
Şeyh Sait isyanını ve bu isyanın doğrudan Cumhuriyet’i ve Kemalist Devrim’i neden hedef aldığını anlamak için, öncelikle feodalizmin emperyalizmle kurduğu tarihsel işbirliğine dikkat kesilmek gerekir.
Bu işbirliği, yalnızca ekonomik sömürü düzeninin bir parçası değil; aynı zamanda siyasi gericiliğin de taşıyıcısı olmuştur. Feodal ağalar, şeyhler ve beyler, yüzyıllar boyunca halkın emeğini sömüren bir düzenin temsilcisi olmuş, emperyalist güçler ise bu düzenin bekçisi ve hamisi olmuştur. Cumhuriyet Devrimi işte tam da bu sömürü zincirini kırmayı hedeflemiş; ağalığa, şeyhliğe ve her türden ayrıcalıklı kast sistemine karşı, halkçı ve devrimci bir cephe açmıştır.
Feodalizmin Emperyalizmle İşbirliği
21. yüzyılın başlarında İngiltere ve Fransa, Osmanlı topraklarını paylaşmak amacıyla çeşitli gizli anlaşmalar yapmış; I. Dünya Savaşı ise bu paylaşımın askeri adımı olmuştur. Savaş sonunda Osmanlı’dan koparılan topraklar emperyalistlerin sömürgesi haline gelirken, bölgede kukla Ermenistan ve Kürdistan devletleri kurma girişimleri de bu planın bir parçasıydı. Ancak Türk milleti, Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde yürüttüğü Kurtuluş Savaşı’yla bu planları bozmuş, Kürt halkı da bu bağımsızlık mücadelesinde yerini almıştır.
Kemalist Devrim, padişahlık, şeyhlik ve toprak ağalığı gibi feodal yapıları yıkarak halk egemenliğini esas alan bir düzen kurdu. Ancak ayrıcalıklarını yitirmek istemeyen şeyhler, ağalar ve aşiret liderleri, bu devrime karşı emperyalistlerin desteğiyle harekete geçti. Şeyh Sait isyanı da bu karşı devrimci ittifakın bir parçasıydı. Her ne kadar dini gerekçelerle meşrulaştırılmaya çalışılsa da, gerçekte emperyalizmin çıkarları doğrultusunda örgütlenmiş feodal bir başkaldırıydı.
Emperyalizm, bölgedeki nüfuzunu sürdürmek için ayrılıkçılığı ve feodal yapıları destekledi. Devrim karşıtları da çıkarlarını korumak adına emperyalistlerle işbirliğine gitti. Bu emperyalizm–feodalizm ittifakını kavramadan ne o dönemi ne de günümüzdeki benzer siyasal gelişmeleri doğru anlamak mümkündür.
İsyan Nasıl Başladı?
13 Şubat 1925’te, Şeyh Sait kardeşi Abdurrahim’in evinde konukken, yanında bulunan iki firari mahkûmun teslimi istenmiş; ancak bu talep silahla karşılanmış, jandarmalar rehin alınmıştır. Böylece isyan, planlanan tarihten önce Piran köyünde fiilen başlamıştır. Yaklaşık iki yıldır hazırlıkları süren isyan, kısa sürede çevre illere yayıldı. 7 Mart gecesi Diyarbakır’ı ele geçirip burada “Kürdistan” ilan etmeye kalkıştılar, ancak yoğun topçu atışları karşısında geri çekilmek zorunda kaldılar.
Çatışmalar, 1 Nisan 1925’e kadar sürdü. Bu tarihte isyancılar tutuklandı. Şeyh Sait ve beraberindekilerin yargılaması 21 Mayıs’ta başladı; 28 Haziran’da verilen kararla Şeyh Sait dahil 46 kişi idama mahkûm edildi ve 29 Haziran 1925’te Diyarbakır’da cezaları infaz edildi.
Emperyalizmin Sözde Kürdistan Hevesi
I. Dünya Savaşı sonrası İngiltere, Fransa, ABD ve İtalya’nın Paris Barış Konferansı’nda aldığı kararlarla Suriye, Filistin, Irak, Arabistan ve Ermenistan Osmanlı’dan koparılmıştı. Aynı konferansa katılan Kürdistan Teali Cemiyeti temsilcisi Şerif Paşa, Fransız yetkililere “Fransız mandası altında özerk bir Kürdistan” istediklerini bildirmiş ve bu taleple birlikte bir harita sunmuştur. Musul meselesinde çıkarları tehlikeye giren İngiltere'nin Şeyh Sait isyanına destek vermesi bu çerçevede değerlendirilmelidir.
1926’da planlanan isyanın ilk hedefi Diyarbakır’ı ele geçirip Musul sınırında İngilizlerle temas kurmaktı. Genelkurmay’ın Kürt isyanlarıyla ilgili raporları da bu dış müdahale gerçeğini ortaya koyar. İngilizlerin, “özerk Kürdistan” için kargaşa çıkarmaya yönelik özel planlar yaptığı, Kürt Bağımsızlık Komitesi’nin cephaneliğini Musul’da depoladığı, isyanın ilk aşamasından sonra da fiilî İngiliz desteğinin geleceği raporlarda vurgulanmıştır.
İsyanı örgütleyenlerle temas kuran bir Türk gizli polisi, İngiliz desteği karşılığında isyancıların şu taleplerde bulunduğunu tespit etmiştir: Kürt Emareti’nin kurulması, bu emarete Akdeniz'e çıkış verilmesi, başına Seyyit Abdülkadir’in getirilmesi ve Diyarbakır ele geçirildikten sonra İngiltere’nin silah ve para yardımı sağlaması.
İngiltere Yüksek Komiserliği baş tercümanı Andrew Ryan’ın 31 Mayıs 1924 tarihli gizli raporu, Musul’daki İngiliz Yüksek Komiseri Dobbs’un raporuyla örtüşüyordu. Raporda, Seyyit Abdülkadir’in doğudaki Kürt komitelerinin İngiliz desteğini talep ettiği, bu amaçla bir İngiliz yetkiliyle doğrudan görüşmek istediği aktarılmıştır. Aynı zamanda Türk hükümetinin kendisinden şüphelendiğini ancak dikkatli davrandığı için takipten kurtulduğunu belirtmiştir. Ryan’a göre Abdülkadir’in asıl hedefi, İngiliz koruması altında bağımsız bir Kürt devleti kurmaktı.
Fransız mandasını savunan Kürdistan Teali Cemiyeti Başkanı Seyyit Abdülkadir de, Şeyh Sait ile birlikte İstiklal Mahkemesi’nde yargılanarak idam edilmiştir. Tarih açıkça göstermektedir ki, “Kürdistan” adı altında yürütülen her girişim emperyalizmin desteğiyle şekillenmiş; bu hayali savunanlar ise kendilerini emperyalist planların hizmetinde bulmuştur.
Emperyalizme ve Gericiliğe Karşı Cumhuriyet’in Tunç Eli
Sonuç olarak, Şeyh Sait isyanı; Cumhuriyet’in temellerini hedef alan, feodal ayrıcalıklarını kaybetmek istemeyen gerici odakların, emperyalist güçlerle işbirliği içinde başlattığı bir karşı devrim hareketidir. İsyan; dini söylemlerle maskelenmiş, fakat özünde Türkiye’yi parçalamaya ve bağımsızlığı ortadan kaldırmaya yönelik bir kalkışmadır. Emperyalizmin desteğiyle “Kürdistan” hayali peşinde koşanlar, halk egemenliğine dayanan yeni Türkiye’yi durdurmak istemiştir. Ancak Cumhuriyet'in tunç eli, bu isyanı bastırarak yalnızca vatanını savunmakla kalmamış, aynı zamanda halkçı ve devrimci bir gelecek uğruna tarihsel bir duruş sergilemiştir. Bugün bu gerçeği doğru kavramak, hem geçmişi anlamak hem de geleceğe sağlam adımlarla yürümek için zorunludur.