Hangi Politikanın Dengesi

Hakan Fidan’ın açıklamalarını olumludur, fakat Atlantik kapılarında borç kuyruklarına giren bir Türkiye, BRICS üyesi olabilir mi?

Hangi Politikanın Dengesi
Erol Aslan
Erol Aslan
AKıL FiKiR KULüBü ÜYESi

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Çin’e yaptığı ziyaret esnasında “Tek Çin” politikasını desteklediklerini, Çin'i karıştırmaya yönelik uluslararası girişimleri doğru bulmadıklarına ilişkin açıklamalar yaptı. Fidan, aynı zamanda “BRICS’e girmek isteriz” dedi. Elbette, bu açıklamalar Türkiye’nin Asya’daki çıkarları gereği olumlu açıklamalardır ancak Türkiye mevcutta izlediği “denge politikası” içerisinde ne kadar sonuca erebilecek açıklamalar olduğu önemli bir tartışmanın konusu.
Geçmişte “NATO ülkeleri BRICS üyesi olamaz” açıklaması yapan Hakan Fidan için bu açıklama, elbette olumlu ve ileridir. Sayın Fidan, bu açıklamayla Türkiye’nin önünde duran terörle mücadele, Atlantik cephesinden gelen tehditlere karşı dik duruş ve sıcak para ekonomisinden çıkarak üretim ekonomisine geçmenin koşulu olan Asya devletleriyle birleşme zorunluluğumuzu da dile getirmiş oluyor. Elbette, bu açıklamanın kaynağı, Avrasya’da yer alan devletlerin askeri, siyasi ve ekonomik alanda hızlı bir yükseliş sergilemesinin yanında Atlantik devletlerinin her alanda bir çöküş içinde olmasıdır. İşte bu gerçekler Hakan Fidan’ın açıklamalarını desteklerken, Türkiye’nin somut olarak denge politikası adına attığı adımların bu gerçekliğin zıtlığını temsil ettiğini söyleyebiliriz. Atlantik kapılarında borç kuyruklarına giren bir Türkiye, bu politikadaki ısrarıyla BRICS üyesi olabilir mi? Sanmıyoruz.
Denge Politikasıyla Atılan Adımlar
1) Ukrayna - Rusya savaşında Türkiye, Rusya’yla ilişkilerini geliştirmeye çalışırken aynı zamanda ona karşı savaşan Ukrayna’ya silah satmaya devam etti. Denge politikasının eseri olan bu sürecin getirisi ise Karadeniz’deki Yunanistan olarak karşımıza çıkan Ukrayna üzerinden Türkiye’nin kuşatılmasına hizmet ediyor ve aynı düşman tarafından tehdit edilen Rusya’yla ilişkilerin gelişmesine engel oluyor. Savaşta tarafsız olduğunu ilan eden Türkiye, yaptığı silah satışları ve aldığı güvensiz tavırla Ukrayna’dan yani ABD’den taraf olduğunu gösteriyor. Türkiye, müttefiki Rusya ile ortak tehditleri yok etmek için Ukrayna’ya kurduğu bu ilişkiye son vermeli, Ukrayna’ya olan desteğini kesmelidir. Alınacak bu tavır, Karadeniz’deki NATO tehdidini kıracak ve bölgede yeniden huzurun sağlanmasına hizmet edecektir.

2) Milli Güvenlik Kurulu toplantısında, “Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılıyız” kararı alınmış olmasına rağmen, Türkiye’nin izlediği denge politikasının sonucu PKK, Suriye’de özerklik ilan edebilmek için seçimler yapmaya hazırlanıyor.
Daha önce Suriye’nin toprak bütünlüğüne sahip çıkmanın ötesine geçen, Türkiye ve Suriye’nin işbirliği yaparak teröre son vermek ve iki ülkenin ilişkilerini yeniden sağlamlaştırmak adına bakanlar düzeyinde yapılan görüşmeler izlenen denge politikasına kurban edilmiş oldu. Sürecin sonunda yapılan açıklamalar farklı olsa da Türkiye’nin güvenliği tehdit eden PKK, Suriye’nin de toprak bütünlüğünü tehdit eder hale geldi ve pratikle söylem arasında yaşanan çelişki kendisini bu nokta da göstermiş oldu.
3) Türkiye, terörle mücadele noktasında büyük bir başarı elde ederek yurt içinde teröre son verdi ve mücadeleyi sınır ötesine taşıyarak terörü bitme noktasına getirmişti. Fakat izlenen denge politikası sonucunda Türkiye, PKK’nın siyasi uzantısı DEM Parti’yi kapatmayarak çalışma yürütmesi için devlet hazinesinden milyonlarca lira kaynak verdi. Bunun sonucunda DEM Parti, 31 Mart yerel seçimlerinde Türkiye’nin belediyelerini işgal ederek moral topladı ve halk üzerinde yeniden etki kurmaya başladı. Yaşanan bu süreç aslında izlenen denge politikasının devlet zafiyetine dönüşmesine ve Türk ordusunun teröre karşı yürüttüğü kararlı mücadelenin sekteye uğramasına neden oldu. Türkiye’de belediyeler kazanan DEM Parti şehirlerimizde yeniden ayaklanma planları yapmaya başlayarak halkı devlete karşı kışkırtma faaliyetlerine hız verdi.
4) İsrail’in Filistin’de yaptığı katliamlarda da Türkiye’nin izlediği bu denge politikası, tam bir tavır almasının önüne geçti. Türkiye, denge politikasının gereği olarak son sürece kadar sadece kınamalarla yetinirken son olarak ticari bir ambargo uygulama yoluna gidebildi. Ancak Filistin halkının sergilemiş olduğu direniş sadece Filistin için değil aynı zamanda Türkiye içinde esaslı bir mücadeledir. Türkiye, kınamalar yapmak, diz dövmek veya ticari ambargolar uygulamanın ötesine geçerek Türkiye’nin güvenliği için de savaşan Filistin halkına destek olmak için İsrail’e doğrudan veya dolaylı yoldan destek veren Kürecik ve İncirlik üslerine el koymalı, ABD ve İsrail tarafından desteklenen terör yapılarına son vermek için operasyonlarını arttırmalıydı.
5) Türkiye, yine denge politikasının bir ürünü olarak ABD emperyalizminin güdümünde faaliyet yürüten ve toprakları üzerinde kurulan NATO üsleriyle Türkiye’yi tehdit eden Yunanistan’la yeniden ilişkilerini iyileştirme çalışmasına girdi. Elbette yapılan bu girişim Doğu Akdeniz’de tavizleri beraberinde getirdi. Türkiye, Mavi Vatan’daki iddialarından vazgeçerek yeniden kıyı şeridine çekildi ve Yunanistan’ın Akdeniz’de dilediği gibi hareket etmesine izin verdi. Verilen tavizlerden cesaret bulan Yunanistan Savunma Bakanı Dendias, Türkiye’yi “varoluşsal bir tehdit” olarak niteleyerek hedef tahtasına koydu ve Türkiye’ye tehditler savurdu.
Türkiye’nin Mavi Vatan’daki haklarımıza sahip çıkması, KKTC’yi dünyaya tanıtmak için adımlar atması ve Yunanistan tarafından işgal edilen adalarımızı kurtarmak için adımlar atması gerekliyken, izlenen denge politikası bunların hiçbirine izin vermedi ve Türkiye sonuç olarak kendi kıyı şeridine sıkışan bir konuma geldi.
6) Türkiye, FETÖ tarafından yapılan 15 Temmuz darbe girişiminin ABD kontrolünde yapıldığını tespit etmiştir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yunanistan’da kurulu olan NATO üslerinin aslında Türkiye’yi hedef aldığını açıklayarak Türkiye için asıl tehditin ABD olduğunu saptamıştı.
Buna rağmen izlenen denge politikası gereği ABD’yle bozulan ilişkileri yeniden onarmak ve sadık bir NATO müttefiki olduğunu ispatlamak için PKK’nın dilediği gibi hareket ettiği ve İslam’a yönelik her türlü saldırıyı yapan Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliklerini onayladı. Bu durum Türkiye’yle aynı düşmana karşı savaşan Rusya’nın kuşatılma planına hizmet etti ve Türkiye’ye açıktan düşmanlık yapan iki devletin NATO üyesi olmasına ve NATO’nun genişlemesine neden oldu. NATO’dan çıkmayı “veto hakkımız var” diyerek reddeden Türkiye, bu ülkelerin NATO’ya girmesine engel olarak NATO’nun genişlemesine, Rusya’nın kuşatılmasına engel olmalıydı.
7) Türkiye’nin izlediği denge politikasının en büyük nedenlerinden birisi olan ve 1980’den bu yana sürdürülen borçlanma ekonomisi, üretimi öncelik olarak almayan Türkiye’yi bu noktada zorlamaya devam ediyor. Türkiye sıcak para bulabilmek için Asya’dan uzaklaşıyor ve ekonomik olarak daha büyük krizlere gireceği bir sürecin kapısını kendi eliyle aralıyor. İzlenen denge politikası, Türkiye’nin üretmesine ve ekonomik sorunlarını çözmesine de engel olmaya devam ediyor.
Denge Politikasıyla Sonuç Alınmaz
Yukarıda saydığımız maddeler ışığında baktığımızda Türkiye’nin izlediği denge politikasının Türkiye’nin sorunlarına çözüm üretmediğini hatta sorunlarını büyüttüğünü görüyoruz. AK Parti iktidarı; FETÖ, AB müzakereleri, F-16 krizi gibi konularda Fidan’ın yapmış olduğu açıklamalara benzer açıklamaları uzun zamandır yapıyor. Yapılan bu açıklamalar, Türkiye’nin dünyadaki yerini göstermek adına olumlu açıklamalar olmakla birlikte pratik yansımalarının aynı olmadığını görüyoruz. Yapılan bu olumlu açıklamaların pratikteki yansımalarını görebilmemiz için Türkiye’nin Atlantik sisteminden tam anlamıyla bir kopuşa yönelmesi gereklidir.
80’den bu yana sürdürülen borçlanma ekonomisinin bir diğer temsilcisi olan Mehmet Şimşeklerin sıcak para politikasını uygulayarak hangi sonucu aldığımıza bir göz atalım.
Şimşek’in bakan olduğu tarihte %38,21 olan enflasyonun bu politikalar sonrasında %75,45’e çıkmış, politika faizi de %50 oranına ilerlemiştir. Bunun sonucunda Türkiye’den kovalanan sıcak para yeniden yurda giriş yapmış ve günümüzde Merkez Bankası’nın verilerine göre 57 Milyar dolara ulaşmıştır. Bu yöntemle Türkiye, yeniden sıcak para tuzağı içine çekilmiş ve emperyalist merkezlerin aksine atılacak her adımda Türkiye’nin daha büyük krizlerden etkilenmesine neden olacak bir ortam yaratılmıştır. Türkiye, bu şartlar altında BRICS üyesi olmak, Çin’e yönelik silahlı tehditlerde Çin’in yanında olmak gibi adımları atamaz hale getirilmiştir.
Atılması Gereken Adımlar
Türkiye, öncelikle bu sıcak para ekonomisinden vazgeçmeli ve Atlantik devletlerinin kapısında borç aramaya son vermelidir. Alınacak bu tavır, maddi bağımsızlığını ilan eden Türkiye’nin diğer alanlarda da daha rahat hareket etmesini sağlayacaktır.
Atlantik sisteminin ekonomik dayatmalarından kurtulan Türkiye, Rusya ve Çin’in yanında kendisini de kuşatmayı hedefleyen NATO yayılmacılığına karşı tavır almalı, Doğu Akdeniz’de yeniden mücadele mevzisine gelmeli, Mavi Vatan’daki haklarını savunmalı, ABD-İsrail destekli teröre son vermek ve Filistin halkına destek olmak için Suriye başta olmak üzere bölge ülkeleriyle terörü bitirmeye yönelik harekatlar yaparak Kürecik ve İsrail üslerini Türk ordusunun tam denetimine almalıdır. Söylenen sözler her ne kadar olumlu olsa da pratik yansımaları olmadığı sürece hükümsüz kalmaya mahkumdur.
Hükümetimizi bu olguların sonucunda Türkiye’nin çıkarlarına hizmet etmeyen bu denge politikasını terk etmeye, Atlatik kaynaklı tehditlere karşı kararlı bir duruş sergilemeye, üretim ve güvenliğin olduğu Asya’yla birleşmek adına sözlü olarak dile getirdiği bu adımları pratikte uygulamaya davet ediyoruz.

Tarih:
Diğer Haberler