YAZAR
Son günlerde, haber sitelerinin köşelerinde gördüğümüz ve çoğumuzu üzen Marmaray’da intihar
vakaları günden güne çoğalmaktadır. İntihar edenlerin yaş grubunun 15-25 arasında olmasıysa
oldukça düşündürücüdür ve Türkiye, Avrupa’nın en düşük intihar oranlarına sahip ülkesi olması
sebebiyle bu intiharlar “hayatın olağan akışında yaşanabilir” şeklinde yorumlanmamalıdır. Bu artışın
pek çok kayda değer sebebi bulunurken çözümü de gençliğin sesinin dinlenmesinden geçer!
Marmaray intiharları; gençlerin boğuştuğu işsizlik, ekonomik sorunlar, fikir özgürlüğüne verilen zarar,
sağlanamayan daha doğrusu sağlanmak istenmeyen adalet, siyaset arenasının başat partilerinin
kapitalist sisteme odun taşıması ve daha birçok sebeple doğrudan ilişkilidir. Kısaca tren rayları gençlik
için adeta bir giyotin, uygulanan yanlış politikalar ise idam fermanı haline gelmiştir!
Sorunları biraz daha irdelemek gerekirse, günümüz Türkiye’sinde neredeyse nefes almak için bile
maddi bir bedel ödemek gerekmektedir. Barınma, beslenme, okul masrafları vb. bir öğrenci için en
temel olan ve ideal devlet düzeninde ücretsiz ya da cüzi olması gereken ihtiyaçlar ateş pahasıdır. Türk
gençliği bin bir çeşit zorlukla, öğrenim kredileriyle, ailesinden destek alarak öğrencilik sürecini
atlattığındaysa karşısında dev gibi bir duvarla karşılaşır: İşsizlik ya da iş bulacak kadar şanslıysa emek
sömürüsü!
Aynı zamanda Türk Gençliği “çok çalışırsan çok kazanırsın” yalanıyla kandırılmış, uzun saatler çalışan
bir halk olması rağmen kazanç olarak en diplerde yer almaktadır. Çalışma motivasyonu Vatanına katkı
sağlamak, üretmek ve kalkınmak yerine ev kirası ödemek için yaşamak haline getirilmiştir. Gençlerin
intiharı, son 50 yılda tohumları ekilen ve günümüzün zehirli sarmaşığı olan neoliberal ekonomi
politikalarının kaçınılmaz bir sonucudur! Türk gençliği bu politikaların sonucunda fiyat etiketinden
farksızdır ve arkadaşlarının sırtına basmadan yükselmeni olanaksız olduğu bir fanusa hapsolmuştur!
Geçmişte Atatürk’ün “Sizleri birer kıvılcım olarak gönderiyorum, alevler olarak geri dönmelisiniz!”
diyerek eğitim görmeye gönderdiği Türk Gençliği, bugün kalıcı olarak ,hatta bir mülteci gibi giderek,
sermayesini kan ve kemikle kazanmış Avrupa’da yaşamın hayalini kurmakta ve ülkesine, bin bir
güçlükle kurulan Cumhuriyete borcunu unutmaktadır.
Türk gençliğinin hakkı olan barış ve refah, kimilerinin söylediği gibi Avrupa Birliği’nden değil kurucu
ilkelerine dönüşten, Mustafa Kemal Atatürk’ün altı okundan geçer! Elbet bu kıyım da duracak, elbet
güneşli günler gelecek, elbet tam bağımsızlığın sırma güneşi memleketimizi sarmalayacak!. Ulu Önder
Atatürk’ün de dediği gibi “Umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır. Ben hiçbir zaman
umudumu yitirmedim!” Biz Türk Gençliği de umudumuzu yitirmeyecek, birleşerek güçleneceğiz!