Boğaziçi Üniversitesinde Avrasya Sempozyumu

Sıcak denizlerde ittifak zamanı

Boğaziçi Üniversitesinde Avrasya Sempozyumu

Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Semih Koray, ABD'nin Doğu Akdeniz'deki yığınağının Türkiye'yle birlikte Rusya’yı, Mısır’ı, Suriye’yi, İran’ı ve Çin’i de tehdit ettiğini söyledi. Koray, buna Avrasya ülkelerinin dayanışmayla yanıt verebileceğini ifade etti.

 

Avrasya’nın önde gelen isimleri, Boğaziçi Üniversitesi’nde dünyanın geleceğini tartıştı.

Boğaziçi Üniversitesi Atatürkçü Düşünce Kulübü’nün düzenlediği, Uluslararası Avrasya Araştırmaları Sempozyumu’nda tehditlere karşı bölgesel işbirliği vurgusu öne çıktı.

 

Sempozyumun ilk oturumunda Saint Petersburg Devlet Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alexander Kotov "Panslavizm ve Türkiye Arasında Bocalayan Rus Bakışı" başlıklı bir sunum yaptı. Kotov, Rusya ve Türkiye’nin tarihsel olarak Doğu’yu ve Batı’yı birleştirdiğini, imparatorluk geleneğini devam ettirdiğini ve dünya kültürüne bu geleneğin önemli bir katkı olduğunu vurguladı. Aynı zamanda iki ülkenin birbirini geliştirdiğini belirtti.

‘İKİ ÜLKENİN İŞBİRLİĞİ POTANSİYELİ YÜKSEK’
Sunumun ardından öğrencilerin sorularını yanıtlayan Kotov, “Orta Asya’da Rusya ve Türkiye arasında bir etki alanı mücadelesi var mı?” sorusuna “Orta Asya’da iki ülkenin rekabet değil potansiyel ekonomik işbirliği daha yüksektir.” yanıtını verdi.

Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Semih Koray, Cumhuriyet’in 100. yılına girerken böyle bir etkinliğin yapılmasının son derece anlamlı olduğunu söyledi. Türkiye’nin kendine tehdit oluşturan ve gelişmesinin önünde engellerden Avrasya ikliminde kurtulabileceğini vurgulayan Koray “Ülkemiz ancak Avrasya iklimde varlığı açısından tehdit oluşturan Atlantik prangalarından kurtulup, kendi belirlediği gelişme stratejisi doğrultusunda uluslararası işbirliğinden kendi gücünü arttırmak için yararlanma olanağına sahip olur.” dedi.

 

‘ÖNCÜ OLMANIN SORUMLULUĞU’
Avrasya ülkelerindeki çeşitliliğin hem milletleşme sürecinde farklı aşamalarda olmaları hem de tarihsel ve kültürel olarak da farklı geçmişlere sahip olmalarından kaynaklandığını belirten Koray, “Bu çeşitlilik mücadelede ortaklaşıyor.” diye konuştu. Ortak mücadelenin programını Atatürk Devrimi’nde birleştiren Prof. Dr. Koray, Türkiye’nin öncü rolüne vurgu yaptı: “Bu ortaklığı en özlü biçimde yansıtan program da Atatürk Devriminin Altı Okudur. Ülkemiz bu nedenle Avrasya içinde öncü bir konumun beraberinde getirdiği sorumluluk ve yükümlülüklere sahiptir.”

Semih Koray yaptığı sunumda Avrasya tabirinin coğrafya anlamını aştığını belirti. Koray şöyle konuştu:

“Avrasya, Atlantik Sistemi’nin ortak tehditlerine maruz kalan, bağımsızlıklarını korumak ve gelişmelerini sağlamak için benzer engelleri aşmak zorunda olan ülkelerin yoğunlaştığı bir coğrafyadır. Onun için Avrasya, aynı zamanda hangi kıtada yer alırsa alsın siyasal, ekonomik ve toplumsal bakımdan benzer özellikler gösteren Ezilen/Gelişen Dünya’nın simgesi haline gelmiştir.”

‘İNSANLIĞIN KURTULUŞU BU TOPRAKLARDA’
Avrasya uygarlığının insanlığın ortak değerlerine sahip çıktığını, paylaşımcılığın ve bilimin yol göstericiliği ile ilerlediğini belirten Koray sözlerine şöyle devam etti: “Bu, eski nesil demokratik devrimlerin insanlığa kazandırdığı değerlere onları paylaşımcılıkla birleştirip yeniden can veren, insanın enerji ve yaratıcılığını açığa çıkarmayı esas alan, bilimin yol göstericiliği altında ve devletin öncülüğünde her alanda kalkınmayı planlayıp uygulamaya koyan, milletin etkin biçimde seferber edilmesini olanaklı kılan yeni bir demokrasiyi kuran bir uygarlık olacaktır. Bu uygarlık bütün insanlığın kurtuluşunu hedefleyecektir.”

 

ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin Tayvan ziyaretine ilişkin de değerlendirme yapan Koray şöyle konuştu: “Bu provokasyon, yalnızca Çin’e değil, bütün Avrasya’ya yapılmıştır. ABD’nin Yunanistan’ı ülke olarak Türkiye’ye karşı bir askeri üsse dönüştürmesi, aynı zamanda Rusya’yı, Mısır’ı, Suriye’yi, İran’ı ve Çin’i de tehdit etmektedir. Ukrayna’nın nükleer, biyolojik ve kimyasal silahlarla donatılmış bir NATO üssü haline getirilmesi, yalnızca Rusya’yı güneyden kuşatmaz, aynı zamanda Türkiye’yi de kuzeyden kuşatır. Onun için Türkiye’nin kendisine Doğu Akdeniz ve Ege’den yöneltilen tehditlere de, Suriye’nin ve Irak’ın kuzeyinden yöneltilen tehditlere de, ABD ve Atlantik Sistemi’nden yöneltilecek yaptırım ve provokasyonlara da Avrasya’yla dayanışma halinde karşı koyabilmesi, Karadeniz’den Hürmüz ve Babülmendep Boğazı’na, Ege’den Hazar Denizi’ne kadar bölgemizde ve Avrasya’nın bütününde bütünsel bir stratejik yaklaşımı benimsemesiyle mümkün hale gelir.

‘RUSYA, UKRAYNA’DAKİ  NATO TEHDİDİNİ SAPTADI’
ABD ve Atlantik sisteminin “yapma” yetisini tamamen yitirerek bütünüyle “yıkım gücüne” dönüştüğünü vurgulayan Koray, Avrasya’nın ekonomik ve siyasi düzlemde dünyanın merkezine oturduğunu vurguladı. Askeri düzlemdeki gelişmeleri de değerlendiren Koray, sözlerine şöyle devam etti: “Askeri düzlemde, Amerika Afganistan’dan Taliban tarafından yüz kızartıcı bir biçimde kovuldu. Suriye, toprak bütünlüğünü ve milli birliğini sağlamak için Amerika ve Atlantik Sistemi’ne karşı kahramanca verdiği silahlı mücadeleyi sürdürdü. Türkiye, Suriye’nin kuzeyinde yaptığı askeri harekatlarla sözde Kürt, özde Amerika-İsrail Koridoru’nu engelledi. ABD’nin Ortadoğu’daki kara gücünü oluşturan PKK ve PYG terör örgütlerine karşı yürüttüğü silahlı mücadeleyi arasız biçimde sürdürdü.  Bugün Rusya Federasyonu’nun Ukrayna Harekatı’nda çatışma halinde olduğu güç, doğrudan Atlantik Sistemi’nin kendisidir. Bizatihi bu durum, Rusya Federasyonu’nun Ukrayna’nın bir NATO üssü haline gelmesinin kendi güvenliği açısından yaratacağı tehdidi ne kadar gerçekçi bir biçimde belirlemiş olduğunu kanıtlamaktadır.”

KORAY’IN KONUŞMASININ KESİLMESİNE TEPKİ
Prof. Dr. Semih Koray’ın Avrasya ülkelerinin tarihsel ve güncel birlikteliği ile ABD hegemonyacılığı karşısında milli devletlerin işbirliği hakkındaki sunumu esnasında, henüz konuşma süresi dolmamışken moderatör tarafından Koray'ın sözü kesilerek sunumunu bitirmesi istendi. Sunum süresini aşmadığı halde sözünün kesilmesine Prof. Semih Koray, salondaki öğrenciler ve Atatürkçü Düşünce Kulübü tepki gösterdi.

Prof. Dr. Semih Koray, kendisine ayrılan sürenin yarım saat olduğunu ve henüz konuşma zamanı dolmamasına rağmen konuşmasını toparlayarak sonlandırmayı kabul etmediğini söyledi. Etkinliğin düzenleyicisi olan Atatürkçü Düşünce Kulübü'nün Başkanı Gökalp Erbaş “Sempozyumumuzun onur konuğu Prof. Dr. Semih Koray hocamıza yapılan saygısızlığı ve sözünün bu şekilde kesilmesini kabul etmiyoruz, kendisinden sempozyum adına özür diliyoruz” ifadelerini kullandı. Sempozyumu izleyen öğrenciler duruma tepki gösterdi.

Koray'ın konuşmasında NATO'ya karşı Rusya'nın Ukrayna'da giriştiği mücadeleyi ve bunun Türkiye'ye etkilerini anlattığı esnada müdahale edilmeye çalışılması da dikkat çekti.

ÜNİVERSİTE GENÇLİĞİNDEN YOĞUN İLGİ
Türkiye ve Rusya’dan akademisyenlerin konuşmacı olarak yer aldığı etkinliğe Boğaziçi Üniversitesi’nin yanı sıra İstanbul’un çeşitli üniversitelerinden de öğrenciler yoğun ilgi gösterdi. Tarihi salon, öğrencilerle doldu taştı. Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı Ethem Sancak, MSÜ Öğretim Görevlisi, Vatan Partisi MKK üyesi Em. Kurmay Albay Halil Özsaraç, Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyeleri etkinliğin dinleyicileri arasındaydı.

Sempozyumun açış konuşmasının ardından Atatürkçü Düşünce Kulübü Başkanı Gökalp Erbaş dinleyicilere seslendi. Gökalp Erbaş, bilimin, kültür sanatın ve ekonominin ağırlık merkezlerinin Asya’ya kaydığını; bunun incelenmeye değer olduğunu söyledi. Türk ve Rus devrimlerinin birlikteliğine vurgu yapan Erbaş, bu sempozyum sayesinde Atatürk’ün dış politika anlayışını gözden geçirme ve idrak etme fırsatı yakaladıklarını da vurguladı.

 

 

TÜRK-RUS TARİHİNİ DERİNLEŞTİRECEK İLK ETKİNLİK

 

Prof. Dr. İlber Ortaylı konuşmasında gençlerin sempozyuma yoğun katılımından dolayı çok memnun olduğunu ve bu tarz etkinliklerin daha fazla yapılması gerektiğini belirtti. Sempozyumun, Rusya ve Türkiye’nin stratejik iklimini, Rusya tarihini, kültürel ve jeopolitik olarak değerlendiren ve Türk-Rus tarihini derinlemesine inceleyen ilk etkinlik olduğunu vurguladı.

Türkiye ve Rusya’nın yüz yılı aşan dostluğuna dikkat çeken Ortaylı, “(İki ülke arasında) 100 yıldır tek bir silah kalkmadı bundan sonra da kalkmaz.” dedi. Ortaylı, 1918’de kurulan dostluğun temellerini anlamak için Şevket Süreyya Aydemir’in Suyu Arayan Adam ve İstiklal Savaşımız sırasında Türkiye’de bulunan Rus General Frunze’nin anılarının okunmasını önerdi.

‘TÜRKİYE KARADENİZ’DE ABD’YE YANAŞAN ÜLKE İSTEMEZ’
Ortaylı konuşmasının sonunda Rusya Ukrayna Savaşı’na da değindi. Ortaylı, “Türkiye, Karadeniz’in kuzeyinde, ABD’ye, İngiltere’ye yanaşan bir ülke istemez. Hiçbir büyük devlet, çevresinde yabancı ülkelerin çıkarını istemez. İyi geçinmek ayrıdır, stratejik olarak burası potansiyel bir düşman.” dedi.

HAYIRLI BİR MAĞLUBİYET: ÇEŞME DENİZ SAVAŞI

 

Doç. Dr. Ovsiannikov "Kafkaslarda Cedidcilik ve 19. Yüzyıldan 20. Yüzyıla Geçişte Osmanlı İmparatorluğu'nun Pozisyonu" sunumunu yaptı ve soruları yanıtladı. Araştırmacı Yazar Ali Rıza İşipek ve Saint Petersburg Üniversitesi Tarih Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Krill Nazarenko, Çeşme Deniz Savaşı’nın iki ülkeye etkileri üzerine sunumlar yaptılar. Nazarenko, Ege Seferi ve Çeşme Deniz Muharebesi'nin kayıp notları üzerine özel çalışmasını aktardı. İşipek, Çeşme Deniz Savaşı’nda mağlup olan Osmanlı İmparatorluğu’nun denizcilik üzerine daha da yoğunlaştığını ve yenilikler yaptığını, bu nedenle hayırlı bir mağlubiyet olduğunu söyledi.

Etkinlikte Bilkent Üniversitesi’nden Dr. Onur İşçi "Türk-Sovyet İlişkileri ve Küresel Soğuk Savaş, 1920-1991" üzerine, Kastamonu Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Murat Fidan “Osmanlı Rusya İlişkilerine Yeni Bir Bakış: 1783 Ticaret Antlaşması Sonrası Sıcak Denizlerin İki Devlet Tarafından Kontrolü” konusunda sunumlar yaptılar. Dr. Murat Fidan Osmanlı Devleti ile Rusya arasındaki ilişkilerin Osmanlı Devleti açısından İstanbul’un güvenliğini sağlamaya yönelik iken Ruslar açısından temel ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik ticaret temelli olduğunu belirtti.

İki ülkenin siyasi ilişkilerini belirleyen en temel hususun askeri ve iktisadi beklentileri olduğu vurgulayan Fidan “Haziran 1783 tarihinde 82 maddeden oluşan ticaret anlaşması ile Osmanlı Devleti Doğu Akdeniz’e Rusların inmesinin önünü açmıştır. Bu anlaşmanın yapılmasında her iki devletin de farklı beklentileri olduğu görülmektedir. Günümüz gelişmelerinde de Rusların Doğu Akdeniz’de var olma mücadelesini bir kere daha görmekteyiz. Bu bağlamda iki devlet arasında o dönemde de ve bu dönemde de alabildiğine ticarî ilişkiler yoğunluğu görülmektedir.” dedi.

Tarih:
Diğer Haberler