Siftah

Bu yüzden Gençlik Birliğe, Tam Bağımsız Türkiye! diyoruz ya! Derdimiz insan, toplum, memleketi dönüştürmek, el gibi hinliğe basmıyor ki kafamız.

Siftah

“İlk başta kelâm vardı”. 19’umda megafondan 19 Mayıs için kelamlarını bağıran bir kızdan duydum siftah sağsız-solsuz Atatürk’ü. Sağa sola bakmayı Doktorlar Caddesi’nde, bisikletimin üstünde bıraktım siftah. Kara kalpaklı flamaya gözümü dikip kulak verirken megafona, yavaşladı zaman. İşe geç kaldım ama “aydınlık yarınlar ekspresini” siftah orada izledim hayran hayran. O ekspres yetiştirecekmiş beni yarınlara. 1 seneye öğrenecektim. Dün gibi..

Temmuz 2017. Muğla-Göcek, siftah TGB kampım. Siftah gencim, 21’imdeyim. Siftah güvenlik ekip başıyım. Gergin, gururlu. Ne o kadar çok yıldız görmüşüm, ne o kadar ön yargısız insan. Öyle tek, öyle çok, öyle güzel ki gök.. Zıplasam sevinçten küçük ayıyla güreşirim. Ne çocukluğum, ne ergenliğim, ne delikanlılığıma yetiştim. Ama 2017’nin Temmuzuna kesilen biletim turnayı gözünden vurmuş. Yarınlar ekspresine koymuşum kendimi. Siftah başkasınca kondurulmamışım. Siftah kendimim. Yârenimle siftah fotoğrafımızı aynı günün batımında, aynı denizin kıyısında, kötü bir kamerayla çekilmişiz. Olsun. Hep turnaya düşen yâre selam götürme görevini de kendim görmüşüm. Üflesem nefesimi coşkudan deniz tsunami, güneş alaz alaz.. Öyle canlı, öyle güçlü, öyle varım. Siftah kendimi hissediyorum, iyisi ne kelime..

Siftah boynumu değil, zamanı bükmüşüm. Siftah dünyeviyim. Siftah dünyaya müdahale edebileceğime inanmışım. Takımım “Kebab-ı Yeniçeri”, görevim münazara, gözde oyunum oryantiring, unutulmaz atölyem yaratıcı okuma. O atölye öbür yıllar olmadı, siftah ve sonmuş meğer, ballı keratayız. Hay mübarek, Kemalist Cumhuriyetin kıvılcımları gibiyiz. 5 güne dünyayı sığdırdık. Voleybolda hırstan birbirimizle kavga edip siftah kaybettik ama Eses aslında süper lig takımıdır, birbirini toparlar. “3 büyükler” bizi o zamanlar hafife alırdı hep ama hep toparladık, hep toparlarız. Bu çöl sanılan alemde Eskişehir geleneği saklı bir hayatı barındırır.

Kampın son akşam yemeği. Horalar edildi, türküler söylendi. Antik Çağ’da Anadolu’da doğan zeybek, horon, halayın ortak kaynağına Hora denirmiş. Hora gibi Anadolu’nun her memleketinden gelen bir sürü yabancı insanın şaşırtıcı harmonisi.. Tefekküre çekildim. Siftah toprağa bu kadar kuvvetli, denize bu kadar derinden, göğe bu kadar umutla baktım. Siftah ben bütünümle bayrağa, ulusa, devrime aittim. Mesela önceden hep sokaklarda çocuklara, akranlarıma bombalar patlar; PKK’lı teröristler kampüste, Meclis’te hoplar, Mehmetçikler, polisler ardı ardına şehit olur, uçaklar düşer, FETÖ’cüler memleketi barbarca yağmalardı. Mesela ben çalışmaktan okulu bırakmıştım. Öfke, çaresizlik, yalnızlık, umutsuzluktan kaybolmuş ben, siftah nasılsa bu kadar kudretliyim. Bu kadar kalabalık, bu kadar özgüvenli, bu kadar emekçi, bu kadar akıllı..

Kara kalpaklı flamanın dalgalandığı ekspres beni yarınlara getirmiş. Teşkilatım bana büyük ulusumun gözlerini ve belleğini vermiş. Sloganlarım sanki Yunan işgalindeki adalarımızda yankılanacakmış gibi patlıyor. Barbaros’la yeni dünyayı fethe çıkmış gibi gözüpek, Vecihi’yle ayda yürür gibi hafifim. İlker Yücel, Aykut Diş, Çağdaş Cengiz şöyle bi “Dün Libya çölleriydi, bugün Sarayburnu limanına ittihada gidiyoruz” dese davranırım. Cahil cesaretime değil, teşkilatıma güvenim. Güney abi, Dilek, Furkan, Kamile, Emircan, Aydın, Ebda yanımdayken istese yüzüstü kalmaz insan.

 

Atalar, analar yerle gök arasında varlık anlamlarının peşine düşmeseydi diye düşünüyorum.. Hangi zaman dilimine, hangi dil ve hangi kimlikle düşlerdim? Anadolulu anamla Orta Asyalı atam gözleri göğü aşkın, bozkırda dörtnala koşkun, dalgalarda coşkun olmasalardı var olur muydum? Dev yıldızları çökerten, tüm nesneleri aşağı çeken yerçekiminin düşlerini de çekmesine izin verselerdi, yoldaşlarımla yollarımız kesişir miydi? Zamanı tanrı yaşar, insanoğlu hep ölmek için türemiş. İl gider töre kalır deyip zamanın göreli, alt edilemez olduğunu sezmiş binlerce yıllık bilgelik. Tek başına, dağınık, bölünmüş insan topluluklarının acizliğini ve yok oluşunu kavramış. Yükselişin ulusla, ilerlemenin teşkilatla, kalıcılığın törenin uygulanmasıyla olacağını aktarmasalar bunları düşünebilir miydim? Bildiğim tek şey töreyi, teşkilatı, TGB’yi bulmasaydım dünlerde kaybolur, ölmek için türer giderdim.

Çünkü TGB, Milli Savunma Üniversitesinin özüdür. Vatanın gözyaşları dinsin diye yarınlara yetiştirir adamı. Yoksul, varlıklı, geri kalmış, yüksek eğitimli, işçi, asker, doktor, profesör çocuğu olup olmamanı umursamaz. Dünya görüşü, hayat duruşu, adabı muaşeret kazandırır. Emekçi yapar, bilimsel baktırır, gönüllülük aşılar, vatanseverliğin teorisini ve pratiğini öğretir.

Mesela dost da düşman da kabul etmiştir: TGB’liler, cehalet ve yobazlığa karşı kitapları ve kalemleriyle çevresine beraber ışık saçar; bölücülüğe demirden yumruklarını beraber indirir; adaletsizliğin üstesinden irade ve sabırla yılmadan beraber gelir; karamsarlığı ve kayıtsızlığı görev bilinciyle beraber dağıtır; tembelliği disiplinde ısrarla beraber aşar. Başarılılardır çünkü beraber düşünür, beraber davranır.

Mesela TGB, liseleri ve üniversiteleri bilim ve sanatın yuvası yapacak mücadelelerin biricik örgütlü gücüdür. Çünkü okur, yazar, üretir, eylemcidir, statükoyu, tarafsızı, düşmanı rahatsız eder. Niye? E korkmaz, yetkiyi ve görevi yüksek yerden, Büyük Atatürk’ten almıştır.

 

TGB’liler, deprem, tufan, sel, kar-kış, yaz-kurak demeyip kriz anlarında örgütlenerek milletinin ihtiyacına tereddütsüz koşan yıldırım tugaylarıdır. Devleti aymaz bozgunculara yedirmez ama eksikleri işaret eder, düzelmezse eyvallahsız eleştirir, etkisiz yetkiliyi tanımaz, işini yapar.

TGB’liler kamuflajsız Mehmetçikler, rütbesiz kurmaylar, önlüksüz öğretmenler, öğrenmeye aç öğrencilerdir. Büyükle büyük, küçükle küçük olmayı bilenlerdir.

TGB’liler hekim, mühendis, asker, polis, işçi, çiftçi, akademisyen, siyasetçi, pilot, host/hostes, sanatçı, bilim insanı, sporcu, esnaf, memur, mimar akla ne meslek grubu geliyorsa hepsini olmuşturlar. TGB’den mezun olan abilerimiz, ablalarımız, akranlarımızdırlar. İttihat Terakki’nin, 68 Kuşağı’nın biricik mirasçısı teşkilatından yetişmenin bilinciyle yaşayan çağdaş önderleridir.

Çünkü TGB, Türk Silahlı Kuvvetlerinin manevi gücü; İstiklal Marşı, Gençliğe Hitabe ve Bursa Nutku’nun 18 yıllık kanlı canlı öznesi; Türk ulusunun yarınlarını toprak, deniz, gök vatanında egemen kılacak olan Türk gencinin toplumsal ve siyasi hayatta temsili ve sonunda Türk gencine Türk devletini layığıyla yönettirecek tedrisattır.

Velhasıl TGB, her kesimden Türk gencinin içkin ve arayışta olduğu tüm derin duyguların ve yüksek becerilerin peşine düşmüş gerçek kâşiflerin yeridir.

Evet... Kara kalpaklı yarınların ekspresi yoluna, yolu kadar aydınlık yüzlü, kaptan ve amir kozmonotları ve cümle adaylarıyla son sürat devam ediyor.. Artık benim yine güneş sisteminde ama farklı bir yörünge misyonuna ayrılma zamanım geldi de geçiyor.. Gençlik mücadelesindeki 7 yıllık yolculuğumda bunları yazdıkça ve düşündükçe, var olduğuna derin duygularla hayret ettiğim böylesi bir teşkilatın her kademesinde görev almak inanın tarifsiz bir olay.

Yalnız, çaresiz, kaybolmuş, hayal kırıklıklarıyla dolu bir gencin umudu keşfetmesi.. Karşılıksız vatanseverliği, ulusuna gönüllü hizmeti tecrübe edebilecek bilgi ve yetkiye erişebilmesi.. Tam yetkiyle yurtdışına gönderip ülkesini ve teşkilatını temsil etme milli şerefi.. Bireysel sınırlarını aşabilmesi ve başı dik bir Türk genci olabilmesi.. Böylesi namuslu, fedakâr, emekçi, zeki yoldaşların olduğu bir teşkilatta envayi çeşit sevinci ve güçlüğü bölüşmek..

Arkadaşlar, belki üzerine düşünmeyince anlaşılmıyor ama bunlar tarifi olmayan ayrıcalıklar. Kapitalist-emperyalist sömürücü, aptallaştırıcı, köleleştirici terör düzenine karşı hayatta kalıp onurlu yaşamaya çalışan dünyadaki 8 milyar insanın hayalini yaşıyoruz aslında. Bizim günlerimiz, onların uğruna neleri neleri feda edecekleri deneyimler ve durumlarla dolu. Mesela bu derece var olabilme ve kendini gerçekleştirebilmeyi hiçbir arkadaş ortamı, bölüm, meslek, maddi imkân sağlayamıyor. Yüksek veya orta her meslek ve toplumsal sınıftan binlerce TGB gönüllüsü yetişkin insanın veya her şeyi para ve makamla ölçmeyecek temel mantığa sahip lise, üniversite arkadaşlarınızın, akrabalarınızın hayranlıkla söylediği ve bize sıradan gelen o cümleler: “Bu kadar kısıtlı maddi imkanla bu kadar çok şeyi nasıl beceriyorsunuz?”, “Sizin bildiğinizin yarısını milletvekilleri bilmiyor.”, “Nasıl bu kadar enerjiksiniz?”, “Sizin sayenizde karamsarlığım gidiyor”, “Umudumuzsunuz”..

TGB’deki mücadelemiz tam bağımsız ve gerçekten demokratik Türkiye için. En doğru, en meşru, net ve oldukça iddialı bir hedef. Bunun beyni ve kolu olmak, o kadar çok ciddi, o kadar çok komik, o kadar çok trajik, o kadar çok güzel, sayısız, eşsiz tecrübenin nasip olduğu ender insanlar yapıyor ki bizi, koşturmacadan bazen unutuyoruz veya söylesek de alışkanlıktan lafta kalabiliyor. Balıklar gibiyiz bazen, içkin olduğumuz o güzelliklerle dolu masmavi berrak deryanın farkında olmayabiliyoruz. Dürüst olayım, ben de bundan mustariptim yani dönem dönem.

Bu yüzden kendimizi veya birbirimizi bazen üzüp, kırıp, yıpratabiliyor; adil davranmayabiliyor; dolaylı, eksik veya ön yargılı iletişimden dolayı bazen kimsenin bizi anlamadığını ve haksızlığa uğradığımızı hissedebiliyoruz. Sadece hissetmek değil, bunlar bazen gerçekten de olabiliyor. Çünkü insanız, genciz, acemiyiz, bazen dünya kadar yükün altına beraber girip halledebilmek varken gereksiz yere yalnız girmeyi deneyebiliyoruz. Bazen birbirimize yeterince açık olamayabiliyor veya yorulup çaresiz hissedebiliyoruz.

Aile, gönül, okul, iş, çevre, teşkilattaki bir görev, maddi, manevi sorunlardan dolayı ne kadar kötü, yorgun veya çözümsüz hissedersek hissedelim, eğer teşkilatın en çetin koşullarda sınanarak bize aktarılan devrimci geleneğine güvenirsek bizden huzurlusu yok. Bu ilke ve gelenek her şey, teşkilatlı olmanın çekirdek anlamı. Bu geleneği namus bilen ve gözü gibi koruyan ortak akla, merkezi liderliğe, kurullara ve yanımızdaki yoldaşlarımıza sırtımızı dayamaktan çekinmedikçe mutlaka ama mutlaka feraha eriyoruz. En önemlisi eleştiriye direnmemek, özeleştiri yapmayı ihtiyaç bilmek. Bu kültürü namus gibi korumak ve tecrübeye gökyüzü kadar açık olmak, bizi şahsi veya karşılıklı yanlışlarımızdan kesinkes döndürmeyi beceriyor. İnsan en yakınındakilere güvenince beyni gelişiyor, gönlü ferahlıyor, yastığa kafasını rahat koyduruyor be kardeşim! “Ben oldum”, “daha kıdemliyim/tecrübeliyim/bilgiliyim” diye akıldan geçirmedikçe, kıskançlık, kibir, dedikodu, garez, nispet gibi küçük duyguları doğduğu anda boğdukça başarılamayacak hedef, aşılamayacak sorun, hoş görülemeyecek eksik kalmıyor.

Topluma faydalı onurlu vatandaş mı? Hayırlı evlat mı? Örnek abi/abla/kardeş mi? Kaliteli arkadaş mı? Sağlam karakterli sevgili/eş mi? Güvenilir çalışan mı? Ezcümle güzel, pırıl pırıl, çiçek gibi insanlar mı lazım? Buyur, burada bu çabada insan bol. İşte bir ulusun ve tüm insanlığın ihtiyaç duyduğu hasret duyulan insan kaynağı.

Bu yüzden Gençlik Birliğe, Tam Bağımsız Türkiye! diye inletiyoruz ya! Derdimiz insan, toplum, memleketi dönüştürmek, el gibi hinliğe basmıyor ki kafamız.

Yaşayacaksa sırf bu yüzden Yaşasın Türkiye Gençlik Birliği de Türkiye Liseliler Birliği de! ✊🏼🇹🇷

Tarih:
Diğer Haberler