YAZAR
En zengin 20 ülkenin gelirinin, en fakir 20 ülkenin gelirinden 46 kat daha fazla olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Dünyadaki en zengin 62 kişi dünyanın yarısına denk gelen 3,6 milyar insanla eşit mal varlığına sahip. Bu, küresel düzenin insana bahşettiği sefaletin ve açlığın en önemli göstergesidir. Öyle ki, BM Genel Sekreteri bile “küresel düzen yenilenmeli” açıklamaları yapmaktadır.[1] Eşitsizlik olgusu dünyada bölgeden bölgeye, ülkeden ülkeye farklılıklar gösterse de ana ortak sorunlardandır. Dünya üzerinde de hemen hemen her ülkede toplumların, öfkeli kalabalıkların düzene başkaldırış sebeplerindendir.
Yeni Dünya İle Bütünleşme Süreci
Küreselleşme de denilen yeni dünya düzeni, kâr amacı güden piyasa ekonomisine dayalı bir ekonomik model olmanın ötesinde siyasi ve kültürel alanda dünyayı bir değişime götürmeyi amaçlayan da bir sistemdir. Bu sistemde on yıllardır süren emek sömürüsü, kaynakların ve gelirin adil dağıtılmaması vb. ekonomik ve toplumsal krizlere yol açmış ve yer yer yıkımlar yaratmıştır. 1980’de başlayan milli devletlerin küçülme süreciyle birlikte ülkeler dünya ekonomisi ile bütünleşme sloganları ile sınırlarını kaldırmıştır. Bu da, Batı merkezli küreselleşmenin özellikle ekonomik olarak az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin her alandaki kaynaklarını sömürmesi sonucunu doğurmuştur. Gümrük duvarlarının kaldırılması ülkelerin yeni sistemle “bütünleşmesi” için uygulanmış öncelikli ve en etkili yollardan olmuştur. Zaman içerisinde üretimden koparılan ve birer ithalat bağımlısına dönüşen ülkeler yavaş yavaş ekonomik bağımsızlıklarını kaybetmişlerdir. Başta ekonomik olmak üzere siyasi, askeri ve kültürel anlamda dünyada tek kutuplu bir düzen hakim kılınmaya çalışılmıştır.
Aynı zamanda küresel kapitalist düzen, sadece uluslararasında değil, ulusların kendi içinde de eşitsizlikler yaratmıştır ve yaratmaktadır. Küresel gelir eşitsizliği, birçok ülkenin uluslarının kendi küçük gruplarına hizmet etmek için yaşaması olarak karşılık bulmaktadır. 2018 yılında yayınlanan Dünya Eşitsizlik Raporu, gerek gelişmiş gerekse gelişmekte olan ülkelerde kamudan özele büyük servet geçişleri olduğunu belirtmiştir.[2] Aslında ulusal servetleri görünürde artmıştır. Ancak rapor, özellikle gelişmiş/zengin ülkelerde kamu servetinin sıfıra yakın olduğunu da gözler önüne sermektedir.
Tek Kutuplu Dünya'dan Çok Kutuplu Dünya’ya
ABD'nin başını çektiği tek kutuplu düzen değişen dünya dengeleriyle birlikte yerini çok kutuplu düzene vermeye başlamıştır. Milli devletlerin uyanışı, Asya ülkelerinin ekonomik, siyasi, askeri güçlerini artırmaları hiç şüphesiz küresel gelir eşitsizliğine de yansımaktadır, yansıyacaktır. Bu süreç mevcut küresel ekonomik yapının çöküşü niteliğindedir.
Aşırı yoksulluğu bitirdiğini ilan eden Çin Halk Cumhuriyeti, bu sürecin baş aktörlerindendir. Dünya Bankası’nın yayınladığı yoksulluk göstergelerinde günlük geliri 1,90 doların altında olan insanlar “açlık sınırının altında” kabul edilmektedir. Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, Çin’de son 8 yılda yaklaşık 100 milyon kişinin 'aşırı yoksulluk' seviyesinden kurtarıldığını belirtmiştir. Birleşmiş Milletler, 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Programı’nda yoksulluğu ortadan kaldırma programını açıklamıştı. Çin’in kırsal alanlarda yoksulluğu bitirdiğini açıklaması Birleşmiş Milletler’in programından tam 9 yıl önce gerçekleşmiş oldu. Aynı zamanda Dünya Bankası’nın verilere göre Çin’in Kuşak-Yol Projesi ile birlite 7.6 milyon insan aşırı yoksulluktan, 32 milyon insan ise orta dereceli yoksulluktan kurtarılacaktır. Kamuculuğun adil gelir dağılımı ve yoksullukla mücadele noktasındaki önemi burada bir kez daha ortaya çıkmaktadır.
Çözüm Kamuculuk
Daha fazla üretim, daha adil gelir dağılımı ve neoliberal ekonominin yarattığı yıkımı tersine çevirmek için çözüm anahtarı kamuculuktur. Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden çoğu ülkede gelir eşitsizliğinin de azaldığı görülmektedir. Öte yandan gelir dağılımında adaleti ölçmek için kullanılan gini katsayısı Türkiye'de 2019 yılında 0,395 oranındadır. 2018 yılına baktığımızda gini katsayısının 0,408 olduğu görülmektedir. Bu iyileşmenin ardında Türkiye'nin, başta ABD'nin siyasi, askeri ve ekonomik baskılarına göğüs germesi, bu noktalarda başarılar kazanması ve ekonomik temelde de asgari ücretteki artış ve transfer ödemelerinin olduğu belirtilmelidir. Bunun yanı sıra üretim seferberliği başlatılmalı ve adil gelir dağılımını sağlamak için politikalar geliştirilmelidir.
Artan özel servet ve azalan kamu servetinde de açılan makas daraltılmalıdır. Yoksullukla mücadelede eşitsizlikleri yok etmek, ekonomik büyümeden daha etkilidir. Çünkü ekonomik büyümeden elde edilecek kârlar toplumun her tabakası arasında adil olarak paylaşılmadığı gibi üst tabakaları arasında paylaşılacak ve bu toplumdaki yoksulluğu azaltmak yerine daha da artmasına sebep olacaktır. Bu nedenle ülkeler ekonomilerinde büyüme rakamlarını nominal olarak artırmaktansa refahı artırmayı hedeflemelidir. Çin örneğinde olduğu gibi milli atılımlar yapmalı ve üretmeli ve mevcut gelir eşitsizliklerinin artmasına engel olmalılardır. Asya coğrafyasında tehdidin ortak olduğu gibi siyasi çıkarlar ve ekonomik çıkarlar da ortaklaşmaktadır. Bu bağlamda bölge ülkeleri ile yapılan ve yapılacak olan ekonomik işbirlikleri de hayati öneme sahiptir. Mevcut neoliberal sistem dünyanın altını oyarken, yükselen kamuculuk insanlığa umut olmaktadır.
DİPNOT:
1. Aydınlık Gazetesi, 19 Temmuz 2020, “BM Genel Sekreteri: Küresel düzen yenilenmeli”
2. Thomas Piketty, Dünya Eşitsizlik Raporu / https://wir2018.wid.world/files/download/wir2018-summary-turkish.pdf
Eda Yücel
TGB İzmir İl Yöneticisi