
İnsanoğlu eskiden kutlanan bayramların, bugüne göre daha güzel olduğunu düşünür. Bu özlemini hep dile getirmiştir. “Nerede o eski bayramlar?” cümlesi bu özleme ifade kazandırmıştır. Bayram ziyaretlerinde sohbetlere kulak kabartın, tartışılan hep o eski bayramların nerede olduğudur. Eski bayramlara yönelik özlem o kadar yoğundur ki, sizin yaşınız eski bayramları bilecek kadar yetkin değilse dahi, kafanızda bir mit oluşur. Artık siz de eski bayramları yaşamadığınız halde onların daha güzel olduğuna kendinizi ikna edersiniz. Hatta bu sohbetlerde yerinizi almanız gecikmez. Toplumsal ilişkilerin bozulduğundan, bayramların getirdiği ortak sevinçlerin, paylaşma duygusunun kirlendiğinden dem vurursunuz ve bu fikirlerin toparlayıcılığını yapan kilit cümle ağızınızdan fırlayıverir. “Nerede o eski bayramlar”.
Bayramların ne kadar eski olduğunu hangimiz düşündü? Onlarca, yüzlerce kez kutladığımız ve ömrümüz el verirse daha onlarca, yüzlerce kez kutlayacağımız bayramların bir tarihi olmalı. Her bayramda önümüze gelen ve bizim nereden geldiğini bilmeden uyguladığımız kuralların bir kaynağı olmalı.
Eski bayramlar ne kadar eskiydi? İlk bayram neden ve nasıl kutlandı? Yaşadığımız çağa nasıl ulaştı? Tarihin derinliklerine doğru bir kazı çalışması yaparak belki bu sorulara yanıtlar bulabiliriz.
Kazmalar Elimizde, Uzun İp Belimizde...
Kazımız bizi tarihöncesine ulaştırdığı zaman elde ettiğimiz bulgularla, bugünkü toplumdan elde ettiğimiz bulguları birleştirdiğimizde ilk bayramlara ulaşıyoruz. Mevsim değişimlerinin, yılbaşlarının, bahar kutlamalarının ilk bayramları oluşturduğunu not edebiliriz. Balkanlardan Orta Asya’ya kadar yayılan, 21 Mart’ta güneşin koç burcuna girişiyle yılbaşını karşılama anlayışına dayanan, Ortadoğu’nun en yaygın geleneklerinden biri olan Nevroz ilk bayramlardandır.
İnsanoğlunun özel pratiklerle karşıladığı toplumsal uygulamalar olan özel günleri kutsayarak, her yıl tekrarlayarak, kurban, ibadet ve eğlence ile birleştirerek, ruhsal olanla toplumsal olanı kesiştirerek yarattığı adına bugün bayram denilen bu törenler çeşitli evrelerden geçmiş ve bugüne kadar ulaşmıştır.
Bayramlar dinin bayramları ve halk bayramları olarak ayrılmıştır. Dinin bayramları, tanrılara ayrılmış bayramlardır. Tabuları vardır, özel törenler yapılır. Sonuç olarak tanrıların sevgisi ve hoşgörüsü kazanılmaya çalışılır. Halk bayramları ise, tarımsal üretim zamanları ve mevsim değişimleri dikkate alınarak kutlanır. Din dışıdır. Düzenin yenilenmesi için kutsanır.
Avrupa’da hala devam eden festival ve karnavalların kökeninde eski pagan kırsal törenleri vardır ve Katolik dünyasında azizlerin günleri olarak kutlanan günler bu şölenlerin Hıristiyanlaşmış biçimidir. Bugünkü toplumda kutlanan bayramların kökenleri çok eski inanç ve uygulamalarla karışmıştır. Ancak bayramların süreleri kısalmıştır. Ortaçağ Avrupa’sında yılın üçte biri dinsel kutlamalarla geçmekteydi. Dinsel günlerde çalışmamak gerektiği için kapitalizmin gelişimiyle birlikte tatile eşdeğer olan bayram günleri kısaltılmıştır. İslamiyet’te üç ayların ve kandillerin özel önemi vardır. Ramazan ayı ve Miraç kandili müminlerin kendi anlayışlarına bırakılmıştır. Ramazan ve Kurban bayramları ise resmi tatil olarak kabul edilmiştir.
Nerede O Eski Bayramlar
Kazmaları elimize, uzun ipleri belimize alarak çıktığımız tarihi kazı çalışmamızın yönünü çağımıza yakın zamanlara doğru çeviriyoruz. İlk kez Roma döneminde bayramların toplumsal yönleri öne çıkmıştır. Bayramlar toplumun ortak sevinç günleri olarak hâkim sınıflar tarafından kullanılmıştır. Zaferlerin kutlanması, imparatorların ilahlaştırılması geleneği çağımızın devletlerinin de siyasal-ideolojik kullanımına girmiştir.
Milli bayramların ilki 1789 Fransız Devrimi’nin kutlanmasıyla başlamıştır. Osmanlı padişahlarının evlenme ve sünnet düğünlerinin toplumsal şenliklere dönüşmesi aynı biçimin yaratıldığı kutlamalardır.
Dinsel ile milli bayramların tarih bilinci açısından önemi var. Bu bayramlar, eski toplumlardaki gibi birey ve aile ilişkileriyle toplumsal ilişkileri birleştirmekte ve çağımızın ritüelleri olarak yaşatmaktadır.
Bayramlar insanoğlunun kutsal olanla bağlantı kurduğu özel zamanlardır. İnsanoğlu bu özel zamanlarla, saf olduğu anlara, ilk olduğu anlara dönmek ister. Yani zamanın dışında kendisini bulduğu anları yaşar. Arınır… Yeniden arı olduğu düzenin sağlanmasını ister. Belki de “nerede o eski bayramlar?” özlemin temelini oluşturan yakınma buradan kaynaklanmaktadır. Ne dersiniz?
Cemil Gözel
TGB Genel Başkan Yardımcısı