Hayatının hiçbir döneminde eğilmeyerek hep gerçeği anlatmış, hep konuşmuş; çağların içinden şair kılıcıyla geçen Tevfik Fikret, şimşekler yüzyılında gökten ateşi çaldı bizler için. Hep kızgın, hep öfkeli, hep anlatan, çoşkun, ateşler içinden ateşi çıkaran ve bir bakıma o ateşi yaşayan Fikret, bir bakıyoruz heybetli bir mektep kapısı önünde gericiliğin yüzüne haykırıyor, bir bakıyoruz yerden bitmece bir odada gür sesiyle vatan şiirlerini haykırıyor.
Ateşi çalıp aydınlatan şairin, Tevfik Fikretsizliğin yüz yılını görmüş dünya. Vatan ve insanlık için yazdığı şiirler yüz yıldır hala geçerliliğini koruyor.
Her büyük şair gibi Tevfik Fikret’i de kendi dizeleriyle anlamak en doğrusu:
Kimseden iyilik umut etmem, kanat kol dilenmem,
kendi havamda, kendi göğümde kendim uçarım.
Eğilmek esaret tasmasından ağırdır boynuma:
Fikri hür, bilgisi hür, vicdanı hür bir ozanım.
Fikret’in bu dört dizesini onun otobiyografisi saysak muhakkak ki yerinde olacaktır
Tevfik Fikret’in tarihsel önemini anlatırken onun Türk Devrimi’nin düşünsel kaynaklarından biri olduğunu söylememiz gerekir. Şairin ‘fikrin, irfanın, vicdanın hürlüğünü’ anlatan dizeleri ‘fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür kuşaklar’ yetiştirmek isteyen cumhuriyetin laik eğitim sisteminin parolası olmuştur. Burada Tevfik Fikret’in Atatürk üzerindeki etkisine değinmeden anlatımda bulunmak yanlış olduğu kadar tarihsel açıdan da eksik olur. Çünkü başta belirttiğimiz ve örneğini de vermiş olduğumuz gibi devrimin altyapısını hazırlayan düşünsel kaynaklar Mustafa Kemal Atatürk’ün etkisinde kaldığı fikirler zemininde şekillenmiştir. Atatürk, ‘Ben inkılap ruhunu ondan aldım.’ der. Öyledir, mesela, ne der Ferda adlı şiirinde:
Yarın senin, senin bu yenilik, bu devrim.
Her şey senin değil mi ki, zaten? Sen ey gençlik!
Ey umudun parlak çehresi…
‘Ferda yarın demektir, yarınlar demektir. Ve yarınlar elbette bizimdir ve mutlaka bizim olacaktır. Ben de zaten bu inançla Ankara’ya geldim. Bu inançla hep birlikte mücadeleye girmiş bulunuyoruz. Yarınlar için. Yarınların bizim olması için!’ diyen Atatürk’ün Nutuk’un sonunda vatanı gençlere emanet etmesi boşuna değildir, Fikret’in de gençliğe atfettiği bu şiir, bugünün gençliğine hala ışık tutmaya devam ediyor. Devamına bakalım Ferda’nın:
‘Vatan çalışkan insanların omuzları üstünde yükselir.
Gençler, vatanın bütün umudu şimdi sizdedir.
…
Demin ‘yarın senin’ dedim, beni alkışladın; hayır,
Bir şey senin değil, sana yarın emanettir;
her şey emanettir sana, ey genç, unutma ki
senden de bir hesap sorar gelecekte şikayetçi.
…
Her organı ihtiyaçların kasırgası ile sarsılan
Bir neslin oğlusun; bunu hatırla zaman zaman.
Yüzyılın, unutma, feyizli şimşekler yüzyılıdır:
Her yıldırımda bir gece, bir gölge devrilir,
Bir yükseliş ufku açılır, yükselir hayat;
Yükselmeyen düşer: ya ilerlemek, ya yıkılmak!’
Atatürk’ün bu ve benzeri pek çok şiirin fikrinin önünde kaynak olduğunu bir kez daha görmüş oluyoruz. Vatanın gençleri yine şimşekler yüzyılında, ama bu kez, vatanın çalışkan insanların omuzlarında yükseldiği sözünü yeniden okul duvarlarına kazımak için çalışmakta ve yükselen hayat bugün bize hala aynı şeyi söylemekte: ya yıkılacağız, ya yükselecek!
Tevfik Fikret yalnız vatan uğruna çarpışmanın önemini anlatan dizeler yazsaydı, şüphesiz ne böyle kalıcı olurdu ne de Ulusal Bağımsızlık savaşının ve cumhuriyetin yükselişinin esin kaynaklarından olurdu. Burada görülmesi gereken ayrıcı husus, Fikret’in fikirlerini salt vicdan huzursuzluğu ve kızgınlık çıkışlarının neticesi ile değil, Aydınlanma devriminin yarattığı düşüncelerle pekiştirerek doğurduğudur. Türk Devriminin en önemli düşünürlerinden Ziya Gökalp şöyle anlatır Fikret’i: ‘Tevfik Fikret’in gerçek misyonu, Rönesans hareketini gerek dilde gerek sanatta ve ahlakta olgunluğun son derecesine ulaştırmaktı. O bu rolü, hakkıyla yerine getirdi. Fikret ümmet ruhuna, ümmet uygarlığına son ve kesin darbeyi vuran yenilikçidir. Edebiyatımızı asrileştirerek ve insanileştirerek gerçek rolünü hakkıyla ifa etmiş bir dahimizdir!’
Bir gün yapacak fen şu kara toprağı altın,
Her şey olacak irfanın gücüyle… İnandım.
Aslında anlatmaya çalıştığımız şeyi Tevfik Fikret bize yine bir dizesiyle açıklıyor. Bilimsel bir yaklaşımla fikirlerini geliştirdiğini, sadece bağırıp çağırmadığını kendisi anlatıyor bizlere ve bunun öğüdünü de veriyor bir yandan. Bilimin gelişmesinin olanağının olmadığı bir toplumda söylenen bu dizeler, bilimsel temellerle kurulacak ve her daim bilimi koruyacak cumhuriyeti hazırlar. Öyle ki bunu en çok ‘Öğretmen Okul Marşı’ şiirinde görürüz:
Düşünce ordusuyuz, donanmış bilgi ışığı ile
gerçeğin ayetleri okunur bayrağımızda
üzüntünün ebedi düşmanıyız, kutsal umut
rehberlik eder düşüncemizin yürüyüşüne…
cahilliği, geceyi yıkarız, bilime hizmet ederiz
düşünce ordusu, bilgi ordusu, ışık ordusuyuz biz!
Yılgınlık yok, elbet umut olacak rehberimiz, yalnız gerçeğin ayetleri okunacak, yine bilime edeceğiz hizmet!
‘Elbet sefil olursa kadın alçalır insan.’
Bilim kadar mühim bir mesele olan ‘kadınlar’ üzerine Fikret’in söylediklerine değinmeden geçmeyelim. Kadının değeri ve önemini aydın ve özgür düşüncelerle kavramış olan Fikret, onun bedbahtlığını, çaresizliğini ve sefilliğini de görmüştür elbet. Belli ki yükselen hayat kadınlar için durmaktadır, kadının da toplumda eşitlik ölçüsünde yer alması gerektiğini anlatır bize:
En geri en aciz en talihsiz millet kadınlığı
cehalete kız kardeş edendir!
Verin, verin
Kalbin, cömertliğin, hele bilimin yarattığı
Her şeyde kızların, bu sevgili çiçeklerin
bir hakkı var.. Verin!
VATANIN, AYDINLIĞIN VE İNSANLIĞIN ŞAİRİ
Edebiyatta yenileşmenin önünü açan, batıdan aldığı bilgileri edebiyat haznemize kazandıran, ilk defa hikâye anlatım tekniğiyle şiir yazan ve resim altına şiir yazma geleneğini başlatan Fikret olmuştur. Servet-i Fünun ile başladığı edebiyata bilimsellik kazandırma, dili sadeleştirme, daha anlaşılır kılma çalışmalarını gerçekleştirmiştir.
Düşünde ve ahlakta da yeniliğin yollarını aramış ve 1908’e giden süreçte onun dizeleri isyanın dizeleri olarak her yerde dolaşmıştır.
Tevfik Fikret bunları yaparken hiçbir zaman insandan uzak kalmamış, aksine insanı temel alan şiirleriyle zulmün önünde durmuştur. Onun dizelerinde hep yoksullar, ezilenler, çocuklar, analar, geçinmek için çırpınan balıkçılar, kadınlar, hasta çocuklar vardır. Böylece Fikret, insandan ve insanın gerçeğinden hiçbir zaman uzak kalmaz. Onun şiirinde savaşa da yer yoktur. Her türlü zulmün ve baskının karşısına dikilir ve esir bir topluma özgürlükten bahseder.
İşte en güzel müjde
bu tasarıdır geleceğin dünyasına;
işte gerçek özgürlük:
ne savaşçı, ne savaş ve istila;
ne eşkıyalık, ne saltanat, ne sataşma,
ne şikayet, ne zulüm ve baskı;
ben ben’im, sen de sen; ne kul, ne tanrı!
Namık Kemal bizim vatan şairimizdir. Kitaplarda görülür, Tevfik Fikret için de genellikle insan şair tanımlaması kullanılır. Evet, Fikret bir büyük insanlık şairidir, şöyle demiştir:
Toprak vatanım, nevi beşer milletim insan
İnsan olur ancak bunu izanla anladım
Şeytan da biz, cin de, ne şeytan ne melek var
Dünya dönecek cennete insanla inandım
Fakat Fikret aynı zamanda vatanın da şairidir. Çünkü ancak bir toprağın vatanlaşmasıyla ‘yurttaş-birey-insan’ ortaya çıkabilir. Dolayısıyla Fikret’in ‘vatan ve millet şarkılarını’ görmezden gelerek yapılacak bir insanlık şairi anlatımı çok talihsizce bir anlatım olacaktır.
Vatan demek annen demek,
sen anneni sevmez misin?
Savaşın her zaman karşısındadır, fakat ulusal bağımsızlık yolunda millet olmayı eline alarak barışın ve insanlığın yükseleceğini bilir Fikret.
Millet yoludur, hak yoludur tuttuğumuz yol; Can da sen, şan da sen, hepsi sensin, yaşa;
Ey hak, yaşa, ey sevgili millet, yaşa… Var ol! Ey vatan, ey mübarek vatan, bin yaşa!
RUBAB-I ŞİKESTE FAKAT DEVRİN FERDASI
1909 yılında, Kalem dergisinin 49.sayısının kapağı Tevfik Fikret karikatürü ile çıkmış. Tevfik Fikret epey şık, fesinin üzerinde bir zafer tacı duruyor. Elinde de bir saz var fakat saz orta yerinden kırık. Sağda, ‘Rubab-ı şikeste fakat sultani bir müdür.’ yazıyor. Solda da, ‘Sen ki, sazınla ezilmişlerin ruhuna hitap etmeyi bilirsin!’ yazmakta.
Fikret çoğu kez hayal kırıklığına uğramış, hatta kaçmak istemiştir zaman zaman. Çoğu kez kızgınlığı deli öfkelere dönmüş, taşmış kabarmış ve yerini yılgınlığa bırakmıştır. Evet, rubab-ı şikeste, yani sazı kırıktır ama devrimizin ferdası yani geleceğimizin şairidir o. Çünkü bir millet ‘insanlığını’ kazanırken yanı başında hep onun dizleri vardı. Bu yüzden ki Fikret, sen kırık sazınla yalnız ezilmişlerin değil insanlığın ruhuna hitap edersin!
YAŞAMAK BORCU
Şiirlerinde zaman zaman gördüğümüz üzüntü halinin içinde dahi her zaman bir yaşamak görevi olduğunu hatırlatır Fikret. Zaten bu kızgınlık ve üzüntü hali de kalıcı değildir. Sis şiirinde lanetler yağdırdığı İstanbul’a, Rücu şiirinde sözlerinin hakikat olmadığını söyleyerek geri dönüş yapar.
Gül, çünkü sevinmek hakkıdır özgürlüğünün,
gülmek yaşamaktır. Yaşa özgürce ve gülerek,
güldükçe yüzün, ağlayacak yüzü zulmün.
Görüldüğü gibi, üzüntüler geçicidir. Çünkü bizim her şeyden değerli özgürlüğümüz vardır, geleceğimiz, zulmün önünde özgürce ve gülerek yaşamak hakkını kendi ellerimizle vermemizdir kendimize.
Vatan senden hayat umar,
sen yaşarsan o canlanır;
vatan için ölmek de var,
fakat borcun yaşamaktır…
Her organı ihtiyaçların kasırgası ile sarsılan bir neslin evlatları olduğumuzu unutmuyoruz. Tevfik Fikretsiz yüz yıllarda, yaşamak borcu şimdi en zaruri ihtiyacımızdır.
Düşünselliğini aydınlanma devriminin birikimiyle kurarak, laikliği ve bilimselliği baş tacı etmeyi bize miras bırakan Tevfik Fikret’in vatan ve insanlık çağrıları önümüzde ışık olmaya devam ediyor.
Bugünün en temel gerçeğini yüz yıl önce anlattı bizlere: ‘Millet yaşamaz milletin vicdanı boğulurken!’
Bu sebeple ölümünün 100.yılında devrimci şairi sadece anmıyor, bugünün gençleri olarak vicdanlarımızı boğanları milletin yargılayacağı günler için çalıştığımızı da bir kez daha hatırlatıyoruz!
Nazlı İzel Şendoğan
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Kaynaklar:
1)Orhan Karaveli, Tevfik Fikret ve Haluk Gerçeği
2)Tevfik Fikret-Hayatı ve Toplu Şiirleri