AKıL FiKiR KULüBü ÜYESi
Suriye’de Beşar Esad yönetiminin devrilmesinin ardından dikkatler Suriye hattına dönmüş durumda. Özellikle ABD-İsrail, 2. İsrail planını başarıya ulaştırmak için yoğun bir çalışma yürütüyor. 2. İsrail tehditi büyürken Türkiye, bu tehdite karşı önlem almak ve bir mücadele hattı açmak yerine o tehditi büyüten ve ABD-İsrail’in 2. İsrail planlarına hizmet edecek yeni bir açılım süreci başlatacak hamlelere hız veriyor, PKK/PYD ile mücadeleyi HTŞ’ye havale ederek operasyon yapmayacağının sinyalini veriyor.
Basında ve Meclis’teki sistem partilerinden ise yeni açılım sürecine umut bağlayarak onu destekleme ve Suriye’de yaşanan gelişmelerin ardından bir zafer kazanmışçasına çıkışlar geliyor. Yapılan açıklama ve haberlerde ise Türkiye’ye yönelik gerçek tehditler ve bu tehditlere yönelik çözümler gizleniyor.
Gerçek Tehditi Saptamak
Öncelikle asıl tehditi tespit etmek gerekiyor. Bugün Türkiye için asıl tehdit “Kürdistan” adı altında kurulmak istenen 2. İsrail devletidir. 2. İsrail planının özü; Türkiye, İran, Irak ve Suriye’yi bölerek burada kurulacak sözde bir Kürdistan devletidir. 1991 ve 2003 yıllarında Irak’a karşı yapılan Körfez harekatlarıyla Irak bölünerek bu planın Irak aşaması tamamlanmış, Suriye’de ise Esad yönetiminin devrilmesiyle Suriye’nin kuzeyinde PKK/PYD tarafından oluşturulan yapının tanınması için önemli bir adım atılmıştır.
ABD-İsrail’in, 2.İsrail planını uygulamak için karşısında bulunan en önemli engel Türkiye’dir. Bu durumu İsrail devletinin açıklamalarında ve son olarak İsrail’in Nagel Komitesi’nin hazırlamış olduğu raporda net olarak görmekteyiz. Hazırlanan raporlarda ve yapılan açıklamalarda Türkiye bir numaralı tehdit olarak saptandığını ve Türkiye ile girilecek bir savaşa hazır olunması gerektiği ilan edilmektedir. Türkiye’yle savaş olasılığını gündeme alan ABD-İsrail elbette boş durmamakta ve bu savaş için hazırlıklar yapmaktadır.
Bu hazırlıkları ve yaşanan gelişimleri sadece Suriye üzerinden okursak eksik kalmış oluruz. Bugün hazırlıklar bölgesel olarak gelişmektedir. Dedeağaç’tan başlayarak tüm Ege kıyıları saran NATO üslerinin, Suriye’nin kuzeyinde PKK/PYD aracılığıyla oluşturulan yapının ortak amacı; kurulmak istenen sözde Kürdistan özde 2. İsrail devleti içindir. Türkiye; Ege’de bulunan ABD üsleri aracılığıyla Yunanistan üzerinden, Suriye’nin kuzeyinde ise PKK/PYD üzerinden sıkıştırılarak 2. İsrail projesine teslim alınmaya çalışılmakta ve bu planın Türkiye ayağının tamamlanması hedeflenmektedir.
Yeni Açılan Cephe
Yukarıdan da anlayacağımız üzere Türkiye, Ege’den başlayarak Suriye’nin kuzeyine uzanan tek bir cephede ABD-İsrail tehditleri ile karşı karşıyadır. ABD-İsrail bu tehditi ağırlaştırmak ve Türkiye’nin kuşatılmasını tamamlamak adına Kıbrıs üzerinden yeni bir cephe açmak için girişimlerini hızlandırdığına şahit oluyoruz. Bu gelişmelerden belki de en önemlisi geçtiğimiz günlerde yaşandı. İsrail’in "Kıbrıs cephesi Suriye ve Filistin'den bağımsız değildir." diyen Cumhurbaşkanı İzak Herzog, plansız şekilde GKRY’ni ziyaret etti. ABD-İsrail’in kuka Kürdistan planı için bastırdığı bir dönemde gelen bu ziyaret dikkat çekici bir hal alıyor. Nitekim PKK’nın elebaşlarından Duran Kalkan, 2 ay önce yaptığı bir açıklamada “Dananın kuyruğu Kıbrıs'ta kopacak.” demiş ve savaşın odağının Türkiye olacağını vurgulamıştı. Başka önemli bir gelişme 2020 yılında yaşanmıştı. ABD, GKRY’ye uyguladığı silah ambargosunu 2020 yılında kaldırmış bu gelişmenin akabinde GKRY hızlı bir silahlanma içerisine girmiş ve Rumların silahlı eğitim almasına yönelik çalışmalara hız verilmiştir. Bu gelişmelere ek olarak ABD savaş gemilerini Akdeniz’e indirmiş aynı şekilde GKRY’de bulunan İngiliz üslerinin güçlendirilmesi sağlanmıştır.
Kıbrıs’ta ve Doğu Akdeniz’de yaşanan gelişmeleri ve ABD-İsrail tarafından yapılan yığına baktığımızda önümüzdeki süreçte asıl mücadele sahasının Doğu Akdeniz olacağı tespitini yapabiliriz.
Ege’den Suriye’ye Hedef 2. İsrail
Toplam olarak incelediğimizde Türkiye’ye yönelik tehditler gün geçtikçe artarken ve ABD-İsrail kuşatma aşamasından saldırı aşamasına geçmişken Türkiye bu tehditlere karşı atması gereken adımları atma konusunda gecikmekte ve tehditin boyutunun büyümesine neden olmaktadır.
ABD-İsrail’e bağlılığının apaçık ortada olduğu PKK/PYD’yi bir tehdit olarak görmeyen ve işbirliğine sıcak bakan HTŞ’nin, Suriye’de elde ettiği zaferi kendi zaferi gibi görerek övünerek ve yeni bir açılım süreci başlatarak bitme noktasına gelen PKK’ya can suyu olarak bu tehditlerle hareketsiz kalarak baş edilemez. Bu şekilde ancak ABD-İsrail planlarında aktörlük yapılır.
Türkiye bu tehditlere karşı derhal harekete geçmeli yeni açılım sürecine son vererek sınır ötesinde PKK/PYD’ye son verecek operasyonları başlatmalıdır. Doğu Akdeniz’de Türkiye’ye yönelen tehditlere karşı mücadele hattı genişletilmeli, dost ülkelerle işbirliği yolları aranmalı, KKTC’nin dünyaya tanıtılması ve Türkiye’nin Akdeniz’deki varlığı garanti altına alacak çalışmalara tekrardan hız verilmelidir.