Her Güne Nutuk 21: Ali Galip Olayı

Millî Mücadele tarihimizde önemli bir olay durumunda olan Ali Galip konusu üzerinde biraz açıklamalı bilgi vereyi...

Her Güne Nutuk 21: Ali Galip Olayı

Şimdi Efendiler, Millî Mücadele tarihimizde önemli bir olay durumunda olan Ali Galip konusu üzerinde biraz açıklamalı bilgi vereyim:

Efendiler, daha Temmuz başında, Erzurum’da bulunduğum sıralarda Celâdet ve Kâmuran Ali adlarında iki şahsın yabancılar tarafından, bol para ile İstanbul’dan Doğuya gönderileceği, bunların yıkıcı propaganda ve aleyhte kışkırtıcılık yapmakla görevlendirildikleri; bir iki gün içinde hareket etmiş ve edecek oldukları haberi alındı. Bu haber üzerinde, bunların dağdağaya meydan verilmeden gözetlenerek yakalanmaları gereğini 3 Temmuz tarihinde Diyarbakır’da 13. Kolordu Komutanı‘na, ayrıca Kurmay Başkanı Halit Bey’e ve Canik Mutasarrıfı‘na bildirdim.

20 Ağustos’ta 13’ncü Kolordu Komutanı‘na verdiğim emirde, adı geçen kimselerin İstanbul’dan hareket ettiklerinin bildirildiğini ve alınacak tedbirler arasında, özellikle Mardin istasyonunun sıkı bir kontrol altında tutulmasının uygun olacağını yazdım.

Sivas Kongresi’nin ikinci günü, yani 6 Eylül tarihinde, “Bedirhanlı ailesinden Celâdet ve Kâmuran ile Diyarbakırlı Cemil Paşazade Ekrem adlarında üç şahsın, yanlarında, vaktiyle Diyarbakır ilinde aleyhimizde propaganda yapan bir yabancı subay bulunduğu halde silâhlı Kürtlerin koruyuculuğunda Elbistan ve Akçadağ üzerinden Malatya’ya geldikleri, orada Mutasarrıf ve Belediye Başkanı tarafından karşılandıkları”, 13. Kolordu’nun yazısından anlaşılıyor. 15. Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa’nın 3. Kolordu Komutanlığı‘na bununla ilgili olarak gönderdiği 6 Eylül 1919 tarih ve 529 sayılı şifresinde verilen bilgide: “yabancı subayın, Türk, Kürt ve Ermeni nüfusunu incelemek üzere, İstanbul Hükûmeti’nin izniyle dolaştığını söyledikleri; Malatya’da bulunan süvari alayının mevcudunun azlığı yüzünden bunları tutuklamaya cesaret edemediği bununla birlikte hemen tutuklanmaları için İstanbul’a başvurulduğu, 13. Kolordu’dan bildirilmiştir. Bu adamların ne maksatla hangi görevle, nereleri gezecekleri konusunda bildiklerini Harput Valisi’nden sordum”, denilmekte idi. Harput Valisi Ali Galip Bey’dir. Bu adamların ne maksatla geldiklerini, 3 Temmuz tarihinden beri bilmekteyiz. Beş on silâhlı Kürd’e karşı bir süvari alayının mevcudu az görülmüş, tutuklanmalarına cesaret edilmemiş; asıl hayret verici olan özellik, bunların tutuklanması için İstanbul’a başvurulmuş olduğu haberidir.

Bu küçük ve önemsiz gibi görünen noktaları, o zamanki durum değerlendirmesinde, dikkate değer anlayış ve zihniyet farklarının bulunduğunu göstermesi bakımından kaydediyorum.

Diyarbakır’da, 13. Kolordu Komutanı‘nın tutumu şüpheli görüldüğünden, doğrudan doğruya bu kolordunun Kurmay Başkanı‘na 3. Kolordu Komutanı‘nın imzasıyla, 1 Eylül 1919 tarihinde yazılan (kişiye özel) şifrede, Vali Galip, Malatya Mutasarrıfı Halil, Kâmuran, Celâdet ve Ekrem Bey’lerle beraber İngiliz binbaşısının mutlaka yakalanıp Sivas’a gönderilmeleri için Elâzığ‘da bulunan 15. Alay Komutanı İlyas Bey’in kendi komutasında altmış kadar atlı ve katırlı askerden oluşan bir müfrezenin en geç 9 Eylül’de Harput’tan Malatya’ya hareketi ile ilgili olarak ve işin kestirmeden bitirilmesi bakımından doğrudan doğruya tebligat yapıldığı bildirildi ve müfrezenin hemen hareketinin sağlanması rica edildi.

8 Eylül’de, Sivas’tan da bir otomobille bazı subayların gönderileceği bilgisi verildi.

Diyarbakır’dan, Kurmay Başkanı‘nın 7/8 Eylül 1919 tarihiyle bana gönderdiği şifrede şöyle deniyordu:

“Tutuklama ile ilgili isteği öğrendim. Bu hususta Komutan Bey’in emir vereceğini hiç sanmıyorum. Çünkü askerî özelliklerini biliyorum. Tarafımdan yapılacak tebligatı ise, yerine getirmekten çekinirler. Bu konuda İstanbul’la haberleşmekteyiz. Bu duruma göre ne yapılması gerekeceğinin tayini yüksek kararınıza bağlıdır.

Şifre kaleminin 357
sayısıyla arzedilmiştir.
13. Kolordu Kurmay Başkanı
Hâlit

Elâzığ‘daki Alay Komutanı İlyas Bey’den 13. Kolordu Komutanı‘nın emrine cevap olarak gelen 8 Eylül tarihli telgrafta da; “Kolordu’dan aldığım emir üzerine hareketim geri bırakılmıştır. Kolordunun izni olmadan, buradan hareket etmekliğim uygun düşmeyeceğinden, hareket emrinin Kolordu’dan bildirilmesine lûtfen yardımcı olunuz”, denilmekte idi.

Hâlit Bey’e hemen verdiğim cevap, aynen şuydu:

7/8.9.1919

Bilinen şahısların alçaklıkları ortaya çıkmıştır. İstanbul Hükûmeti... bu alçaklığa ortaktır. Oradan emir vermek, vakit geçirmemek gerekir. Komutanın kararsızlığa düşeceğine ihtimal veriyorsanız, zâtıâliniz, tarafımızdan Elâzığ ve Malatya’daki alay komutanlarına yapılmış olan tebliğatımızın uygulamasını bildiriniz. Gerçekten lüzum varsa, komutayı uygun gördüğünüz tümen komutanlarından biri üzerine alsın! Ağırdan alma zamanı geçmiştir. Yapılanlarla ilgili cevabınızı bekliyoruz, kardeşin.

Mustafa Kemal

Alay Komutanı İlyas Bey’e de aynı tarihte bizzat şu emri verdim: “Malûm şahısların hainlikleri ortaya çıkmıştır. İstanbul’daki merkezî hükûmet de bunların hainliğine ortaktır. Kolordunuz komutanı bu konuda izin istemiş ve cevap alamamış olabilir. Bu bakımdan bu meselenin çözüme bağlanmasını zâtıâlinizden beklerim.

Cevabınızı bekliyorum, efendim. Malatya’da bu işi hallettikten sonra, gerekirse Sivas’ta bize katılırsınız. Mustafa Kemal”, şifre dışındaki imza da 3. Kolordu Kurmay Başkanı Zeki Bey’indi.

Malatya’da bulunan 12. Süvari Alayı Komutanı‘nı da 7/8 Eylül gecesi bizzat telgraf başına çağırmış ve görüşmekte idim. Alay Komutanı Cemâl Bey’den durumu ve kuvveti hakkında bilgi aldım. Gelenlerin yanlarındaki silâhlı Kürtlerle beraber “on beş yirmi kişi kadar” olduğunu, alayın da merkezde “ancak o kadar kuvveti” bulunduğunu söyledi. Ben bu kuvveti yeterli gördüm. Hattâ, Süvari ve topçu alayının yalnız subayları yeterli olabilirdi. Ne var ki, özel durumu ve maneviyatını anlamak istiyordum.

Bunun üzerine telgraf konuşması şöyle geçti:

“Ben: Vali Galip Bey, İngiliz binbaşısı, Kâmuran, Celâdet ve Ekrem Bey’lerin hep birlikte ustalıklı bir tertiple bu gece yakalanarak Sivas’a gönderilmeleri zarurîdir. Durumunuz bunu yapmaya elverişli midir? Size buradan ve Harput’dan yardım yetiştirilecektir.

Cemâl Bey: Valiyi de beraber mi?

Ben: Özellikle, evet.

Cemâl Bey: Arz ettiğim üzere durum ve kuvvetim buna elverişli değildir. Kâmuran, Celâdet ve Ekrem Bey’lerin yakalanmaları hakkında 13. Kolordu Komutanı ile haberleşme yapıldı. Sonunda, durumun nezaketi dolayısıyla, şimdilik tutuklanmalarının uygun olamayacağı hakkında emir de çıkmıştır” dedi.

Artık, bu zatın daha çok üzerine varılamazdı. “Kendilerine hissettirmeden sıkı bir şekilde göz hapsinde bulundurunuz. Kolordunuzdan emir gelecektir. Hareket ederlerse, ne tarafa doğru gittiklerini ve hangi araç ile hareket ettiklerini hemen bildiriniz”, talimatını vermekle yetindim.

8 Eylül günü, Cemâl Bey’den şifre ile; “bilinen şahısların hâlâ orada olup olmadıklarını ve göz hapsinde tutmak için alınan tedbirlerin güvenirlik derecesini” sordum ve kendisine; “günde iki defa rapor vermesini” emrettim.

Hâlit Bey’e yazdığım telgrafa ertesi günü (8 Eylül 1919) aldığım cevapta, Elâzığ‘daki Alay Komutanı İlyas Bey’e emir verildiği bildiriliyor ve bu emrin bir kopyası veriliyordu.

Kolordu Komutanı Cevdet Bey’de, İlyas Bey’in 52 katırlı asker ve iki makineli tüfekle 9 Eylül sabahı hareket ettiğini ve 10 Eylül akşamı Malatya’da bulunacağını bildirdi, 9 Eylül tarihli bir şifresinde; “karşı koyma hareketlerinin yoğun olduğu bir çevrede daha fazla faaliyet göstermemek hususunda kendisini mazur göreceğimi”de söylüyordu.

9 Eylül’de, İlyas Bey müfrezesinden başka, Aziziye’den iki süvari bölüğü, Siverek’ten Malatya’daki alaya bağlı bir bölük de Malatya’ya gönderildi.

Vali Ali Galip’in ve Bedirhanlılar ile Cemil Paşazâde’nin yaptıkları propagandanın etkisini kaldırmak için, Elâzığ ve Dersim bölgesi ile ilişkisi olduğunu bildiğim ve Kemah’ta bulunan Hâlet Bey’e (eski milletvekili), 9 Eylül’de Elâzığ‘a hareket etmesini ve Haydar Bey’le bağlantı kurmasını yazdım. Ayın sonuna doğru oraya vardı.

Van valisi bulunan Haydar Bey’de Elâzığ valiliği görevine başlamak üzere Erzurum’dan yola çıkarılmıştır. Haydar Bey, 15. Kolordu’ya bağlı olup, Mamahatun’da bulunan bir süvari alayı ile de bağlantı kurarak, gereğinde bu alayı Malatya’ya doğru harekete geçirecekti.
Otomobille bazı subayların da Malatya’ya gönderileceği konusunda bir kayıt vardı.

Gerçekten de, arkadaşlarımızdan Recep Zühtü Bey görünüşte 3. Kolordu yaveri sıfatıyla ve benden aldığı özel talimatla, yanında başkaları da olduğu halde, 9 Eylül’de otomobille Malatya’ya hareket etti. Maalesef bindiği otomobil, yolların bozuk ve çamurlu olması yüzünden Kangal’da kırılmış ve tam zamanında Malatya’ya yetişememişti. Kangal’dan sonra kâh araba ve kâh hayvanla, gece gündüz yol alarak Sivas’tan hareketinin dördüncü günü öğleden sonra, Malatya’ya varabilmişti. Recep Zühtü Bey’in verdiği raporlar, durumun aydınlanmasında çok yararlı olmuştu.

Efendiler, 10 Eylül günü geç vakit şu telgrafı aldık:

Malatya, 10.9.1919
Kişiye özel
Hiç durmayacaktır
Sivas’ta 3. Kolordu Komutanlığı‘na, Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’ne özel:

1- 10.9.1919 saat 14.00’de olaysız olarak Malatya’ya varılmıştır.

2- Bilinen şahısların hepsinin de maalesef Kâhta’ya doğru kaçtıkları, etraflı bilginin daha sonra sunulacağı arz olunur.

15. Alay Komutanı
İlyas

Aynı gün ve fakat, İlyas Bey’in telgrafından sonra da şu telgrafı alıyoruz:

Malatya’dan, 10.9.1919

Çok acele

Sivas’ta 3. Kolordu Komutanlığı‘na Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’ne:

1- Harput Valisi ile Malatya Mutasarrıfı, İngiliz binbaşısı ve yardakçıları olan belli kimseler, 15. Alay’ın Elâzığ‘dan hareketini ve kendilerinin tutuklanacaklarını haber alır almaz, bu sabah erkenden kaçmışlardır. Bunların Kâhta’daki Bedir Ağa’nın yanına gittikleri ve oradan alacakları Kürtler’le burayı basmaya gelecekleri söyleniyor.

2- Herhangi bir kötülüğe yeltendikleri takdirde, bunlar ve Bedir Ağa aşireti hakkında kovuşturma yapılması için Kolordu’dan emir
alınmıştır, izlerinde gidilmektedir, sonuç ayrıca arz edilecektir.

3- 15. Alay Komutanı‘nın emrindeki kuvvetle, bu gün saat 14.00’te Malatya’ya geldikleri arz olunur.

12. Süvari Alay Komutanı
Binbaşı Cemâl

Aynı tarihte yazılmış olan bu iki telgraf yanyana getirilerek incelenirse, dikkate değer bazı noktaların göze çarpmamasına imkân yoktur.

Süvari Alay Komutanı Cemâl Bey, tarafımızdan aldığı talimat üzerine bilinen şahısları sıkı ve güvenli bir şekilde göz hapsinde bulunduracak ve günde iki defa rapor verecekti.

Adı geçen kimseler, 10 Eylül günü sabah erkenden kaçtıkları halde, Cemâl Bey bu bilgiyi ancak, İlyas Bey müfrezesinin gelişinden ve İlyas Bey’in raporundan sonra bildiriyor. Cemal Bey, kaçakların, İlyas Bey müfrezesinin Elâzığ‘dan hareketini haber aldıklarını söylüyor. Oysa, telgrafhane Cemâl Bey’in gözetimi altındaydı.

Sonra, kaçakların Kürtleri toplayıp Malatya’yı basacaklarının söylendiğini de ekliyor. Bu noktalar, Süvari Alay Komutanı hakkında şüphe ve kararsızlık uyandırmaktadır.

Daha sonra alınan bilgilerden anlaşıldı ki, Ali Galip ve arkadaşlarına 9 Eylül akşamı haber getirilmiş. Ali Galip geceyi uyumadan hükûmet dairesinde geçirmiştir. 10 Eylül’de, yanlarında götürmek üzere altı bin lira sayıp bir kenara koyuyorlar ve kasaya konmak üzere de şu senedi yazıyorlar:

“Mustafa Kemal Paşa ve adamlarının ortadan kaldırılması masraflarını karşılamak üzere, bununla ilgili emre uyularak altı bin lira alınmıştır. 10 Eylül 1919 Halil Rahmi, Ali Galip.”

İlyas Bey müfrezesinin Malatya’ya yaklaşmakta olduğunun anlaşıldığı bir sırada, Süvari Alay Komutanı, subaylara Mutasarrıfın evini hedef gösteriyor. Mutasarrıfın evini sarıyorlar. Telefon tellerini kesiyorlar ve evi basıyorlar. Bu hareketin başladığını sezen Halil Bey’in ailesi hükûmet dairesine haber veriyor. Hükûmette, para almakla meşgul olan vali, mutasarrıf ve arkadaşları, durumdan haberdar olur olmaz, korku ve telâşla herşeyi unutup ayırdıkları parayı ve yazdıkları senedi de olduğu gibi bırakıyorlar; yanlarındaki adamları ile birlikte hazır bulunan atlarına binerek kaçıyorlar.

Süvari Alay Komutanı‘nın ve Topçu Alay Komutanı‘nın, valinin geceyi hükûmet dairesinde geçirmekte olduğunu bilmedikleri kabul edilemez. Mutasarrıftan çok valinin yakalanmasının önemli olduğu da açıktı. O halde, belli kişilerin kaçmasına göz yumulduğu bir gerçektir. En basit bir yorumla, belli kimselerin, yanlarındaki beş on silâhlı jandarma ve Kürtle çatışmaktan büyük fenalık çıkabileceği kuruntusu Malatya’dakileri dolaylı yoldan tedbir almaya yöneltmiş ve onlara bu şahısları ürküterek kaçırma yolunu benimsetmiştir, denebilir.

10 Eylül’de İlyas Bey’e verdiğim talimatta belirttiğim başlıca noktalar:

1- Kaçakların hızla yakalanmaları;
2- Kürtlük akımına asla elverişli bir ortam
bırakılmaması,
3- Malatya’da, mutasarrıflığı Jandarma Komutanı Tevfik Bey’in üzerine alması; uygun, namuslu ve vatansever bir zatın da Harput’da hemen valilik makamına getirilmesi,

4- Malatya ve Harput’taki hükûmet kuvvetlerini tamamen ele alarak vatan ve millet aleyhine hiçbir harekete meydan verilmemesi,

5- Kaçaklara uyanların amansızca ve merhametsizce yok edileceğinin ilânı ve namuslu halkın gerçek durumdan haberdar edilmesi,

6- Millî varlığımızı tehlikeye sokacak olan yabancıların askerlerine de karşı konulacağının belirtilmesi ve gerekli düzen ve tedbirlerin alındığının” bildirilmesinden ibarettir.

Efendiler, kaçakların, yakındaki veya çevredeki aşiretlerden bir takım Kürtleri toplayabileceklerini, hattâ Maraş‘ta bulunan yabancı kuvvetlerden bile yararlanabileceklerini kesin gibi kabul etmek lâzım geliyordu. Onun için de alınmış olan tedbirleri ve bu işe ayrılmış olan kuvvetleri güçlendirmek gerekiyordu. Bu maksatla Sivas’tan, Malatya’ya 9 Eylül akşamı bir katırlı müfreze daha gönderildiği gibi, 3. Kolordu elden geldiği kadar kuvvetlerini güneye indirecek, 13. Kolordu takip işini yüklenecek ve hainlere kıpırdayacak bir fırsat vermemek için pek etkili olmak gerektiğinden, Mamahatun’daki süvari alayı da Harput yönüne doğru hareket ettirilecekti.

Bu hususta 3., 13, ve 15. Kolordu Komutanlarına gerektiği şekilde tebligat yapıldı ve istekler bildirildi.

Efendiler, verdiğimiz direktifler çerçevesinde kaçakları takip ettirirken, bir yandan da elimize geçen bazı belgeleri gözden geçirelim. Bu belgelerin, söz konusu olayı, Ali Galip’in teşebbüsünü ve İstanbul Hükûmeti’nin bayağılığını, her türlü açıklamadan daha mükemmel bir şekilde ortaya koyacağını zannettiğimden, onların olduğu gibi gözden geçirilmesinin yersiz olmadığı görüşündeyim.

Önce, Dahiliye Nâzırı Âdil Bey’le, Harbiye Nâzırı Süleyman Şefik Paşa’nın ortak imzalarıyla, Elâzığ valisi Ali Galip Bey’e verilen 3 Eylül 1919 tarihli talimatı birlikte okuyalım.

Bundan sonra, Dahiliye Nâzırı‘nın gönderilecek kuvvet ve sarf edilecek para miktarı ile ilgili olarak Bâbıâlî‘den çektiği telgrafını görürüz:

906

İstanbul
Kendisi tarafından çözülecektir Elâzığ Valisi Galip Beyefendi’ye İlgi: 2 Eylül 1919, sayı:2.

Bildirilmiştir. Padişah’ın, hakkındaki yüce buyruğu bu gün çıkacaktır. Bu bakımdan kesinlik kazanmıştır. Talimat şudur: Bildiğiniz üzere, Erzurum’da, Kongre adı altında birkaç kişi toplanarak birtakım kararlar aldılar. Ne toplananların, ne de aldıkları kararların bir değeri ve önemi vardır. Ancak, bu durumlar ülke çapında bir takım dedikodulara yol açıyor. Avrupa’ya da pek abartılarak yansıtılıyor. Bundan dolayı da, kötü etkiler yaratıyor. Ortada önem verilmeye değer hiçbir kuvvet ve hiçbir olay bulunmadığı halde, sırf bu abartma ve kötü etkilerden endişeye düşen İngilizler’in, yakında Samsun’a epeyce bir kuvvet çıkaracakları tahmin ediliyor. Hükûmetin her yere olduğu gibi size de gönderdiği, bilinen genelgeye aykırı hareketler devam ederse, çıkarılacak yabancı kuvvetlerin Sivas’ı ve oradan daha da ilerleyerek birçok yerleri işgal etmeleri ihtimalden uzak değildir. Bu da, memleketin çıkarlarına elbette aykırıdır. Erzurum’da toplanan şahısların yakında Sivas’ta birleşerek yine bir kongre toplamak istedikleri, olaylarla ilgili haberleşmelerden anlaşılıyor. Böyle beş on kişinin orada toplanmasından hiçbir şey çıkmayacağı hükûmetçe bilinmektedir. Ne var ki, bunları Avrupa’ya anlatmak mümkün değildir. İşte bunun içindir ki, onların orada toplanmasına meydan vermemek gerekiyor.
Bunu sağlayabilmek için, herşeyden önce, Sivas’ta hükûmetin tam olarak güvenini kazanmış ve memleketin iyiliğine olan tebligatı, olduğu gibi yerine getirmeye azimli bir vali bulundurmak gerekmektedir. Yüksek şahsınızı onun için oraya gönderiyoruz. Gerçi, Sivas’ta kongre toplamak isteyen birkaç kişiye engel olmak o kadar güç bir şey değilse de, yüksek dereceli sivil memurlarla, komutanların, subayların ve askerlerden bazılarının da bunlarla aynı düşüncede olmaları dolayısıyla, hükûmetin aldığı tedbirleri ellerinden geldiğince boşa çıkarmaya ve bilinen şahısları güçleri yettiği kadar korumaya çalışacakları gözönünde bulundurularak güvenilir bir iki yüz kişinin yanınızda bulunması başarı sağlama bakımından uygun görülmektedir. Bundan dolayı, daha önce yazdığım gibi oralardaki Kürtlerden güvenilir yüz elli kadar atlıyı yanınıza alarak, oradan niçin gidildiğini hiç kimseye sezdirmeden, Sivas’a hiç kimsenin beklemediği bir zamanda vararak, vali ve komutanlığı hemen ele alacak ve sayıları az olmakla birlikte oradaki jandarma ve askeri iyi kullanarak toplantıya meydan vermemiş olacağınız ve orada bulunanlar varsa hemen yakalayıp, göz altında İstanbul’a gönderebileceğiniz açıktır. Böylece, kazanılacak hükûmet nüfuz ve otoritesi, içeride macera peşinde koşanları yıldırarak bir daha bu gibi kötü hareketlerin meydana gelmesini önleyeceği gibi, dışarıda da pek iyi bir etki yapacak, yabancıların asker çıkararak oraları işgal etmek konusundaki tasarılarından vazgeçmeleri için hükûmetçe yapılacak müracaat ve teşebbüslere sağlam bir dayanak oluşturacaktır. Zaten, Sivas halkının bazı tanınmış kimselerinden araştırılarak elde edilen doğru bilgilere göre, halk bu politikacıların kışkırtmalarından, para toplamak için yaptıkları baskılardan pek nefret etmiş. Bu hareketlerin önlenmesi için, hükûmete her türlü yardıma hazırdır. Orada derhal jandarmaya yazılacak, istenildiği kadar asker bulunacağı, bunlara nüfuzlu kimseler tarafından özel olarak yardım edileceği haber verilmektedir. Bu şekilde, yeteri kadar ve hükûmete kuvvetle bağlı jandarma birliği kurulduktan sonra, birlikte götüreceğiniz süvarileri hoşnut ederek yerlerine göndeririz. İşte, alınacak tedbirler bundan ibarettir. Bunun kolaylıkla ve başarıyla uygulanması, sadece son derece gizli hareket etmeye bağlıdır. Sivas’a tayininizden, hattâ o taraflara gideceğinizden kendi aileniz içinde en çok güvendiğiniz bir tek kimseye bile bahsetmeyiniz. Sivas’a girinceye kadar, maksadınızı yanınızdakilere bile sezdirmeyiniz. Bu başarının temel şartıdır. Bu itibarla, şimdilik ailenizi herhalde orada bırakarak, etraftaki aşiretleri teftiş için beş on gün kalacağınızı ailenize ve çevrenizdeki yakınlarınıza anlatarak, hemen yola çıkıp bir gün öncesinden Sivas’a ansızın girmeye gayret etmelisiniz. Oraya vardığınızda, aşağıdaki telgrafı gereken kimselere gönderip, valilik ve komutanlığı ele alarak hemen işe başlamalısınız. Bir yandan da makine başında durumu Bakanlığa bildirmelisiniz. Böylece, oradaki şartlar belli olur olmaz, size yine makine başında tarafımdan gereğine uygun tebligat yapılacaktır. Bu şekilde işe başladıktan sonra, ne vakit uygun görürseniz ailenizi ve eşyanızı Sivas’a getirtebilirsiniz. Yalnız şimdi orada bulunan Reşit Paşa’nın valilik görevinden alındığı, yerine bir başkasının gönderileceği her nasılsa duyularak, kendisi tarafından Bakanlığa başvurulmuş olduğundan ve adları bilinen kimselerin yakında Sivas’ta toplanmak istedikleri alınan haberlerden anlaşıldığından, boşuna bir dakika geçirilmeksizin bir an önce hareketle, oraya vaktinden önce ulaşmaya, gayret etmeniz, işin gereği olarak pek önemli ve zaruridir. Bu durum karşısında, ne zaman hareket edeceğinizin ve ne kadar zamanda oraya varabileceğinizin bildirilmesi gerekiyor.

Sivas’ta ilgililere göstereceğiniz telgraf şudur:

Zâtıâlilerinin Sivas ve komutanlığına tayinleri Meclis-i Vükelâ (Bakanlar Kurulu) kararıyla Padişah Hazretleri’nin yüce buyruklarına sunulmuş ve gereği şerefle onaylanmış olduğundan, hemen hareketle, bu telgrafı Sivas’taki sivil ve askerî memurlardan gerekenlere gösterip, vali ve komutanlığı üzerinize alarak göreve başlamanız ve durumu hemen bildirmeniz tebliğ olunur. 3.9.1919
Dahiliye Nâzırı Âdil

Harbiye Nâzırı

Süleyman Şefik

Ali Galip Bey bu telgrafa karşılık olarak, Malatya’dan son defa şu telgrafı veriyor:

Çok Acele ve gizli / Kendisi tarafından çözülecektir

Dahiliye Nezareti’ne

Bu ayın 14. günü yeterince kuvvetle eşkiyanın peşine düşüp ve yakalanması için Malatya’dan hareket edecek şekilde gerekli tedbirler alınmıştır. Tanrı‘nın yardımı ile çarpışmadan başarılı sonuç alınacağına güven buyurulsun. Yalnız yazıların cevapları ve gerekleri geciktirilmemelidir.

9.9.1919
Elâzığ Valisi

Bu telgraftan, 9-10 Eylül gecesini hükûmet dairesinde heyecanlar içinde ve sabaha kadar uykusuz olarak geçiren Ali Galip’in 9 Eylül 1919 günü, henüz kahramanlığının üzerinde ve Tanrı‘nın yardımı ile çarpışmada başarıdan pek ümitli olduğu anlaşılıyor.

Efendiler, bu olaydan ve bu belgelerden haberdar edilen sivil âmirlerden Dahiliye Nâzırı Âdil Bey’e, Komutanlardan da Harbiye Nâzırı Süleyman Şefik Paşa’ya güvensizlik bildiren telgraflar çekilmesinin uygun olacağı düşünüldü. Halkın dikkati çekildi.

Sivas Valisi Reşit Paşa’nın telgrafına cevap veren Âdil Bey’in şu sözleri ne kadar garip ve şaşırtıcıdır. Âdil Bey sözünü ettiğim telgrafı şu cümlelerde bitiriyordu: “.... Elbette Halife Hazretleri’nin yüce buyruklarına uyma gereğini takdir edersiniz!”
Efendiler, bir tesadüf eseri olarak bu görüşme sırasında ben de telgrafhanede bulunuyordum. Bir aralık dayanamadım. Şu telgrafı yazıp çekilmek üzere memura verdim.

Dahiliye Nâzırı Adil Bey’e

Milletin, Padişah’ına maruzatta bulunmasına engel oluyorsunuz. Alçaklar, caniler! Düşmanlarla millete karşı haince tertiplere girişiyorsunuz. Milletin güç ve iradesini kabul etmekten âciz olduğunuza şüphe etmiyordum. Ancak, vatan ve millete karşı haince ve son bir çırpınışla alçakça harekette bulunacağınıza inanmak istemiyordum. Aklınızı başınıza toplayın. Galip Bey ve yardakçıları gibi aptalların verdikleri ahmakçasına ve asılsız sözlere kapılarak ve Mister Nowil gibi milletimiz ve vatanımız için zararlı olan yabancılara vicdanınızı satarak yaptığınız alçaklıkların, milletçe sorulacak hesabını göz önünde bulundurunuz. Güvendiğiniz şahısların ve kuvvetin sonunu öğrendiğiniz zaman, kendi sonunuzla karşılaştırmayı unutmayınız. (10/11 Eylül 1919)
Bütün komutanlar da gerektiği şekilde müracaatta bulundular.

12 Eylül’e kadar aldığımız raporlardan, kaçakların, 10-11 Eylül gecesini Raka’da geçirdikleri, 11-12 Eylül gecesini de Raka’nın yarım saat yakınındaki bir köyde, bir aşiret reisinin yanında geçireceklerinin anlaşıldığı bildiriliyordu. Bu bilgi, 20., 15. ve 13. Kolordu Komutanları‘na bildirildi.

11 Eylül ve 11-12 Eylül’de Malatya ile telgraf başında yapılan haberleşmeler, daha Malatya’da, kesin emir ve talimat almış olan şahısların zihinlerinin daha henüz bir karışıklık içinde bulunduğunu gösterecek nitelikte idi.

Elâzığ‘dan gelen Alay Komutanı İlyas Bey, “Mutasarrıf Bey’in gönderdiği özel bir adam tarafından Vali Ali Galip ve Mutasarrıf Halil Bey’lerin bazı şartlarla yerlerine dönmek istedikleri” bildirilmiş. “Memleketin selâmeti adına bunların bu şekildeki tekliflerini kabul etmenin uygun olup olmadığı konusundaki emrinizi beklemekte olduğumuz arz olunur” demekteydi (11 Eylül)

Bunun arkasından İlyas Bey, 11/12 Eylül gecesi yine telgraf başına gelen Süvari Alay Komutanı Cemâl, Mutasarrıf Vekili Tevfik, Topçu Alay Komutanı Münir, Jandarma Yüzbaşısı Faruk, Baytar Binbaşısı Mehmet ve Elâzığ‘dan gelen Alay Komutanı İlyas Beyler adına şunları yazdırdı:

Malatya’dan İlyas Bey, güvenilir bir kimse olan Jandarma Yüzbaşısı Faruk Bey’den biraz önce alınan bilgiler aşağıda verildiği gibidir;

Faruk Bey, Kâhta ve çevresinde takipte, Malatya’ya beş saat uzaklıktaki Raka köyünde Kürtlerin toplandıklarını, şimdi Mutasarrıf ile arkadaşlarının orada bulunduklarını, Siverek’e kadar uzanan bölgedeki aşiretlerin birbiri ardınca buraya gelmekte olduklarını; Dersim aşiretlerine varıncaya kadar Kürtlük adına çağırıldıklarını, Mutasarrıf’ın plânına uyularak önce Malatya’ya saldırıp tamamıyla yağmaladıktan sonra, bütün kuvvetleri ile Sivas’a doğru yürüyeceklerini, Malatya’da bulunan Türkleri öldüreceklerini ve süreceklerini, Dersimlilerin de aynı zamanda Harput’a yürüyeceklerini bildiriyor. Çünkü, Mutasarrıfın Malatya’dan gitmesi Kürtlük adına kendilerine karşı büyük bir aşağılama ve hakaret olarak sayılıyormuş. Vali böyle bir yağmaya ve katliama taraftar ve razı olmadığını, ancak, Mutasarrıfın düşüncesine de engel olamayacağını bildirmiştir. Malatya’ya çarpışarak girdikleri zaman Kürt bayrağı çekileceğini ve yanlarındaki İngiliz binbaşısı da Urfa’da bulunan İngiliz tümeninin harekete hazır olduğunu bildirmişse de, Hacı Bedir Ağa’nın bunu kabul etmediği ve aşiretlerin, Malatya’nın Kürdistan sayılıp Malatya’da Kürt bayrağı çekilmesinde direndikleri, dün akşam Malatya’ya dönmek isteyen valiyi bırakmadıkları abartılmadan arz olunur.

Şartları aşağıdadır:
1- Valinin yerine dönmesi,
2- Mutasarrıfın eskiden olduğu gibi yerinde kalması,

3- Elâzığ‘dan gelen askerin geri gönderilmesi,

4- Vali, yüz silâhlı Kürtle Malatya’ya girdiği zaman huzurun sağlanması ve Sivas’a doğru yürümesi,

5- Aşiretlerden alınan yedi tüfekle bir tabancanın geri verilmesi,
İlyas Bey’e şunu yazdım:

Malatya’da İlyas Beyefendi’ye
11.12.1919
1- Verdiğiniz bilgiler hey’etimizce dikkate alındı. Zatıâlinize şartlar ileri sürenler kimlerdir? Böyle bir ilişkiye girişmek asla doğru değildir. Hainlikleri ortaya çıkan vali, mutasarrıf ve yardıkçılarının yakalanmaları, kışkırtmaya çalıştıkları bazı gafil kimselerin de uyarılması söz konusudur. Bunun için bütün şiddeti ile karşı koymak gerekir. 13., 15. ve 3. Kolordu Komutanları şu dakikada telgraf başında, alınacak ortak tedbiri kararlaştırmaktadırlar. Elde edilebilen kuvvetler her taraftan harekete geçirilmiştir. Orada alınması gereken tedbirlerin zâtıâliniz tarafından sükûnet ve ciddiyetle alınmış bulunduğuna güvenimiz tamdır, O bölgede bulunan bütün telgrafhanelerin tutulması ve Mutasarrıf Vekili Tevfik Bey kardeşimizin de hükûmetin güç ve otoritesini en üstün bir şekilde göstermesi dikkate alınmalıdır.

2- Şu anda Anadolu’nun bütün merkezlerinden Zâtışâhâne’ye, yapılan hainlik bildirilmektedir. Orada da aynı şekilde hareket edilmelidir.

3- İngiliz binbaşısının sözleri blöftür. Kürtler birleşip toplanabilseler bile, asker kuvveti karşısında ne dereceye kadar başarı gösterebileceklerini takdir buyurursunuz.

4- Bedir Ağa’yı, Keven Aşiretinin reislerini ve bu haince hareketlere karşı olan diğer beyleri tarafınıza çekmeye çalışmanız uygun olur.
5- Adıyaman’dan hareket eden süvari bölüğü ile, Siverek ve Diyarbakır’dan hareket eden birer taburla bağlantınız var mı? Nerelere vardılar?

Telgrafhanede bulunan Kongre Hey’eti adına,
Mustafa Kemal

Gerçi, kongre toplantı halinde değildi ve telgrafhanede bulunmuyordu. Fakat maneviyatı kuvvetlendirmek için, Kongre Hey’eti ile ilgili göstermeyi uygun buldum ve imza olarak, yalnız “Kongre Hey’eti” diye aynı nitelikte ayrıca bir telgraf da yazdım.

Bu telgrafıma ek olarak, Urfa’da, Antep’te, Maraş‘ta bulunan ve sayıları pek az yabancı kuvvetlerini bildirerek “size bir yabancı tümeninden bahsedenlerin sözleri vatan ve millet hainlerinin yalanını aktararak maneviyatınızı kırmak alçaklığından...“dır dedim.

İlyas Bey, telgrafıma verdiği cevapta; “bir saldırı halinde, şiddetle karşı konulması kesin olarak kararlaştırılmıştır” dedikten sonra; “eldeki kuvvet, Malatya’yı uzun bir süre Kürt saldırısına karşı savunmaya yeterli değildir. Bunun için elden gelen hızla yardımcı kuvvetler gönderilmesine emir buyurulması bir kere daha izninizle istenir” dedi.
İlyas Bey’e, gereğinde bir şey bildirebilsin diye, telgrafhanede bir subay bırakarak, önemli olan işinin başına dönmesini rica ettim.

İlyas Bey tarafından 12 Eylül’de çekilen bir telgrafı, subaylarınız ve memurlarınız için çeşitli bakımlardan yararlı olacağı düşüncesiyle, olduğu gibi bilginize sunacağım:

Malatya, 12.9.1919 Sivas’ta 3. Kolordu Komutanlığı‘na

Halep’teki İngiliz ordusuna bağlı albay rütbesinde Mösyö P. Peel (Pîl) adında bir İngiliz subayı, bugün 12.9.1919 tarihinde öğle üzeri Malatya, Harput ve Diyarbakır bölgelerinde, bölgenin ileri gelenleri, sivil ve askerî memurlarla görüşmekte olduğunu, kaçak Mister Nowil’in görevi ile ilgili bir şey bilmediğini ve bu konuda İngiliz Hükûmeti’nin kesinlikle bilgisi olmadığını ve böyle bir propagandacı subayın buralarda gezmesini kabul edemeyeceğini ve aşiretler içerisinde derhal buraya getirilmesi için kendisine emir verileceğini söyledi. Eğer haince bir amaçla buralarda dolaştığı kanısına varırsa, tutuklu olarak Halep’e göndereceğini ekledi. Vali Galip Bey’i de kendisiyle görüşmek üzere, hayatının korunması hususunda, kendisine güvence vererek buraya davet etme isteğinde bulundu. Bu hususta, üst makamdan adı geçenin buraya gelebilmesi için emir almadan gelmesinin mümkün olamayacağını, bunun için ilgili makamlara başvuracağımı da söyledim. Bu izin emrinin hızla bildirilmesi için aracı olmamı rica etti. Kendisi, “yüksek siyasî güvenilir” adıyla anılırmış. İstanbul Hükûmeti onu tanırmış. Burada iki gün kaldıktan sonra Harput’a gidecekmiş. Giriş belgesi yoktur. Kendisine, saygıdeğer bir misafir olduğu ve özel bir saygı gösterileceği söylenmiştir. Valiyi buraya getirtmesine ve bu kişinin Harput’a doğru seyahat etmesine izin verelim mi? Bildirilmesi. Sivas’tan iki subayın şimdi geldiği bildirilir.

15. Alay Komutanı
İlyas

Bu telgrafta söz konusu edilen konularda nasıl hareket edileceğini gösteren görüşlerimiz, şu şekilde kısaca bildirildi:

Tel

Sivas, 12.9.1919

Çok acele
Malatya’da 15. Alay Komutanlığı‘na İlgi: 12.9.1919.

1- Kim olursa olsun, giriş belgesi olmayan bir yabancı subayın Osmanlı ülkesinde işi yoktur. Kendisine büyük bir nezaketle, fakat askerce, kesin bir tutumla durumu bildiriniz ve geldiği yere hemen dönmesini isteyiniz. Memleketten çıkıncaya kadar da ileri gelen kimseler ve memurlarla hiçbir siyasi temasa gelmemesi için yanına yetenekli, uyanık bir subay katınız.
2- Kaçak valinin vatan hainliği ile suçlandığını, ele geçince yakalanarak kanunun adaletli pençesine teslim edileceğini, bu konuda başka bir şey yapma imkânı olmadığını ayrıca anlatırsınız, efendim.

Mustafa Kemal

Efendiler, alınan tertip ve tedbirler ve özellikle gösterilen sertlik ve şiddet sayesinde, Ali Galip ve Halil Beylerin ayartmaya çalıştıkları aşiretler dağılmış, ümitsizliğe düşen Ali Galip, önce Urfa’ya oradan da Halep’e kaçmıştır. Mister Nowil de göz altında rahatça Elbistan üzerinden gitmiştir. Ötekiler de, birer yolunu bularak kaçmışlardır. Bu safhaları daha çok açıklamakta bir yarar görmüyorum. Bu konuda söylediklerime ek olarak yayınlanacak belgelerin okunmasından, bugün ve gelecek için ders olabilecek noktalar çıkarılacağını umarım.

DEVAMI YARIN [Hainlerle İşbirliği Yapan Ferit Paşa Kabinesi’ne Hücum ]

tgb.gen.tr

 

Tarih:
Diğer Haberler