Her Güne Nutuk 24: Yapılan İtiraz ve Eleştiriler

Son bildirimiz üzerine, kısmen hafif fakat kısmen de oldukça şiddetli itirazlara, direnmelere, hattâ karşı faaliyetlere ve tehditlere uğradık.

Her Güne Nutuk 24: Yapılan İtiraz ve Eleştiriler

Efendiler, bilginize sunduğumuz bu son bildirimiz üzerine, kısmen hafif fakat kısmen de oldukça şiddetli itirazlara, direnmelere, hattâ karşı faaliyetlere ve tehditlere uğradık. Karşı koymalar ve eleştiriler yalnız son bildirimiz hükümlerine de bağlı kalmadı. Bu bildiri dolayısıyla daha başka noktalara da sıçradı. Bu konuda yüksek topluluğunuza açık bir fikir vermiş olmak için yapılmış olan yazışmalardan bazılarını kısaca bilginize sunmama izninizi rica ederim.

Erzincan Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Merkez Hey’etinin 14 Eylül 1919 tarihli telgrafında: “Kararların uygulanmasından önce, İstanbul Hükûmeti’ne kırk sekiz saatlik bir süre verilmesinin uygun olacağı bütün üyelerce kararlaştırılmıştır”, şeklinde zararsız bir görüş ileri sürülüyordu.

Diyarbakır’dan 13. Kolordu Komutanı Cevdet Bey, 14 Eylül 1919 tarihli uzun şifresinde: “Hükûmet merkeziyle büsbütün ilgi kesilerek, yazışmalar Kongre Temsil Hey’eti ile yapılacak olursa, muhalifler, siyasî bir maksat peşinde olanlar, bu hareketi Hilâfete karşı isyan edilmiş göstererek, kamuoyunu yanıltacaklardır.” Bu durum devam ederse, memur ve asker maaşları ile yiyecek harcamaları için kaynak ve tedbir düşünüldü mü? “İstanbul Hükûmeti, İngiliz nüfuzu altındadır. Her türlü ısrar ve gayrete rağmen başka türlü hareket edebilecek bir hükûmet kurulmasına imkân yoktur. İngilizlerle savaşa girişmeye taraftar mısınız? Girişildiği takdirde başarı sağlanacağından ne dereceye kadar eminsiniz? Böyle bir ayak direme hareketi vatanın çıkarlarına uygun düşer mi?” şeklinde birtakım düşünce ve soruları içine alıyordu.

Erzurum Hey’et-i Merkeziyesi’nin 15 Eylül 1919 tarihli telgrafında:

“Yönetmeliğimizin altıncı maddesinin (yani Hey’et-i Temsiliye’nin başvurma yeri olarak kabul edilmesi ile ilgili madde) tüzüğümüzle uygunluğunun sağlanması için merkez hey’etlerinden olur alınması gerekir” denilmekte idi.
Malatya’dan Komutan İlyas Bey’in 15 Eylül 1919 tarihli telgrafında: “Elâzığ ili halkının, kongrenin maksat ve emelinden haberdar edilerek hiç olmazsa bir derece aydınlatılmalarına kadar bu hususun ertelenmesi uygun görülürse katıldığımı arz ederim” düşüncesi ileri sürülüyordu.

İçinde bulunduğumuz Sivas’ın Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Merkez Hey’eti de uzun bir raporunda: “Bildirilen maddelerin bütününden memlekette geçici bir yönetim ilân edileceği anlaşılmaktadır” şeklinde başladıktan sonra, “bunun, cemiyet tüzüğünün ne özel maddesine ne de öteki maddelerine dayandırılma imkânı görülemediği noktasında” dikkatimiz çekiliyor ve, “Padişah’a arz olunacak hususları ulaştırabilecek yolları büyük bir sükûnet ve samimiyetle ve tatlı bir şekilde aramayı” tavsiye ediyordu.

Hey’et-i Temsiliye üyelerimizden olduğu halde, birçok davet ve ricalarımıza rağmen bize katılmayan, Sivas Kongresi’nde bulunmamak için mazeretler uyduran Servet Bey’in
“Esselâmü aleyküm” dindarca hitabı ile başlayan, 15 Eylül 1919 tarihinde Trabzon’dan çektiği açık telgrafında: “Sivas Kongresi Bildirisi’ni ve arkasından da duyurunuzu aldık. Cevap olarak bildirdiğimiz düşünceler Kâzım Paşa Hazretleri’nce görülmek istenmiş ve görülmüştür”... “Önce Sivas Kongresi’nin, genel kongre şekline girmiş ve bir Hey’et-i Temsiliye meydana getirmiş olduğu anlaşılıyor ki, bu husus kararlarımıza aykırıdır”... “Sivas Kongresi, Hey’et-i Temsiliye’miz arasına üye seçmeye yetkili olamayacaktır. “İstanbul Hükûmeti ile haberleşmenin kesilmesi bir oldu bitti haline geldi”... “Hey’et-i Temsiliye’nin bir başvurma yeri olması hususu kamuoyu üzerinde pek kötü etkiler yapacaktır. Bundan kesinlikle vazgeçilmelidir”... “Sivas Kongresi, Erzurum Kongresi’nin tüzüğünü değiştirmeye yetkili değildir. Bu kongre, Doğu İlleri Hey’et-i Temsiliye’sine uymaya mecbur olacaktı. Erzurum kararları üzerinde zihinlerin genel bir sarsıntı devresi geçirdiği bugünlerde, onun dışındaki hükümlere şüpheli gözlerle bakılacağından şüpheniz olmasın”... “Erzurum Kongresi kararlarına uymayan işlere katılamayacağız” protestosu ile son buluyordu.

15. Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa’nın 15 Eylül 1919 tarihli yazısında: “Sivas Kongresi’nin sorusuna cevap olarak Trabzon hey’etinden Servet, İzzet ve Zeki Bey’lerin vermek istedikleri karşılığı okudum. Pek yakından tanıdığım bu şahıslara karşı duyduğum güven ve saygı sonsuzdur. Kendilerinin görüşlerine yön veren temel düşünceyi anlıyor ve benimsiyorum” dedikten sonra ayrıntılar üzerindeki görüşlerini bildiriyor ve özellikle, “Erzurum Kongresi, Doğu Anadolu illeri adınadır. Sivas Kongresi ise bütün milleti temsil eden bir kongredir. Bu kongre’nin de ayrıca bir temsil hey’eti bulunması tabiîdir. Ancak, Sivas Genel Kongresi Hey’et-i Temsiliyesi Doğu Anadolu İlleri Hey’et-i Temsiliyesi’ni ortadan kaldırmış olmuyor. Bu Hey’et-i Temsiliye tabiatiyle her an vardır. Yalnız, bu Hey’et-i Temsiliye’den olup da bugün Sivas Kongresi Hey’et-i Temsiliye’sine girmiş bulunanlar varsa, bunların Doğu Anadolu İlleri Hey’et-i Temsiliyesi’nden istifa etmelerini istemek doğru olabilir. Sivas Kongresi, bütün milletin çıkarlarını, Doğu Anadolu İlleri hey’et-i Temsiliye’si ise yalnızca Doğu Anadolu İllerinin hak ve çıkarlarını korur”... “Hey’et-i Temsiliye’nin başvurma yeri oluşu ve yetki durumu, konunun en önemli noktasını oluşturmaktadır. Bu konuda şimdiden acele edilmemesi hususunda sizinle tam bir görüş birliği içindeyim. Hey’et-i Temsiliye’ce yapılan tekliflerin birden beşe kadar olan maddelerine gelince, bunların değil sorulmasını, bir bildiri halinde veya bir istek şeklinde bile yayınlanmasını yersiz bulurum” görüşünde bulunuyordu.

Trabzon’da Servet Bey’e cevap olarak yazdığımız telgrafla, Kâzım Karabekir Paşa’ya verdiğimiz karşılıktan da söz edeyim. Servet Bey’e yazılan telgraf şuydu:

Trabzon’da Servet Beyefendi’ye,

Trabzon Merkez Hey’etinden beklenen görüşe daha cevap gelmedi. Bu husus, ayrıca Kâzım Paşa Hazretleri’nden de sorulmuştu. Görüşlerin birleştirilmesine neden lüzum görüldüğü tabiatıyla anlaşılamamıştır. Sıra ile belirtilen görüşlerimizin cevabını aşağıda yine aynı sıra ile bildiriyorum:

Önce, Sivas Kongresi’nin genel bir kongre olacağı herkes tarafından biliniyordu. Bunun sizce başka türlü kabul edilmekte olduğunu ilk defa şimdi yine sizden işitiyorum. Hey’et-i Temsiliye konusuna gelince, bu hey’et, aslında Erzurum Kongresi’nin seçtiği ve kabul ettiği bir hey’ettir. Şu sırada bendenizle birlikte Rauf bey, Bekir Sami Bey, Raif Efendi ve Şeyh Hacı Fevzi Efendi Sivas’ta hazır bulunmaktadır. Daha dört üyemiz eksik olmakla birlikte, çoğunluk görevini yapmaktadırlar. Bu noktanın da sizce açık olarak bilineceğine
şüphemiz yoktur. Çünkü, durumun önemi dolayısıyla, daha Erzurum’da iken sizi de davet etmiş ve diğer arkadaşların birlikte götürüleceği bildirilmişti. Tüzüğümüzün sekizinci maddesi uyarınca, Sivas Genel Kongresi’nin bazı üyelerle Hey’et-i Temsiliye’mizi güçlendirebileceği birlikte görüşülmüş, bunda bir sakınca bulunmamış, aksine millî birliği temsil bakımından gerekli de sayılmıştı. Sivas Genel Kongresi’nde bundan başka bir şey yapılmamıştır. İstanbul Hükûmeti ile haberleşmenin kesilmesi, temel kararlarımızın dördüncü maddesinin dışında değil, içinde ve hattâ o maddenin içine giremeyecek akıl almaz haince sebeplere dayanır bir niteliktedir. Esasen bu oldu bittiyi yapan biz değil İstanbul Hükûmeti’dir. Şifreli telgrafımızın gereğinin yerine getirilmesi bir zarurettir. Bundan vazgeçmeye hiçbir şekilde imkân
kalmamıştır. Biz işe başlarken, olumlu oyunuzu almak üzere size başvurmayı da bir görev saydık. Uygun bulup bulmamak sizce takdir edilecek bir husustur. Yalnız, şunu da belirteyim ki, bugün Anadolu ve Rumeli’nin birlikte harekete mecbur olduğu bir yönlenişte, azınlığın değil çoğunluğun tuttuğu yolu benimsemeye ve azınlıkları bu yola çevirmeye kesin bir mecburiyet vardır. Başvurma yeri ve yetki konusunda daha akla yatkın bir görüşünüz varsa, lûtfen bildiriniz. Tutulması kaçınılmaz olan bugünkü yol dikkatle incelenirse, görülür ki, tüzüğümüze ve Erzurum Kongresi’nin temel kararlarına tıpa tıp uygundur. Bunun dışına çıkılmış bir nokta göremiyorum. Bu duruma göre, zâtıâlilerinizin, kendinizi katmak istemediğiniz tüzük ve bilinen kararlar dışında kalan işlerin açıklanmasını rica ederim. Bugün kaçınılması mümkün olmayan bir hareket varsa, o da İstanbul Hükûmeti’nin millet ve memleketin kaderini alçakça İngilizler’in isteğine bırakması ve kendi çıkarlarına kurban etmesidir. Buna karşı, buraca alınan karardan başka bir karar alınmasına imkân varsa, lûtfen bildiriniz.

Mustafa Kemal

Kâzım Karabekir Paşa’nın Tavsiyeleri
Kâzım Karabekir Paşa’dan 17 Eylül 1919 tarihinde de, kişiye özel bir şifre aldım. Pek içtenlikle ve kardeşçe bir dille yazılmış olan bu şifre bir iki uyarıyı içine alıyordu. Kâzım Karabekir Paşa: “Paşam, diyor, Sivas’tan gelen tebligat ve genelgeler, bazen Hey’et-i Temsiliye adına bazan doğrudan sizin adınızadır. 10 Eylül 1919 tarihinde, İstanbul’daki hükûmete hitaben, kendi adınıza duyuru ve uyarılarınız olmuştur. şuna inanınız ve güveniniz ki, bu şekilde sizin imzanızla yapılan tebligat, sizi çok büyük bir saygı ile sevenlerce bile, büyük bir samimiyetle ve iyi niyetle eleştiriliyor... Bunun ne kadar etkili olacağını ve tepkiye yol açacağını takdir buyurursunuz”... “Bu bakımdan Hey’et-i Temsiliye ve Kongre kararlarının, daima imzasız ve sadece Hey’et-i Temsiliye diye yayınlanmasını rica ederim.” Telgraf şu cümlelerle son buluyordu: “Yüksek şahsiyetinizin herhalde ortada tek başına görülmemesi memleketin yararı bakımından gereklidir. Oy birliği ile (bu noktada oyları alınan şahısların veya hey’etin kimler olduğunu daha bugüne kadar öğrenebilmiş değilim) arz olunan bu ricalarımın iyi karşılanacağından eminim, ellerinizden öperim.”

Kâzım Karabekir Paşa’yı gerçekten kararsızlık ve eleştiriye sürüklediğini gördüğümüz noktaları, mümkün olan açıklıkla bir mantık süzgecinden geçirerek aydınlatma gereği
duygu ve görüşlerimi, kaptırmaktan çekinerek belirtmek için, o tarihte verdiğimcevabı olduğu gibi bildirmeyi tercih ederim:

19.9.1919

15. Kolordu Komutanı Kâzım Paşa Hazretleri’ne

C:
Saygıdeğer Kardeşim,
Derin bir samimiyete dayandığına ortadadır. O günlerdeki düşüncelerimden kendimi bugünün kaynaklanan etkilerine asla şüphe etmediğim görüşlerinizi açık ve kardeşçe bir dille bildirmiş olmanız, kardeşlik bağlarımızın sağlamlaşmasına ve yürekten bir sevinç duygusunun doğmasına vesile olmuştur. Zihninizde beliren sakıncaları çok iyi anlıyorum. 10 Eylül tarihinde hükûmete kendi adımla gönderilmiş bir tebliğim yoktur. Yalnız, telgrafhanede bulunduğum bir sırada, tesadüfen Dahiliye Nâzırı Adil Bey’le makine başında karşı karşıya geliverdik. Onun Sivas Valisi Reşit Paşa’ya verdiği anlamsız cevaplara karşı, bendeniz sırf şahsî olmak üzere, onun şahsına karşı bildiğiniz biraz sertçe uyarılarda bulundum. Bu hemen hemen bir karşılıklı konuşma şeklinde geçmiştir. Bundan başka gerek hükûmete, gerek Padişah’a ve gerek yabancılara karşı yapılan müracaatlarda hep “Kongre Hey’eti” veya “Hey’et-i Temsiliye” ifadesi imza yerine geçmiştir. Yalnız, Amerikan Senatosu’na yazılan, sizin de bildiğiniz bir mektuba kongre kararıyla beş kişi imza koymuştur ki, bunlar arasında bendenizin de imzası vardır. İçeride yapılan açık yazışmalara gelince, bunda da “Hey’et-i Temsiliye” ibaresini imza yerine kullanmakta idik. Ancak, bunun bazı çevrelerde kötü etki yaratığı ve güvensizliğe yol açtığı görüldü. Gerçekten de böyle genel bir ibarenin, içine aldığı şahıslar ve kuvvet gizli kalıyordu. Ortada sorumlu kimdir? Bazı yerlerden özellikle Kastamonu, Ankara,

Malatya, Niğde, Canik gibi yerlerden doğrudan doğruya şahsen makine başlandım.
Temsiliye şahıslarla birlikte olup olmadığım konusunda bir kararsızlık belirtisi sezildi. Hattâ, Trabzon’dan Servet  başına Neredeyse, çağrılmaya Hey’et-i gizlenen adı altında Bey de Hey’et-i Temsiliye imzasını taşıyan tebligatı kötüye yorarak ve sözü edilen hey’etin nitelik ve niceliği konusunda birçok yanlış düşüncelere kapıldıktan sonra, bendenizi şahsen makine başına çağırdı. Görüşüldükten sonra, bütün bu tartışmaların, imzanın “Hey’et-i Temsiliye” olarak ve belirsiz bir şahsiyet ifade eder şekilde konulmuş olmasından ileri geldiğini söyledi. İşte bunlardan dolayıdır ki, bu imza meselesi bildirmenizden Temsiliye’de olmuştu. Hey’et-i Temsiliye’nin, gizli bir komitenin yürütme kurulu olmayıp, hükûmetin resmî iznini almış, kanunî resmî bir derneğin temsilcilerinden oluşmuş bulunması dolayısıyla, ilgili kanun uyarınca kararların ve tebliğlerin sorumlu bir şahıs tarafından imzalanması usulü zarurî görülmüştü. Hey’et-i sizin önce kardeşçe Hey’et-i konusu görüşme  Temsiliye’nin tebliğlerine ve yayınlarına genel ve belirsiz bir ad vererek düşeceği kanun dışı durumdan doğacak sakıncalar, millî akıma karşı gelenlerin yapmakta oldukları propagandalara imza yüzünden doğacak sakıncalardan daha tehlikeli görüldü ve sonuçta oy birliği ile imza koyma usulü karar altına alındı. Bu karara rağmen, bu defa yaptığınız kardeşçe uyarı üzerine, konunun bir kere daha görüşülmesini Hey’et-i Temsiliye’ye teklif ettim. Daha önce ileri sürülmüş olan düşünce ve görüşler dolayısıyla, aynı şekilde, yazılan şeylerin Hey’et-i Temsiliye’nin kararına dayandığı belirtilerek yazılmasına oy birliği ile karar verdiler. Şahsımla ilgili olduğu için bu görüşmede tarafsız kalmayı uygun buldum. Prensip olarak, bir kişinin imza etmesi kabul edildikten esasen zararlı bulma sonra, benim yerime başka birinin imza atması söz konusu oldu. Bu noktada hey’etin ileri sürdüğü sakıncalar şunlardır: Bütün dünya benim bu işin içinde bulunduğumu bilir. Bugün bir başkasının imzasıyla tebligata başlanınca ve benim adım ortadan kalkınca ya aramızda bir geçimsizlik ve ayrılık olduğu sanılacak yahut da benim ortaya çıkmaktan çekinir yasal olmayan bir durumda olduğuma, dolayısıyla da yapılanların yasal olmadığı zannına düşülecektir. Bunu bir yana bırakalım, herkesçe inanılacak ve güvenilecek bir arkadaşımız kendi imzası ile ortaya çıktığı takdirde, bugün benim için söz konusu olan sakıncalar yarın o arkadaşımız için de söz konusu olacaktır. O halde, onun da çekilip yerine bir başkasının imza atmaya başlaması gibi sonuç olarak bizim için güçsüzlük belirtisi olacak bir sıra takip etme gereği doğacaktır. Bilmem bu yolu ne dereceye kadar doğru bulursunuz? Gerçekten de bendenizin şahsı, özellikle işin başlangıcında bir saldırı hedefi olarak görülmüştü. Ancak, hem içeriden hem de dışarıdan beklenen saldırılar yapılmış, Tanrıya şükür hepsi de maksadımıza uygun olarak sonuçlanmıştır. İstanbul Hükûmeti ve kötülüğümüzü isteyenler, her faaliyetlerinde yenilmişlerdir. Yabancılara gelince; Amerikalılar, Fransızlar ve İngilizlerle pek ciddî temaslar yapılmış; bunların Sivas’a kadar gelen yetkili memurları lehimizde olmuşlar, bizimle iyi ilişkilere girişmişlerdir. Bizim de içinde bulunduğumuz Kuva-yı Millîye’nin, bir iki kişinin kışkırtmasından doğmuş bir hareket olmayıp tam anlamıyla millî nitelikte genel bir hareket olduğunu bize de bilgi vererek bağlı bulundukları makamlara rapor halinde bildirmişlerdir. Bir de, memleketimizde, bilinen ahlâksızlık gereği bazı kirli vicdanlı insanların, bu gibi hareketlerde az çok önayak olanlar hakkında çıkardıkları dedikodunun önüne geçmek mümkün değildir. Bu duygusal davranış her millette de aynıdır. Bu türlü sakıncalara karşı burada düşünülen tek çare, bizim sarsılmaz bir dayanışma ve içtenlikle yüce gayemize doğru yürümekte bir an olsun kararsızlık göstermemekliğimizdir. Bendenizin, kamu yararı ile ilgili iş ve hareketlerimizde şahsî görüşlerimle değil, bütün saygıdeğer arkadaşlarımın vicdan ve gönül birliği ile hareketi tercih ettiğim, siz kardeşimce de bilinmektedir. Bununla birlikte bu hususta siz kardeşimin hatırına gelebilecek daha başka düşünceleri de bildirmenizi bekler, üstün saygı ve samimiyetle gözlerinizden öperim, kardeşim.

Mustafa Kemal

Efendiler, İstanbul Hükûmeti ile haberleşmeyi kestiğimiz 12 Eylül 1919 tarihinden sonra, Ferit Paşa Kabinesi’nin düştüğü tarihe kadar geçen süre içindeki değişik tarihlerde, tekrar Padişah’a, yabancı devlet temsilcilerine, İstanbul Belediyesi’ne ve bütün basına çeşitli uyarı metinleri ve bildiriler yazıldı.

DEVAMI YARIN [Padişahın Bildirisi ] 

tgb.gen.tr

 

Tarih:
Diğer Haberler