NEOLİBERAL VİRÜS: TÜRKÇE EDEBİYAT

Sistem için kılıf bol! Bu sefer de edebiyatı yazılan dile indirgeyerek “Türkçe Edebiyat” savunması önümüze koyuluyor.

NEOLİBERAL VİRÜS: TÜRKÇE EDEBİYAT
Ebru Gül Müezzinoğlu
Ebru Gül Müezzinoğlu
İSTANBUL İL YöNETiCiSi

Atatürk, 1930 yılında Medeni Bilgiler kitabında, “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir” şeklinde bir tanımlama yaptı. Bu tanımın içerisinde Cumhuriyet Devriminin yarattığı Türk milleti vardır. Dilde birlik, fikirde birlik, işte birlik vardır.

 Seslerin Arkasındaki Kültürel İzler

Tebaa olmaktan çıkıp millet olabilmek için cepheden cepheye koşmuş Anadolu insanının erdemleri; milletleşme süreciyle Türk kültüründe harmanlandı. Maddi ve manevi emeğimizin bir ürünü olan edebiyat, karakterini işte bu kültürden almıştır. 

Bugün türkülerimizde Çanakkale’yi duyuyorsak, şiirlerimizde kağnıları okuyorsak, tiyatrolarımızda Vecihileri izliyorsak dilin sadece seslerden ibaret olmadığını, edebiyatın da ulusallıktan koparılamayacağını keşfediyor olmamız lazım. 

Türk Edebiyatının, ortak bir kültürü içerdiğini henüz keşfedemeyen bazı yazar ve yayınevleri, “Türk edebiyatı” yerine “Türkçe edebiyat” kavramını kullanmada bir yarışa girdi. İlk defa şahit olmadığımız bu tanımın sürekli karşımıza çıkmasını bir normalleştirilme kampanyası olarak değerlendiriyorum. 

Geçtiğimiz günlerde Boğaziçi Üniversitesi kütüphanesindeki ‘Türkiyeli Çizgi Roman’ tabelası, bu kampanyanın bilimsellik iddiasını yerine getirecek kurumlardan biridir.  Milletleşme sürecimizin olgularına meydan okuyan ve kültürel yozlaşmaya karşı rahatını bozmayan aydın yığınına tepki; milli, cesur aydınlarımızdan ve okurlardan geldi. Şair Kaan Eminoğlu, sosyal medyadan paylaştığı bilgisel ile “Türkçe Edebiyat” kavramını kullanan yayınevleri için sadece yazın dünyasında sınırlı kalmayacak bir boykot başlattı. Onur Caymaz, Kemal Ateş gibi birçok aydınımız da bu çıkışa destek verdi.

Peki neden hassasiyet göstermemiz gereken bir konudur Türk Edebiyatı? Yayınevleri toplu gözden kaçırma hatası yapmadığına göre, “Türkçe Edebiyat” neden art niyetli bir kavramdır?

 

Türk edebiyatının karşısına konumlanan Türkçe edebiyat

İdeolojik ve kültürel alanda: Yüzeyselleşme ve akılsızlaşmayla beraber anarşizmin, vatansızlık fikirlerinin, etnik ve dinsel kimlikçiliğin yayılması anlamına gelen neoliberalizm, Türkiye gibi emperyalizmin hedefinde olan ülkelerde her zaman dayatmalarda bulunmuştur. 

Milli devletleri kendi politikalarına uygun hale getirmek için etnik, mezhepsel, cinsel parçalamayı yöntem edinen bu çürümüş sistem; ulusal olan her şeye, dolayısıyla milli kültüre de savaş açacaktır. Bu durumda o ülkenin kültüründen çıkan edebiyat da hedef tahtasına oturtulmuştur.

Burada “Türkçe edebiyat” safsatası devreye giriyor.  Getirdiği yeni anlayışla ulaşmayı istediği amaç doğrultusunda ‘Türk edebiyatı’ ifadesini eksik görüyor ve onun tam karşısına konumlanıyor!

Eksik buluyorlar çünkü onlara göre yazarın veya şairin; yaşadığı ülkenin Türkiye olması, kullandığı dilin Türkçe olması, en önemlisi ortaya koyduğu eserin Türk kültürünün bir parçası olması önemsiz. Edebiyatı adlandırmada bu unsurların toplamı göz ardı ediliyor. Yazarın etnik kökeni farklı olduğu takdirde Türk edebiyatı tanımı ne onu ne de onun katkısını kapsayacak bir çoğulculuğa sahip. (!)

Oysa Atatürk’ün Türk milleti tanımı, emperyalizmin yıkmak istediği birlikte yaşama, birlikte üretme irademize sahiptir. Türkçe edebiyat kavramını savunanlar bu iradeyi kapsayıcı değil diyerek hedef almaktadır. Bu yaklaşım milli devlete, Türk kültürüne yönelik saldırının kılıflarından birisidir. Aynı zamanda neoliberal ve etnik milliyetçi politika, nasıl Türk kelimesinden rahatsız oluyormuş onun açıktan beyanıdır! Bu beyanın sahipleri İngiliz edebiyatına İngilizce edebiyat, Fransız edebiyatına Fransızca edebiyat demeyerek iki yüzlülüğünü de ispatlıyor.

Tabii kılıf bol! Bu sefer de edebiyatı yazılan dile indirgeyerek “Türkçe Edebiyat” savunması önümüze koyuluyor. Oysa bir dil bilmek; o milletin edebiyatından eser çıkarabileceğimiz anlamına gelmez. O milletin kültürünü, tarihini yansıtmayan bir yazı edebiyat olamaz. Sesini, derdini duyuramayan bir yazı edebiyat olamaz. Olsa olsa Türkçe yazılmış bir metin olur. 

Bugün postmodernizmin, neoliberalizmin, Türkiye karşıtı planların fikirlerini kafasına boca edenler, Batı’nın akademik ve kültürel duvarları içine hapsolanlar Türkçe edebiyatı, Türkiyeli yazarları kabul edebilirler. Ancak bu toprakların sanatçısı Nazım Hikmet’e, Yunus Emre’ye, Cemal Süreya’ya kabul ettiremezler. Çünkü ortada basit bir kavram tartışması yoktur. “Türkçe edebiyat” ile “Türk edebiyatının” hesaplaşmasını böyle görmek gerekir. Toplumu ilgilendiren bir duruma boşvermişçilik ve isteyen istediğini yapsın liberalliği, 1990'larda AB Türkiye Temsilcisi Karen Fogg'un e-postalarında yazdığı "Türk gençliğini milli kimliğinden koparma" projesinin biricik hayalidir.

Hayal diyoruz çünkü “daha kapsayıcı” tanımı ABD’nin barış, özgürlük masallarında arayıp Türk Milletini Anayasadan çıkaracağını söyleyen Ali Babacanlar, Türk ordusuna had bildirme gafletinde bulunan Kemal Kılıçdaroğulları, kısacası bugün Türkiye’nin karşısında mevzilenen hiçbir kuvvet halk ile birleşemez.

 

Dipnot: Aykut Diş, Neoliberalizmin Panzehiri: Vatanseverlik ve Devrimcilik, Kırmızı Beyaz Dergisi, Kasım 2014

 

Ebru Gül MÜEZZİNOĞLU
TGB Marmara Üniversitesi Birim Başkanı
İstanbul İl Yöneticisi

 

Tarih:
Diğer Haberler