Davutoğlu’nun stratejik kerizliği

1950’lerden bu yana gelen hükümetlerin neredeyse t...

Davutoğlu’nun stratejik kerizliği

1950’lerden bu yana gelen hükümetlerin neredeyse tamamının bağımsız olmadığını biliyoruz aslında. Uluslar arası alanda başka devletlere tabi olan birçok bakanımız da oldu. Ama hiçbiri, Türkiye dışındaki bir devlete hizmet etme azmi konusunda Ahmet Davutoğlu ile yarışamazdı. ABD’nin dış politikasında, emperyalist amaçlarına ulaşması için, kendi ajanlarından ve bürokratlarından daha çalışkan, daha istekli, daha girişken hatta onlardan daha çok risk alabilen bir dışişleri bakanımız var: Ahmet Davutoğlu!

ABD başkanlık seçiminden hemen sonra, Mart 2009’da on günlük “Obama ekibiyle tanışma gezisi“ düzenleyen Davutoğlu, orada yaptığı bir konuşmada “ Dış politikamızın ekseni hiç tartışmasız bir şekilde ABD, NATO ve AB’ye, Transatlantik sürecine yöneliktir. Türkiye’nin, Rusya ve Müslüman dünya ile ilişkileri, ne ABD ile olan stratejik ilişkilerinin, ne de AB ile ilişkilerinin alternatifidir. ABD ile Ortadoğu, Kafkasya, Balkanlar, enerji güvenliği konularına ilişkin yaklaşımımız ve ilkelerimiz neredeyse aynıdır...” diyerek, Türkiye Dışişleri Bakanı göreviyle ABD’ye hizmet dönemini başlattı.

Davutoğlu Dönemi’nin Özeti: İstikrarlı Tutarsızlık

Göreve geldiği günden bu yana, ABD’ye bağlılığını ifade ettiği açıklamalar dışındaki açıklamaların neredeyse hiçbirinin arkasında bir aydan uzun duramamıştır. Göreve gelir gelmez Ermenistan’la ilişkileri ilerletme konusunda, on yılların kırmızı  çizgilerini hiçe sayma pahasına protokol imzalayan ve bunu “komşularla sıfır sorun” politikası ile açıklayan Davutoğlu,  bir ay sonra soluğu, özür dilemek üzere Tayyip Erdoğan’la birlikte gittiği Azerbaycan’da aldı. Hatırlanacaktır; o dönemde ülkemizde Azerbaycan bayrağının taşınması bile yasaklanmaya kalkılmıştır. Bu girişim,  Ermenistan’la aramızı düzeltmediği gibi, Azerbaycan’la aramıza hiç olmayan sorunlar eklemiştir. 

İran’a nükleer çalışmalarından dolayı yaptırım söz konusu olduğunda, “Yaptırım meşru değildir, İsrail’in de nükleer çalışmaları var” diyen Davutoğlu; birkaç ay sonra İsrail’i korumak için, İran’a karşı Malatya-Kürecik’e füze kalkanı kurulmasını öngören anlaşmayı imzalamak zorunda kalmıştır.

Gazze’ye yardım götüren Mavi Marmara Gemisi’ne yapılan İsrail saldırısından sonra, kameralar önünde esip gürlemiş hatta büyükelçimizi geri çağırmıştı Ahmet Davutoğlu. Kısa bir süre sonra, Brüksel’de kiralanan bir süitte İsrail yetkilileri ile gizli görüşme yaptığı ortaya çıkmış ve İsrail büyükelçimiz de sessiz sedasız İsrail’e geri gönderilmişti. Yurttaşlarımızın öldürülmesine karşı , “özür dileyin” talebine indirilmiş ön şartımız da karşılanmamıştı bu arada. 

Sözde Ermeni Soykırımı ile ilgili Fransa’da alınan emperyalist amaçlı, bilim dışı karardan dolayı, gürültü çıkarılarak ülkemize çağırılan Fransız Büyükelçimiz de kısa bir süre sonra hiçbir değişiklik olmadığı halde soluğu Fransa’da almıştı. 

Suriye’de Esad yönetimine bir buçuk yıldır, belli aralıkla iki hafta süre tanıyan Davutoğlu’nun, Suriye konusundaki durumu tutarsızlıktan ziyade, düzenli olarak yamulma halidir.

Clinton’un Davidoğlu’su

Ahmet Davutoğlu, Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkeleriyle ABD adına görüşmeler düzenlemeye kadar vardırmıştır bu ABD’nin görevlisi halini. Öyle sanmaktayız ki Clinton, ABD dış işlerinin öz personel gücünün yeterli olmadığı durumlarda Davutoğlu’nu devreye sokmaktadır. “Davidoğlu, Tunus’la bu hafta sonu yapılacak olan görüşmeye gidecek olan diplomatımız rahatsızlandı, onun yerine sen gider misin canım? Hem sen bu konuda en iyisisin” gibi cümlelerin Clinton tarafından kuruluyor olması bizi şaşırtmaz. Hatırlanacaktır; Libya’ya ABD taleplerini ileten son görüşmeleri Ahmet Davutoğlu yapmıştı. Kaddafi’nin devrilmesinden sonra kazanılan sözde zaferde de ABD adına orda idi. Kaddafi karşıtı gruplara para ve silah dağıtılması işini de bizzat oraya giderek Davutoğlu yapmıştı. Dışişleri Bakanı sıfatını küçültmek, ABD ile ilişkilerde Ahmet Davutoğlu için problem değildir. En sıradan bürokratın hatta kimi zaman bir ajanın bile yapmayacağı “getir götür işleri” ABD tarafından Davutoğlu’na yaptırılmaktadır. Öğretmenine kendini beğendirme arzusuyla komik duruma düşen ve dışlanan çalışkan öğrencilere benzemektedir Ahmet Davutoğlu’nun durumu. Başbakanlık eski basın danışmanı Akif Beki “Davutoğlu, Türkiye’yi ABD’nin küçük kardeşi gibi görüyor, her nedense ABD’nin de öyle gördüğünü düşünüyor” diyerek açıklamıştı durumu.

Sona yaklaşmaktadır Davutoğlu. AKP’nin sonundan bile daha yakın olabilir onun sonu. Son aylarda, rezilliği paçasından akmıştır artık. Ne süslü ama soyut tezleri ne de içi boş kalın kitapları , Davutoğlu ile ilgili gerçeği saklayamamaktadır artık. Yandaş medya bile yanında duramamaktadır. BM Güvenlik Konseyi’nin Suriye konulu toplantısında boş salona konuşma yapmak zorunda kalmıştır. Bağımsız kararları ve karakteri olmadığı için kimse tarafından ciddiye alınmamaktadır. Aynı ay içerisinde Obama tarafından “oğlum, al şu parayı marketten bana bir sigara, kendine gofret alırsın” diyecek gibi işaret parmağı ile, Putin tarafından da “evladım, gel seni bir kucağıma alayım” anlamına gelecek şekilde kollarını açarak çağrılmıştır Davutoğlu. Bir sonraki toplantı da Hillary Clinton’un “oğlum bana bir çay, kendine de oralet söyle” diyerek çay ocağına gönderme ihtimali hepimizi endişelendirmektedir. 

Stratejik Çakallığın Sonu

Davutoğlu’nun stratejisi güçlü olduğunu düşündüğü zalimin yanında saf tutarak onun gücünün kırıntıları ile beslenmek üzerine kuruludur. Bu güç öylesine gözünü kamaştırmıştık ki; çakallığı andıran bu stratejinin onu da büyüteceğine inanmaktadır. Bu stratejisinin gereği olarak; tecavüzün, cinayetin, işkencenin, Müslüman ülkelerin olduğu coğrafyaya karşı girişilen ABD merkezli haçlı seferinin görevlisidir Ahmet Davutoğlu. Amerikan Askeri’nin saldırı alanlarından, yani; işkence yaptığı, kadınlara tecavüz ettiği, insanların üzerine işediği yerlerden beslenmeyi amaçlamaktadır. Son dönemde bütün varlığını, Suriye’de bunun olmasını sağlamak için seferber etmektedir. Amaçları da kendisi de mide bulandırıcıdır.

“Stratejik derinlik”, “komşularla sıfır sorun”, “bölgesel merkezi g üç”, “çok boyutlu”, “proaktif” dış siyaset gibi gösterişli ifadelerle sunulmaya çalışılan Davutoğlu dönemi dış politikası, bugün tartışmasız bir şekilde her konuda iflas etmiştir. Hiçbir iddiasında başarılı olamamıştır. Kendi deyimiyle politikaları sınırlandırılamayacak olan süper güce yaslanarak, bireysel geleceğini ve kariyerini garantiye aldığına  inanmakta olan Davutoğlu’nun hesap edemediği şey şudur;  hizmetine girdiği sistem çürümüştür ve yıkılmaktadır. Aslında Davutoğlu’nun durumunu insani açıdan ele alırsak, trajik bir durumdur. Kendisi şu an acınacak haldedir. Başta derinlikli ve iddialı gibi görünen süslü ifadeler, şu an Davutoğlu’nun trajik durumuna biraz da komiklik katmaktan başka bir anlam taşımamaktadır. Davutoğlu’nun kişisel umutları ve ihtirasları, hizmetine girdiği emperyalist sistemle birlikte çökecektir. Neyse ki kendi zalimliğinin altında kalacak Ahmet Davutoğlu.

Olgu Özdemir

ÇAPA Tıp Fakültesi öğrencisi

TGB Genel Yönetim Kurulu Üyesi

Tarih:
Diğer Haberler