Her Güne Nutuk 26: Halit Bey’in Trabzon ve Çevresinde Görevlendirilmesi

Trabzon’da bir iki kişinin, pek vatansever ve saygıdeğer Trabzon halkının hiçbir ilgisi bulunmadığı halde onlar adına, oradaki millî varlığı...

Her Güne Nutuk 26: Halit Bey’in Trabzon ve Çevresinde Görevlendirilmesi

Efendiler, Trabzon’da bir iki kişinin, pek vatansever ve saygıdeğer Trabzon halkının hiçbir ilgisi bulunmadığı halde, onlar adına, oradaki millî varlığı kendi şahıslarında temsile kalkıştıkları ve bu yüzden millî faaliyet ve kararların gerektiği şekilde uygulanıp yerine getirelemediği kanaatına vardım. Trabzon’da vali bulunan Galip Bey adında bir zatın da olumsuz akım yaratmakta rol oynadığını anladım. Bunun üzerine, Trabzon yakınında Torul’da bulunan ve daha tümenine komutaya başlamamış olan Hâlit Bey’in Trabzon çevresinde millî teşkilât kurmak üzere görevlendirilmesi uygun bulundu ve bu düşünce Kolordu Komutanı‘na bildirildi. 20 Eylül 1919 tarihinde alınan cevapta: “İngilizlere karşı gizlenmekte olan Hâlit Bey’in, yaradılışı dolayısıyla ortaya çıkarabileceği durumların, bu nazik zamanda belki düzeltilmesi mümkün olamaz” yolunda bazı düşüncelerden sonra “Hâlit Bey haberim olmadan maruzatta bulunsa bile yerine getirilmemesi” bildiriliyordu.
Kâzım Karabekir Paşa’nın bu telgrafına verdiğimiz karşılıkta: İngiliz engelinin bizlerce sözkonusu olamayacağını, şiddetli ve kesin hareketin sakıncalı görüldüğüne göre, Trabzon’da durumun düzeltilmesi neye ve ne gibi bir tedbire bağlı ise, onun doğrudan doğruya kendisi tarafından alınmasını, 22 Eylül 1919 tarihli bir şifreli telgrafla rica ettik.

Bizim, 15. Kolordu Komutanı ile bu haberleşmeleri yaptığımız tarihlerde, Torul’dan Yarbay Hâlit Bey de doğrudan doğruya bizimle haberleşmeye başladı. Kendisini cevapsız bırakmamak ve durumu aydınlatmak üzere karşılık verdik.

15. Kolordu Komutanı‘nın bir bakıma bizim 22 Eylül 1919 tarihli telgrafımıza cevap oluşturan, 27 Eylül 1919 tarihli bir şifreli telgrafını aldık. Bunda, halkı, önce aydınlatma ve doğru yola çekme görevini yaptıktan; karşı gelenler görülürse, onları da layık oldukları davranışa uğratmaktan ibaret olan ve pek büyük
tecrübelerle elde edilen prensibini aynen Trabzon çevresinde uyguladığını belirttikten, 9. Tümen Komutanı Rüştü Bey’i kurmay hey’eti ile birlikte, 3. Tümen Komutanlığı vekilliği ile Trabzon’a gönderdiğini, Hâlit Bey’i Trabzon için uygun bulmadığını bildirdikten sonra, “İngilizlerle ilgili görüşe gelince, bana kalırsa, elden geldiği sürece açıktan ve belirli bir düşmanlıktan kaçınmayı tercih ederim” kanaatı ileri sürülüyordu. Buna verdiğim 29 Eylül 1919 tarihli özel cevabımda şunları yazdım: “Trabzon ilinde halkın ne düşündüğü konusunda buraca da aydınlanılmıştır. Trabzon merkezi dışında, bütün ilçe ve sancakları ile haberleşilmektedir. Merkezdeki gergin durum da valinin tutuklanıp uzaklaştırılmasından sonra ortadan kalkmıştır (Emrim üzerine valiyi tutuklayarak gözaltında Erzurum’a gönderen Hâlit Bey’dir)”. Rüştü Bey’in 3. Tümen Komutanlığı Vekilliği ile Trabzon’da gönderilişinde hatırıma gelen noktaları bildireceğim.

Önce, valiyi tutuklayan Hâlit Bey’dir. Birkaç gün sonra Rüştü Bey’in bu şekilde gönderilmesi, Hâlit Bey’in hareketini oradaki kötü niyetlilere karşı eleştirmek gibi olabilir.

İkincisi, Hâlit Bey, nazik durumlarda tümeninin başına geçmeyi beklerken, bugün geçirmekte olduğumuz ciddî ve tarihî anlarda, başka bir şahsın yerine geldiğini görmekten üzüntü duyabilir. Bu tutumdan vazgeçilmesini rica ederim. Bununla birlikte kolordunuzun askerî işlerine karışmak istemem.

Kâzım Karabekir Paşa’nın verdiği 2 Ekim 1919 tarihli uzun cevapta, bu işlemin Hâlit Bey’in başvurusu üzerine yapıldığını ve kendisinin, durumu iyice anlatmak için Erzurum’a davet edildiğini bildirdi. Halbuki, 1 Ekim 1919 tarihinde 3’ncü Tümen emir subayı Üsteğmen Tarık imzasıyla, Başyaverim Cevât Abbas Bey’e gelen özel bir şifrenin son cümleleri şöyleydi:

“Son günlerde Komutan Bey, 3. Tümen’in bugünkü komuta durumunun değiştirilmesini kolordudan istedi. Eğer kolordu bu teklifi kabul etmez ve yerine getirmezse, emir almadan komutayı ele alacağını ve daha önce alınan karar uyarınca kolordudan ayrılarak doğrudan doğruya kongrenin emrinde olacağını bildiririm. Paşa Hazretleri’ni gerektiği şekilde aydınlatınız efendim”

Bu tarihten on beş gün sonraydı. Kâzım Karabekir Paşa’dan 17 Ekim 1919 tarihli şu telgrafı aldım:

“Kendi bölgemde millî isteğin gerçekleştirilmesi ve yerine getirilebilmesi için son noktaya kadar askerlikten ve komuta zincirinin gereklerine uymaktan ayrılmamayı, geleceğin disiplini bakımından da son derece gerekli görüyorum. Cesaretlilikle ileri görüşlülüğün bağdaştırılamadığı yerlerde ve işlerde, sonuç pek parlak da olsa, bunun tez elden tersine döndüğü ve yararsız kaldığı örnekleriyle görülmüştür. Özellikle, İngiliz, Fransız temsilcilerinin bulunduğu Trabzon çevresinde, komuta zincirine değer verilmesine, pek uyanık ve ileri görüşlü davranılmasına büyük bir ihtiyaç duyulmaktadır.
Maalesef, verdiğim açık talimata rağmen, Hâlit Bey’in kendi kendine ve askerî kıyafetiyle valiyi tutuklayarak gösterdiği tuhaflık dillere destan olmuştur. (Halit Bey’i bu işe yöneltenin kim olduğunu bildirmiştim). Seçimler konusunda da bu şekilde faaliyet gösterirse kendisi için İngilizlerce bir çıkış daha yapılması ve güç bir duruma düşülmesi kaçınılmaz olur (Seçimler konusunun çabuklaştırılması ve millî isteğe uygun bir sonuca bağlanabilmesi için Hâlit Bey’e ve gereken daha birçok kişiye yardım ve gayrette bulunmaları özellikle rica edilmişti.

Bir de, İngilizler tarafından yapılacak çıkışın kaçınılmaz ne gibi bir durum yaratabileceğini, kendi durumumu göz önüne getirerek bir türlü anlayamamış olduğumu itiraf edeyim. Bunun için adı geçen kimse ile haberleşme yapılmayarak, yüksek arzularınızın yerine getirilmesinde bendenizin aracılığını istirham ederim. Adı geçenin, kişiliği her türlü iddianın ötesinde ise herhangi bir bölgeden milletvekili seçilmesi hakkındaki yüksek düşüncelerinizin bildirilmesi arz olunur.”
Bu telgrafa, 19 Ekim 1919 tarihinde sadece şu cevabı verdim:

“Hâlit Bey’in milletvekili olmak veya olmamak konusundaki eğilimlerini bilemediğimden bu hususta görüş bildiremeyeceğim efendim.”

Efendiler, Ferit Paşa Kabinesi’nin düşmesine kadar geçen günler içinde karşılaştığımız sorunlar çeşitlidir. Engeller ve güçlükler az değildi. Bunların hepsini saymak ve açıklamaya kalkışmak yüksek topluluğunuzu çok yorabilir. Bu sebeple, bu safhayı tamamlayacağını sandığım bazı noktalara yalnız dokunmakla yetineceğim.

Ali Galip’in tavsiyesi üzerine, İstanbul Hükûmeti’nce Dersim Mutasarrıflığı‘na tayin edildiği anlaşılan ve Sivas’a gelen Osman Nuri Bey, 8 Eylül’de Sivas’ta alıkonuldu.

Millî akıma karşı haince hareketlerde bulunduğu ortaya çıkan Ankara Valisi Muhittin Paşa, belli bir maksatla geziye çıkmıştı. 13 Eylül’de Çorum’da bulunuyordu. Muhittin Paşa’nın yakalanıp, korumalı olarak Sivas’a gönderilmesi için Ankara’da Kolordu Komutanı‘na ve Samsun’da 5’nci Kafkas Tümeni Komutanı‘na emir verildi. Muhittin Paşa, tutuklu olarak Sivas’a getirilmiştir. Kendisiyle bizzat görüştüm. Gereken öğüt ve uyarılardan sonra, yaşına hürmeten Samsun üzerinden İstanbul’a gönderdim. Çorum Mutasarrıfı Samih Fethi Bey de üç dört gün sonra özel olarak Sivas’a davet olundu.

Millî Mücadele’ye karşı geldikleri anlaşılan Niğde Mutasarrıfı, Muhasebecisi ve Komiserinin, korumalı olarak Sivas’a gönderilmeleri için 16 Eylül’de Niğde’de Tümen Komutanlığı‘na emir verildi.

Kastamonu Valisinin İstanbul Hükûmeti’nce Değiştirilmesi ve Bundan Çıkan Olay

Efendiler, Kastamonu’da vali bulunan İbrahim Bey, ben ordu müfettişi iken, kurmay başkanım olan Albay Kâzım Bey’in şahsen tanıdığı bir kimseydi. Bu sebeple kendisine her türlü sırlar bildirilmişti. Aramızda şifreli haberleşmeler yapılıyordu. Kendisi İstanbul Hükûmeti tarafından İstanbul’a davet edildi. Bu daveti, yerine getirmemesi gerekirken, anlaşılmaz gerekçe ve düşüncelerle - İstanbul’da tutuklanmak için - Kastamonu’dan ayrılmıştı. İstanbul, İbrahim Bey’in yerine bir başkasını Kastamonu’ya vali olarak atamıştı. Bu kişi, Eylül’de İnebolu’ya varmış bulunuyordu. Kendisinin tutuklanmasını oradaki ilgililere emrettik. Bu konuda ilgi çekici küçük geçti. İzninizle biraz etraflıca anlatayım: Kastamonu bölgesinde ve Kastamonu il merkezinde gevşeklik ve zayıflık belirtileri görülmeye başlayınca, Kastamonu’ya güvenilir ve güç sahibi bir subayın gönderilmesini Ankara’da bulunan Ali Fuat Paşa’dan rica etmiştim. Fuat Paşa, Kastamonu Bölge Komutanı sıfatıyla oraya Albay Osman Bey’i göndermişti. Osman Bey, tam 16 Eylül günü Kastamonu’ya varmıştı. Biz de kendisinden yeni gelen vali için verdiğimiz emrin uygulanmasını bekliyorduk. Bildirdiğim emri verdikten sonra, uygulama ve yürütme hakkında telgraf başında bilgi bekliyorduk. Gece olmuştu. Kastamonu’dan benimle konuşarak istediğim bilgiyi verecek bir kimseyi bulamıyordum. Nihayet, 16/17 Eylül gecesi, Kastamonu ve dolayları Komutanı Albay Osman Bey, Kastamonu telgrafhanesine geldi ve aynen şu telgrafı verdi:

“Bugün Kastamonu’ya geldim. İstanbul Hükûmeti’nin adamları, vali vekili ve Jandarma Komutanı‘nın oyunu ile evimde tutuklandım. Vatanseverlik örneği subaylarımızın yardımlarıyla şimdi kurtuldum. Ben de vali vekilini ve Jandarma Alay Komutanı‘nı birlikte tutuklattım. Telgrafhaneyi işgal ettim. Buradaki durum önemlidir. Kongreden istirham ediyorum, buraya, aldığı bütün kararları ile ilgili bilgi vererek sayın Kastamonu halkını aydınlatsın.
Yeni valinin İnebolu’ya indiği haber alındı. Hakkında nasıl bir işlem yapılacaktır? Burada, vali vekili ve başkalarının tayini konusunda millî kongrenin bana yetki vermesini ve bu istirhamımla ilgili cevabı şu anda makine başında beklemekte olduğumu arz ederim.”

Osman Bey ile makine başındaki görüşmemiz şu şekilde devam etti. Kendisinden sordum:

“Şimdi orada duruma hâkim misiniz? Ne kadar kuvvetiniz vardır? Orada, il ileri gelenlerinden güvenilir kim vardır? Yeni tayin edilip İnebolu’ya geldiği haber alınan valinin adı nedir?”

Osman Bey’in cevabı şuydu: “Hâlen ile hâkim durumdayım. Her halde, kongrenin bana yardımcı olması ve beni aydınlatması gerekir. Atanan valinin Konya valiliğinden emekli, çok eski bir zat olduğu söyleniyor. Adı Ali Rıza’dır. Kuvvetim, iki yüz elli kişilik bir tabur ve dört tüfekli, bir ağır makineli bölüğünden ibarettir. Daha halk ile görüşülememiştir. İl ileri gelenlerinden Defterdar Ferit Bey vardır.”
Osman Bey’e Şu emri verdim: “Şimdi siz vali vekilliğini kendi üzerinize alınız. Bütün askerî ve sivil kuvvetleri elinizde tutmaya tam olarak yetkilisiniz: Gelmekte olan valiyi hemen tutuklatacak çabuklukta tedbirler alınız. Yaptıklarımıza, açıktan açığa karşı koyanlara karşı kararsızlığa düşmeden silâh kullandırınız. İl defterdarı, benim Diyarbakır’dan tanıdığım Ferit Bey ise, size yardım etmesi gerekir. Bolu Mutasarrıfına, aldığınız durumu ve yetkiyi hemen şimdi bildirerek onun da İstanbul’a karşı aynı şekilde hareket etmesini tarafımızdan söyleyiniz. Sinop Mutasarrıfı Mazhar Tevfik Bey’e de benim tarafımdan aynı talimatı veriniz. Yanınızda hangi şifre anahtarı vardır?”

Osman Bey’in cevabı: “Vali vekilliğini Defterdar Ferit Bey’e vereceğim, kendi üzerime alamayacağım. Bildiğiniz Ferit Bey’dir. Sinop mutasarrıfı bildiğinizdir; kendisi görevden alınmıştır. Vekilliği Jandarma Tabur Komutanı Remzi Bey’dedir. Mazhar Tevfik Bey’in Sinop’ta olduğu bildiriliyor. Şifre anahtarı tutuklu alay komutanındadır; istendi, alacağım cevaba göre bildiririm, efendim.”
“Yanınızda başka şifre anahtarı var mıdır? Ferit Bey, şimdi nerededir? Durum hakkında bilgisi var mıdır?” diye sordum.

“Durumdan bilgisi yoktur, şimdi çağrıldı, gelecektir. Ben hiç şifre anahtarı almadım; çünkü tutuklanacağımı bilmiyordum, makam şifresi ile yazarım ümidinde idim” cevabını verdi.

“Oradaki jandarma tabur komutanı kimdir; ne kadar jandarma kuvveti vardır; emriniz altına girdi mi?” sorusunu yazdırdım. Buna da verdiği cevapta: “Jandarma Komutanı Emin Bey, yanımda ve benimle işbirliği yapmıştır. Merkezde, jandarma sayısı otuz beş kadardır. Polis Müdürü Halil Bey’de yanımda ve benimle işbirliği etmiştir. Polis sayısı kırktır. Piyade Tabur Komutanı Şerif Bey biraz budala olduğundan şimdilik tutuklanmıştır. Jandarma Tabur Komutanı Emin Bey, yüzbaşıdır. Defterdar Ferit Bey geldi, yanımdadır.”
“Emin Bey’i biraz anlatır mısınız” sorusuna; “1902 (318) çıkışlı, Üsküp’lü Emin, tanırsınız, Ayrıca ellerinizden öpüyorlar.”

Bunun üzerine şu satırları yazdırdım: “Emin Efendi’yi tanırım, teşekkür ederim. Ferit Bey’e durumu anlattınız mı? Önemli hususlar makam şifresiyle bildirilebilir. Sinop Mutasarrıf vekili olan Jandarma Komutanı güvenilir bulunmadığı takdirde, yerine sizce uygun görülecek birinin vekilliğe getirilmesi için gerekli olan tedbirler düşünülmelidir. Yardıma ihtiyaç duyuyor musunuz?” Osman Bey:” Kuvvete ihtiyaç duyup duymadığımı daha sonra arz edeceğim; Jandarma Tabur Komutanı yeni geldiği için durumu anlaşılamamıştır, efendim” cevabını verdi. Osman Bey’e başka bir söyleyeceği olup olmadığını ve Ferit Bey’le durum değerlendirmesi yapıp yapmadıklarını sorup anladıktan sonra, şu telgrafı yazdırdım:

Osman Bey’e ve Ferit Beyefendi’ye

Alınacak tedbirler ve yapılacak işlerinizde başarılar dilerim. Bize durumunuzdan ve
gelmekte olan valinin tutuklandığından haber vermenizi bekleriz.

Mustafa Kemal

DEVAMI YARIN [Kastamonu da İstanbul’a Karşı Harekete Geçiyor ]

tgb.gen.tr

 

Tarih:
Diğer Haberler