bu davayı götüremezdik. Şimdi lafı uzatmayım, gelinen nokta budur. Bize emperyalist planlar kurdular. En son kurdukları plan tabi Annan planını sundular. Bu Annan Planı bizim yokoluşumuz demekti. Rumlar bu planı kabul etmediler reddettiler. Çünkü Rumların planı bir gecede bizi yok etmek ve bir gecede adanın tapusunu elde etmek olduğu için bu planı reddettiler. Yoksa Annan planını kabul etselerdi bugün kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri adada olamayacaktı değerli kardeşlerim ve biz yok olup gitmekle yüz yüze kalacaktık. O plan reddedildikten sonra yine önümüze tanınma için imkân çıktı. Şimdi 2004 yılında sayın İlham Aliyev Türkiye ziyaretinde şöyle bir beyanatı var. Bunu da şikâyet etmek için söylemiyorum tarihe not düşelim diye söylüyorum. Kardeşler arasındaki bir konuşma olarak kabul ediniz lütfen. ‘Annan planı eğer kabul edilmezse biz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni muhakkak tanıyacağız’ diye Aliyev’in Ankara’da beyanatı vardır. Bu maalesef gerçekleşemedi.. Her ülkenin de kendine göre dengeleri ve fikirleri vardır. Kendi çıkarlarınızı da gayet iyi koruyacaksınız bunu da anlayabiliyoruz. Ermeni yalanlarını Avrupa’nın ortasında haykırmak üzere rahmetli liderimiz Denktaş ,Talat Paşa Komitesi Başkanı olarak Lozan’a gittik..Sayın Denktaş’ın arkasında Cenevre’de, Lozan’da Türk milleti vardı..Denktaş Bey, emperyalizme meydan okuyan konuşmasının ardından otele geri dönerken bana dedi ki: “Oğlum hayatımın en önemli günlerinden birini geçirdim,Atatürk’ün intikamını Lozan’da aldım” dedi. Sayın Perinçek’le 2004’den sonraki süreçte Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınması için çok çabamız oldu kendisine ülkem adına çok teşekkür ediyorum. En önemli, en üst düzey toplantılara sağ olsunlar beni de davet ettiler, onore ettiler. Kıbrıs’ı anlatma şansı verdiler.
Sayın Perinçek bir anı kitabında yazmıştı. Bir küçük anımız vardır İran Büyükelçiliği'nde. 2004 yılında Ankara’da İran Büyükelçiği’nde İran Büyükelçisi ve üst düzey bürokratlar bize Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini tanımaya hazır olduklarını söylediler. Ne yazık ki bizim o zamanki Cumhurbaşkanımız tanınmayı istemeyen birisiydi. O yüzden fırsat kaçırıldı.. 2019 yılında Abhazya’ya gittik .Sayın Perinçek Abhazya Meclisi’nde KKTC’nin tanınması anlaşmasını imzaladı. Sağ olsun Abhazya Meclis heyeti birkaç ay önce İstanbul’a geldi; güzel bir toplantı yaptık. Heyet Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni tanımak istediklerini ve Kıbrıs’a gidip bunu deklare etmek istediklerini söylediler… Ama ne yazık ki anavatan Türkiye’nin yüksek çıkarları bunu da engellemiş oldu, şimdilik engellemiş oldu diyelim.. Türkiye’nin Gürcistan'la ilişkisi,Nato’nun telkinleri Abhazya’nın bizi tanımasına şimdilik engel oldu..Tabii ki biz bu tanınma mücadelemizden vazgeçtik mi? Asla vazgeçmedik. Abhazya KKTC’yi tanımaya hazırdır.
Ukrayna’da yaşanan olaylar bize tanınmanın ne kadar önemli olduğunu bize bir kez daha göstermiştir. Batı şu an Putin’in tanıdığı iki ülkenin, Donetsk ve Luhansk’ın, iktidarlarına ayrılıkçı diyor; bu ayrılıkçıları tanıyamazsınız diyor. Gördüğünüz gibi çifte standartlar uyguluyorlar, bu da adil değildir. 2 gün öne Rus Dışişleri Bakanı Lavrov , Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin önüne bir sıfat katmadan ‘sözde devlet’ sıfatı katmadan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne atıfta bulunmuştur. Bu diplomatik ilişkilerin nereye gittiğini göstermektedir. KKTC ayrılıkçı olarak niteleyenler işlerine geldiğine bunu gözardı edebilmektedirler..Kıbrıs Türk halkı ayrılıkçı değildir ve Ruma,İngiliz’e,emperyalizme karşı direnerek KKTC’yi kurmuştur. Sayın Perinçek Rusya KKTC'yi tanıyacak dediğinde gülenler şimdi otursunlar ağlasınlar. Amerika bilindiği gibi anavatanımızı sözde üslerle sardı.. Rum yönetimine uyguladığı silah ambargosundan vazgeçti. Rum ordusuna inanılmaz askeri yardım yapıldı ve Rum yönetimi silahlandırılmakta. Perinçek’in söylediği gibi ortak tatbikatlar yapılmaktadır. Neden? Çünkü Türkiye hedef, Kıbrıs hedef, Azerbaycan hedeftir, dolayısıyla biz birlik olmak zorundayız. Biz sizin Akdeniz’de savunucunuzuz. Kıbrıs’ın kaybı çok vahim sonuçlar doğurur ve biz Azerbaycan’ın kardeşliğine inanıyoruz, Azerbaycan bizim kardeşimizdir. Türk devletleri Teşkilatı'ndaki ülkelerle ilişkilerimizi geliştirmek istiyoruz.. KKTC’nin içinde olmadığı bu teşkilat eksiktir ve sakattır. Sayın Erdoğan’ın bu durumu ortadan kaldırmak için göreve çağırıyoruz. Türkçe konuşan teşkilatta düşünün ki biz yokuz. Emperyalist düzene karşı beraber olalım Elşad kardeşim. Bize çoktan hakkettiğimiz tanınma hakkımızı veriniz. Biz biraz daha sabredebiliriz ama bu daha fazla uzamasın lütfen. Bakın Hocalı’da katledilen kardeşlerimizi Lefkoşa’da anıyoruz çünkü siz bizim kardeşimizsiniz de ondan. Acınız acımızdır, şehidiniz şehidimizdir.. Beni bu toplantıya davet edenlere teşekkürlerimi sunuyorum.
Hüseyin Macit Yusuf | KKTC Cumhurbaşkanı Danışmanı
25 Şubat 2022
tgb.gen.tr