NATO’DAKİ EN BÜYÜK HAKKIMIZ: ELİMİZİ VERİP KOLUMUZU KAPTIRMAK

İşte gördük, tavizlerin arkası kesilmedi, kesilmeyecek. Türkiye’nin tam anlamıyla teslim olması ABD-NATO için hayat memat meselesi.

NATO’DAKİ EN BÜYÜK HAKKIMIZ: ELİMİZİ VERİP KOLUMUZU KAPTIRMAK
Kayahan Çetin
Kayahan Çetin
GENEL BAşKAN

TBMM’nin İsveç’in NATO’ya katılımını onaylamasının üzerinden 1 hafta kadar geçmişti ki ajanslara düşen bir haber hepimize önümüzdeki sürecin nasıl işleyeceğinin işaretlerini verdi.
Ukrayna Savaşı’nın kundakçısı ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Victoria Nuland Türkiye’deydi. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’la görüşmesinden sonra şunları söyledi: “Açıkçası, eğer S-400 meselesini çözebilirsek, ki bunu istiyoruz, ABD Türkiye'yi F-35 ailesine geri kabul etmekten memnuniyet duyacaktır.” (1) Yani ABD, Türkiye’nin kendi savunma ihtiyaçları için Rusya’dan satın aldığı “S-400 engelini” aradan kaldırmak niyetinde.
Taviz her zaman taviz doğurur. Bir kere teslim olmak hiçbir zaman sadece bir kereyle kalmaz.
ABD’nin ve NATO’nun genel çalışma tarzı budur: Önce elinizi verirsiniz, sonra kolunuz istenir, isterseniz bütün organlarınızı teslim edin; yine de ABD’yi tatmin edemezsiniz. Çünkü ABD’nin patronluğundaki NATO; Türkiye’yi yutmak, direncini kırmak, teslim almak istiyor. Bunun için de masada daha birçok taviz istenecek maddeler üst üste yığılmış dosyalar gibi bizi bekliyor. (S-400, Kıbrıs, Suriye ve Irak, Doğu Akdeniz, PKK vb.)
Önümüzdeki soru ise açık; bu baskılara direnecek miyiz yoksa teslim mi olacağız? Kitabında teslim olmak yazmayan bir milletin mensuplarıysak cevabımız belli; direneceğiz ve yeni bir uygarlığın kurucularından olacağız. O zaman bu NATO sisteminin zihnimizi perdelemek için uydurduğu bazı safsataları çürüterek işe başlamalı. Her NATO tartışmasında önümüze gelen meşhur “NATO’daki haklarımızı” bir daha hatırlayalım:

NATO’DAKİ VETO HAKKIMIZ YA DA MİLLETİ OYALAMA HAKKI
NATO’da meşhur bir veto hakkımız var. Öyle kudretli bir hak ki; sorsan bizi NATO’nun ağası yapıyor. Bu NATOseverlerin sanal aleminde Türkiye’nin rızası olmadan hiçbir şey olmuyor. Bu öyle bir veto hakkı ki; NATO’daki baş müttefiğimiz ABD PKK’yı silahla beslerken ya da 15 Temmuz’da NATO Gladyosu’nun pilotları İstanbul ve Ankara’yı bombalarken ya da ABD/NATO üsleri Türkiye’yi Ege, Doğu Akdeniz, Suriye ve Irak’ta kuşatıp namluları doğrulturken bu haktan hiç söz etmiyoruz, unutuyoruz. Pek bir işe yaramıyor.
Ama konu Türkiye’nin dahil olduğu bir pazarlık meselesiyle eller seriliyor ortaya; sistemin her renkten siyasetçisi kürsülere çıkıp bağırıyor; şu olmazsa bu olmaz, şunu kabul etmezseniz bunu reddederiz vs vs… Masalara vuruyorlar, nutuk atıyorlar, bağırıyorlar, ey ABD diyorlar… Veto hakkı sağ olsun!
Fakat en sonunda AK Parti’si, CHP’si, MHP’si sanki o nutukları atmamış gibi, hepimizin gözlerini yaşartacak bir birliktelik sergiliyorlar ve iş sonunda ABD’nin dediğini kabul etmek şeklinde hayata geçiyor. Veto hakkımızın gündeme geldiği son iki olayda da senaryo bu oldu: Finlandiya ve İsveç.
Demek ki veto hakkının bizim siyasetçilerimize verdiği çok özel bir hak var: Milleti aldatma ve oyalama hakkı. Hakkını da veriyorlar doğrusu. NATO şu ara Güney Kıbrıs’ı Devlet Ortaklığı Programı’na dahil etti, bir nevi adı konmamış NATO üyeliği. (2) NATO’nun hakiki ağası ABD de GKRY’yi silahlandırıyor. Bizim sistem partileri bu işi de veto hakkıyla çözerler inşallah!
“NATO BİZİ DÜŞMANDAN KORUYOR”
NATOseverlerin üzerinde çok durmaya bile gerek olmayan bir safsatası. NATO’nun bir güvenlik şemsiyesi varmış, bu kırık şemsiye bizi düşmanlarımızdan koruyormuş, eğer bize bir zarar gelirse tüm NATO ülkeleri (başta da ABD) bizim için kelle koltukta savaşacakmış. Rus ayısı kuzeyde bizi yutmak için bekliyormuş, Şii İranlılar füzelerini hazırlıyormuş gibi bazı masallar. Ya NATO olmasaydı!
Kim bu düşmanlar diye bir bakarsak, liste belli (Listeyi biz yapmadık, NATO’nun güvenlik doktrinleri söylüyor): Rusya, Çin, İran, Filistin, Suriye, Irak, Venezuela, Afganistan vb. Bu birbirlerinden çok farklı ülkelerin benzer bir noktası var mı diye bakarsak, evet var: ABD ve İsrail hepsine düşman. Bu hoş tesadüf aklımıza şunu getiriyor, bu güvenlik şemsiyesi kimi yağmurdan koruyor; Türkiye’yi mi ABD-İsrail’i mi?
“NATO BİZİ NATO’DAN KORUYOR!”
Son dönemin popüler safsatalarından biri de bu: “NATO’dan çıkarsak NATO bize saldırır.” Sanki şimdi saldırmıyormuş gibi. ABD-NATO’nun Türkiye düşmanlığını artık gizleyemeyen ama bir şekilde mızrağı çuvala sığdırmaya çalışanlar bu teze sarılıyor: “Tamam ABD ve NATO bize düşmanlık ediyor ama NATO’dan çıkarsak tam onların istediği olur, savunmasız kalırız mazallah.”
Öyle sihirli bir taktik ki bu, NATO’nun içinde kalarak NATO’nun oyununu bozuyorsunuz. Bu safsatayı son dönemde dillendiren kişi ise Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ idi. (3)
Gerçek ise şu: NATO bizi kontrol altında tutarak zaafa sürüklüyor! Türkiye’yi kuşatan NATO’nun doğuya ve kuzeye genişlemesi için oy vermemiz, AYM’nin Meclis’in orta yerindeki PKK’yı kapatmamakta direnmesi, hükümetin ekonomimizi küresel tefecilerin faiz ve vurgun cenneti yapma kararı, NATO tehditleri karşısındaki potansiyel müttefikimiz Suriye, İran, Irak ile bölücü ve yobaz teröre karşı ortak harekatta ayak sürümek, Ukrayna Savaşı’nda Rusya’ya karşı Ukrayna’yı silahlandırmak…
Saydıklarımızın hepsi hükümetin NATO zaafının bir parçası. ABD, İsrail ve NATO’ya cesaret ve cüret veren uygulamalar. Emperyalist sistemle bir hesaplaşmayı göze alamayanların taviz ve teslimiyetinin örnekleri. Dengeciliğin son kertede NATO’culuğa varan tecrübeleri.
NATO üyesi olmanın yarattığı en büyük zaafı 15-16 Temmuz gecesi gördük. Türk ordusunun hangarlarından, cephanelerinden NATO’nun örgütlediği FETÖ Gladyosu çıktı ve Türk askerine, polisine silah sıktı. Aynı şeyleri yaşamak mı istiyorsunuz? Türkiye’yi savunmanın tek bir yolu var: ABD-İsrail-Yunanistan’ın başını çektiği silahlı ittifaka ve onların piyonu terör örgütlerine karşı caydırıcı bir cephe birliğini bölgedeki komşularımızla kurmak, Asya güçleriyle ittifak şansını değerlendirmek. Kendi içinde krizlere sürüklenmiş NATO’nun tabutuna son çiviyi NATO’dan ayrılarak çakmak. NATO’nun dağılması sürecini ateşlemek. Ne de olsa Türkiye tüm Atlantik bilginlerine göre “kilit ülke”.
NATO o zaman Türkiye’ye saldıramaz. “Sen ne istersen yapayım, sen de bana dokunma” dedikçe daha çok üzerine gelir ve geliyor. İşte gördük, tavizlerin arkası kesilmedi, kesilmeyecek. Türkiye’nin tam anlamıyla teslim olması ABD-NATO için hayat memat meselesi.

“SİLAH TEKNOLOJİMİZ NATO’YA BAĞLI”

    Üzülerek söyleniyor, “maalesef tüm silah teknolojimiz NATO’ya bağlı, NATO’dan ayrılamayız”. Güncel bir örnek üzerinden düşünelim; ABD sözde İsveç’in NATO üyeliği karşılığı bize bir F-16 havucu uzattı. Faydası, faydasızlığı bir yana 4-5 yıla gelir mi gelmez mi, ABD Kongresi onaylar mı, onaylasa bile kendisine verilen hakkı kullanıp bir yerde engel çıkartır mı bilinmiyor. Ama Yunanistan ilk talebinde bizim kovulduğumuz ve verdiğimiz parayı da unuttuğumuz F-35’leri satın alabiliyor. Nasıl?

    Yunanistan’ın muhteşem bir diplomasisi, yetenekli siyasetçileri falan mı var? Yunanistan’ın F-35’lere bu kadar kolay ulaşmasının yegane sebebi ABD’nin 51. Eyaletinden hallice bir bağımlılık ilişkisi içine girmesi. Yani teslim olursan, piyonlaşırsan, topraklarını ABD üssüne çevirirsen bu meselelerde hiç sorun yaşamıyorsun. Yeni ABD silahları alma sevdasına kapılıp piyonlaşacak mıyız, NATO’nun uslu çocuğu mu olacağız? Bizim üzerimize çevrilen silahları kendi envanterimize katmak için ne yaparsak yapalım, teslim olmadan ABD’yi ikna edemeyiz.

    O sebeple yapılacak şey belli; milli savunmamızın acil ihtiyacı olan silah ve teknolojiler için ABD hegemonyasını çatırdatan yeni seçeneklere yöneleceğiz, aynı S-400’de yaptığımız gibi. Ve daha önemlisi milli, öz savunma teknolojilerimizi geliştirmede yaptığımız atağı hızlandıracağız. Burada da ABD dayatmalarına meydan okuyarak gelişenlerin tecrübelerinden yararlanacağız, işbirliği yapacağız. KAAN’lar, HİSAR’lar yerlerini aldıkça ABD’nin havuçlarına ihtiyacımız kalmayacak.

HEPSİNİN ÇIPASI NATO, HER İŞİN BAŞI NATO

    NATO’ya bağlılık sistem partileri için onları Atlantik limanına bağlı tutan bir çıpa işlevi görüyor. Bu çarkı bozuk sistemin temel şartı NATO yemini, hangi görüşte olursan ol. Meclis’te binbir çeşit kavgaya girip, rant kavgasında birbirlerini yiyenler konu NATO olunca yumruk gibi birleşiyorlar. AK Parti, CHP ve MHP eveti basıyor, hayır oyu kullananlar da kürsülere çıkıp “NATO’nun genişlemesine karşı değiliz ama…” diyerek NATO yemininden ayrılmadıklarını ilan etme gereği duyuyor.

    Bu sebeple bu ülkede bir şeyleri değiştirme niyetindeysek, güvenlikte, ekonomide, adalette, eğitimde, her alanda bu iş böyle gitmez diyorsak, emperyalist sistemden bağımsızlığını kazanmış başı dik bir Türkiye için kolları sıvayacaksak, işin başı NATO. Bunu bilmek gerekiyor. Önce bu sistemin iskeleti NATO’yla hesaplaşacağız.

NATO’CULARDAN NATO’CU BEĞENMEYELİM

    TBMM’nin İsveç’in NATO’ya katılımı kararı milletin her kesiminden tepki çekti. Milletin ABD ve NATO’yu nerede gördüğü açık, millet savaştığı gücü tanıyor. Ama sistemin tepelerinde oturanlar milletin duygu ve düşüncesini temsil etmiyor. Bir çarpıklık ve illüzyon var. NATO karşıtlarının oylarıyla NATO’culuk yapıyorlar. Önümüz seçim. Her işin başı NATO, her melanetin arkasında NATO var diyorsak önümüzde bir fırsat var. Partilerin sicilleri belli, önümüze gelen seçenekler belli, bu sefer NATO’culardan NATO’cu beğenmeyelim.

Kaynakça:

(1) https://www.aydinlik.com.tr/haber/abdden-turkiyeye-s-400-santaji-eger-f-35-449836
(2) https://www.aydinlik.com.tr/haber/guney-kibris-natoya-hazirlaniyor-359700
(3) https://www.youtube.com/watch?v=16pXgAcRWzs

Tarih:
Diğer Haberler