NEOLİBERAL SOLDA MİLLİYETÇİLİK ALERJİSİ

Emperyalizme karşı en kuvvetli silahımız milliyetçilik ve milli devletimizdir. Milliyetçi olmadan devrimci, devrimci olmadan da milliyetçi olunmaz.

NEOLİBERAL SOLDA MİLLİYETÇİLİK ALERJİSİ
Ahmet Saral
Ahmet Saral
YAZAR

19 Mayıs’ta yaptığımız “Amerika-İsrail’e Vatanını Böldürme - Türkiye’ye Sahip Çık” yürüyüşümüz kapsamında bildiri dağıtırken, TİP üyesi iki arkadaşla tanıştık. Tabi iki örgütlü grubun karşılaştığında yapacağı gibi nezaket dahilinde uzun uzun tartışmaya koyulduk. Bu tartışmalarda birçok konuyu konuşmakla beraber dikkatimi çeken esas nokta arkadaşlarımızın ısrarla milliyetçiliğe karşı çıkmalarıydı.

Tabi biz “solun” milliyetçilik alerjisiyle ilk kez karşılaşmıyoruz. TİP’in, TKP’nin, kendini sol olarak adlandıran grupların eylemlerinden, yazdıklarından, çıktıkları programlardaki beyanlarından bunu tecrübe etmiştik. Fakat son dönemde milliyetçiliğin ve antiemperyalizmin yükselmesiyle birlikte “sol” grupların da milliyetçilik karşıtı konumları gittikçe güçlenmektedir.

Bu tartışmaların yaşanması ise devrimci sürecin varlığına kanıttır. Her devrimci süreçte olduğu gibi devrimin koşulları ve programı tartışılmaktadır. Hasan Yalçın, milliyetçiliğe ve Türk Devrimi’ne alerjisi olan, feodal ve emperyalist sınıflarla işbirliği yapan “sol” neoliberal sol kavramını kullanmış ve kitabında temellendirmişti. Neoliberal solu, millici soldan ayırmak için bu ayrımı yapmak en doğrusu olacaktır.

Bu yazıyla beraber “sol” olmanın tez ve antitezini tartışacağız. “Sol” olmak millet olmayı reddetmek midir? “Sol” olmak “Kürt haklarını savunmak” adına terör destekçiliği yapmak mıdır? “Sol” olmak milli burjuva karşıtlığı mıdır?

Devrimle Millet olduk

Atatürk’ün “Vatandaş İçin Medenî Bilgiler” kitabında meşhur bir sözü vardır: “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.”

Bu söz, Türk milleti kavramını ırk veya kavimden ayırarak siyasi, ekonomik ve kültürel birlik hattına oturtmaktadır. Zaten yazının devamında da “milleti devletin yarattığını ve milliyetler prensibinin Fransız Devrimi’yle ortaya çıktığından” bahseder.

Fransız Devrimi’yle feodal sınıflar ve kurumlar ezildi, Fransız milleti ortaya çıktı. Çünkü yeni devlet vatandaşlarının çıkar birliği temelinde kurulmuştu. Millet, çeşitli etnik kimlikleri, siyasi-kültürel-ekonomik kader birliği temelinde birleştirir.

Türk Devrimi de böyle gerçekleşti. Türk Devrimi, Fransız Devrimi’nden ve milliyetçilik akımından beslendi. Yeni Osmanlı Cemiyeti, Namık Kemaller, Mithat Paşalar ve Ziya Paşalar milliyetçilik ve hürriyetçilik bayrağıyla meşrutiyetin kurulmasına liderlik etti. Padişahın yetkilerinin sınırlandırılması Türk Devrimi’nin dönüm noktası oldu. Ardından Cumhuriyet ile hakimiyet kayıtsız şartsız Türk milletinin oldu. Padişahın kulu, tebaası ya da şeyhin müridi olan halk, artık iktidarı eline almış ve Türk milleti olmuştu.

Millet Nedir?

Sol, millet ve milliyetçilik kavramlarını ilk kez tartışmıyor. 1969 yılında Aydınlık gazetesinde Mihri Belli’nin tarihi bir yazısı yayımlandı. Yazıda ulus/millet kavramının sosyalist literatürde 4 temel unsurdan oluştuğunu yazmıştır; Dil birliği, toprak birliği, iktisadi hayat birliği ve ulusal kültürde birlik içinde beliren ruhî şekillenme birliği. Yine Mihri Belli yazının devamında ulus olabilmek için bu dört unsurun dördüne de sahip olmaktan bahsetmiştir.

Emperyalizmin saldırıları da bu dört temel unsuru hedef almıştır ve almaktadır. PKK/DEM Parti ve kuyrukçuları “Anadilde eğitim” safsatasına tutulmuşlardır. Terörist elebaşı Abdullah Öcalan bile “Kürdistan kurulacak olsa resmi dilinin Türkçe olacağından” bahseder. Çünkü Kürtçenin köyden köye bile ciddi farklılıkları vardır. Bilimsel bir makale Kürtçe yazılamaz. Kürtçe eğitim görmüş ve Türkçe bilmeyen bir doktor İzmir’de, Aydın’da, İstanbul’da mesleğini icra edemez. O nedenle Kürt kökenli aileler çocuklarının ileride zorluk yaşamaması için Türkçe öğrenmesini istemektedir. Anadilde eğitim uzun vadede toprak bütünlüğünü de hedef alır. Dil birliği engellenirse milli bilinçte engellenir.

Mihri Belli toprak birliğini, ulusun yaşadığı topraklardaki hakimiyeti üzerinden ele almaktadır. Yani yalnızca Kürdistan projesi veya eyalet istekleri değil, Türkiye’de bulunan NATO üsleri de toprak bütünlüğümüze saldırmaktır. O nedenle PKK/DEM Parti ile NATO’nun hedefleri ortaklaşmaktadır. Ve NATO’ya karşı olanın PKK’ya, PKK’ya karşı olanın NATO’ya karşı olması doğru olan denklemdir.

O üstlerden PKK’ya silah sağlanıyor, FETÖ subayları yetiştiriliyor, İsrail’e silah desteği sağlanıyor, darbeler tezgahlanıyor, aydınlarımıza, siyasetçilerimize suikastler tertipleniyor. Fakat tüm bunlara karşı kendini solcu adlandıran bu partiler ne yapıyor? Biz söyleyelim TİP milletvekilleri İsveç’in NATO’ya alınması oylamasında fotoğraf çektiriyordu.

            Mihri Belli iktisadi birliği; “Ulusal pazarın ülkeyi kucaklaması ve feodal parçalanmanın sona erdirilmesi için ülkenin feodal ilişkilerden arınmasını” ifade eden bir kavram olarak nitelendiriyor. Devamında, “Kim toprak reformu için mücadele ediyorsa o gerçek Türk milliyetçisidir” diyor. Ağalıkla, şeyhlikle mücadeleyi işaret ediyor.

Terörü Desteklemek Solculuk Değil, İşbirlikçiliktir.

Kürtler, Türk milletinin asli unsurudur. Geçmişte yaşanan acılar geride kalmış ve Kürt kökenli yurttaşlarımızın demokratik sorunları büyük oranda çözülmüştür. PKK/Dem Parti Kürt kökenli vatandaşlarımız adına değil, ABD adına Türkiye’ye saldırmaktadır.

ABD, İsrail’in güvenliği sağlamak için Türkiye’yi, İran’ı, Suriye’yi, Irak’ı bölerek PKK’ya ikinci İsrail Devleti’nin kurdurtmak istemektedir. Burada PKK’nın konumu, özgürlük savaşçılığı değil ABD’nin planlarında piyon olmaktır. PKK/Dem Parti ile işbirliği yapan, kapatılmasına karşı çıkanlar istedikleri kadar kendileri sol veya sosyalist desinler onlar bu tavırlarıyla sadece emperyalizmin piyonu olabilirler.

19. Yüzyılda Değil, 21. Yüzyılda Yaşıyoruz!

Türkiye’nin Avrupa Birliği kapılarına bağlanması, küresel ekonomiye ayak uydurma safsataları, Türk üreticisinin ezilmesiyle sonuçlandı. Türk üreticisi üretmek isterken kendisini Batı’nın dev şirketleriyle rekabet ederken buldu.

Neoliberal sol, ABD’nin serbest piyasa koşullarıyla Türk üreticisini ezmesine karşı çıkmıyor ancak, yüzeysel bir şekilde patronlara karşı mücadele ediyorlar. “Burjuvanın millisi mi olur? Burjuva burjuvadır.” denmektedir. Bu ezbere itirazlar, baş çelişkinin emperyalizmle milli devlet arasında olduğunu gölgelemektedir.

Elbette sınıflı toplumda yaşıyoruz ve tarihi sınıf mücadelesi yaratıyor. Fakat sınıf mücadelesi Lenin’in de teorize ettiği gibi ezen milletler ile ezilen milletler arasındadır. Sınıf mücadelesi faizci, tefeci ve dolar vurguncusu emperyalist sınıflarıyla, işçi, çiftçi, küçük ve orta ölçekli sanayici gibi milli sınıflar arasında yaşanıyor. 20. ve 21. yüzyılda sadece işçi sınıfına dayanarak sosyalizm inşa edilemezdi. O nedenle sosyalizme giden yol vatan savaşından geçmekteydi.

Devrimler ve Vatan Savunması

1931’de Çin’in kuzey bölgesi Japonlar tarafından işgal edildiğinde Komintang yönetimi işgale direnemedi ve teslimiyetçi bir tavır aldı. Çan Kay Şek komünistlerle mücadeleyi daha çok önemsiyordu. Hatta Kuzeydoğudaki Çin birliklerine Japonya’ya karşı “hiçbir şekilde karşılık vermeme” emri verdi.

Mao’nun önderliğindeki ÇKP ise Japon emperyalizmini baş düşman olarak belirledi. Japon işgaline karşı birleşik cephe kurma arayışına girdi. Birleşik cephe milletin bütün güçlerinden olmalıydı. Mao Cepheyi şöyle tarif ediyordu: "Hükümetimiz şimdiye kadar işçilerin, köylülerin ve şehir küçük burjuvazisinin ittifakına dayanmaktaydı; şimdiden sonra ise milli devrimde yer almak isteyen bütün diğer sınıflardan da üye alacak biçimde yeniden düzenlenmelidir.” Çin Devrimi’nin, iç savaşta ve vatan savunmasında dayandığı kuvvet Çin halkının tamamıydı. Ve devrimi bu politika sayesinde kazandı.

Benzer süreçler Türkiye’de de gerçekleşmedi mi? İşgale karşı teslimiyetçi tutum izleyen hükümete karşı Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde bütün milleti birleştiren bir cephe kuruldu. Türk Devrimi’nde de sosyalizm, halkçılık ve milliyetçilik el ele verdi. Türk milliyetçilerinin sosyalizme olan yakınlığının sebebi ulus devlet çağında sosyalizm ve milliyetçiliğin birbirinden ayrılmaz iki ideoloji olmasından kaynaklıdır.

Vietnam’da Cezayir’de Kore’de Çin’de Rusya’da ve Türkiye’de devrimlerin siyasi olarak vatan savunması, ideolojik olarak sosyalizm- milliyetçilik etrafında gerçekleşmesi tesadüf değildir.

Emperyalizme karşı bugün en kuvvetli silahımız milliyetçilik ve milli devletimizdir. Milliyetçi olmadan devrimci, devrimci olmadan da milliyetçi olunmaz. Emperyalizme karşı olmayan milliyetçilik, milliyetçilik değildir. Olsa olsa emperyalizmin güdümünde ırkçılık olur.

Tarih:
Diğer Haberler