İSTANBUL İL BAşKANı
Solculuk ve Sağcılığın Tarihi ve Niteliği
Sol ve sağ kavramları insanlığın gündemine Fransız Devrimi’nden sonra girdi. O dönemde, Fransız Meclisi’nde monarşi yanlıları(tutucular) parlamento başkanının sağ tarafından otururken cumhuriyetçiler(ilericiler) sol tarafında oturuyordu. Yani, o günkü tanımıyla sağ, monarşiden yana olanların, sol ise cumhuriyetten yana olanların siyasal kimliğiydi. Fransız Devrimi’nden sonraki süreçte tutucular sağ tavır içerisindelerdi çünkü geri olanı, insanların bireyden ziyade birer kul olduğu, fikirlerini ifade etme özgürlüğünün olmadığı bir düzeni, Feodal bir rejim olan monarşiyi savunuyorlardı. Cumhuriyetçiler ise sol tavır içerisindelerdi çünkü kul olan insanı birey seviyesine yükselten, ona vatanı üzerinde emeğini satma ve emeği sömürme özgürlüğü veren, fikirlerini ifade etmekte özgürlüğü veren cumhuriyetin siyasal temsilcileriydi. Sonraki süreçte sağ ve solun hangi siyasal hareketi ya da düşünceyi temsil ettiği dönemden döneme değişti ancak sağ ve sol tavrın ölçütü hiç değişmedi. Sağ ve sol tavırla alakalı, İki üretim biçiminin, bölüşüm ilişkisinin (Feodalizm-Kapitalizm) getirdiği üstyapılardan hareketle şu çıkarsamaları yapabiliriz: Sağ tavır, Statükoyu muhafazacı olmaktır. Tabii statükoyu muhafaza etmek elbette ki tahakküm altına alan sınıfın çıkarları gereği. Sol tavır ise insanın yapabileceklerinin önündeki ekonomik engelleri kaldırmak, insanca yaşadığı koşulları oluşturmak için alınan tavır ve girişilen eylem biçimidir.
Solculuğun ve Sağcılığın Bugünkü Ölçütleri
Bu iki tavır için yaptığımız tanımlar bugün için de aynen geçerliliğini korumaktadır. Bugün insanın özgürlüğü, kurtuluşu emperyalist tahakkümü bitirmektedir. Ve günümüzde sınıf mücadelesi dizginsiz sömürü dayatan emperyalizm ile ezilen ülkelerin milli sınıfları arasındadır. Bu koşullarda da sol tavır emperyalizme karşı milli devleti savunmak, devletçi uygulamalardan yana olmaktır. Bu tavır ve bu tavrın getirdiği program emperyalizmin ulus devletler üzerindeki yapabileceklerini kısıtladığından ‘’sol’’ dur. Sağ tavır ise bugün için Emperyalizmin dünya üzerindeki özgürlüğünü kısıtlayan milli devlete karşı mevzilenmek, bölünmesini savunmak, emperyalizmin silahla dayattığı ve sürdürülemezliği her geçen gün daha da berrak hale gelen haraç sistemine eklemlenmeye yönelik uygulamalardan yana olmaktır. Tabii ülkemizde iki tavrın da temsilcileri var. Türkiye’de sol tavrı 60 yıldır emperyalizmin Türkiye’deki aygıtlarına karşı savaşan ve emperyalizme karşı tavizsiz, Bilimsel Sosyalizme büyük teorik katkılar yapmış ve yapmaya devam eden, Üretim Devrimi Programı, Devletçilik, Üreticiler lehine bir bölüşüm ilişkisi, Avrasya siyaseti ve daha sayfalara sığmayacak devrimci siyaset ve çözümün sahibi Vatan Partisi temsil ediyor. Sağ tavrı ise neoliberal, Türkiye’yi tekrardan İMF programlarına sokacak, Anayasa’dan Türklüğü çıkarmayı tartışan, KHK’larla görevinden uzaklaştırılmış 125.000 FETÖ’cüyü -hüküm giyseler bile- görevlerine geri iade etmeyi vaat eden Altılı Masa temsil ediyor. Tabii bu partiler gibi emperyalist merkezlere bağlı olmasa da, AK Parti etrafında gelişen Cumhur İttifakı’nın özellikle son süreçte aramızda uzlaşmaz bir çelişkinin bulunduğu ABD’ye karşı tavizci, teslimiyetçi bir konuma sürüklenmesi, ittifaklarına bölücü talepleri olan HÜDAPAR’ı dahil etmesi bu ittifakı tam manasıyla sağ mevzilere sürükleyen etken oldu. Ek olarak sistemin dayandığı iki duvarın dışında konumlanıyormuş gibi yapanlar var. Bilimsel Sosyalizm’e Marx-Engels’ten sonra birçok teorik katkı yapılmasına ve süreçlerin 19. Yüzyıl koşullarından oldukça farklı olmasına rağmen 19. Yüzyıl tipi bir sosyalizm savunan, Bilimsel Sosyalizminin bilimsel ön sıfatını yitirmiş olanlar, dogmatizme batmış olanlar var. Bu partiler ‘’Sosyalist Güç Birliği’’ gibi göstermelik bir ittifak oluşturdular ve ‘’Marksist-Leninist’’ taktikleri kapsamında cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Batı Finans Kapitali’nin Türkiye temsilcisi Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekleyeceklerini ilan ettiler. Hatta ittifakın bileşenlerinden TKP’nin lideri Kemal Okuyan bunu 9 Nisan tarihli toplantılarında ‘’ Utana sıkıla değil, açıktan söylüyoruz cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Kemal Kılıçdaroğlu'na oy vereceğiz.’’ Diyerek ilan etti.[1] Buradan da anlıyoruz ki bu partiler stratejilerini, taktiklerini Türkiye’ye özgü sosyalizmin önündeki en büyük engel olan emperyalist tahakküme son verilmesi açısından geliştirmiyor. Salt Tayyip Erdoğan düşmanlığı onları emperyalist sermayeyle aynı cepheye sürüklemiş durumda.
Emperyalizm ‘’TİP’’i Sosyalizm
Bir de bunların dışında, özellikle değinmek istediğim, son süreçte sistemin unsurlarınca cilalanan, sol, sosyalist olduğunu iddia eden ancak sağ bir tavır içerisinde olan bir parti var, Türkiye İşçi Partisi. Kendisini sözde NATO’ya hayır mitingleri yapan, partinin 1963 tarihli ‘’Amacımız, Yolumuz, Yöntemimiz’’ kitapçığında ifade edildiği üzere ‘’gerçek milliyetçiliği’’ savunan, önüne Milli Demokratik Devrimi tamamlama hedefi koyan TİP’in devamcısı ilan eden, ismini de solculuğu da maske olarak kullanan bu partinin 1961 TİP’i ile tek benzeşen yanı ismi.[2] Sözde Türkiye’nin emekçi kesimini temsil ettiğini iddia eden bu parti ABD beslemesi HDP/PKK sıralarından, 4 koltukla meclise sokuldu. Sistem medyası, araçları tarafından son dönemde oldukça parlatılan bu parti tam da sistemin isteyeceği bir ‘’sosyalizmi’’ savunuyor.
Milli devleti bölme siyaseti desen var, PKK savunuculuğu desen var, emperyalizmin toplumları kimliksizleştirme, aptallaştırma ve cinsiyetine yabancılaştırma aracı olan LGBT savunuculuğu desen var, NATO’ya itiraz yok… Bir de işin içine biraz işçi/emekçi edebiyatı girince tam da bal dök yala! Öyle bir sosyalist parti düşünün ki Genel Başkanı Erkan Baş Neoliberal takımın gazetesi Oksijen tarafından övülüyor, vekilleri mecliste Finlandiya’nın NATO’ya alınması için oylama gerçekleştiği gün Kadıköy’de fotoğraf stüdyosuna gidiyor, şımarık pozlar veriyor. TİP Milletvekili Ahmet Şık devlete düşmanlığın mübah olduğunu söylüyor. Sermaye düşmanı ama laik patron sevdalısı milletvekilleri Sera Kadıgil de devlet düşmanı. Kendisi için devlet ‘’erkek egemen’’, öyleyse yıkılmalı. Hatta öylesine sosyalist bir parti ki yine bir Milletvekili Barış Atay Şehitlerimizden ‘’PKK’nın infaz ettiği askerler’’ diye bahsediyor; DHKP-C, MLKP gibi etnik-bölücü oluşumlara terör örgütü diyemiyor! Ve yine öylesine sosyalistler ki Feodalizmin, gericiliğin Türkiye’deki temsilcilerinden Seyit Rıza’yı sahipleniyor, anıyorlar. Tövbe Estağfurullah! Bu gibi örneklerden anlaşılacağı üzere TİP’in derdi köhnemiş sistemin sahipleriyle değil; sosyalizm, işçi/emekçi sorunları, kadın hakları gibi meseleleri bir sos olarak kullanıp emperyalist siyasetleri süslemek! Dolayısıyla TİP’in bugünkü pratiğinin sol tavırla uzaktan yakından ilgisi yok. TİP’in görevi sol bir illüzyon, yanılsama yaratarak kendini solcu olarak tanımlayan kesimlerin oyunu ve son dönemde Amerikancı medya unsurları tarafından oldukça parlatılmasıyla birlikte etkilediği kesimlerin oyunu, her anlamda emperyalist Batı sermayesinin ve ABD’nin çıkarına bir programı savunan Altılı İttifak’ın lehine havuzlamaktır.
Yakup Büray YILMAZ
TGB GYK Üyesi
TGB İstanbul İl Yöneticisi
Kaynakça:
[1] BirGün gazetesi (9 Nisan 2023). TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan: "Utana sıkıla değil, açıktan söylüyoruz. Kılıçdaroğlu'na oy vereceğiz". https://www.birgun.net/haber/tkp-genel-sekreteri-kemal-okuyan-utana-sikila-degil-aciktan-soyluyoruz-kilicdaroglu-na-oy-verecegiz-428293 (10 Nisan 2023)
[2] Türkiye İşçi Partisi Ankara Araştırma ve Yayın Bürosu (1963). Amacımız, Yolumuz, Yöntemimiz https://www.tustav.org/yayinlar/kutuphane/TIP-kutuphanesi/tip-1963-AmacimizYolumuzYontemimiz1963.pdf (10 Nisan 2023).