Neoliberalizmin İlacı: Teşkilatlanma

TGB Antalya'dan Oğuz Özyavuz yazdı: Neoliberalizmin İlacı: Teşkilatlanma

Neoliberalizmin İlacı: Teşkilatlanma

YAZAR

Mustafa Kemal’in Teşkilat Bakış Açısı

Mustafa Kemal’in kendisiyle mülakat yapan gazeteci Refi Cevat Ulunay’a ‘’Bir teşkilatçı Anadolu’ya geçer de milleti silahlı bir mukavemete hazırlarsa bu yurt kurtulabilir’’ der. Bunun üzerine Refi Cevat, Mustafa Kemal’e ‘’Paşam, milli mukavemet. Güzel. Ama neyle? Hangi askerlerle, hangi silahlarla, hangi parayla?’’ diye sorar. Mustafa Kemalin yanıtı kesin bir şekilde  ‘’Teşkilat’’ olmuştur.[1]

Mustafa Kemal’in teşkilata verdiği önem mülakatında ki cevabından net bir şekilde anlaşılmaktadır. Mustafa Kemal’e göre iktidarı ele geçirecek ve orduyu yönetecek bir teşkilat kurmadan, silah gücü doğru hedefe yöneltilemez.

Mustafa Kemal’in teşkilatı her şeyden önde tutması, teşkilatın ona kazandırdıkları ve teşkilatlanmanın gücünü görmesinden kaynaklanır.

 

Mustafa Kemal’in Teşkilatlanması ve Teşkilat Anlayışı

Harbiye yılları

Mustafa Kemal Harbiye sıralarında iken vatanın baskı altında olduğunun ve mevcut iktidarın birçok hatası olduğunun farkındadır. O yaşlarda bunun sebeplerini ve çözümlerini araştırır, okur, düşünürdü. Harbiye’deyken Ömer Naci, Ali Fuat ve İsmail Hakkı ile el yazması dergi çıkarırlar, bu Mustafa Kemal’in ilk örgütlenmesidir.[2] Mustafa Kemal’in hayatı teşkilatlı bir dava adamının hayatıdır ve bu ilk teşkilatlanması hayatının sonuna kadar sürecek bir teşkilat yaşantısının başlangıcı olmuştur.

Harbiye’de çıkarttıkları bu dergi Abdülhamit’in hafiyelerinden birinin kulağına gider. Padişah tarafından uyarılan okul Nazırı Ali Rıza Paşa, okulda bu tarz faaliyetlerin olmadığını rapor eder. Veterinerlere ait derslikte dergilerini çoğaltan Mustafa Kemal ve arkadaşları bir gün çalışma esnasında iken içeriye Ali Rıza Paşa girer. Masa üzerindeki dergileri görmezden gelir ve ders dışında konularla uğraşmamaları gerektiğini söyleyerek derslikten ayrılır. Yıllar sonra Mustafa Kemal, Ali Rıza Paşa’nın İttihat ve Terakki mensubu olduğunu öğrenecektir.

Şam’a sürülüş

Mustafa Kemal, Erkan-ı Harbiye’yi bitirmiş ve tayinini beklemektedir. O sırada Sirkeci’de arkadaşlarıyla bir pansiyon kiralarlar. Mustafa Kemal bir arada kalmalarının ve bir ev tutmanın önemini şöyle açıklar.

‘’Yüzbaşı olarak mektepten çıktıktan sonra İstanbul’da geçireceğimiz müddet zarfında bu işleri daha iyi iştigal için bir arkadaş namına ev tuttuk.’’ [3]

Zaman zaman bu evde toplanır, rejimin hatalarını ve yapılması gerekenleri konuşurlardı. Tayinlerini beklerken Mustafa Kemal Makedonya’ya gönderileceği temennisindeydi. Bu temennisini şu sözüyle dile getirir ‘bizim için en müsait iklim Makedonya’dır.’

Bu sıralarda evsiz zannederek evlerine davet ettikleri Fethi adındaki kişi aslında onların yanına sokulmuş bir hafiye idi. Mustafa Kemal ve arkadaşlarının neler konuşup neler okudukları kısa sürede sarayın kulağına gider ve arkadaşlarıyla beraber Harp Okulu zabitan tevkif evine (Bekirağa bölüğü) yerleştirilirler. Birkaç ay tutuklu kalıp bırakılırlar. Mustafa Kemal arkadaşlarından daha geç salınır çünkü onun teşkilat lideri olduğunu bilmektedirler.

Tayin günü beklediklerinin aksine Mustafa Kemal ve beş arkadaşı Şam’a geri kalan yedi arkadaşı işe Erzincan’a gönderilir. Mustafa Kemal bunu ‘ Sultan Hamid tarafından Suriye’ye sürüldüm’ diyerek açıklar.

Vatan ve Hürriyet Cemiyeti

Mustafa Kemal ne kadar sürülmüş olduğunu bilse de yılmamış Suriye’de örgütlenme işine koyulmuştur. Mustafa Kemal, Müfit, Doktor Mahmut ve Lütfi, Tüccar Mustafa’nın evinde toplanırlar. Toplantı sırasında Lütfi Bey ‘benim çoluğum çocuğum karım vardır beni bu işte saymayınız’ der. Mustafa Kemal bunun üzerine ‘ o halde siz buradan gidiniz, bundan sonra konuşacaklarımızı sizin dinlemeniz caiz değildir’ der. Bu tavırdan Mustafa Kemal’in teşkilata ve teşkilatının gizliliğine verdiği önemi görmek gerekmektedir. O gece Tüccar Mustafa’nın evinde Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nin kurulmasına karar verilir. Beyrut, Yafa ve Kudüs’te teşkilatı büyütür. Bu kentlerde Cemiyet büyük saygınlık ve itibar kazanır.

Vatan ve Hürriyet’in Selanik Şubesi

Mustafa Kemal kurdukları teşkilatın bulundukları yerden büyük kazanımlar elde etmesinin zor olduğunu görür ve piyade stajı yaptığı bu dönemde gizlice Selanik’e gitme kararı alır.

Selanik’te arkadaşlarıyla Hakkı Baha’nın evinde toplanırlar. Toplantıda Hüsrev Sami, Ömer Naci, Yüzbaşı İsmail Hakkı, Bursalı Tahir, Hakkı Baha ve Hoca Mahir bulunmaktadır. O gece derin sohbetlerden sonra Vatan ve Hürriyet Cemiyeti Selanik’te kurulur. Bunun sonunda Mustafa Kemal şu sözleri söyler;

“Arkadaşlar! Gerçi bizden evvel birçok teşebbüs yapılmıştır. Fakat onlar muvaffak olamadılar. Çünkü işe teşkilatsız başladılar. Biz kuracağımız Teşkilat ile bir gün mutlaka, ne olursa olsun muvaffak olacağız. Vatanı, milleti kurtaracağız.”[4]

Paragrafta görüldüğü üzere Mustafa Kemal kendisine ve teşkilatına her zaman güvenmiştir. Geçmiş dönemdeki başarısızlıklardan umutsuzluk ve gaflet çıkarmak yerine aydınlık geleceği kendi azim ve iradesiyle mevcudiyete kavuşturmuştur.

 

Vatan ve Hürriyet Cemiyeti ile İttihat ve Terakki ilişkisi

Mustafa Kemal’in Şam’a geri dönmesinden sonra Selanik’te Osmanlı Hürriyet Cemiyeti ile görüşen Bursalı Tahir Bey ve arkadaşları iki cemiyeti birleştirerek bölgede hâkimiyet sağlarlar. Bölgedeki hâkimiyetlerinin farkında olan Ahmet Rıza Bey (Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti Lideri) Doktor Nazım beyi Selanik’e gönderir uzun süren görüşmeler sonunda Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyetiyle birleşilir. Bu sürede Mustafa Kemal hala Şam’dadır ve tüm bu olanlardan habersizdir.

Mustafa Kemal’in Selanik’e tayini çıkması üzerine Selanik’te örgütün olmadığını anlar ancak tekrardan bir teşkilatlanma içine girmez çünkü arkadaşları İttihat ve Terakki içerisinde önemli görevler üstlenmiştir. Dolayısıyla Mustafa Kemal devrim programını gerçekleştirmek için o dönemin devrimci teşkilatına katılmayı doğru bulur.

Bu tavır çok büyük esaslar ve dersler taşımaktadır, Mustafa Kemal burada daha büyük bir örgütlenme alanı bularak buraya dâhil olmuştur. İttihat ve Terakki hem nam salmış bir teşkilat hem de Paris’te de bir yerleşkesi olan büyük bir örgüttü. Mustafa Kemal devrimci tavrının içerisinde asla ‘Ben merkezci’ bir tutum barındırmamıştır. Devrime ulaşabileceği en hızlı yolu kendine seçmiştir.

Örgüte dâhil olmuştur ancak örgütü bütünüyle kabullenmemiş, eleştirilerini her daim dile getirmiş örgütü düzeltmek ve ileriye taşımak için elinden geleni yapmıştır.

İttihat ve Terakki Cemiyeti 2. Genel Kongresinde yaptığı konuşmada şunları sıralamıştır;

1-) Cemiyet’in siyasi parti haline getirilmesi

2-) Ordunun politikaya karışmaması

3-)Cemiyete içinde eşitlik olması

4-)Hükümet işleriyle din işlerinin birbirinden ayrılması[5]

Şeklinde eleştirilerini kongrede dile getirir. Buradan Mustafa Kemal’in Cemiyetlerin bir iktidar talebi olamayacağına bunun ancak öncü bir parti vesilesiyle gerçekleştirilebileceği aktardığı açıktır. Cemiyette eşitlik, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasını içeren maddelerde ise Mustafa Kemal’in milli mücadele ve halkın desteğiyle kuracağı Cumhuriyet’in fikrini o zamanlardan kafasına koyduğunu ve bunu ülkenin öncülüğünü teşkil edebilecek olan kimselere aktarmaktan çekinmediğini görmeliyiz.

İttihat ve Terakki’ye eleştiri sunması onu hiçbir zaman teşkilattan koparmamış. Aksine teşkilatı doğru yöne sokma çabası onun azmini daha da arttırmıştır. 31 Ayaklanmasında, Trablusgarp’ta, İttihat ve Terakkili Binbaşıyı kurtarma görevinde en öncü görevleri üstlenmiş ve başarıyla yerine getirmiştir. İttihat ve Terakki, Teceddüt Fırkası olana kadar da görevlerini sürdürmüştür.

İttihat Terakki’nin Mustafa Kemal’e kattığı bu pratikler Mustafa Kemal’in Milli Mücadeleyi başlatmasından, Cumhuriyeti kurana kadar ki süreçte hep yanında olacak ve başardığı birçok işi bu pratik sayesinde başaracaktır.

Anadolu-Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinden CHF'ye

Mustafa Kemal’in İttihat Terakkiden ayrıldıktan sonra örgütsüz kalmayı aklından bile geçirmemiş teşkilatlanmanın Anadolu’dan başlatılması kararını vermiştir. Bundan sonraki süreçte Anadolu’daki tüm cemiyetler görüşmüş onlarla ortak bir teşkilat kurma işine girişmiş cemiyetleri ortak bir çatıda buluşturamayınca da Mustafa Kemal kendi teşkilatını Anadolu-Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ni kurmuştur. Amasya görüşmeleri, Erzurum kongresi ve Sivas kongresi gibi önemli adımlar atarak örgütlenmesini güçlendirmiş. Bu sürecin devamında Cumhuriyet Halk Fırkasını kurmuştur. Bu fırka günümüze CHP olarak gelmiştir.

Uzun yıllardır CHP’yi yönetenler partinin kuruluş tarihi olarak 9 Eylül 1923’ü esas alır. Oysa bu tarih Meclisteki ARMHC’ i Grubunda halk fırkası tüzüğünün kabul ediliş tarihidir. Mustafa Kemal CHP’nin İkinci Büyük Kongresi açılış konuşmasında, CHP’yi dokuz sene önce kurduğunu şu sözlerle dile getirir:

‘’Anadolu ve Rumeli’yi kapsamak amacıyla ilk kongremiz Sivas’ta yapılmıştı… Gerçi o zaman kullandığımız isimle bugünkü arasında fark vardır. Fakat teşkilat asıl itibariyle korunmuştur ve bugün siyasi parti halinde tecelli eden mevcudiyete başlangıç teşkil etmiştir.’’[6]

Buradan CHP’nin asıl kuruluş tarihinin 4 Eylül 1919 olduğunu anlıyoruz. Bu konuyu bu kadar ayrıntılı işlememin sebebi Mustafa Kemal’in kafasında her zaman vatanı kurtarmak vardır ve bunun yolu parti/teşkilattır düşüncesinin var olduğunu anlatmak istememdir. Her zaman planlı programlı adımlar atarak kendi deyimiyle ‘Yıkılmak üzere olan bir imparatorluktan, önce bir Türk devleti çıkarmak’[7] gayesini başarmıştır.

Teşkilatsızlık ve Neoliberalizme Karşı Türk Gençliğinin Görevi

Bu başlık önümüze bazı sorular ve çıkarmamız gereken sonuçlar getiriyor. Teşkilatsız Atatürkçü olunur mu? Bu sorunun cevabı nettir. Teşkilatsız kalmak mücadelenin dışında kalmaktır. Neoliberalizmin panzehiri vatanseverlik ve teşkilatlanmadır. Küçük Amerika süreci toplumun algısında bir teşkilatlanma karşıtlığı yaratmıştır. Malesef ki 1980’den sonra ülkenin birçok aydını da bu teşkilatsızlanma akımına kendini kaptırmıştır. Atatürkçülüğü devrimci bağlarından koparılıp tarihin unutulan karanlık köşelerine atmak gayesindedirler. Fakat gençlik bu bağımlılaşmaya ve algı politikalarına her zaman karşı çıkmıştır. Demokratik devrimlerle ve ulusal kurtuluş savaşlarıyla kurulan ulus devletler insanlığa her bakımdan büyük kazanımlar sağlamıştı. Türkiye’de Cumhuriyet Devrimi insanları padişahın kulu olmaktan çıkarıp, anayasaya bağlı özgür eşit yurttaşlar haline getirmişti. 27 Mayıs Devrimi, 1968’de yükselen gençlik hareketi, 15-16 Haziran eylemleri ve 89 bahar eylemleri işte bu karşı çıkışları ifade eder.[8]

Günümüzde neoliberalizm, bu tarihsel birikime dayanan, kökleri sağlam gençliği hedef almaktadır. Gerçek Türk gençliği bu oyunlara gelmemekte asıl ehemmiyetin vatan ve hürriyet olduğunun farkındadır. Ancak özgürlük adı altında, barış adı altında, sahte solcular neoliberalizmin vatansızlık ve ayrımcı kimlik akımına kendilerini kaptırdılar. Bu da net bir şekilde görüldüğü gibi günümüze bayrak ve Mustafa Kemal düşmanlığı olarak yansıdı.

Mustafa Kemal’in sayfalara sığmayacak örgütlü mücadelesi bugün rafa kaldırılmak isteniyor. Nice tarihçiler Atatürk’ün teşkilatçılığını yazmıyor, yazmaya korkuyorlar. Türk gençliği vatanına sadık, atasına sadık, milli kökleri derin bir gelenekten geliyor bunu uyandırmaktan korkuyorlar. Emperyalizme hizmet ediyorlar.

Örgütlenmeyen, sözde Atatürkçü, yıkıcı eleştirileri olan, umutsuz bir gençlik yaratmaya çalışıyorlar ancak Türk gençliği yapılması gerekeni biliyor, yapıyor ve yapacaktır.

Gerektiğinde Silivri duvarlarını yıkar, gerektiğinde 19 Mayıs’ta sokağa yüzbinleri döker, gerektiğinde de Amerikan emperyalizmine çuvalı geçirir. Mustafa Kemal’e hakaret etmeyi tarihçilik zannedenleri de üniversitelere sokmaz. Teşkilatlanmanın önemini Mustafa Kemal’den öğrendik. Vatanın bağımsızlığının anahtarının da teşkilat olduğunu biliyoruz.

 

MÜCADELESİZ BAŞARI İMKÂNSIZ, BAŞARISIZ HAYAT TEŞKİLATSIZDIR!

 


[1] Alev Coşkun, Samsun’dan Önce Bilinmeyen 6 Ay-İşgal, Hüzün, Hazırlık, Cumhuriyet Kitapları 19. Basım, İstanbul, Şubat 2010, s.217.
[2] Abdurrahman Çaycı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk (Hayatı ve Eseri), Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 2002, s.13.
[3] ATABE, c.12, s.162.
[4] ATABE, c.1, Kaynak Yayınları, İstanbul, 1998, s.32
[5] Ş.S. Aydemir, Tek Adam Mustafa Kemal, c.1, s.135.
[6] ATABE, c.19, Nutuk I, s.19.
[7] Ali Fuat Cebesoy, Sınıf Arkadaşım Atatürk, c.2, s.145.
[8] Aykut Diş, Neoliberalizm, s.2.

Tarih:
Diğer Haberler