Türk ve Rus devletlerinin dostluk ilişkisi 20. Yüzyılın başlarına kadar uzanmaktadır. Bu dostluk ilişkisinin başlamasında ‘Panslavizm’ ve ‘Sıcak denizlere inme’ gibi emperyalist politikalar güden Çarlık Rusya’sının, Lenin önderliğindeki Bolşevikler tarafından yıkılması etkili olmuştur. Bu politikaların terk edildiğini Lenin önderliğindeki devrimci hükümetin ‘BrestLitovsk’ antlaşmasıyla, işgal ettiği Osmanlı topraklarından(Batum, Ardahan, Kars, Artvin) çekilmesi ve Osmanlı topraklarının paylaşımı için yapılan gizli antlaşmaları açıklamasıyla anlayabiliriz. İki devletin yaşadığı devrimler birbirini etkilemiş, tetiklemiş ve birbirlerinin deneyimlerini olağanüstü ilgiyle karşılamıştır. Çanakkale Savaşındaki zaferimiz ‘Ekim Devrimini’ tetiklemiş, devrimden sonra kurulan Bolşevik hükümeti Kurtuluş Savaşımıza askeri, siyasi ve ekonomik açıdan destek sağlamış ve TBMM’yi tanıyan ilk büyük devlet olmuştur. Sovyet Rusya’nın, çıkarları doğrultusunda Kurtuluş Savaşımıza yardım ettiğini savunanların Sovyet anayasasındaki ‘’Emperyalizme karşı kurtuluş mücadelesi veren tüm halklarla dayanışma gerekliliği’’ maddesinden haberleri yoktur. Sovyet Rusya’nın neden Türkiye’ye yardım ettiğini bize en iyi, Lenin’in şu sözleri anlatır: ‘’Mustafa Kemal sosyalist değildir. Fakat görülüyor ki iyi bir örgütçü ve yüksek anlayışlı bir önder. Milli Burjuva Devrimini yönetiyor. Bizim sosyalist devrimimizin önemini anlamış olup Sovyet Rusya’ya olumlu davranıyor. O, işgalcilere karşı savaşıyor. Emperyalistlerin gururunu kıracağına, padişahı da yardakçılarıyla beraber silip süpüreceğine inanıyorum. Ona yani, Türk halkına yardım etmemiz gerekiyor.’’
Karanlık geçmişin kalıntılarına ve sömürgecilerin iktidarına karşı Mustafa Kemal önderliğindeki Kurtuluş Savaşı zaferi ve İngiliz, Fransız emperyalistlerinin desteklediği Çarlık gericilerine karşı Lenin’in kazandığı zafer, her iki devrimin de vatan savunması temelinde gerçekleştiğini kanıtlamaktadır.
Avrasyalı devletler ve kültürler olan Türkiye ve SSCBarasındaki ilişkiler Lenin ve Atatürk’ün sağlığında en parlak dönemini yaşamıştır. Bu parlak dönemin yaşanmasında Sovyet Rusya’nın Ankara büyükelçisi SemyonİvanoviçAralov’unkatkısı büyüktür. Aralov, Kurtuluş Savaşına destek amacıyla yapılan Sovyet yardımlarının koordinasyonunu başarıyla sağlamıştır. Aralov, görev süresince de Atatürk’le de yakın ilişkiler kurmuştur. Yaptıkları bir konuşmada Atatürk, Aralov’a şu sözleri söylemiştir:"Şunu anlıyoruz ki sizin de durumunuz bizim kadar iyi değil. Bu yüzden elinizden geldiği kadar yardım talep ediyoruz. Bizim dostluğumuz ticari bir başlangıca değil, Lenin ve bütün Rusların desteklediği özgürlük savaşı temeline kurulu. Sovyet Rusya'sının ilk kuruluş aylarında, Lenin'in çağrısıyla doğu halklarına hitap ettiği: tüm Doğu halklarıyla ilişkileri barış, eşitlik, özgürlük, dostluk karşılıklı anlayış temelinde kuracağını ilan etmesini Türk halkı unutur mu?" Atatürk, Aralov’un bu hizmetlerine karşılık Taksim Anıtı’na Aralov’un heykelini koydurtmuştur.
Atatürk’ün ölümünden sonra SSCB ile Türkiye arasındaki ilişkiler duraklamış, 2.Dünya Savaşı sırasında soğumuş, savaş sonrasında ise gerilemiş ve gerilmiştir. Türkiye’nin NATO’ya girmesinin de bu durumda payı büyüktür.
Soğuk Savaşın ABD lehine bitmesi ve SSCB’nin dağılması sonrasında da karşılıklı güvensizlik ve rekabet ortamı devam etmiş ancak bu durum fazla uzun sürmemiştir. Çünkü her iki ülke de emperyalizmin tehdidi altındadır. ABD bu süreçte küresel ekonominin bütünleşmesini sağlamak için milli devletlerin yıkımını istemektedir. CIA’nın Ortadoğu şefi Graham Fuller’’ Bedeli istikrarsızlıkta olsa sınırlar değişebilir.’’ Diyerek milli devletlerin ortadan kaldırılması isteğini açıkça belirtmiştir. Ve bu isteklerini hayata geçirmek için ABD, ‘’BOP’’ doğrultusunda Irak’ı işgal etmiş ve Libya’da siyasi istikrasızlık yaratmıştır. Rusya, bölgede yapılan operasyonların, halklara ‘demokrasi’ değil istikrarsızlık ve sömürü getirdiğini görüp emperyalizme karşı fiile müdahalede bulunmaya başlamıştır. Suriye’deki iç savaşta Libya ve Irak’taki durumdan farklı değildir. ABD’nin Irak işgali sırasında kurulmuş olan IŞİD’in, Suriye’de faaliyet göstermesi bunun bir kanıtıdır. ABD, Suriye’yi IŞİD, PKK/PYD, EL NUSRA vb. terör örgütleri eliyle parçalamaya çalışırken Rusya’nın kararlı tutumuyla karşılaşmıştır. Amerikan tahakkümünden kurtulmaya başlayan Türkiye, kendi toprak bütünlüğünü korumak amacıyla ABD destekli terör örgütleri ile mücadeleye başlamıştır. ABD’nin 2.İsrail devletini kurma çabası, Suriye’nin toprak bütünlüğünü tehdit ettiği kadar; Türkiye’ninkini de tehdit etmektedir. Bunun farkına varan Türkiye, Suriye’de bir PKK/PYD koridoru oluşmasını önlemek için TSK öncülüğünde Fırat Kalkanı Operasyonu düzenlemiştir. Yüzyıl öncesinde emperyalizme karşı vatan savunması temelinde devrim yapan Türkiye ve Rusya yeniden anti-emperyalizm çatısı altında bölgesel işbirliği noktasına gelmiştir. ABD bu işbirliği çabalarından oldukça rahatsız olup; iki devletin ittifakını, alçakça saldırılar, bombalı eylemler ve suikastlerle engellemeye çalışmaktadır. Rus büyükelçisi Karlov’a yapılan suikast Suriye’de siyasi çözümün sağlanacağı Türkiye, Rusya, İran, mutabakatını hedef almaktadır. Türk ve Rus devletlerinin yetkilileri, yaptıkları sağduyulu açıklamalarla aralarındaki işbirliğinde kararlı olduklarını kanıtlamışlardır. AndreyKarlov; Türkiye-Rusya arasındaki uçak krizinin çözümünde büyük rol oynamış, Türkiye ve Rusya’nın teröre karşı birlikte ettiği mücadeleye öncülük etmiştir. Türk ve Rus dostluğuna yaptığı katkılarla tıpkı 100 yıl öncesindeki Aralov gibi tarihe adını altın harflerle yazdırmıştır.
Nihat Erden ve Sabrican Tıknazoğlu
Hacettepe Üniversitesi