ESKişEHiR İL YöNETiCiSi
Türk gençliği olarak çok fazla sorunumuz var. Hayat pahalılığı, işsizlik, güvenliğinden endişe duyma, gelecek kaygısı, sahte arkadaşlıklar, uyuşturucu bağımlılığı vesaire. Tabii ki bu durumdan memnun değiliz. Hepimiz bir fikir sahibiyiz. Genciz ama biz de bir şeyler biliyoruz ve söylüyoruz hatta sık sık da şikâyet ediyoruz. Önümüze gelen herkesi, her şeyi de eleştiriyoruz. Sözde, bize dayatılan bu sistemi kabul etmiyoruz. Çünkü kimse bize zorla bir şeyler yaptıramaz!
Biraz düşünelim, gerçekten öyle mi? Maalesef “biz ne yapıyoruz?” diye sormadıkça tamamıyla bize dayatılan sistemi kabul etmiş durumdayız. Aslında, gençlik olarak daha net bir sorunumuz var. Çözüm yaratabilmek adına önce bu sorunun aşılması gerekiyor. Apolitik olmaktan bahsediyorum. Çünkü apolitizm umutsuzluktan beslenir. Umutsuzluk, daima bir çıkış yolunun olabileceğini görmenizi engeller. Zulme karşı direncinizi kırar. Karamsarlığa yol açar. En nihayetinde umudunu yitiren insan, hiçbir şeyi düzeltemeyeceği gibi mücadele etmemenin acizliği ile de karşı karşıya kalır.
Mücadele etmek ise bireysel şekilde yapılamaz. Kolektif ve planlı hareket, mücadele etmenin ön şartıdır. Tek başına hareket eden hiçbir güç düzeni değiştirmeye yeterli olamaz. Örneği yoktur. Tek başına devrim yapabilen bir lider henüz gelmemiştir. Rus Devrimi’nin öncüsü Lenin’dir, Çin Devrimi’nin öncüsü Mao’dur, Türk Devrimi’nin öncüsü Atatürk’tür fakat bu liderlerin hiçbiri yalnız hareket etmemiştir. Her birinin partisi ve dolayısıyla başarılı bir örgütlenmesi vardır.
Her Şeyin Siyasi Olduğu Yerde “Apolitik Kalmak”
İyi tamam ama bunları düşünen, bu devrimleri yapanlar siyasi insanlardı. Ben siyasetle ilgilenmiyorum, siyasi olayları umursamıyorum, her şeye siyaseti karıştırmayalım diyebilirsiniz. O zaman öncellikle siyasetin örnek bir tanımını Prof. Dr. Atakan Hatipoğlu’ndan alıntılayarak yapalım. “Siyaset, ekonomik ve toplumsal kaynakları toplumsal sınıf ve çıkar grupları arasında dağıtmanın mücadelesi demektir.” (1)
Günümüz dünyasını değerlendirirsek, hayatta her şey siyasidir. Çünkü sorunların temelinde ekonomik etkenler vardır. Trafik yoğunluğundan eve geç gitmenizin sebebi siyasidir. Bir çocuğun köyde okula gitmek için 1 saat yürümesinin sebebi siyasidir. Bir babanın çocuğuna okul kıyafeti alamadığı için intihar etmesinin sebebi siyasidir. Bir kadının özgürce sokakta dolaşmaya korkmasının sebebi siyasidir. Yıllarca okuyan ve başarıyla mezun olan bir gencin işsiz, hiçbir emeği ve vasfı olmayan gencin aileden gelen nüfuz sayesinde saygın bir işe sahip olmasının sebebi siyasidir.
Politika hayatımıza doğrudan etki ederken biz bunun hür irademiz olduğunu zannederek apolitik olmaya diretirsek sistemin altında sessiz sedasız ezilmeye mahkûm oluruz. Evet kimse özgürlüğünü kaybetmek istemez. Ama işçiyi ve köylüyü ezen halkı hor görüp hakkını vermeyen düzene rağmen apolitik kalmak aslında bu düzene hizmet etmek, dolayısıyla bağımsızlığımızın uçup gitmesine müsaade etmektir. Özetle, eğer ki bir şeylerden rahatsızsanız, yanlış olduğunu farkındaysanız bir şeylerin ve değişmesini istiyorsanız, apolitik olamazsınız.
Çünkü Onlarda Umutlu ve Örgütlüydü
Tarihimize bir bakalım. Tanzimat Fermanından sonra Osmanlı’da borçlar fazlasıyla artmış ülke daha da dışa bağımlı hale gelmişti. Avrupalılar mallarını gümrükten istedikleri zaman temettü vergisiz şekilde geçiriyordu. Sanayi anlamında gelişimimizin önüne engeller koyulmuştu. Bağımsızlığımız emperyalizmin tehditi altındaydı. İlerleyen zaman da Atatürk durumu şöyle açıklayacaktı; “Efendiler, bize karşı yapılan rekabet hakikaten; çok gayrimeşru, hakikaten çok kahrediciydi. Rakiplerimiz bu suretle gelişmeye müsait sanayimizi de mahvettiler, ziraatimizi de yaraladılar. İktisadi ve mali gelişme ve olgunlaşmamızın önüne geçtiler.” (2)
Halkın içinden yetişmiş olan Yeni Osmanlılar gidişata dur demek gerektiğini kavramışlardı. Nihayet 1876’da I. Meşrutiyetin ilanıyla tanzimat fermanı son bulmuş ve Yeni Osmanlılar örgütlü ve azimli mücadelenin meyvesini almışlardı.
Sonrasında II. Abdülhamid’in baskıcı rejimi Osmanlı’yı çeşitli toplumsal ve siyasi başarısızlıklarla yüzleştirmiş, ekonomik krizler ve buhranla boğuşmaya maruz bırakmıştı. Ayrıca üst düzey devlet yetkilileri de sadece kendi menfaatlerini düşünür durumdaydı. Jön Türkler ise dönemin zor şartlarında büyük bir kararlılık ve mücadele örneği göstermiş ve 1908 Devrimiyle II. Meşrutiyeti ilan ettirmişlerdi.
Daha sonrasında ise Birinci Dünya Savaşı’nın ardından savaşın mağlup devleti Osmanlı çöküşün eşiğine gelmiş, emperyalist devletler tarafından dört bir yanı işgal edilmişti. Yıllar boyu süren savaşlar hem halkı yorgun düşürmüş hem de geleceklerini göremez hale getirmişti. Batılı güçler Osmanlıyı kendi aralarında paylaşmanın kavgasına düşerken Mustafa Kemal önderliğinde memleketin farklı bölgelerde örgütlenen Kuvayı Milliye yılmamış ve vazgeçmek yerine Kurtuluş Savaşı’nı vermişlerdi. Atalarımız farklı dönemlerde inanılmaz güçlükler karşısında inanılmaz mücadelelerle bize neden pes etmememiz gerektiğini hatırlatan bir miras bırakmışlardı.
Namık Kemal, Mithat Paşa, Enver Paşa, Talat Paşa, Mustafa Kemal Paşa ve Türk Devriminin emektarları hiçbir zaman boş vermedi, karamsar olmadılar. Zaten bitti, artık yapacak bir şey yok demediler. Sonuç olarak bağımsız bir Cumhuriyet kazandırdılar.
Cumhuriyet Kuruldu Mücadele Bitmedi
Cumhuriyet, 1923-1945 döneminde her alanda arasız devrimlerini gerçekleştirmeye devam etti. Fakat 1945 sonrasında karanlık bir gelecek bizi bekliyordu. 1945 sonrası Atatürk’ün “Dış politikamızın temeli Sovyet dostluğudur” (3) vasiyeti unutuldu. Batıya yakınlaşma çabası ve hazır olmayarak çok partili döneme geçiş, emperyalizmin işine geldi. Sovyetleri en büyük tehdit olarak kabul eden Truman Doktrini ve ülkenin bağımlılığını artıran Marshall Planı Türkiye’yi Küçük Amerika olma sürecine sokmuştu. NATO’ya girmek adına Kore’ye asker göndermemiz ise bir başka yanlışımız oldu. Menderes’in Atlantik güçlerin kucağındaki yönetimi, 1960 İhtilali’ni getirdi. İhtilal sonrasında, ABD, ülkemizde kararlar almaya, bağımsızlığımıza ket vurmaya devam ediyordu. 19. Yüzyıldan itibaren bağımsızlığımız her tehlike altına girdiğinde devreye giren bir gençlik olmuştur. O dönemde ise Amerikan emperyalizminin tam karşısında duran bir gençlik yine vardı. 68 kuşağı…
68 Kuşağı, Tam Bağımsız Türkiye şiarıyla hareket etti. 18 Temmuz 1968’de Doğu Perinçek’in genel başkanlığını yaptığı Dev-Genç, 6.Filo’nun askerlerini denize döktü. Dev-Genç’in mücadelesi, Türkiye’nin emperyalizm karşısında kolay lokma olmadığının kanıtıydı. Sonrasında, 68 kuşağının bir kısmının maceracı davranması bazı ayrılıklara sebep oldu. Maceracı olan kesim banka soygunu, adam kaçırma ve halktan kopma gibi kritik hatalar yaptı. 12 Mart’ın ardından bu hatalar, sonlarının gelmesine neden oldu. 12 Mart 1971 Amerikancı Darbe orduya ve emekçi halka büyük zararlar vermişti. 12 Mart Darbesinin ana hedefi anti-emperyalist bir hareket olan 9 Mart girişimiydi. 1500 kadar subay ve askeri öğrenci ordudan ihraç edildi. Ülkenin durumu yine zora girmişti. Aydınlıkçılarsa Darbeciler tarafından hapse atıldı fakat örgütlenmeyi ve mücadele etmeyi bırakmadılar.
ABD, Türkiye’de tam anlamıyla hâkim olmanın, neoliberal politikaların sürdürülmesinin yollarını arıyordu. Ülke içinde sağ – sol çatışması adı altında planlı iç karışıklıklar çıkarıldı. Hedef 1980 Darbesinin önünü açmaktı. İstenilen oldu. 12 Eylül 1980 Darbesi emperyalizmin onayıyla gerçekleşti.
ABD güdümünde 1980 Darbesinin temelini atanlar, darbe sonrası gençlik artık emperyalizme karşı örgütlenmesin, yozlaşan sisteme sesini çıkarmasın, asıl suçluyu göremesin istedi. 1982 Anayasası’nın ilk halinde derneklerin siyasi faaliyet düzenlemesi, siyasi partilere destek göstermesi, siyasi partilerden destek alması, vakıflarla siyasi amaçlarla ortak hareket etmeleri yasaktı. Dernekler gibi aynı yasaklar sendikalar içinde geçerliydi. Siyasi parti üyesi olabilmenin yaş sınırı 21’di. Milletvekili seçilebilmek için en az 30 yaşını doldurmak zorunluydu. Partilerin gençlik kolları kurması yasaktı. Öğrencilerin ve öğretim üyelerinin siyasi partilere girmeleri yasaktı. (4) 12 Eylül rejimi gençliğe siyaseti yasakladı. Bağımsızlığımızın düşmanları, adi senaryolarla siyaseti öcü gibi göstermiş darbeyi meşrulaştırmaya kalkışmıştı. Günümüzde apolitik olan nesil işte bu Amerikancı Darbecilerin eseridir. Görüldüğü üzere apolitik olmak, ABD’ye göz yummak ve düşmanın zaferini kabullenmektir.
Gözümüzün Önündeki Düşman
Geçmişten günümüze düşmanımız değişmedi. Emperyalizm bütün mazlum milletlerin olduğu gibi bizim de düşmanımız. Atlantik güçler emperyalizmin çöktüğünü görüyor ve bunun hırsıyla bizlere saldırmakta. Gladyo’nun Türkiye yapılanması olan FETÖ’yü ABD yetiştirdi. 15-16 Temmuz Darbe girişiminde başarısız olup, büyük yara alsalar da hala artıklarıyla ülkemiz mücadele etmekte. NATO’nun sahip çıktığı, silah desteğinde bulunduğu PKK terör örgütüyle hala savaşıyoruz. Gazi Meclisimizin içinde bir sürü Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı hain var. O hainler emperyalizmin desteğini arkalarında gördükleri için cesaretlenmiş durumdalar.
Bir Vatan Savaşı’nın içindeyiz ve düşmanımızla barışma seçeneğimiz yok. Çünkü her seferinde barış istediğini dile getiren ABD, barışı en son getirecek ideolojiyi benimsemiş durumda. İç karışıklarımızdan beslenen, ikinci bir İsrail olan Kürdistan projesini destekleyen, komşu ülkelerle dostluk ilişkilerimize zarar veren, özgürlük adı altında LGBT propagandasıyla insan doğasına savaş açan, geçmişten bugüne sömürgeci geleneklerini devam ettiren zihniyetten barış temenni etmesini bekleyemeyiz. Barış ancak bu zihniyeti yenersek gelir.
Jön Türklerden TGB’ye Ulaşan Bayrak
Neden apolitik olamayacağımızı ve düşmanımızın kim olduğunu anladık. Peki bir öğrenci olarak ülkesinin sorunlarıyla mücadele etmek adına, sağ sol ayrımı olmadan nerede örgütlenebilir bu gençlik? Cevabımız tahmin ettiğiniz üzere Türkiye Gençlik Birliği. Türkiye Gençlik Birliği, kuruluş tarihi olan 19 Mayıs 2006 yılından itibaren sorunların farkında olan gençlerle beraber mücadelenin umudu olmaya devam ediyor. Mehmetçiğimize yapılanlara karşı Amerikan askerine çuval eylemiyle, Ergenekon kumpasçılarına karşı Silivri kuşatmasıyla, 19 Mayıslarda, 29 Ekimlerde yapılan binlerce kişilik yürüyüşleriyle, TGB, Türk gencinin sesi oldu.
Geçmişte Sömürgeciliğe karşı Yeni Osmanlılar, Jön Türkler, 68’liler vardı. Bugün de aynı mücadeleyi veren Türkiye Gençlik Birliği var. Bölücülüğe, gericiliğe, ayrımcılığa geçit vermiyoruz. Ülkenin dört bir yanından aydınlıkçıların izinden giden ve görevini Atatürk’ün Bursa Nutku’ndan alan vatansever gençlerle, örgütlenmenin bilincinde, Mehmetçiğin bir adım arkasında TGB’de buluşuyoruz. Sömürgecilere ve onların kuklalarına karşı umudumuzu yitirmiyor, yaşasın tam bağımsız ve üreten Türkiye diyoruz.
DİPNOTLAR:
(1) Prof. Dr. Atakan Hatipoğlu, Genç Aydınlıkçılar 1. bs. Kaynak Yayınları, 2020, s.164
(2) Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.12, Kaynak Yayınları, 2003, s.280.
(3) Rasih Nuri İleri, Atatürk ve Komünizm, 5. basım, Scala Yayıncılık, İstanbul, Mayıs 1999, s.385’ten akt. Mehmet Perinçek, age, s.235.
(4) Prof. Dr. Atakan Hatipoğlu, Genç Aydınlıkçılar 1. bs. Kaynak Yayınları, 2020, s.163