Efendiler, yüksek heyetinizi biraz da Büyük Millet Meclisi dahilinde cereyan etmekte olan ahval ile temasa getirmek istiyorum. Malumu alinizdir ki, Birinci Büyük Millet Meclisi'ne, milletçe üye seçilirken Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti'nin heyetleri de ikinci seçmenler arasında bulundular. Buna göre denilebilirdi ki, Büyük Millet Meclisi, bütünüyle, aynı zamanda Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti'nin siyasi bir grubu mahiyetinde idi. Hakikaten, başlangıçta bu yolda hareket edilmişti. Meclis genel kurulunun esas umdelerini, cemiyetin esas umdeleri teşkil ediyordu. Malumdur ki, Erzurum ve Sivas Kongreleri'nde tespit olunan esaslar, son İstanbul Meclisi Mebusanı'nca kabul ve teyit olunup, Misakı Milli namı altında özetlenmiş idi. Bu esaslar, Birinci Büyük Millet Meclisi tarafından da kabul edilerek, o daire dahilinde memleketin bütünlüğünü ve milletin bağımsızlığını temin edecek barış ve selametin elde edilmesine çalışılıyordu. Fakat, zaman geçtikçe, Meclis'te müşterek mesainin temin ve tanziminde müşkülat ortaya çıkmaya başladı. En basit meselelerde oylar bölünüyor, Meclis'ten iş çıkamıyordu. Bazı zevat buna çare olmak üzere 1920 senesi ortalarında birtakım teşekküller meydana getirmek teşebbüsüne başladılar. Bütün bu teşebbüsler, Meclis müzakerelerinin muntazam cereyanını temin etmek ve görüşülen meseleler hakkında oyları birleştirerek olumlu iş çıkarmak gayesine yönelik bulunuyordu.
Yeri geldiğinde arz etmiştim ki, ilk Teşkilatı Esasiye Kanunu'muza kök teşkil eden 13 Eylül 1920 tarihli bir programı Meclis'e takdim etmiştim. Bu programın Meclis'te 18 Eylül'de okunan kısmından başka, buna da esas olmak üzere, Büyük Millet Meclisi'nin esas mahiyetini ve idare usulü hakkındaki görüşleri tespit eden ve Meclis'in açılışını müteakip okunup kabul olunan önergemi de, bu kısımla beraber, "Halkçılık Programı" unvanı altında bastırtmış ve yayımlatmıştım. Arz ettiğim teşekküller, benim bu programımdan ilham alarak birtakım unvanlar takınmaya ve programlar tespit etmeye başladılar. Bir fikir vermiş olmak için bu teşekküllerin belli başlıların isimlerini sayayım:
a) Tesanüt Grubu;
b) İstiklal Grubu;
c) Müdafaai Hukuk Zümresi;
d) Halk Zümresi;
e) Islahat Grubu.
Bu hiziplerden başka, isimsiz olarak, özel maksatlar etrafında bazı küçük teşekküllerin de faaliyet halinde bulundukları hissedilmekte idi.
Efendiler, bu isimlerini saydığım hiziplerin her biri Meclis müzakerelerinde disiplini temin ve oylan birleştirmek maksadıyla teşekkül etmiş oldukları halde, mevcudiyetleri aksine sebep oluyordu.
Hakikaten adetleri çok, üyeleri sınırlı sayıda olan bu hizipler, birbiriyle müsabakaya kalkışmışlar ve yekdiğerini dinlememek yüzünden adeta Meclis'te bir kargaşa varlığına sebep olmaya başlamışlardı. Bilhassa Teşkilatı Esasiye Kanunu Meclis'ten çıktıktan sonra, yani Kanunusani [Ocak] 1921 sonlarında, Meclis üyelerinin ve teşekkül eden hiziplerin, her meselede genel olarak iştirak ve birlikte mesailerini temin etmenin bir kat daha müşkül olmaya başladığı görülüyordu. Çünkü, Misakı Milli'nin tespit ettiği esaslarda kayıtsız şartsız birlik ve ittifak halinde olan fikirler ve emeller, Teşkilatı Esasiye Kanunu'nun ortaya koyduğu görüşlerde tamamen iştirak etmiş manzarasını arz etmiyordu. Mevcut hizipleri birleştirmek veyahut mevcut hiziplerden birini takviye ederek iş görmek için, dolaylı olarak çok çalıştım. Fakat, bu suretle hasıl olan neticelerin kalıcı olamadıkları görüldü. İşe bizzat müdahale zaruri olmaya başladı. Nihayet, Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Grubu unvanıyla bir grup teşkiline karar verdim. Bu grup için yaptığım programın başına bir esas madde koydum. Bu maddenin ruhu iki noktadan ibaretti. Birinci nokta: Grup, Misakı Milli esasları dairesinde memleketin bütünlüğünü ve milletin bağımsızlığını temin edecek banş ve selameti elde etmek için, milletin bütün maddi ve manevi kuvvetlerinİ icap eden hedeflere yöneltip kullanacak ve memleketin resmi ve özel bütün teşkilat ve tesislerini bu esas maksadın hizmetine koşmaya çalışacaktır.
Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Grubu'nun Teşkili
İkinci nokta: Grup, devlet ve milletin teşkilatını, Teşkilatı Esasiye Kanunu dairesinde şimdiden peyderpey tespite ve hazırlamaya gayret edecektir. Efendiler, bütün hizipleri ve Meclis'in çoğu üyesini davet ederek bu iki esas üzerinde birleşmelerini temin ettim. Bu işaret ettiğim esas maddeye ve bundan sonra grubun dahili nizamnamesine ait olan maddeler, 10 Mayıs 1921 günü vuku bulan toplantıda kabul olundu. Grup genel kurulunun seçimiyle, grubun bizzat riyasetini de üstlenmiştim.
Efendiler, memleket dahilinde Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti mevcut olduğu gibi, onun, Meclis'te aynı unvan altında bir de siyasi grubu teşekkül etmiş oldu. İstanbul Meclisi Mebusanı'nın yapmaktan çekindiği iş, ancak onların dağılmasından 14 ay sonra Ankara'da yapılmış oldu. Bu grup, Birinci Büyük Millet Meclisi'nin bütün devamı müddetince hükümetin vazife yapmasına hizmet edebilmiştir. Fakat, grup nizamnamesi esas maddesinin ihtiva ettiği ikinci noktayı manidar bulanlar oldu. Bu gibiler, niyetlerini ifşa etmemekle beraber, bu noktanın taşıdığı mana ve maksadın hasıl olmaması için derhal faaliyete geçmekte gecikmediler. Olumsuz faaliyet diye vasıflandırabileceğimiz bu tür teşebbüsler iki suretle vuku bulmakta idi.
Birincisi, grubun dahilinde fikirleri bozmak ve aleyhte hazırlamak tarzında oluyordu.
Hoca Raif Efendi "Muhafazai Mukaddesat Cemiyeti" Teşkil Ediyor
İkincisi, memleket dahilinde ve yine teşkilatımız içinde... Bu noktayı izah eden en bariz misali, Erzurum Mebusu Hoca Raif Efendi 'nin ve bazı arkadaşlarının, grubun teşekkülünden evvel Teşkilatı Esasiye Kanunu'nun çıkmasını müteakip aldıklan teşebbüs teşkil eder. Arzu ederseniz, bu hususta bir nebze malumat arz edeyim.
Hoca Raif Efendi ve arkadaşları, Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti Erzurum Heyeti Merkeziyesi'nin unvanını değiştirdi. Muhafazai Mukaddesat Cemiyeti dedi. Mevcut cemiyet esaslarının başına da, hilafet ve saltanat makamının ve devlet şeklinin muhafazasının teminiyle alakalı birtakım ilavelerde de bulunmuş, bu teşebbüsünü diğer vilayetlere, bilhassa doğu vilayetlerine de birtakım beyannameler göndererek yaymaya kalkışmıştır. Ben, bundan haberdar olur olmaz, Doğu Cephesi Kumandanı Kazım Karabekir Paşa'nın nazan dikkatini çektim. Hoca Raif Efendi'yi ve arkadaşlannı ikaz ve bu tür teşebbüslerden vazgeçirmesini rica ettim.
Sankamış'ta bulunan Kazım Karabekir Paşa ile Erzurum'da bulunan Hoca Raif Efendi arasında bazı haberleşmeler cereyan ettikten sonra, Raif Hoca, bizzat Paşa'nın karargahına gitmiş, orada "Muhafazai Mukaddesat" unvanının kullanılmasındaki sebepleri izah ederken demiş ki, "Maksat, hilafet ve padişahlık haklarını muhafaza etmek ve memleketin ve İslam aleminin şimdiki ve gelecekteki hayatı için büyük kargaşa ve sakıncaları davet eden cumhuriyet şeklinden katiyen sakınmaktır." Hoca, "Büyük Millet Meclisi'nde teşekkül eden Müdafaai Hukuk Grubu maksadının hilafet ve saltanat şeklinin cumhuriyete çevrilmesini hedeflediği hissedilmektedir" görüşünü ileri sürdükten sonra, bu gibi teşebbüslere itaat etmemekte mazur olduklarını bildirmiş.
Kazım Karabekir Paşa, "Devlet şeklinde tarihi değişiklik teşebbüslerinde askeri ve mülki ricalin lazımı gibi görüşü alınmalıdır" diyor
Kazım Karabekir Paşa'nın bu malumatı veren 11 Temmuz 1921 tarihli şifre telgrafında, Kazım Paşa da, ileri sürdüğü görüşler arasında diyordu ki: "Hükümet şekline ait esasları, Büyük Millet Meclisi'nce kabul edilen Teşkilatı Esasiye Kanunu'nun tespit etmiş olduğu görülüyor. Halbuki bendeniz, bu kanun muhteviyatının nihayet bir fırka programı halinde kalmasını, tatbik kabiliyetinde ortaya çıkacağını tahmin ettiğim müşkülata karşı, daha faydalı buluyorum. Bu fikrimi yakinen nüfuz edebildiğim mıntıkamın fikir ve hislerine göre kısaca izah etmek isterim. Meclis'te Teşkilatı Esasiye Kanunu taraftarlığıyla teşekkül eden gruba dahil olan çoğu zevat, yeni bir idari inkılapta memleket mukadderatında etken olmak hevesinde görünenlerdir. Halk arasında, ancak küçük bir hizip yeni teşkilat fikirlerini destekler. Mebusların Teşkilatı Esasiye Kanunu'na taraftarlıkları, ancak şahsi fikirleri olabilir. Devlet şeklinin bu büyük ve tarihi değişikliği teşebbüslerinde, memleketin hayati mukadderatında mesul ve müşterek olan askeri ve mülki ricalden ve Müdafaai Hukuk merkezlerinden lazımı gibi görüşler alınmasını ve fevkalade bir Meclis'te incelenmesini müteakip keyfiyetin bir karara bağlanması lazımdır kanaatindeyim."
Efendiler, kati zaferden sonra da İkinci Büyük Millet Meclisi, Cumhuriyet'i ilan ettiği zaman dahi Kazım Karabekir Paşa İstanbul gazetecilerine beyan atında, öteden beri gelen hissiyat ve şikayetlerini "Cumhuriyet ilanını bize sormadılar" suretinde özetlemekte idi.
Kazım Karabekir Paşa, görüşleriyle, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin, millet tarafından fevkalade salahiyetler verilen üyelerden meydana gelen fevkalade bir meclis olduğunu unutmuş gibi görünüyor. Böyle bir meclisin koyduğu kanuna, hem de Teşkilatı Esasiye Kanunu'na karşı bulunduğunu ima ediyor. Daha garibi, devlet teşkilatının değiştirilmesinde tesirli olacak kararlar alabilmek için, askeri ve mülki ricalin ve Müdafaai Hukuk merkezlerinin görüşleri alınmak lüzumuna kani bulunduğunu söylüyor.
Kazım Karabekir Paşa, benim Müdafaai Hukuk Grubu'yla alakama da itiraz ederek, "Bendeniz, zatı samilerinin bu gibi siyasi fırkalara... iştirakten uzak kalmasına bilhassa taraftarım" dedikten sonra benim tarafsız bir vaziyet muhafaza eylememi tavsiye ediyor.
Kazım Karabekir Paşa'nın bu telgrafına, 20 Temmuz 1921'de cevap verdim. Biraz uzunca olan bu cevabın bazı hususlan aydınlatmaya yarayacak noktalarını zikretmekle yetineceğim. Cevabımda demiştim ki: "Müdafaaİ Hukuk Grubu, memleketin tam bağımsızlığını temin gibi kısa ve kati bir gaye ile meydana gelmiştir. Teşkilatı Esasiye Kanunu'nun tatbiki hususu da gayesi dahilindedir. Teşkilatı Esasiye Kanunu, bütün idari şubeleri ve Türkiye hükümetinin hukuki vaziyetini ihtiva eden tafsilatlı ve tam bir kanun olmayıp memleketin mülki ve idari teşkilatında zamanın icaplannın lüzumlu kıldığı halkçılık esasını ifade eden bir düsturdan ibarettir. Bu kanunda, cumhuriyeti ifade eden bir şey yoktur. Raif Efendi'nin saltanat şeklinin cumhuriyetçiliğe çevrileceğinin hissedildiği hakkındaki fikri vehimdir.
Merkez idaresinin verildiği zevat arasında, şahsiyetleri ve geçmişteki faaliyetleriyle eleştirilmeye müstahak olanların bulunduğu hakkındaki iddia ise, daha somut bir ifade ile belgelenmeye muhtaç bir mahiyettedir. Her işi, bütün idareci karakterler ve şahsi faziletler ile mükemmelen yetişmiş adamlara vermek, pek kıymetli ve tatlı bir temenni olmakla beraber, muhitimiz için değil, hatta dünyanın en ileri gitmiş milletleri için bile her mahfil, her mıntıka, her meslek sahibi tarafından hürmete layık sayılacak bu kadar çok adam bulmak mümkün değildir. Vehme dayalı ve ispatsız fikir ve iddialar ile memleketin dayanağı olacak yegane kuvvet ve teşkilatı zaafa uğratacak tedbirlere başvurmak, eğer cahilane bir cinnet değilse, her halde bir hıyanet olarak kabul edilmelidir. Malumu devletleridir ki, ilerlemek yolunda vuku bulacak her mühim teşebbüsün, kendine göre mühim sakıncaları vardır. Bu sakıncaların asgari haddine indirilmesi için tedbir ve teşebbüslerde kusur etmemek lazımdır."
Bundan sonra efendiler, Teşkilatı Esasiye Kanunu yapılırken, mülki ve askeri ricalden ve Müdafaai Hukuk topluluğundan görüş almak hususundaki fikrimi şöyle izah ettim: "Malumu devletleri olduğu üzere bir hükümet şeklinde yaşıyoruz ve onun bütün kavramlarına tabi olmak mecburiyetindeyiz. Kanunun Meclis encümenlerinden sonra genel kurulda geçen münakaşalannda billurlaşacak şekil üzerine, uzaktan alınacak fikirlerle tesir icrasına imkan olmadığı elbette teslim buyurulur."
Kazım Karabekir Paşa, Teşkilatı Esasiye Kanunu'nun yapılmasındaki acelenin ve bunun tatbikindeki müşkülatın ve hilafet ve sahanat meselesi hakkındaki görüşün izahını da talep etmişti. Bu noktalara ait cevaplanmda demiştim ki: "Teşkilat Kanunu'nun yapılmasında acelecilik olarak kabul bu yurulan hareket tarzının hikmeti, bütün dünyada ve memleketimizde hissedilen halkçılık cereyanını esaslı bir şekil üzerinde tespit ile bu mevzuda başka müdahalelere mahal vermemek ve aynı zamanda asırlardan beri devamlı olarak ehil olmayanlar elinde suistimal edilen milli hakları korumak için, bu hakların asli sahibi olan millete de söz hakkı bahş eylemek ve bu yüksek fikrin gelişmesi için şimdiki fevkalade şartlardan istifade eylemektir.
Kanunun tatbiki hususundaki imkanının derecesini ölçmek için de, bu işle iştigale fırsat bulacakların azmini ve irade kabiliyetini söz konusu etmek lazım gelir.
Hilafet ve saltanat meselesi, bir esas mesele olarak mevcut değildir. Söz konusu olan mesele, hükümdarın hakları olup, onun tayini ve sınırlanması için son birkaç asrın tecrübeleri ve devlet kavramındaki millet haklarının hakiki manası etken olmalıdır. Bu esas üzerine henüz tespit edilmiş kati bir düsturumuz yoktur."
Kazım Karabekir Paşa'nın, grup reisi olmayıp tarafsız kalmaklığım hususundaki teklifine de verdiğim cevapta, şu görüşü ifade etmiştim: "Meclisi Mebusan mahiyetinde bir meclisin reisi bulunmuyorum. Böyle dahi olsa bir fırkaya mensubiyet tabiidir. Halbuki Büyük Millet Meclisi'nin icra salahiyeti de bulunduğundan, bir bakıma hükümet mahiyetindeki bir meclisin reisi bulunmaktayım. İcrai bir reis için bir çoğunluk fırkasının mensubu bulunmak elzemdir. Buna göre tafsilatlı bir programla ortaya atılmış siyasi bir fırkanın da reisi olabilirim. Bütün hüviyetimle kanşmış bulunduğum cemiyetten aynlmaklığıma imkan olmadığı gibi, o cemiyetten doğmuş olan grup dahilinde bulunmaklığım da zaruridir. Esasen grup, hemen Meclis genel kuruluna yakın bir büyük çoğunluğu ihtiva etmektedir. Hariçte kalanlar Erzurum mebuslanndan Celalettin Arif Bey ve Hüseyin Avni Efendi ile birkaç benzerinden ve tavır ve hareketlerinde serbest kalmak isteyen bir kısım zevattan ibarettir..."
Mustafa Kemal Atatürk
Nutuk, syf. 443/448, Kaynak Yayınları 1. Basım Eylül 2015