KAYBEDEN ABD’NİN SANDIKTAKİ HESAPLAŞMASI

ABD derin devletinin Harris’i parlatmasını sağlayan şey, Harris’in emperyalizmin hegemonyacılığını daha iyi temsil etmesidir.

KAYBEDEN ABD’NİN SANDIKTAKİ HESAPLAŞMASI
İlyas Yılmaz
İlyas Yılmaz
AKıL FiKiR KULüBü ÜYESi

Bütün dünyanın konuştuğu, ekranlarda tartıştığı, kaleme aldığı “3. Dünya Savaşı çıkar mı?” tartışmalarının dayandığı bir gerçek var: ABD’nin silahlı güçlerine meydan okuyanların yazdığı tarih. Afganistan, Karabağ, Ukrayna, Tayvan ve en son Gazze; bütün bu cephelerin ortak noktası, ABD’nin kaybetmesidir.

Dünyada ABD’ye karşı silahlı hesaplaşmanın büyümesi ve son yıllarda yaşanan siyasi ve ekonomik gelişmeler gösteriyor ki; ABD’nin çok kutuplu dünya ile hesaplaşmasında dünyanın ağası olma planları çökmüştür. Bir silah olarak kullandığı, haraç sistemi olan dolar saltanatının yıkılışı başlamıştır. Bu gerçeği gören devletler, ülkesinin geleceğini çok kutuplu dünyanın liderleri Rusya ve Çin ekseninde tayin ediyor.

Cephesini ABD’den taraf belirleyen devletler ise iç cephelerinde halk içinde yükselen ABD karşıtlığıyla sandıkta kurduğu hesaplaşmalarla mücadele etmeye kalkıyor. Çünkü bugün, dünyanın birçok ülkesindeki seçimlerde sandıkta iki cephe çarpışıyor; Atlantik ve Avrasya cephesi. Örnek vermek gerekirse; Atlantik sisteminin önemli aktörlerinden Fransa’daki son seçimlerde, “Kazanırsam NATO’dan çıkacağız!” diyen Le Pen’in partisi ilk turda yüzde 34 oy alarak milliyetçilere tarihi bir zafer kazandırmıştı. Cumhurbaşkanı Macron’un partisi Yeniden Doğuş ise yüzde 21 ile üçüncü parti olmuştu. Bu durum Atlantik cephesinin medyasında Avrupa’da “aşırı sağın”, “faşistlerin” güçlendiği şekilde yansıtılsa da gerçek şuydu: NATO’dan çıkmayı, AB’de reform yapmayı vaat eden Atlantik karşıtı milliyetçilerin zaferiydi. Ancak Fransa’yı ABD rotasından çıkarmak istemeyen Macron, ulusal meclisi feshetti ve partisi ile sosyal demokratların cephesini ABD ve NATO karşıtı milliyetçilerin iktidara gelmemesi için ikinci turda Le Pen’in partisine karşı birleştirdi.

Dünya genelindeki silahlı hesaplaşmada ve ekonomideki güç dengelerinde birçok cephe kaybeden ABD’nin belki de son umudu iç cephe, 5 Kasım’da olacak başkanlık seçimleri. Yazımızın devamın da esas olarak ABD seçimlerini ve ABD’nin son umudu Kamala Harris’i konu alacağız.

İçe dönüş mü?

3 ay sonra gerçekleşecek olan ABD Başkanlık Seçimleri, ABD politikalarında içe dönüşün mü yoksa çok kutuplu dünyayı silahla durdurma çabasının mı kazanacağı bir seçim olacak. Seçimlere az bir zaman kalmışken özellikle Biden’ın adaylıktan geri çekilmesinden önce büyük oranda favori gözüken Trump’ın içe dönüş programını şu şekilde somutlayabiliriz: ABD’nin birçok cepheye yayılan askeri tehdidini, “Çin tehdidine” odaklayacak şekilde geri çeken ve savunma bütçesini artıran bir programı savunuyor. Yani yine emperyalist çerçeveden kopmadan geri dönüşü savunan bir program.

Trump’ı ABD derin devletinin suikast planıyla namlunun hedefine koyan ve Trump’ın savunduğu programı ABD’nin Harris ile hedeflediği programdan ayıran nokta ise, mevcut hiçbir cephedeki ABD namlularını geri çekmeden savaş tehdidini daha da yaygınlaştırmayı öncelemektir.

Harris’in kazanması durumunda ABD’nin savaş cephesini genişletme, çok kutuplu dünyanın aktörlerini silahla tehdit etmesine karşın Trump’ın vadettiği bu programın kazanması, tabii ki ABD’yi emperyalizm çizgisinden saptırmayacaktır ancak “kötünün iyisi” bir seçenek olacaktır.

Savaşa devam mı?

Joe Biden’ın çekilmesinden sonra yerine Demokratik Parti’nin Başkan Adayı olarak desteklediği Kamala Harris’in temsil ettiği program, ABD’nin dünya çapında gelişen çok kutupluluğu önlemek için savaşı dünya genelinde yaygınlaştırarak NATO tehdidini artırmak. Rusya ve Çin’e karşı askeri önlemleri devreye sokmak.

Trump ile Harris arasındaki bu saflaşma ABD hakim sınıfları içinde özellikle 2000 yılından beri şiddetlenen çatışmanın sonucunda ortaya çıkıyor. ABD’de “içe dönme”yi savunan hakim sınıf kesimleri, dünyaya nizam verme çabasının Amerika’ya zarar verdiği görüşünde. Diğer kesim ise, çok kutupluğun yükselişini önlemek için gelişen dünyanın savaşla durdurulmasını esas alan bir stratejiyi savunuyor. (1)

ABD derin devletinin, dünyaya yayılan bu savaş politikasını devam ettirmek için kaybetmeye tahammülü yok. Bunun için her yolu göze alıyor. İlk önce Trump’ı yargı üzerinden hapis girişimleriyle, sonra suikast ile öldürme girişimi ile hedef aldı. Hem suikastın başarısızlığıyla Trump’ın daha da güç kazanması hem de Biden ile bu politikasını devam ettiremeyeceğini anlaması yeni operasyonu devreye soktu. Ne mi yaptı? İlk önce ABD seçimlerinde adayların arkasındaki en büyük dayanağı oluşturan bağışçılardan, halk içerisinden toplanan 200, 500 dolarlık bağışların toplamından bahsetmiyoruz, Kamala Harris’in adaylık için isminin öne sürülmesinin ardından 24 saatte 81 milyon dolar toplayan büyük bağışçılardan bahsediyoruz. ABD derin devleti önce bu bağışçılara Biden’ın arkasından el çektirdi. Ardından Temsilciler Meclisi’nde Biden’a karşı “çekil” çağrıları yükseldi. Aynı çağrıyı medyadan da yükseltti. En sonunda Biden pes etti ve Kamala Harris’i önerdi. Ardından çok hızlı bir şekilde medyasından, büyük bağışçılarına ABD’deki birçok hakim güç Harris etrafındaki kampanyayı örgütlemeye başladı. Bunlar plan, program dışında gelişecek süreçler değil. O yüzden Biden’ın çekilmesi basit bir “bunaklık” mevzusu değil, “savaşı devam ettirmek” seçeneğinin sandıkta kaybetme ihtimalinin artmasıdır.

Trump ve Harris’in birleştiği cephe: İsrail Siyonizmi

İki adayın da her ne kadar ayrıştığı noktalar olsa da savundukları programlarla aslında emperyalist sistemin farklı iki karakterini temsil ediyorlar. İki adayın ayrışamadığı cephe ise, İsrail siyonizmine olan destekleridir.

Son olarak Netanyahu’nun ABD Kongresi’nde alkışlanarak karşılandığı Washington ziyaretinde iki aday da elinde insanlığın kanı bulunan Netanyahu ile görüştü ve desteklerini iletti. Çünkü bu cephede zıt kutuplara düşmek, emperyalizmin hegemonyacılığını reddetmek oluyor. Silahlı hesaplaşmanın önemli bir mevziisi olan İsrail-Filistin savaşında iki adayın soykırıma destekte birleşmelerine rağmen ABD derin devletinin Harris’i parlatmasını sağlayan şey ise, Harris’in emperyalizmin hegemonyacılığını daha iyi temsil etmesidir.

ABD halkında yükselen sistem rahatsızlığı

ABD’nin tek kutuplu dünya hakimiyetini sürdürme ısrarı sonucu siyasi sistemin hedefini savaş politikasına odaklaması, Amerikan toplumunun ihtiyaç duyduğu sosyo-ekonomik birçok acil iç politika hamlelerini göz ardı etmiştir. Tek kutuplu dünya yaklaşımı sadece Avrupa, Asya, Türkiye ve birçok ülkede Amerikan karşıtlığının yükselmesini doğurmakla kalmamış, ABD’de de kendini çok somut şekilde göstermiştir.

Dünyadaki değişen dengeler, çok kutuplu dünyaya geçişin hızlanması ABD toplumunda da taşları yerinden oynatmıştır. Küresel salgındaki büyük sarsıntılar, 2021’deki kongre baskını ve ABD üniversitelerindeki, meydanlardaki Filistin eylemleri; ABD’nin savaş düzenini devam ettirmesine karşıtlığı ve ekonomik sisteminin çöküşüne isyanını yükselten, ABD toplumunun değişiklik talebini gösteren önemli işaretlerdir.

ABD’nin kaybettiği dünyada neyin dengesi?

Bütün dünya basını, istatistikler, grafikler ABD ekonomisinin çöktüğünü, Atlantik cephesindeki büyük devletlerin dahi Rusya ve Çin’den kopamadığını yazıyor, çiziyor, gösteriyor. Artık dünya hakimiyetinin/hegemonyanın yerini işbirliği aldı. Bölgesel ittifaklar gelişiyor. AB’den kopanlar, zincirlerini kurtarmak isteyenler ŞİÖ’yü, BRİCS’i gündemine alıyor. Çin, Rusya, Hindistan ile olan ilişkilerini geliştirmeye hazırlanıyor. Çünkü tarihin sarkacı Asya’ya kayıyor. İster ekonomik dengeden bakın, ister siyasi/askeri dengeden; ilerlemek isteyen, bağımsızlık isteyen bütün devletler çok kutuplu dünyada yerini alıyor. Çünkü ABD’de, Atlantik’te çözüm yok!

Ekonomik krizin arttığı, devlet zaafının büyüdüğü, iktidarın içinde bulunduğu siyasi bunalımın tek bir sebebi denge politikası izlemesi. Ya da daha somut ifade edelim; Atlantik sisteminden kopamaması. AK Parti iktidarı her ne kadar yönünü ABD’ye dönerse dönsün, Türkiye’nin yönü artık Avrasya’dır, çok kutuplu dünyadır. Türkiye, aksi yönde rota çizenleri gün gelir üzerinden atar. Türkiye’de ne Amerikancı siyasetlerin ne de denge politikasının yeri artık yoktur.

İnsanlığın, savaşan dünyanın ön cephesi dediğimiz Gazze’de hem Filistin’e destek hem de NATO’da ısrarın dengesi yok. Silahlı hesaplaşmanın en yakıcı cephelerinden Doğu Akdeniz’de, Ukrayna’da, Kıbrıs’ta tek bir düşman var: ABD. O yüzden NATO’da kalarak ne Mavi Vatan savunulur ne de Türkiye!

Kaybeden ABD’nin 3 ay sonraki seçimlerinin sonucu nasıl gelişir bilmiyoruz ancak Türkiye’nin ilerlemesinin, güvenliğinin, bağımsız ekonominin ve toplumsal refahının tek adayı çok kutuplu dünyadır, tek seçeneği Avrasya cephesinin öncü rolünü üstlenmektir.

Çok Kutuplu Dünyanın kilit rolü Türkiye’dedir.

ABD emperyalizmine karşı silahlı mücadelenin ön cephesinde Rusya, Suriye ve Türkiye bulunuyor. Burada kilit rolü oynayacak öncü kuvvet Türkiye’dir. Türkiye’nin bu savaş cephelerinde İran, Irak, Yemen, Suriye, Libya gibi ara güçleri bölgesel ittifaklarda birleştirmek gibi öncü bir rolü vardır.

Suriye’nin kuzeyinden PKK terörünü temizlemek ve ABD/İsrail’in Kürdistan planlarının önüne geçmek için Suriye ile işbirliği gibi bir görevi vardır Türkiye’nin. Doğu Akdeniz’de, Yunanistan kıyıları ve Kıbrıs’taki ABD üslerinden doğrultulan namlular Türkiye’ye bakıyor. Türkiye, vatanımızın güvenliğiyle birlikte bu cephelerde Asya’nın birliği için nöbettedir.

 


(1) (Fikret Akfırat, Kamala Harris’i Güdenler, aydınlık.com.tr, 25.07.2024.)

Tarih:
Diğer Haberler