LiSELiDEN SORUMLU GENEL BAşKAN YARDıMCıSı
İdeolojilerin, siyasi akımların, milli kurtuluş hareketlerinin ve mandacılığın ateşli ancak kısıtlı tecrübelerle tartışıldığı bir ortamda kendisini ‘’suyu arayan adam’’ olarak tanımlayan Şevket Süreyya Aydemir, tüm hayatı boyunca, teşkilatlı bir şekilde Türk milleti ve insanlık adına mücadele etmiş bir fikir adamımızı öğrenmek boynumuzun borcu.
Suyu arayan adam, savaş döneminin içinde doğmuş ve gençliğini savaş içerisinde geçirmişti. Çocukluğunda mahalledeki arkadaşlarıyla birlikte komitacılık oynayan Şevket Süreyya, 1908 Hürriyet Devrimi’nden sonra çocuk yaşta İttihatçı oldu ve Enver Paşa, Resneli Niyazi gibi ‘’hürriyet kahramanlarının’’ fotoğraflarını biriktirmeye başladı.
Anılarını anlattığı ‘’Suyu Arayan Adam’’ kitabında annesine ve mahalledeki kadınlarına 1908 Meşrutiyet Devrimini ve bu devrimden beklentilerini heyecanla anlatır. İki abisi de subay olan Şevket Süreyya asker olmak ister. Büyük ağabeyi, Balkan Savaşı’nda Edirne savunmasındayken şehit olur. Annesini de aynı dönem kaybeder. Edirne’nin düşman işgalinden sonra şehrin diğer çocukları ve kadınlarıyla İstanbul’a gönderilir. Babası, ailenin zor zamanlardan geçtiği dönemde bir oğlunu daha kaybetmek istemez ve Şevket Süreyya’yı orduya değil, öğretmen okuluna gönderir. Şevket Süreyya, okulda Türkçülük akımını yakından takip etme fırsatı bulur. Halk sevgisini, halk için mücadele etme isteğini artık daha kuvvetli duyumsar. Artık bir halkçıdır. Okulu tatile girince köylere, ahaliyle kaynaşmaya koşar. Abilik yaptığı köy çocuklarına marşlar ve talimler verir. Yine böyle bir günde jandarmaların köylere seferberlik afişi getirdiğini görür.
"SEFERBERLİK VAR: ASKERLER SİLAH BAŞINA!"
1. Dünya Savaşı başlar. Eli silah tutan herkes Mehmetçik’tir artık. Şevket Süreyya cepheye gitmenin plan ve hayalleri içinde günlerini geçirirken küçük ağabeyi Sarıkamış’ta şehit düşer. Yaşının yetmemesine rağmen gönüllü asker olabilmek için defalarca ısrarlı ve kararlı bir şekilde yaptığı başvurular nihayet kabul görür. Tam da istediği gibi hem abisinin şehit düştüğü hem de Anadolu’nun ötesindeki Türkler’e köprü olan Kafkas cephesinde yedek subaydır artık. Anadolu’yu ilk defa vatani görevi sırasında gören Şevket Süreyya gördüklerinden çok etkilenir. Anadolu halkının ezici yoksulluğuna rağmen her şeyini askeri ve vatanı için seferber etmesi mücadele aşkını körüklemişti.
Savaşın yaz döneminde, cephe gerisindeki ihtiyat bölüğündedir. Bölüğüyle daha fazla ilgilenme olanağı bulur ve askerlerine savaş talimlerinin yanı sıra eğitim verir. Savaş ortamında okuma yazma ve genel kültür bilgileri öğretir. Kendisi de “Aydemir” adlı bir romanı tekrar tekrar okuyordur. Romandaki Aydemir isimli karakterin sade yaşam tarzından, insan sevgisinden çok etkilenir. Aydemir soyismini de bu romanla sahiplenir.
Kafkas cephesindeki askerler 1917’nin Şubatında Başkumandanlık’tan bir haber alırlar. Rusya’da Bolşevikler devrim yapmış ve Rus Çarı tahttan indirilmiştir. Cephedeki çatışmalar birden kesilir. Türk-Rus heyetleri arasında müzakereler başlar. Müzakerelerin uzaması ve terhis emrinin gelmemesine rağmen Rus askerleri silah bırakır ve Şevket Süreyya’nın da bulunduğu sipere doğru inmeye başlarlar. Türk askerleri şaşkındır. Ruslar mayınlı bölgeye gelmeden onları Şevket Süreyya karşılar. Ruslar bir Kafkas adeti olarak, ortasına tuz dökülmüş ekmeği Şevket Süreyya ve yanındaki askerlere verirler. Bu, barış ve dostluk içindir. Rus askerleri devrim sonrasında savaşı ve işgali bırakıp, vatanlarına dönmeden önce Türk askerleriyle barışmak isterler. Rusya’daki Ekim Devrimi, Kafkas cephesindeki İttihatçı Türk subayı Şevket Süreyya’nın anılarına böyle yansır.
Öte yandan Osmanlı’nın Mondros Mütarekesi’yle savaşı kaybetmesi, Şevket Süreyya’yı derinden sarsar. Çünkü Turan’a koşma hayalleriyle gönüllü olduğu savaşı kaybetmiştir. Yıllardır aradığı, “o suyu buldum sanıyordum” dediği Turan ülküsünü kayıp gitmiştir. Suyun yolunu kaybeder ama aramaktan vazgeçmez. Bölüğüyle geri çekilmesine rağmen Anadolu’yu ve Kafkasları çok sevmiştir. Buraya tekrar dönme kararı alır.
HEM TÜRKİYE HEM AZERBAYCAN’DA KUVVACI
Memleketi Edirne’ye döndüğünde, işgali görür. Hemen harekete geçer. Arkadaşlarıyla ‘’Yedek Subaylar Birliği’’ isimli bir örgüt kurar. Bu örgütün yanı sıra çeşitli gizli örgütlenmelere de girer. Kurdukları örgütler işgale karşı Trakya-Paşaeli Cemiyeti ile çalışır. Bir yandan öğretmenlik mektebininden mezun olur. Kafkasya’ya dönme hayallerinin peşine düşer. Azerbaycan’nın Nuha ilinde öğretmenliğe başlar. Şevket Süreyya artık Turan’dadır. Kendisini Aydemir ismiyle tanıtır. Azerbaycan halkına okul eğitimi verirken bir yandan da ateşli konuşmalarla milliyetçiliğini etkiler. Ermeni militanları ile Azerbaycan Türkleri arasındaki çatışmalar büyür. Ermeniler stratejik değeri yüksek Askerân Geçidi’ni ele geçirince Aydemir derhal gönüllü birliklerine katılır. Tecrübesi sayesinde 400 gönüllünün kumandanlığına getirilir. Kısa sürede Askerân Geçidi kurtarılır.
Aydemir, zaman geçtikçe halklar arasındaki ayrımlar ve koşulların imkansızlığından dolayı Turan hayalini kaybetmeye başlar. Gözünü artık Bakü'de toplanan Şark Milletleri Kurultayı’na çevirir. Doğu’nun mazlum milletlerinden pek çok temsilciyi bir araya getiren bu sosyalist ideolojiyi öğrenmek ister. Bu toplantıya Nuha temsilcisi olarak katılan ve sosyalizmi araştırmaya başlayan Aydemir, kurultaydaki atmosferi görünce kendisini mazlum milletlerin kurtuluş mücadelesine adama kararı alır. Moskova’da Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi’nde ders görmeye başlar. Çocukluk kahramanı Enver Paşa, Doktor Nazım gibi hürriyet kahramanları ile büyük Türk ozanı ve fikir adamı Nazım Hikmet ile tanışma fırsatı bulur. Moskova’da ekonomi eğitimi alan Aydemir özellikle devletçilik üzerinde çalışmalar yapmaya ve dünya ekonomisini yakından takip etmeye başlar.
TÜRK DEVRİMİ’NİN KESKİN KALEMİ
Türkiye’ye döndüğünde Doktor Şefik Hüsnü ile birlikte hareket eden Aydemir, Aydınlık Dergisi’nde sosyalizm üzerine yazılar yazar ve derginin idare, çeviri işlerine koşturur. Türkiye Komünist Fırkası ve Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası’nın da üyesi olan Aydemir, akşamları kıyafetlerini değiştirip kuytu köşe işçi ve gençlik kahvelerinde vakit geçirerek halkla kaynaşır. 1925 yılında (tarihsel) Türkiye Komünist Partisi politbürosuna seçilir. Aynı sene 1925 tevkifatı ile yargılanır ve 4 aylık tutuklu yargılamanın ardından ‘’inkılabın emrinde’’ bir nefer olmak için Ankara’ya gider. Cezaevinde yazmış olduğu ‘’Muasır Türkiye'nin İktisadi İnkişaf İstikametleri’’ kitabında Türkiye’nin milli çıkış yolu olarak "Devletçilik esasına dayanan bir milli iktisat kurma" fikrini işler.
Ankara’da “Hakimiyet-i Milliye” gazetesinde yazılar yazmaya başlayan Aydemir, Türk Devrim’inin keskin kalemlerindendir. “Kadro Hareketi”ni başlatır ve hareketin yayın organı olan Kadro dergisini kurar. Türk Devrimi’nin ideolojisini araştırmak ve Kemalizm’in ana hatlarını ortaya çıkarmakla ilgilenir. Milli kurtuluş hareketlerinin başarıya ulaşması için siyasi bağımsızlığın yanı sıra ekonomik kalkınmanın önemini ve sermayenin büyük oranda devlete ait olmasını savunurlar. Diğer Kadrocular’la birlikte, toplumsal sınıflar arasında keskin farkların oluşmasını ve emperyalizmle işbirlikçi bir sermaye sınıfının Türkiye’de egemen olmasını istemezler. Bu yüzden planlı ve disiplinli bir karma ekonominin, yani devletçiliğin milli mücadelemizi taçlandıracağını savunur. Şevket Süreyya Aydemir, Türkiye’nin hızla kalkınmasını sağlamak için kurulan danışma kurulu “ li İktisat Meclisi”nde de görevler alır.
MİLLİYETÇİLERİN, HALKÇILARIN, SOSYALİSTLERİN KESİŞİMİ: KEMALİZM
Mücadelesine henüz çocuk yaşta İttihatçı olarak başlayan Şevket Süreyya Aydemir, gençlik yıllarında Türkçülüğü keşfetmiş ve Türk Milli Kurtuluş Hareketi’ne adanmıştır. Türkçülük ülküsüyle gittiği Azerbaycan’da sosyalizmle tanışmış ve iki görüşü harmanlayarak Türk milleti için uygun hale getirmek istemiştir. Türk Devrimi ve Kemalizm için yaptığı ideolojik çalışmaları esnasında hem Türkçülükten hem sosyalizmden beslenmiş, Kadro Hareketi’ni kurarak Türkiye’de devletçiliği sistemleştirmek için çalışmalar yapmıştır. Türk Devrimi’nin kadroları arasında yer alarak, ülkemize ve milletimize hizmet eden Şevket Süreyya Aydemir’in mücadele dolu ömrü bizlere örnektir. Suyu arayıp bulanlardan olmak için öğrenmeli ve öğretmeliyiz. Şan olsun!