
Tükiye’de 1950’lerden başlayan karşıdevrimci hareketin bugünkü durumuna bakıldığında ve buna bugünün ilerici, aydınlanmacı kuvvetlerinin özellikle Günaydoğu’da yaşanan Amerikan projelerinin işleme sürecine müdahil olmakta güçlük çekmesi eklendiğinde geniş bir özeleştiri vermemiz gerek.
Bugün Türkiye’nin önünde ciddi bir bölünme tehlikesi vardır, özellikle son günlerde yaşanan olaylar bunun net işaretlerini önümüze koymaktadır.
Bölünme masaları
İstanbul, Ankara başta olmak üzere Türkiye’nin pek çok kentinde açılan “Öcalan’a Özgürlük” masaları, süreci ve getireceklerini normalleştirme adımı hatta daha Türkçe olarak söylersek bir göz aşinalığı yaratma çalışmasıdır. Tabi bu işin yalnızca bir tarafı diğer taraftan ise bu masalara gösterilecek olan olağan (ki yaşandı) tepkilerle birlikte yüzyıllarını birlikte kardeşçe geçirmiş Türk ve Kürt halkımızın bir kez daha “birlikte yaşayamama” durumunu kanıtlama isteğini barındırmaktadır.
Hükümet-PKK ortaklığında çalıştay
Diyarbakır’da yapılan Çözüm Süreci Çalıştayı. PKK ile çalıştay yapma derecesine gelmiş Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve onun adına bu toplantıya katılan daha öncesinde “Öcalan Kürtlerin lideridir” diyecek kadar BOP’u benimsemiş Beşir Atalay efendinin sarfettiği “T.C. Devleti ile hesaplaştık” cümlesi durumun net görüntüsünü önümüze koymaktadır. Amerikan memurları bugün o kadar kendilerini kaybetmiş durumdalardır ki Cumhuriyet Devrimi’ni ve onun yarattığı büyük aydınlanmayı bir kenara bırakmış, devlet olgusunun kendisini karşılarına alarak bölücüğü ve yıkımı yürütmektedirler.
“Senden iyi bölerim"
İktidara karşı “açılım sahiplenme savaşları” başlatmış Y-CHP’nin durumu. Lice’de bağımsızlık bayrağımıza yapılan saldırırın akşamında Halk TV yayınına katılan Y-CHP İstanbul Milletvekili Melda Onur “Devlet Lice’de parmak sallayan tutumundan vazgeçmeli” diyor. Aynı Melda Onur ertesi gün TR-705 Sezgin ile Lice ziyaretinde bulunuyor ve PKK’nın İMC TV’sine yapılan Çözüm Süreci Çalıştayı’nda doğru tutum izlenmediğini daha “yumuşak ve birleştirici” bir tavır alınması gerektiğini söylüyor ve bunu doğru yürütecek kuvvet olarak kendilerini anlatıyor. Soruyoruz, Lice’deki grup toplantısını PKK bayrağı önünde yapacak olan HDP Eş Başkanı Sebahat Tuncel’nin bile bayrağın indirilmesini doğru bulmuyoruz diye açıklama yaptığı gün CHP milletvekilleri Türk bayrağına yapılan saldırıyı nasıl es geçiyor? Ortak geleneğimizdir, sorduğumuza bir cevap da kendimiz veririz genelde, verelim, CIA ajanları Devrimimizin mimarı CHP’de genel başkan yardımcısı olursa, “Altı Ok bizim için duvara asacağımız bir anıdır” diyenler Atatürk’ün partisini yönetmeye başlarsa olacak olan budur. İtiraz edelim: Bölücülük yarışında “açılım” parçacıklarıyla dolmuş ağzınızda zaten Cumhuriyet devrimimizin programını, Atatürk’ün Altı Ok’unu alacak yer yok. Altı Ok sizin babaannelerinizin resmi değildir efendiler, bizim programımızdır.
Neoliberal solun Lice çığırtkanlıkları
Birkaç günlük süreç önümüze bir öğretici olayı daha koydu, Tükiye’de vatan mücadelesinden kopmuş, Haziran Ayaklanması’nın getirdiği devrimci dalganın simgeleştiği Türk bayrağı ve Atatürk fotoğrafları karşısında kaçınılmaz girişinin ardından tarihin çöp sepetinde debelenen nerden geldiği belirsiz “sol” örgütlerimiz vatan ve bayrak düşmanlığı açısından iyi bir fırsat yakaladıklarını zannederek saldırıya geçtiler. Hatta evlerine Türk bayrağı asarak hava üssünde bayrağımızın indirilmesi protesto eden halkımıza “şovenistler ayaklanıyor” “ırkçı gericiler” gibi aşağılık cümleler sarfediyorlar. Devrimci emeği ve emekçi halkı yüceltir ve hatta cancömertliği yapacaksa birinci sıraya bunun “onların uğruna olmasını” koyar. Barikatları “Mustafa Kemal’in işçileriyiz” diye darmadağın eden Yatağan işçisi şovenisttir, “milli onursuzluğa” mahkum oluştur, zavallı Yatağan işçisi.
Musul ve IŞİD üzerine
Dönemin son önemli olayı öyle sanıyoruz ki El Kaide uzantılı IŞİD terör örgütünün yani Tayyip Erdoğan’ın “din kardeşlerinin” Musul’daki Türk konsolosluğumuzu işgal etmesi ve görevliler dahil 48 vatandaşımızı sorgulamalarının ardından “tutuklaması”(?). AKP iktidarı artık PKK ile müzakereye oturan, ÖSO’ya silah yardımı yapan, Türkiye Hizbullah’ına “özgürlüğü veren”, IŞİD terör örgütüne “din kardeşlerimiz” diyen Ortadoğu’nun en büyük terör ihracatçısıdır. Suriye’de destekledikleri, önderlerini Hatay’a getirip tedavi ettirdikleri IŞİD konsolosluğumuzu işgal edince Davutoğlu: “Irak’ta kaso varmış gibi yansıtılıyor” dedi, Bakan Bey doğru söylüyor süreç görülüyorsa, seneler öncesinden okunuyorsa buna kaos denemez, sen Davutoğlu ve sen Tayip Erdoğan ve sen Abdullah Gül ve siz onların işbirlikçileri yani tamamı Amerikan uşaklarının, siz Irak işgali sırasında “gel tezkere” türküleri söylediğinizde o konsolosluk zaten işgal edilmişti!
Tek çözüm: millî ittifak
Madem çözüm kelimesini kullanık en son diyeciğimizi en başta diyelim; devrim karanlığın en yoğun olduğu dönemlerde ortaya çıkar. Türkiye objektif bir değerlendirme yapıldığında, karanlıktadır. Aydınlatırız, yüzyıllardır Dünya’nın her yanında yapıtğımızı yapar, zorbalığı yıkar geçeriz! Terreddüt en büyük düşman konumundadır, inananlar devrim yapar!
Tayyip Erdoğan özellikle son günlerde yaptığı açıklamalarla içerisinden geçtiği zorlu süreci en az hasarla atlatmanın yollarını arıyor. Özellikle Cumhurbaşkanlığı seçimini de hesaba katarak yaptığı açıklamalarda milliyetçi cepheyi kazanmaya yönelik bir propaganda çalışmasına girişmiş durumda. Orduya kumpas kuran, Genelkurmay başkanlığını memurluğa indirgeyen, ordunun savaşma iradesini ve reflekslerini büyük ölçüde kıran Tayyip Edoğan bunları yapan kendisi değilmiş gibi “O bayrağı indireni orada indireceksin. Ankara'dan gelip ben mi indireyim” diyor. Bu süreç bize bir kez daha ispatladı, yalnızca bölünme tehlikesi açısından değil başka bir yazının konusu olabilecek ekonomik durum açından da Türkiye’nin önünde uzun bir süredir belirttiğimiz gibi ancak devrimle çözülecek sorunlar vardır. Türkiye devriminin önünde ise ülkemizin anti-emperyalist, millici kuvvetlerinin birleşme sorunu vardır. Yerel seçimler de özellikle Ankara (kimin seçildiğine bakılmaksızın) ve son yaşanan Yalova pratikleri açısından çok öğretici olmuştur. AKP iktidarının yerellerde ki temsilcileri vatansever güçlerin birleşme sağladığı bölgelerde yenilgilere uğratılmış ya da ancak seçim sayımlarının yapıldığı merkezlerin Efkan Ala'lar tarafından basılması ile seçimlerden galip çıkmıştır. Önümüzden halkımızı birlşetirme fırsatı yakalayabileceğimiz, Diyarbakır’da çocukları PKK tarafından kaçırıldığı için açlık grevine başlayan analarımızın elinin tutma fırsatı yakalayabileceğimiz, Soma’da 301 maden işçimizin canını alanlardan hesap sorma fırsatı yakalayabileceğimiz kritik bir Cumhurbaşkanlığı seçimi var. Çözüm açık: Halk tarafından benimsenen, birleştirici, halkcı, Atatürkçü bir aday bize, Türkiye’nin hem önünde ki pek çok sorunu çözme hem de zaten yıkılmanın eşiğine gelmiş BOP eşbaşkanlığını temsil eden AKP iktidarına büyük bir tokat indirme fırsatı verecektir. Aksi bir durum için CHP Milletvekili Sayın Dilek Akagün Yılmaz çok doğru bir cümle kurdu;: “bunu sağlayamazsak bu millet bizi vatan hainliği ile yargılar."
Devrimcinin önünde devrimi yapmak dışında bir çok önemli görev daha vardır hep: damla hesabı. Damlaları sayıyoruz, Diyarbakır’da kaçırılan çocuklarımız, Soma’da katledilen emekçilerimiz, Yatağan’da barikat yıkıcılarımız, Gezi’de can verenlerimiz için dökülen gözyaşı damlalarının iddanamelerde yer alacağı günler yakın!
Yalın Gezer
Konya Selçuk Üniversitesi öğrencisi