Tarihin her döneminde tüm milletlerin kahramanları olmuştur. Türk milletinin bağrında yetiştirdiği kahramanlar ise saymakla bitmeyecek kadar çoktur. Kimileri Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini atmış, kimileri cepheden cepheye koşarken şehit olmuş, kimileri ise devraldığı bağımsızlık bayrağını daha ileriye taşırken yeni devrimlerin öncüsü olmuştur. Bugün bahsedeceğimiz kahraman ise Kemalist Devrim’in kurmay kadrosu içinde yer alan, Cumhuriyet’in hukuk devriminin öncüsü, Türk Devrimi’nin teorisyeni Mahmut Esat Bozkurt.
Lozan Barış Antlaşması’nın 100. yılında Lozan’a Mahmut Esat Bozkurt’un gözünden mercek tutuyoruz. Mahmut Esat Bozkurt, Lozan’da doktora öğrencisi iken “Osmanlı Kapitülasyonları Rejimi Üzerine” çalışmış ve tezinde ayrıntısıyla işlemişti. Kapitülasyonların devletin ve milletin başına nasıl dert olduğunu bizzat yaşadı. Bugün kimilerinin “elitist” diye karalamaya çalıştığı Mahmut Esat Bozkurt, 1919 yılında İzmir’in Yunanlılar tarafından işgalinden sonra Kurtuluş Savaşı’na katılmak üzere yurda dönmüş, Kuşadası’nda Kuvayi Milliye’yi kurmuştur. Daha sonra Meclis’e seçilerek siyasete girmiş ve ölümüne kadar devlet katında millete hizmet etmeye gayret etmişti.
Mahmut Esat Bozkurt, Lozan Barış Antlaşması’nı incelerken kapitülasyonlara ayrı bir pencere açar. İttihatçılar, Cihan Harbi başlar başlamaz 4 Eylül 1914 günü kapitülasyonları kaldırılmış ve 1 Ekim 1914 gününden itibaren tekrar geçerli olacağı ilan edilmiştir. Türk Devriminin önderleri ise bunun önemine binaen Lozan’da emperyalist devletlerle mücadele ederek tek taraflı ekonomik ve adli bağımlılık yaratan bu ayrıcalıkların kaldırılmasını imza attı. Zaten Lozan Konferansı bu madde üzerindeki tartışmalar nedeniyle Şubat-Nisan 1923 arası yapılamamıştı. Türk milleti canıyla kanıyla bu kazanımı hak etmiş ve İsmet Paşa’nın imzasıyla teminat altına alınmıştı.
İşte, Mahmut Esat Bozkurt’un 1943 yılında ölümüne kadar olan süreçte Lozan ve kapitülasyonlar bağlantısını şöyle aktarmıştır:
“Türk milleti, yenilmeyen, ölmeyen, yenilmesi ve ölmesi mümkün olmayan bir millettir. Yeter ki idaresinin başında onu anlayanlar, onun kabiliyetiyle orantılı yüksek adamlar bulunsun. Milletin böyle adamları vardır. Zaferi Mudanya Konferansı takip etti. Batı'nın bir vatansız insan gibi sürmek, koşturmak istediği Türk'e şimdi Kars burçlarından Meriç önlerine kadar uzanan topraklar, tarihler, destanlar yazan aziz bir ülke, soylu ve vakur bir vatan oluyordu. Lozan Konferansı bu esasları ve asırlarca süren mücadelelerin silemediği kapitülasyonları, imtiyazları yırttı. Avrupa, devletler hukuku kavramına sığabilecek bir çapta kayıtsız ve şartsız hür ve bağımsız Türkiye'yi tanıdı. Misakı Milli'nin bu en mühim kısmı da böylelikle gerçekleşmiş oldu. Şark Meselesi'nin cenaze merasimine hazırlananlar, emellerinin gömüldüğünü gördüler.”
Lozan aynı zamanda dünya için tarihin yeniden yazılışıdır. Türk milleti, kendisini esaret altına almaya çalışanlara karşı, ona dayatılan emperyalist zincirleri kırmıştır. Mahmut Esat Bozkurt bu mücadelenin sonunda zaferle taçlandığını dile getiriyor:
“Lozan Antlaşması bütün bu heyecanlı ve ilahi mücadelenin ilk semeresi gibi tecelli etti. İnkılabın daima suikastlar karşısında kalabileceğini bir an için unutmamak, hatırdan çıkarmamak lazımdır. Yılmaz Türk İnkılabı ve onun neticeleri bazılarının hoşlarına gitmeyebilir; bazılarının menfaatlerine dokunmuş olabilir. Türk İhtilali'nin ideali, yalnız ve yalnız Türk halkını, Türk üreticilerini efendi yapmak, onu her şeye kayıtsız ve şartsız hâkim kılmaktır. Türk genci ölümlere karşı bu maksat yolunda güle güle yürüdü. Herhangi bir suikast mutlaka imha olunacaktır. İnkılaba kastetmek, Türk'e, Türk'ün yüksek menfaatlerine kastetmektir. Hatırlatalım ki, ihtilal nazarında bütün gericilerin, bütün sultanların, düzme halifelerin başları, Türk köylüsünün yırtık çadırının bir ipini bile ödeyemez.” edebilirsiniz. İnsanların haklarına kefil olan Türk Cumhuriyeti adliyesi sizlerden bunu bekliyor. Geleceğe şevkle, aşkla yürüyünüz. Mutlaka başarılı olursunuz.”
Lozan’daki tarihi zaferle birlikte Türk milletinin diğer devletlerin karşısındaki konumuna işaret eden Bozkurt, milletimizin hak ettiği yere yükseldiğine işaret etmiştir:
“Bence Lozan Antlaşması'nın anlamı şudur: Devletler arası hak karşısında, bugün İngiliz milleti, Alman milleti, Fransız milleti, Rus milleti, İtalyan milleti, milletlerin en medenilerinden sayılan Birleşik Amerika Devletleri ve İsviçre Devleti ne ise, Türk ulusu da odur. Aynı ödevlere, aynı haklara sahiptir. Ne eksik ne de fazla... Tek bir cümle içinde denebilir ki, Lozan'daki zaferin anlamı, Türk ulusunun modern medeni dünya ile eşit oluşudur. Yedi asrın halledemediği bu büyük işi Lozan'da Milli Şef İnönü kopardı attı. Ve yedi asrın facialarına son verdi.”
Yine, Türk yargısının asırlardır süren esaretten kurtuluşunun temeli Lozan’da verilen çetin mücadeleye dayanmaktadır. Mahmut Esat Bozkurt, Türk yargısının milletler arası camiada tüm milletlerle eşitlendiğine ve bağımsızlığına kavuştuğuna dikkat çekiyor. Lozan Barış Antlaşması’ndan sonra yepyeni bir Türk adalet sisteminin kurulduğunu, yıllar boyu Türk yargısını küçümseyen yabancıların yargı sistemimize boyun eğmek zorunda kaldıklarını gururla aktarmıştır:
“Lozan Antlaşması'yla kapitülasyonları kaldırdığımız zaman, hak sistemiyle, kanunlarıyla mahkemeleriyle yepyeni bir Türk adalet organı yaratmayı da üzerimize almış bulunuyorduk. Yabancıların da baş eğmesi lazım gelen bu adalet organının karakteri ne olacaktı? Ne olabilirdi? Bunu bir kelimeyle söyleyebiliriz: Laik. Biliriz ki modern devleti eskilerden ayırt eden önemli san budur.”
“İsmet İnönü, bu hususta en çetin mücadeleyi Lozan'da başardı. Türk adliyesi asırlar süren esaretinden Lozan'da kurtuldu. O vakit ki İngiltere'nin inatçı ve mağrur Hariciye Nazırı Lord Curzon Türk hakimini bilgisizlikle, yançekerlikle töhmetlendirdiği zaman, İnönü, Konferans önünde aşağı yukarı şu karşılığı vermişti: "İngiliz ve Müttefik devletler hakimlerinin mütareke günlerinde İstanbul 'da verdikleri kararları gören Türk hakimleri, böyle de hüküm verilirmiş diye kızardılar ve onlar namına utandılar!" Bunun üzerine Curzon'a az daha damla (felç) inecekmiş!”
“Fakat hakikat Türk adliyesinin medeni milletler adliyesine eş olarak bağımsızlık davasıdır. Fazla bir şey istediğimiz de yoktur. Bazı Fransız gazetelerinin ve bazı insaflı Fransızların itiraf ettikleri üzere, kapitülasyonlara alışık olanların Lozan Antlaşması icabınca memleketimizde Türklüğün kârına meydana getirilen yeni vaziyete alışmaları zordur. Fakat Türk milleti eski devirlerle alakadar en küçük bir ananenin iadesine razı olamaz. Dikkat etmek lazımdır ki, bu cephede açılacak en ufak bir gedik milletin hakimiyeti hesabına çok acı teamüllere varabilir.”
Türk milletine özgürlüğünü kazandıran Lozan Barış Antlaşması, bugün yine mücadelesini verdiğimiz Mavi Vatanımızdaki haklarımızı da güvence altına almıştır. Yıllardır yabancıların kontrolünde olan limanlarımız ve denizlerimiz Lozan sayesinde özgürleşmiş ve Türk denizleri yeniden Türklerin olmuştur.
Deniz Bayramı dolayısıyla: “Lozan Antlaşması'na kadar Türk denizleri Türkün değil, herkesin malıydı; mahsullerini herkes avlardı. Taşıt hakkına herkes sahipti; yabancılar da mal sahipleri kadar; hatta biraz daha fazla... Çünkü bunların çeşitli imtiyazları vardı. Yağma Hasan'ın böreği!.. Mesela İstanbul limanıyla Bandırma arasında Fransız, Yunan bayrağını taşıyan vapurlar işlerdi. Yolcu, eşya, her şey taşırlardı. Türk denizlerini renklerine boyarlardı. İzmir'le İstanbul, İstanbul'la Trabzon, Rize arasında seyahat için mutlaka Fransızların Messageries, Paquet yahut İngilizlerin Khidiv vapurlarına bilet kestirmek lazımdı. Kendi sularımızda, kendi memleketlerimiz arasında yabancı bayrağı altında seyahat!.. Hem de hakaretin bin birine katlanmak şartıyla...”
Lozan Barış Antlaşması, bir yandan bağımsız bir Türk devletinin kurulmasını sağlarken öbür yandan Türk milletine de hürriyetini getirmiştir. Türk milleti, Lozan sayesinde bileklerindeki zincirleri kırarak hürriyetini elde etmiştir.
“Osmanlı İmparatorluğu'nda bu büyük ıstırabı çeken yalnız Türk unsuru oldu. İsa bile çarmıhında bu kadar azap çekmemişti. Hiç olmazsa onun ıstırabıyla kimse alay etmemişti. Fakat demirlere vurulan adam günün birinde birdenbire silkindi, kollarını saran demirlerini kırdı, kendisini bağlayanların yüzüne fırlattı ve hürriyetini, tam ve kayıtsız bağımsızlığını onlara Lozan Antlaşması'yla tanıttı.”
Mahmut Esat Bozkurt, İsmet Paşa’nın imzasıyla tescillendirilen zaferi ve kazanımları Türk gençliğine emanet etmiş ve bizlere yüklediği görevlerine dikkat çekmiştir:
“Türk genci!.. Vatan böyle kurtuldu. Sevr böyle parçalandı. Yeni Türk devleti Lozan Antlaşması'yla böyle tesis edildi. Yeni eseri bütün azametiyle Şef sana emanet etti. Sen bunu bekleyeceksin. Ruhunun kuvvetiyle bekleyeceksin. Ordularına bak, dünyadan büyük bir tarihi, alevden bir bayrak gibi elinde taşıyor. Bu bayrak ve bu tarih hep yükselecek ve hep yazacaktır. Seni yazacak, seni anlatacaktır.”
Lozan Barış Antlaşması, Türkiye’nin tam bağımsızlığını tescil eden belgedir. Cumhuriyetimizin üzerinde yükseldiği tapu senedidir.
Dış siyasette, özellikle Mavi Vatanımızda, Kıbrıs ve Türk-Yunan ilişkilerinde strateji ve politikalarımızın “ahde vefa” ilkesi esas alınarak yürütülmesinde temelidir.
Lozan Barış Antlaşması'nın 100.yılını gururla kutluyoruz. Mahmut Esat Bozkurt’ların bizlere yüklediği görev ve sorumluluğu taşıyoruz. Mirasçısı olduğumuz o büyük tarihi sahip çıkıyor, emperyalizme karşı savaş meydanlarında kazandığımız zaferin kararlılığıyla yeni yüzyıla yürüyoruz.