
İnsan bilinciyle ve vicdanıyla devrimcileşti, insanlaştı. Bilinci belirleyen şey insanın içerisinde bulunduğu hayattı. Maraşlıların eline silah alıp dağlara çıkması için biber tarlalarının işgalci postalları tarafından ezilmesi gerekiyordu… Gazianteplilerin yurdu savunması için Fransız kuvvetlerinin şımarıklıklar yapması lazımdı… Suruç’taki sınır kapısından Türkiye’ye giriş yapan Suriyeli Kürtlerin içerisinde bulunduğu durum da bu temel yasayı doğruluyor: ‘Bunlar başımıza neden geldi? Esad zamanında iyiydik, huzurluyduk’* diyor Suruç’tan giriş yapan Suriye yurttaşı Kürt kadını… Meselenin bam teline basıyor.
Açlıklar, yokluklar, ölümler, ezilmişlikler, kan, gözyaşı… Hepsi insanın dünyayı anlamasında, onu değiştirme pratiğine girmesinde ve olaylar karşısındaki konumlanışında belirleyici olmuştur. Fakat salt vicdan tarihin tekerleklerinin döndürülmesi ve insanlığın atılımlar yapması noktasında yeterli değildir. Vicdan ancak bilinç ile birlikte şekillenirse anlamlar taşır. Özellikle de dünyayı değiştirme iddiasında bulunanlar için bir ön koşuldur bu. Öncüyü sıradandan, tarihselliği duygusallıktan ayıran durak budur. Bilinçden kopuk vicdanın büyük vicdansızlıklara yol açtığı örnekler de çoktur tarihte. Bilgiler, öngörüler ve olgular sıralanır. Ayıklamalar, birleştirmeler yapılır ve siyasetler belirlenir. Ayakları yere bastıran, teoriyi hayatla buluşturan yöntem budur. Gerçekler acıdır. Tarihselliği duygusallıktan, olguları algılardan ayır(a)mazsanız başkalarının senaryolarında figüran olursunuz.
“Hümanist” Yaygaracılığın Kökleri
Adına Yeni Ortaçağ dediğimiz bu düzende kitlelerin kutsal gördükleri, itibar edip saygı duydukları bazı kavram ve değerler küresel kuvvetlerin malzemesi haline getirildi. Çünkü emperyalist sistem akıl almaz büyüklükteki fazlalıklarıyla kendisine yeni alanlar açmak zorundaydı ve o alanları açabilmenin yolu geçmişin aksine daha “insancıl” vurguları öne çıkarmaktan geçiyordu. Dünyanın bütün pazarları birleşmeliydi. Sınırsız, engelsiz, gümrüksüz bir ekonomik düzen yaratılarak ulusal pazarlar tam yol dışa açılmalıydı. Yani, küresel kuvvetler ve emperyalist devletler artık en büyük özgürlüklerden yanaydılar. En büyük insan hakları, en büyük demokrasi ve özgürlük savunucusuydular. Hatta, komünistten daha komünisttiler. Çok uzaklara değil; Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun son yirmi, yirmi beş yıllık geçmişine baktığımızda bu siyasi ve ideolojik operasyonu çok net görürüz. “Hümanist” yaygaracılık akımının kökleri buraya dayanır. Dönem 80’lerdir. Türkiye’de 12 Eylül darbecileri iktidardadır.
Özgürlük ve eşitlik açılımları, barış süreçleri, darbecilikle mücadele, demokrasi müdahaleleri, muhalifseverlik… Ulusal devletlerin zayıflatılmasıyla eş zamanlı olarak “muhaliflik” maskesi altında terör kuvvetlendirildi. Terörün ve terör örgütlerinin kuvvetlendirilmesiyle birlikte “özerk” bölgeler (kantonlar) kuruldu (Bu özerk bölgelerin amacı emperyalizme siyasi ve ekonomik alanlar açmaktı). Solu avlamak için ince hazırlanmış bir zokaydı tüm bunlar.
Olgular gün gibi ortada (Olgulara ilişkin ayrıntıları bu yazıda tartışmayacağız). ** İkinci İsrail planının en önemli adımı olan koridor darmaduman oluyor.
Öcalan, Fidan, Kandil, ABD Okey Dörtlüsü Değil
PKK’nın talimatıyla sokağa çıkanlar Türk bayrağına ve Atatürk’e saldırıyorlar. Meseleye vatan ve devrim cephesinden bakamayanlar ise “Haziran” demagojisiyle bu saldırıları görmezden gelme, PKK’ya destek verme ve vicdan çağrıları yapıyorlar. Başbağlar’da otuz üç yurttaşı sünni oldukları gerekçesiyle kurşuna dizenlere, bilcümle gericilerle “İslam” konferansları düzenleyenlere, ÖSO’yla bir olup Suriye’yi bölmeye kalkanlara, Esad’a diktatör diyenlere “laik, seküler” diyorlar. Amerikan planlarında taşeronluk yaparak AKP ile stratejik ortaklıklar kuran Türkiye’yi bölmeye kalkışan PKK’yı IŞİD’e karşı insanlığın “umudu” olarak ilan ediyorlar.***
Abdullah Öcalan, Hakan Fidan, Kandil ve ABD’nin bir okey dörtlüsü olmadığını anlamamakta ısrarcılar. PKK’nın yıkıcılığını ve bölücülüğünü “devrimcilik” saymak saflığındalar. Kobani eylemlerinden devrim de çıkmaz, Haziran da! Türk bayrağıyla Kobani eylemciliği yan yana gelmez!
Türk Bayrağı ve Atatürk Gençliğin Vicdanıdır, Haziran’dır
Emperyalizm çağında vatanlarını savunanlar ve halkı birleştirenler büyük toplumsal ilerlemelere önderlik ettiler. Hâlâ, çağımızın büyük gerçeğidir bu.
Gençlik Çin’den Rusya’ya, Latin Amerika’dan Ortadoğu’ya tüm bu süreçlerde en öndeydi. Türkiye’de de gençlik 1908 Hürriyet Devrimi’nden Cumhuriyet’e, 27 Mayıs Devrimi’nden bugüne kadar memleket meselelerinde hep en önde savaştı. Bedeller ödedi, başarılar kazandı. Jön Türkler, 15’liler, Tıbbiyeli Hikmetler, Mustafa Kemaller, Turan Emeksizler ve 68’liler Karun hazinelerinden çok daha kıymetli bir miras bıraktılar bugüne. Türkiye’nin devrimci gençleri her dönemde milli değerlerine sahip çıktılar. Örnekleri sayısızdır.
‘Türk gençliğini milli kimliğinden koparın’ diyen AB Komiseri Karen Fogg’ların planları bir türlü tutmadı. Ankara Siyasal’ın bahçesinde gericiler tarafından kırılan Atatürk büstünü onaran ve başında nöbet tutan, 1969’da Samsun’dan Ankara’ya Mustafa Kemal’in yolunda yürüyen gençler bugün de o yoldan devam ediyorlar. Demagojik şarlatanlıkla bayrağa ve Atatürk’e yönelik saldırılara “kulak asma” diyenler ise tarihin çöplüğünde kaybolurlar. Kafa karışıklığıyla, utangaçlıkla ve samimiyetsizlikle yurtseverlik olmaz. Deniz Gezmiş ve arkadaşları çok net sesleniyor:
“Büyük Türk Milleti!
Atatürk için toplanalım!
Mustafa Kemal’in Milli Kurtuluş idealini yaşatmak için,
Mustafa Kemal devrimine saldıran karanlık güçlere dur demek için,
Milletçe yabancı uşaklığına düşmekten kurtulmak için,
Tam bağımsız geçekten demokratik Türkiye için,
Gazi Mustafa Kemal’in Milli Kurtuluşçu saflarında toplanalım.!
Yaşasın Türkiye!
Yaşasın yarının bağımsız Türkiyesi için mücadele!” ****
Türk bayrağı ve Atatürk gençliğin vicdanıdır, Haziran’dır. Gerçek barış ve kardeşlik emperyalizme, işbirlikçilerine ve taşeronlarına karşı birlikten geçer. Emperyalizm çağında ulusal birlikte bozulmanın kan ve gözyaşı getirdiğine defalarca tanık olduk. Mezhepçi ve etnikçi gericiliğin panzehiri Atatürk’tür, Türk bayrağıdır. Bölgemizdeki her türlü terör sorununun çözümü de Atatürk’ten geçer.
11 Ekim 2014 günü 13.00’da bilincimize ve vicdanımıza sahip çıkmak için Ankara Kurtuluş Metrosu durağında buluşalım. Görev başına!
*http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/52334-kobaneden-gocen-suriyeli-kurtler-esad-donemini-ariyoruz.html
**http://tgb.gen.tr/haber/470/Bayrak-yurekte-Ataturk-bilincte
***http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/30199-imralidaki-apo-diyorki-biz-taseronuz.html
****Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının 1969 yılında gerçekleştirdikleri Samsun’dan Ankara’ya Mustafa Kemal’in Yolunda yürüyüşünün eylem öncesinde tüm İstanbul üniversitelerinde dağıtılan bildiri metni.
Aykut Diş
tgb.gen.tr